TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAMİ ÖZBİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/543)
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Sami ÖZBİL
|
Vekili
|
:
|
Av. Özlem GÜMÜŞTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, uzun süre devam eden tutukluluk, baskı altında ve
müdafi olmaksızın alınan ifadelerin hükme esas alınması ve hukuka aykırı arama
yapılması nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde düzenlenen kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 9/11/2012 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 25/12/2012
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, 12/2/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 15/2/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 16/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 13/5/2013 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu vekili süresinden sonra 30/5/2013 tarihinde
görüşe karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığı görüşünde ifade
edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 15/6/2003 tarihinde terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla gözaltına alınmış ve 19/6/2003 tarihinde
Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesi alındıktan sonra yasadışı MLKP (Marksist Leninist Komünist Parti) adlı
örgütünün amaçları doğrultusunda anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs suçundan İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi
(DGM) tarafından tutuklanmıştır.
9. Başvurucunun 17/06/2003 tarihinde
gözaltında iken "Benim herhangi bir dernek veya siyasi kuruluşa
üyeliğim yoktur. Pasaportum veya ehliyetim yoktur. Bugüne kadar hiç yurt dışına
çıkmadım. Herhangi bir legal alandaki toplantı gösteri yürüyüşlerine
katılmadığım gibi bu hususta gözaltım da olmadı. 1984 Yılında DHKP/C ve 1996
yılında TKEP/l'den gözaltına alınıp müebbet cezası aldım ve 2001 yılında ceza
ertelemesi neticesi tahliye oldum. Ben sosyalist fikirleri benimsiyorum. Ben
bugüne kadar kendime göre yanlış bulduğum konuları protesto etmek amacı ile
mesaj iletmek için eylemlerim olmuştur. Bu eylemleri yaparken birgün önceden eylem koyacağım yere gidip keşif yapıp daha
sonra eylemi gerçekleştiriyordum. Bu esnada insanlara zarar gelmeyecek yere
patlayıcı koyup ayrıca uygun bir saat tercih ediyordum" şeklinde beyanda bulunduğu gerekçeli kararda belirtilmektedir.
10. Başvurucunun DGM Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesi şöyledir:
“Ben üzerime atılı bulunan suçlan kabul
etmiyorum. 1996 yılında İstanbul DGM.de TKEP/L
(Türkiye Kominist Emde Partisi-Lenınist)
adlı örgüte üye olmak suçlamaları ile yargılandım. Yargılama 2001 yılında
bitti. Bana TCK.nun 168.
Maddesinden 12 yıl ceza hükmedildi, ölüm orucu eylemleri sürecinde organik
beyin sendromu tanısıyla bana süresiz olarak izin verildi. 2001 yılı sonlarında
cezaevinden tahliye edildim. O zamandan bu yana Muğla'daki ailemin yanında
kalıyorum. İstanbuldaki İnsan Haklan Vakfi tarafindan da tedavim
sürdürülmektedir. Görevliler beni birkaç gün önce Kuşadası Davutlar'da
yakaladılar. En son Star Gazetesinin bulunduğu binaya patlayıcı atılması ile
birlikte başka bazı benzer olaylara da karıştığım suçlamalarında bulundular.
Ben suçlamaları kabul etmiyorum. Tahliye olduktan sonra yasadışı herhangi bir
eylem ve faaliyetim olmamıştır.
Diğer sanık İbrahim Söke'de büyümem nedeniyle
tanıyorum. Benim babam şu anda bulunduğu Milas'a gitmeden önce Söke'de kireç
ocağı işletiyordu. 1995 yılma kadar Söke'de oturduk. Daha sonra babam aynı işi
Milas ta yapmaya başladı. Sökede akrabalarım da
vardır. İbrahim'in babası da öğretmendir. Bu nedenle bir arkadaşlığımız söz
konusudur. Ben cezaevinden tahliye edildikten sonra Söke'de öğretmen evinde
İbrahim'i sordum. Babası Söke Öğretmenevinin müdürüdür. Bana İzmir'de okuduğunu
söylediler. Bu olay geçen yıl geçmiştir. Cep telefonunu aldıktan sonra İzmir'de
kendisi ile görüştüm, Bucadaki evine gittik. Bu arada
ben İzmir'de akrabalarımın yanında da kalıyordum. Kendisi bana evinde kalabileceğimi
söyledi. Sürekli kalmadım. Zaman zaman kalıyordum. Evinin anahtarlarından
birisini bana vermişti. Kendisi yaz nedeniyle Davutlara gideceği için anahtarı
bana verdi. En son bu eve yakalandığım günden bir gün önce gidip kalmıştım.
Biraz önce söylediğim gibi sürekli olmamakla birlikte zaman zaman gidip
kalıyordum, Çok ihtiyaç hissettiğim bir yer değildi. Nadir olarak bu evde
kaldım, Yakalandıktan sonra polisler teni de İbrahim'in evine götürdüler, Ben
arabada beklerken kendileri ere girip çıktılar. Ben polisler ile birlikte
sadece iç çamaşırlarımı almak için eve girip çıktım. Evde ne elde ettiklerini
de bilmiyorum. Bunu sizden sorabilir miyim dedi. Kendisine ev arama tutanağının
içeriği okundu.
Bu çok saçma ayıp bir komplodur dedi. Ben evin
anahtarını değiştirmedim. İbrahim'in bana verildiği anahtarla polisler kapıyı
açmışlardır. Aynı anahtarın bir tanesinin İbrahim'in ailesinde olması
gerekiyor, denesinler,
Emniyet İfadesi okunup, soruldu, Ben emniyette
ifade vermedim, Biraz önce söylediğini rahatsızlığım nedeniyle çok halsiz ve
güçsüzüm. Sonradan bana bir belge imzalattırdıklarını söylediler, İçeriğinde ne
olduğunu bilmiyordum. Bu ifademin içeriğini de kabul etmiyorum, Gözaltında iken
aileme dönük tehditler yapılmıştır. Gözaltında kaybedileceğim belirtilmiştir Bu
nedenle ifademin içeriğini kabul etmiyorum, Yakalandığım sırada üzerimde ele
geçirilen Recep Baysal adına düzenlenmiş kimliği bu işi yapanlardan satın
aldım. Hem asker kaçağı olarak aranıyorum hem de tahliye edildiğim mahkeme beni
yeniden tutuklamış bunu bu nedenle temin etmiştim,
Bana aktardığınız İstanbul Eyüp'teki Akbank
Şubesinin soyulması olayını ben basından takip etmiştim, Ancak olayın adi bir
soygun mu yoksa bir örgüt eylemimi olduğu konusunda bilgi yoktu, Bu yönünü
bilmiyorum ancak olayı duymuştum, Evrak içinde bulunan ve İstanbul Emniyet
Müdürlüğünce düzenlenen 17/06/2003 tarihli fotoğraf
teşhis tutanağı okunup soruldu, Bu teşhis tutanağı polisin yönlendirmesi
olabilir, Ben bu soygun olayına katılmadım. Ben TKEP/L adlı örgüte üye olmaktan
hükümlendirildim. Bana söylediğinize göre bu olayı
MLKP adlı örgüt gerçekleştirmiş. Bu kadar kısa süre içinde
TKEP/L'den yararlanman ve hükümlendirilen kişinin
MLKP adlı örgüte kabul edilip bu nitelikteki bir soygun olayını
gerçekleştirecek kadar örgüt içinde öne çıkması uygun değildir, Bu hayatın
olağan akışına ve hayatın mantık kurallarına aykırıdır, Dedi, Teşhis işlemine
katılanlarla ilgili yeniden teşhis yapılmasının mümkün olup olmadığını sordu,
Yargılama aşamasında bunun mümkün olduğu kendisine aktarıldı. Buradan
ifadesinin tespitinden sonra serbest bırakılmayı umduğunu belirtti, Devamla
sanık İbrahim'in kendisinden küçük olduğunu, onu en son 1995 yılında gördüğünü
son bir yıl öncesinde ilişkisi olmadığı için sanık İbrahim'in o yıllardan
kendisini hatırlayamayabileceğini söyledi, suçlamaları kabul etmiyorum.”
11. İzmir DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 22/08/2003 tarih ve
2003/216 esas sayılı iddianamesi ile başvurucunun anayasal düzeni cebren değiştirmeye
teşebbüs etmek suçundan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 146(1)., 31., 33. ve 40. maddeleri gereğince cezalandırılması
talep edilmiştir.
12. Başvurucu hakkında açılan kamu davası İzmir 1 No.lu DGM’nin
2003/286 Esas sayılı dosyasında görülmekte iken, 9/12/2003
tarihinde “aralarında hukuki ve fiili
irtibat bulunduğu” gerekçesiyle İstanbul 4 No.lu DGM’nin 2003/213
Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmiştir.
13. Başvurucu 13/10/2004 tarihinde
mahkemede yaptığı savunmada “yasadışı MLKP
adlı terör örgütüne üye olmadığını, iddianamede belirtilen suçlamaları kabul
etmediğini, patlayıcı madde ve gasp olaylarına katılmadığını” beyan
etmiştir.
14. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılmasından sonra 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesiyle görevli İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesince yürütülen davada başvurucu 16/7/2002-14/6/2003
tarihleri arasında meydana gelen ve MLKP terör örgütü tarafından
gerçekleştirilen dokuz ayrı bombalama ve yağma eylemini bizzat işlediği/iştirak
ettiği iddiasıyla yargılanmıştır.
15. Yargılamanın yürütüldüğü 2003/213 Esas sayılı dosyada diğer 18
sanık hakkında 4/5/2011 tarihinde hüküm verilmiş, “başvurucunun duruşmaya gelmediği, başvurucu müdafiinin
doktor raporu göndererek duruşmaya gelmediği ve geçici olarak yerine müdafii Av. Z. K.'nın duruşmaya
geldiği, geçici olarak çıktığı için savunmasını yapamayacağını beyan ettiği,
dosyanın geldiği aşama, yargılamanın her celse çeşitli nedenlerle sanık ve müdafiileri tarafından uzatılmaya çalışıldığı, dosyanın
yaklaşık olarak iki yıldan bu yana karar aşamasında olduğu ve benzeri
nedenlerle karara çıkarılamadığı ve yargılamanın gereksiz yere uzadığı,
yargılamanın tutuklu devam ettiği, sanık Sami Özbil
yönünden dosyanın tefrik edilmesi halinde dahi yargılama bütünlüğünün
bozulmayacağı anlaşıldığından Sanık Sami Özbil
yönünden dosyanın tefriki ile bu sanık yönünden başka bir esas üzerinden
yargılama yapılmasına” karar verilerek başvurucu hakkındaki dosya ayrılmıştır.
16. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/6/2011
tarih ve E.2011/105, K.2011/131 sayılı kararıyla isnat edilen suç nedeniyle
başvurucu hakkında müebbet hapis cezasına hükmedilmiştir.
17. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/6/2011
tarihli mahkûmiyet kararının değerlendirme kısmı şöyledir:
“Sanığın
A.B. sahte kimliği ile İzmir'de yapılan soruşturma sonucunda yakalandığı, Uzun
Kod adını kullandığı, kendi beyanı ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak
değerlendirildiğinde 1994 yılında yasadışı DHKP/C örgütü içerisinde yer aldığı,
bu süreçte tutuklanıp yargılandığı, 1996 yılı içerisinde TKEP/L örgütü adına
eylem ve faaliyetlerinden dolayı İstanbul emniyet müdürlüğünce gözaltına
alındığı, örgüt adına eylem ve faaliyetleri nedeni ile yargılanıp müebbet hapis
cezasına çarptırıldığı, ölüm orucu eylemi nedeni ile sağlığının bozulması
nedeni ile cezasının 6 ay ertelendiği, erteleme sonunda teslim olmayarak
yasadışı MLKP örgütü adına İstanbul'da ve İzmir'de faaliyet gösteren örgüt
mensupları ile tanıştığı ve yukarıda gerekçeleri ile anlatılan aşağıdaki eylemlere
katıldığı kabul edilmiştir.
08/04/2003 tarihinde
saat 21:00 sıralarında Bornova ilçesinde bulunan hukuk mahkemelerinin bulunduğu
binanın önüne patlayıcı madde atıldığı,
09/04/2003 tarihinde
Karşıyaka ilçesinde bulunan M... Kargo Ekspres binasının giriş kapısına
patlayıcı madde atıldığı,
14/06/2003 tarihinde
Konak ilçesinde bulunan S. Gazetesi'nin bürosuna bulunduğu iş hanının giriş
kapısının yanına patlayıcı madde atıldığı,
02.07.2002 günü Beşiktaş İlçesi Kuruçeşme
Cemil Topuzlu Parkına bomba konulması,
16.07.2002 günü Beyoğlu ilçesi Taksim Gezi
Parkına bomba konulması,
02.09.2002 günü Beşiktaş ilçesi Çırağan
Caddesi Ç. Taksi durağı önündeki çöp bidonuna bomba konulması,
06.09.2002 tarihinde Şişli ilçesi, Okmeydanı
Mahmut Şevket Paşa Mahallesindeki kıraathaneye bomba konulması,
24.01.2003 günü Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda
Toptancılar Sitesinde bulunan A. Topçular Şube Müdürlüğünün silahla yağma
edilmesi,
17.03.2003 günü Maltepe ilçesi Cevizli
Mahallesinde A. K. ve H. K.'ye ait silahların
yağmalanması,
Bu nedenle sanığın işlediği kabul edilen
eylemlerin sayısı niteliği vehamet arz eden boyutu
dikkate alındığında yasadışı silahlı MLKP terör örgütü adına Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısımı
bozma veya kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun subuta
erdiği kabul edilmiştir.
Yukarıda ayrıntısı verilen sanık A. A.'nın hücre evi olarak kullandığı örgüt evinde ele geçirilen
silahlar bu silahların kullanıldığı eylemler, buna ilişkin cerahim
evrakı, ekspertiz raporları, müşteki ve tanık
anlatımları, sanık A. A.'nın dosya kapsamıyla ele
geçirilen silah ve dokümanlarla müşteki ve görgü tanıklarının beyanıyla,
eylemlerin işleniş şekliyle, yine polis aşamasında beyanda bulunan sanık A. R.
K.'ın beyanıyla teyit edilen ve bu nedenle doğru
kabul edilen beyanı, sanık Sami Özbil'in İzmir
Emniyet Müdürlüğünde dosya kapsamı ile ve İzmir'de işlenilen
eylemlerle örtüşen beyanları, daha önce hakkında karar verilen Sanık İ. A.'nın emniyet aşamasındaki beyanı ve tüm dosya kapsamı bir
bütün olarak değerlendirildiğinde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
18. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/9/2012
tarihli ilamıyla mahkûmiyet hükmü onanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
19. Başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan 18/11/1992 tarih ve 3842 sayılı Kanun’un 31. maddesinin
birinci şöyledir:
“Bu Kanunun
4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde
hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda
uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu
değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki
halleriyle uygulanır.“
20. 16/6/1983 tarih ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına
giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en
yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz
saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki
suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya
fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin
dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede
sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim
kararı ile süre yedi güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya
tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün olarak belirlenen süre
Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararıyla on
güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii
ile her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı
süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında
da aynı hüküm uygulanır.”
21. 15/7/2003 tarih ve 4928 sayılı Kanun’un 19. maddesi.
22. 16/6/2004 tarih ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılması Ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair
Kanun.
23. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 9/11/2012 tarih ve 2012/543 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu,
i. Gözaltında baskı altında ve müdafi
olmaksızın alınan ifadelerin hükme esas alındığını,
ii. Avukat
ve şüphelinin yokluğunda ilgili mevzuatına göre hazır bulunması gerekenler
katılmadan yapılan aramada bulunan delillerin suçlamaya dayanak yapıldığını,
tutanak mümzileri ve arama yapılan yerin sahibi
dinlenilmeden aramanın hükme esas alındığını,
iii. Aleyhe
tanıklık yapan ve teşhiste bulunan kişilerin mahkeme huzurunda dinlenilmediğini
ve sorgulama hakkı tanınmadığını,
iv. Son duruşmada mazeretlerin davayı
uzatma amacıyla beyan edildiği kabul edilerek savunmada avukat yardımından
yararlandırılmadığını,
v. Lehe delillerin toplanması
taleplerinin değerlendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının,
vi. Makul
sürede yargılanma ve yargılama sürerken salıverilme, özgürlüğün kısıtlanması
işleminin kanuna uygun yapılıp yapılmadığının kısa sürede bir mahkemeye
inceletme ve zararın tazmininin sağlanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliğinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik
a. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Yönünden
26. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle uzun süre
tutuklu kaldığını, makul sürede yargılanma ve yargılama sürerken salıverilme,
özgürlüğün kısıtlanması işleminin kanuna uygun yapılıp yapılmadığının kısa
sürede bir mahkemeye inceletme ve zararın tazmini haklarına ilişkin Anayasa’nın
19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun tutukluluğa ilişkin
şikâyetlerinin, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun başladığı 23/9/2012 tarihinden öncesine ilişkin olduğu belirtilmiştir.
28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
29. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013,
§ 14).
30. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak
teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012
tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya
kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili
şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru
incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
31. Ancak kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla da
tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu”
olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından,
tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu
gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun
işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu
nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
32. Somut olayda başvurucu 15/6/2003
tarihinde gözaltına alınmış ve 19/6/2003 tarihli kararla tutuklanmıştır. Başvuru
konusu davada başvurucunun mahkûmiyet kararının verildiği 17/6/2011
tarihinde “suç isnadına bağlı olarak
tutukluluk” hali sona ermiştir.
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun “kişi hürriyeti ve güvenliğinin” ihlal edildiği yönündeki
şikâyetlerine konu olayda tutuklamaya ilişkin nihai kararın Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden önce verildiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkı Yönünden
34. Başvurucu gözaltında baskı altında ve müdafi olmaksızın alınan
ifadelerin hükme esas alındığını, avukat ve şüphelinin yokluğunda ilgili
mevzuatına göre hazır bulunması gerekenler katılmadan yapılan aramada bulunan
delillerin suçlamaya dayanak yapıldığını, tutanak mümzileri
ve arama yapılan yerin sahibi dinlenilmeden aramanın hükme esas alındığını,
aleyhe tanıklık yapan ve teşhiste bulunan kişilerin mahkeme huzurunda
dinlenilmediğini ve soru sorma hakkı tanınmadığını, son duruşmada mazeretlerin
davayı uzatma amacıyla beyan edildiği kabul edilerek savunmada avukat
yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiği, lehe delillerin toplanması
taleplerinin değerlendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
i. Aramaya İlişkin Şikâyet
35. Başvurucu tutanak mümzileri ve arama
yapılan yerin sahibi dinlenilmeden aramada ele geçen eşyalar nedeniyle
suçlandığını ve hukuka aykırı aramanın hükme esas alındığını ileri sürmektedir.
36. Adalet Bakanlığı, diğer sanık İ.A.’ya
ait konutta yapılan aramaya ilişkin tutanakta başvurucunun veya diğer sanığın
imzasının olmadığını, ancak sanık İ. A.’nın
beyanlarında arama sonucunda ele geçen delilleri doğruladığını belirtmektedir.
37. Taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü ve değerlendirilmesi
öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu nedenle, açıkça keyfi olmadıkça,
belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme
şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermek Anayasa
Mahkemesinin görevi değildir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§ 33).
38. İlk derece yargılaması sonunda verilen kararda “İzmir'de peş peşe meydana gelen patlayıcı madde atılması olaylarının
soruşturmalar sırasında İzmir DGM'de önceden alınan kararlarla sanığın telefon
görüşmelerinin takibe alındığı, sanık Sami Özbil'in
daha önce hakkında karar verilen diğer sanık İ.A. ile birlikte 15/06/2003
tarihinde Aydın ili Kuşadası ilçesinde yakalandıkları emniyet ifadelerine
dayanılarak birlikte oturdukları Buca ilçesindeki evlerinin tespit edildiği, R.
B. sahte kimliği ile yakalanan Sanık Sami Özbil'de
bulunan el çantasında elde edilen anahtarla evin kapısının açıldığı, yapılan
arama sonunda 1 adet Alman yapımı, 1 adet Rus yapımı olmak üzere 2 adet savunma
tipi el bombası, çeşitli örgütsel dokümanlar, yabancı ülke konsolosluklarının
ve şirketlerin adreslerinin bulunduğu, 4 adet bilgisayar disketi, ayrıca 1.255
lira, patlayıcı özelliği bulunan potasyumnitrat
maddesi ele geçirildiği, evde ve maddeler üzerinde tespit edilen parmak
izlerine ait ekspertiz raporlarında sanığın parmak
izlerinin bulunduğu tespit edildiği” belirtilmektedir.
39. Arama yapılan yerin kiracısı olan diğer Sanık İ.A.'nın
16/06/2003 tarihinde nöbetçi hakimliğe verdiği
ifadesinde “Ben yakalandıktan sonra Davutlar'dan
acele gözaltına alınınca evimin anahtarını almadan çıktığım için Sami'nin
üzerindeki anahtarı polisler bana verdi, kapıyı ben açtım, benim ona verdiğim
anahtarı içeri girince sobanın üstünde değişen göbekle beraber duruyordu, eski
göbek K. markaydı, ancak içeriye girince göbeğin değiştiğini anladım, Sami ile
görüştürülmediğimiz için soramadım, salonda yer minderlerinin altında bir tane
el bombası, mutfakta bankonun altında bir tane el bombası, diğer folyo ve
benzeri maddeler bulundu, bunları kimin bıraktığını bilmiyorum, ben bu aramadan
geriye doğru yaklaşık onbeş gün eve hiç uğramamıştım,
anahtarın göbeğini kimin değiştirdiğini ve kaldığım eve malzemeleri kimin
getirdiğini bilmiyorum, polislerin söylediğine göre Sami'nin getirdiği
söylendi, onun takip edildiğini söylemişlerdi dedi. Ben Sami Özbilin adını Ahmet olarak biliyordum, ilk tanıştığımızda
kendisi adının Ahmet olduğunu söyledi, soyadını ben hiç sormadım.” şeklinde 12/11/2003 tarihli Söke
Asliye Ceza Mahkemesince alınan savunmasında,
"Ben iddia edildiği gibi patlayıcı madde üretmiş ve
kullanmış değilim. Ben olay tarihinde Kuşadası Davutlar beldesinde
bulunuyordum. Evin anahtarını bir vesileyle tanıştığım Sami Özbil'e
vermiştim. Daha sonra düzenlenen bir operasyonla alındım. Daha önce ayrıldığım
eve götürdüler. Benim üzerimde bulunan anahtar ile değil Sami Özbil'in çantasından çıkarttıklarını söyledikleri anahtarla
evimi açtılar. İçeride yapılan aramalarda yakaladıklarını söyledikleri
patlayıcıları gösterdiler. Benim evimde bulunan patlayıcılar ile ilgili bilgim
ve ilgim bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.
40. Suçlamaya dayanak olan bir kısım delillerin ele geçirildiği
aramaya ilişkin konutta ikamet eden diğer sanık İ.A.’nın
hâkim huzurunda verdiği ifadelerde aramanın yapılmasına ve delillerin elde
edilmesine ilişkin hususlar anlatılmakta olup, bu yerde ikamet eden kişiye ait
beyanlar dikkate alındığında, düzenlenen tutanakta ikamet sahibinin imzasının
bulunmamasının tek başına aramanın ve ele geçirilen delillerin hukuka aykırı
kabul edilmesine neden olmayacağı sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama İlkesi ve
Taleplerin Reddine İlişkin Şikâyetler
42. Başvurucu aleyhe tanıklık yapan ve teşhiste bulunan kişilerin
mahkeme huzurunda dinlenilmediğini ve sorgulama hakkı tanınmadığını, lehe
delillerin toplanması taleplerinin değerlendirilmediğini ileri sürmektedir.
43. Adalet Bakanlığı, başvurucunun ileri sürdüğü hususların maddi
gerçeğin ortaya çıkarılması açısından yargılamaya nasıl katkı sunacağının
belirtilmediğini, şikâyetlerin gerekçelendirilmesi ve ispatlanmasının kural
olarak başvurucuya ait olduğunu görüşünde belirtmiştir.
44. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) ve numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri
sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal
gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
45. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik
kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde
öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan
ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
46. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3)
numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59.
maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu
olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
47. Başvuru dilekçesinde bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 20).
48. Somut olayda başvurucunun birlikte yargılandığı diğer on sekiz
sanıkla birlikte, yirmi üç ayrı bombalama, patlayıcı madde bulundurma, yağma,
mala zarar verme eylemi ile yasadışı silahlı örgüt üyesi olarak bu eylemlerle
anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçundan yargılandığı, başvurucunun
dokuz ayrı bombalama ve yağma eylemini gerçekleştirdiği veya bu eylemlere
iştirak ettiğinin sabit görüldüğü anlaşılmaktadır.
49. Başvurucu, aleyhe tanıklık yapan ve teşhiste bulunan kişilerin
mahkeme huzurunda dinlenmediğini ve kendisine sorgulama hakkı tanınmadığını,
lehe delillerin toplanması taleplerinin değerlendirilmediğini ileri sürmekte
olup, hangi tanık ve delille ilgili olduğu açıklanmaksızın ve yargılamaya
etkisi belirtilmeden genel olarak haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
50. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda ihlal
iddiasının dayanağı olan olaylar açıkça gösterilmeli, başvuruyu aydınlatacak
işlem ve kararlara ilişkin belgeler sunulmalıdır. Belirli bir işlem ve karar
nedeniyle ortaya çıktığı ileri sürülen hak ihlalinin incelemeye imkân verecek
biçimde somut olarak temellendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin,
başvurucunun yerine geçerek genel ve soyut iddialardan hareketle resen her
konuda hukuka uygunluğu denetleme ve temel hakların ihlal edildiğini tespit
etme yükümlülüğü bulunmamaktadır (B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§ 20).
51. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Kovuşturma Aşamasında
Avukat Yardımından Yararlandırılmama Şikâyeti
52. Başvurucu son duruşmada mazeretlerin davayı uzatma amacıyla
beyan edildiği kabul edilerek savunmada avukat yardımından yararlanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
53. Yargılamanın yürütüldüğü davada esasen 4/5/2011
tarihinde karar verilmiş ancak başvurucunun duruşmaya gelmediği, müdafiinin doktor raporu göndererek duruşmaya gelmediği ve
geçici olarak yerine başka bir avukatın duruşmaya geldiği, duruşmaya giren
avukatın geçici olarak çıktığı için savunmasını yapamayacağını beyan ettiği
anlaşıldığından dosyanın geldiği aşama, yargılamanın her celse çeşitli
nedenlerle sanık ve müdafileri tarafından uzatılmaya çalışıldığı, dosyanın
yaklaşık olarak iki yıldan bu yana karar aşamasında olduğu ve benzeri
nedenlerle karara çıkarılamadığı ve yargılamanın gereksiz yere uzadığı,
yargılamanın tutuklu devam ettiği belirtilerek başvurucu hakkında dosya tefrik
edilmiştir.
54. Başvurucu hakkında tefrik edilen dosyada hükmün verildiği 17/6/2011 tarihli duruşma başvurucu ve müdafiinin
savunmalarını yaptıkları ve yazılı olarak sundukları, Mahkemece bu hususların
duruşma tutanağında belirtildiği görülmektedir.
55. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gözaltında Müdafi Yardımından
Yararlandırılmama Şikâyeti
56. Başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
57. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
58. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin
“Adil yargılanma hakkı” başlıklı
6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) ve (d)
bentleri şöyledir:
“1. Herkes davasının, … cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,
yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya
açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için
gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli
görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının
da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
…”
59. Başvurucu gözaltında baskı altında ve müdafi olmaksızın alınan
ifadelerin hükme esas alındığını ileri sürmektedir.
60. Adalet Bakanlığı, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet kararının
gerekçesinde başvurucunun kolluk beyanlarının yanında diğer sanıklar A. G. A., İ. A. ve A. R. K.’nın
beyanları, müşteki ve tanık anlatımları, ekspertiz raporları ve aramalarda ele
geçen delillere dayandığını belirtmektedir.
61. Başvurucu genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediğini ifade etmektedir. Bu kapsamda esas olarak gözaltında avukata
erişim imkânından yararlandırılmadığı sırada baskı altında imzalanan ancak
içeriği kabul edilmeyen tutanaklarda yer alan ifadelere dayanılarak
mahkûmiyetine karar verildiğini belirtmektedir.
62. Bir ceza davasında kendi aleyhine beyan ve delil vermeye
zorlanmama hakkı, suç isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı
olarak elde edilen delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Bu
bakımdan söz konusu hak, AİHS’nin 6/2 maddesinin yer verdiği suçsuzluk karinesi
ilkesine yakından bağlıdır (Kolu/Türkiye,
B. No: 35822/97, 2/8/2005; Salduz/Türkiye (BD), B. No: 36391/02, 27/11/2008).
63. AİHM içtihadına göre, susma hakkı ve onun bir görünümü olan
kendi aleyhine beyan ve delil vermeye zorlanmama hakkı, AİHS’nin 6. maddesiyle
güvence altına alınmış olan ve uluslararası normlar tarafından da kabul edilen
adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Sanığı, yetkililerin
aşırı baskısından koruyan bu güvenceler adli hataların yapılmasından kaçınmak
ve hakkın amacını yerine getirmek için vardır (Dağdelen
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 1767/03, 14246/04 ve 16584/04, 25/11/2008).
64. Müdafi yardımından yararlanmakla ilgili AİHM içtihadı, adil
yargılanma hakkının yeterince uygulanabilir ve etkili olabilmesi için, kural
olarak şüpheliye kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata
erişim hakkı sağlanması gerektiği yönündedir. Bu hakkın
ancak, davanın kendine özgü koşulları bu hakkın kısıtlanması için zorunlu
sebepler ortaya çıkarması halinde kısıtlanabileceği, avukata erişim hakkının
kısıtlanmasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi
durumunda bile, bu kısıtlamanın savunma haklarına zarar vermemesi gerektiği,
avukat erişimi sağlanmayan sanığın kolluk soruşturması sırasındaki ifadelerinin
mahkûmiyet kararında kullanılması durumunda savunma haklarına telafi edilmez
biçimde zarar verilmiş sayılacağı belirtilmektedir (Salduz/Türkiye).
65. Somut olayda, başvurucuya isnat edilen dokuz ayrı eylemden 1.
Eylem (8/4/2003 tarihinde saat 21:00 sıralarında Bornova ilçesinde bulunan
hukuk mahkemelerinin bulunduğu binanın önüne patlayıcı madde atılması), 2.
Eylem (9/4/2003 tarihinde Karşıyaka ilçesinde bulunan M. Kargo binasının giriş
kapısına patlayıcı madde atılması) ve 3. Eylemle (14/6/2003 tarihinde Konak
ilçesinde bulunan S. Gazetesi'nin bürosuna bulunduğu iş hanının giriş kapısının
yanına patlayıcı madde atılması) ilgili olarak, “sanığın emniyet aşamasındaki kabulü, bu kabulü geçerli kılan kaldığı
evde ele geçirilen patlayıcı maddeler, örgütsel dokümanlar, patlayıcı maddeler
ve evdeki parmak izlerinin sanığa ait oluşu, aldırılan ekspertiz
raporları, tüm evrak kapsamı dikkate alındığında sanığın savcılık ve mahkeme
aşamasındaki inkara yönelik beyanları inandırıcı bulunmamış, sanığın atılı her
üç eylemi de işlediği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl olduğu” gerekçede yer almıştır.
66. Başvurucunun gerçekleştirdiği kabul edilen 4. Eylem (2/7/2002
günü Beşiktaş İlçesi Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkına bomba konulması), 5. Eylem
(16/7/2002 günü Beyoğlu ilçesi Taksim Gezi Parkına bomba konulması), 6. Eylem
(2/9/2002 günü Beşiktaş ilçesi Çırağan Caddesi Ç. Taksi durağı önündeki çöp
bidonuna bomba konulması), 7. Eylem (6/9/2002 tarihinde Şişli ilçesi, Okmeydanı
Mahmut Şevket Paşa Mahallesindeki kıraathaneye bomba konulması) ve 9. Eylem
(17/3/2003 günü Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesinde Adem Köse ve Hakkı Köse'ye
ait silahların yağmalanması) ile ilgili olarak sanık
A. A.'nın emniyet beyanı, kullandığı hücre evinde ele
geçirilen silahlar ve bu silahlara ait ekspertiz
raporları ve tüm dosya kapsamı mahkumiyete esas alınmıştır.
67. Başvurucunun işlediği sabit görülen 8. Eylem (24/1/2003 günü
Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bulunan A. Topçular Şube
Müdürlüğünün silahla yağma edilmesi) ile ilgili olarak, sanık A. A.'nın emniyet
beyanı, banka çalışanlarının S. D. G., F. K. ve G. E.
ile bankada müşteri olarak bulunan N. Y.'ın video
kamera görüntülerinde elinde uzun namlulu kaleşnikof
markalı silah bulunan şahsın sanık Sami Özbil
olduğuna ilişkin beyanı ile yine sanık Sami Özbil'in
bu beyanlarını doğrulayan babasının emniyetteki beyanı, sanık A. A.'nın kullandığı hücre evinde ele geçirilen silahlar ve bu
silahlara ait ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamı mahkumiyete
esas alınmıştır.
68. Başvurucunun işlediği kabul edilen 1.,
2. ve 3. Eylemlerin sübutunun, başvurucunun daha sonra kabul etmediği kolluk
beyanına ve eylemlerle ilgisi belirtilmeksizin arama sonucunda ele geçirilen
patlayıcı maddelere ve diğer malzemelere dayandırıldığı, 4., 5., 6., 7. ve 9.
Eylemlerin ise diğer sanık A.A.’nın daha sonra
içeriğini kabul etmediği, müdafi olmaksızın alınan gözaltı ifadelerine ve bu
sanığın ikametinde ele geçirilen malzemelere dayandırıldığı görülmektedir. Başvurucunun
iştirak ettiği kabul edilen 8. Eylem ile ilgili olarak yine diğer sanık A.A.’nın daha sonra içeriğini kabul etmediği kolluk beyanı
yanında tanık ifadelerinin hükme esas alındığı görülmektedir.
69. AİHM, soruşturma aşamasındaki ikrarın, kötü muamele ve işkence
altında verildiğinin belirtilerek hâkim önünde reddedilmesi halinde, esasa
geçilmeden bu konunun irdelenmeksizin, ikrarın dayanak olarak kullanılmasını
önemli bir eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki
Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2007).
70. Bunun yanında gözaltında şüpheliye avukat erişim imkânının
sağlanmaması yönünde bir kurala dayanan uygulama tek başına adil yargılanma
şartlarının yerine getirilmemesi sonucunu doğurabilir (Salduz/Türkiye).
71. Başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi yardımından
yararlanmak ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olmaktadır. Anılan tarihlerlerde ilgili mevzuat normal gözaltı süresinde
avukata erişim imkânını tanımamaktadır. Başvurucunun belirtilen şartlarda dört
gün gözaltında tutulduğu görülmektedir.
72. Başvurucuya isnat edilen suç kapsamındaki eylemlere ilişkin
değerlendirmede kendisinin ve diğer sanıkların gözaltında müdafi olmaksızın ve
baskı altında verildiği iddia edilen beyanlarının delil olarak kabul edildiği
görülmektedir.
73. Başvurucunun diğer deliller yanında müdafi olmaksızın alınan ve
daha sonra mahkemede doğrulanmayan ifadesi doğrultusunda anılan eylemeleri
gerçekleştirmek suretiyle isnat edilen suçtan mahkûmiyetine karar verildiği,
gözaltında iken alınan bu ifadelerin mahkûmiyet için belirleyici biçimde kanıt
olarak kullanıldığı, sonraki aşamalarda sağlanan müdafi yardımı ve yargılama
usulünün diğer güvencelerinin soruşturmanın başında başvurucunun savunma
hakkına verilen zararı gideremediği görülmektedir.
74. Yargılama devam ettiği sırada yürürlüğe giren 5271 sayılı
Kanun’un 148. maddesi, hâkim veya mahkeme önünde doğrulanmayan müdafi yardımı
sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma aşamasında savunmanın
etkinliğini sağlayacak nitelikte ise de, ilk derece yargılamasında bu husus
tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi edilememiştir.
75. Gözaltı aşamasında avukata erişim imkânı sağlanmaması ve bu
sırada elde edilen ifadelerin mahkûmiyet kararına esas alınması bir bütün
olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmemesi sonucunu doğurmuştur.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
78. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Adil yargılanma
hakkı kapsamındaki ihlalin giderilmesi için en uygun yolun başvurucunun yeniden
yargılanması olacağı açıktır.
79. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 başvuru harcı ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik” KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gözaltında
avukata erişim imkânı sağlanmaması şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan
172,50 başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50
TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.