TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEYAZIT KARATAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/727)
|
|
Karar Tarihi: 2/10/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Mustafa BAYSAL
|
Başvurucu
|
:
|
Beyazıt KARATAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali Fahir KAYACAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde başvuru tarihi itibariyle yaklaşık 14
aydır tutuklu olduğunu ve 16 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil
yargılanmadığını belirterek anayasal haklarının ihlâl edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/11/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde tespit edilen eksiklikler
giderildikten sonra Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 27/6/2013 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesinde ifade
edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında 27/5/2010 tarihinde ifadesi alındıktan sonra serbest
bırakılmıştır.
6. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, 16/6/2011 tarihli iddianameyle
başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 28 şüpheli hakkında
cezalandırılmaları talebiyle dava açmıştır. İddianamede başvurucu, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat veya
vazife görmekten men etmeye teşebbüs” etmekle suçlanmıştır.
7. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi 28/6/2011 tarihinde iddianamenin kabulüne
karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun tutuklanmasına da karar vermiş ve
bu amaçla yakalama kararı çıkarılmıştır.
8. Yakalama kararı ve daha
sonra 3/10/2011 tarihli duruşmada verilen tutuklama
kararlarına yapılan itirazlar reddedilmiştir.
9. Başvurucu yargılama
sürecinde yargılamayı gerçekleştiren 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluğun
devamına ilişkin kararlarına itiraz etmiştir. İtiraz mercii 3/11/2011,
23/12/2011, 5/3/2012, 2/4/2012, 24/4/2012, 10/7/2012, 2/8/2012 ve 10/9/2012
tarihinde vermiş olduğu kararlarla itirazları reddetmiştir.
10. Davaya bakan Mahkeme 21/9/2012 tarihinde açıkladığı kararda, başvurucunun müsnet suçtan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve
61. maddeleri gereğince 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
11. Hükümle birlikte verilen
tutukluluk halinin devamı kararına karşı başvurucu 25/9/2012
tarihli dilekçeyle itiraz etmiş, incelemeyi yapan İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesi 23/10/2012 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar
başvurucuya 16/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu hakkında görülen
dava başvuru tarihi itibariyle temyiz aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
13. İsnat olunan suçun işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarih ve 765
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları
teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezası hükmolunur …”
14. Aynı Kanun’un 61. maddesi,
işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun
teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
15. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve 260. maddeleri şöyledir;
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304,
307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
Kanun yollarına başvurma hakkı
Madde 260 – (1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış
olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları
açıktır.
(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları,
mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza
mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı
çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde
bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı
kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun
yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 2/10/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
20/11/2012 tarih ve 2012/727 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu;
i. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde sahte dijital
delillere dayanılarak tutuklandığını, klişe gerekçelerle tutukluluğun
sürdürüldüğünü, itiraz incelemelerinin savcılık görüşü kendilerine tebliğ
edilmeden dosya üzerinden yapıldığını, 16 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği
davada adil yargılanmadığını, bu nedenlerle Anayasa’nın 19.,
36. ve 38. maddeleriyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5., 6. ve 13.
maddelerindeki haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
ii. Tutuklulukta geçen süre ile temyiz süreci de nazara alınarak
tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa’nın
148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrasının devamında, başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olmasının şart olduğu, dördüncü fıkrasında ise bireysel başvuruda
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı
belirtilmiştir.
1. Tutukluluğa
İlişkin Şikâyetler
19.
Başvurucu, hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadığı halde tutuklandığından ve
tutukluluğun klişe gerekçelerle sürdürüldüğünden şikâyet etmiştir.
20. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
21. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla
Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu
düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş
nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
22. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, başvuru yolları tüketilmek şartıyla,
tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
23. Ancak başvurucu hali hazırda
tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinde hüküm kurulmuş ise
bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa
belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu
tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel
başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
31).
24. Ne var ki başvurunun kabul
edilebilir bulunabilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem
veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu
tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür.
25.
Başvuru ve eklerine göre somut olayda başvurucunun 28/6/2011
tarihli yakalama kararına istinaden daha sonraki bir tarihte tutuklandığı ve
tutukluluğun 21 Eylül 2012 tarihine kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
Başvurucu yargılama sürecinde tutukluluğun devamına ilişkin kararlara itiraz
etmiş, fakat itirazlar mercii tarafından reddedilmiştir (§ 9) Buna göre
tutuklulukla ilgili şikâyetlerin bir bütün olarak başvurucu hakkında hüküm
verilmeden önceki döneme ait kesinleşmiş kararlara ilişkin olduğu açıktır.
26. 21/9/2012
tarihinde Mahkeme davanın esasını karara bağlayarak başvurucunun 16 yıl hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
Başvurucu, kararın tutukluluğun devamına ilişkin kısmına 24/9/2012
tarihli dilekçeyle itiraz etmiş ise de itirazı mercii tarafından 23/10/2012
tarihinde reddedilmiştir (§§ 10, 11). Ancak, Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra verilmiş olsa bile, kişi
hakkındaki tutmanın niteliği üzerinde bu kararın herhangi bir etkisi
bulunmamaktadır. Başvurucunun tutukluluk hali davanın esasına ilişkin kararın
açıklanmasıyla birlikte sona ermiş ve başvurucuya isnat olunan suç sabit
görülerek cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla, hükmen tutukluluğa
itiraz ve incelemesinin 23/9/2012 tarihinden sonra
gerçekleştirilmiş olmasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/726, §§ 33, 35,
2/7/2013).
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştiği
anlaşıldığından, başvurunun “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
28. Başvurucu,
16 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil yargılanmadığından da şikâyet
etmiştir.
29. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. Bu hüküm uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
31. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).
Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Bu şikâyet
bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir (B. No: 2012/726, § 41, 2/7/2013).
32. Açıklanan
nedenlerle başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A.
Başvurunun;
1.
Tutukluluğa ilişkin şikâyetler yönünden, “zaman
bakımından yetkisizlik”,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin olanlar yönünden ise “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
2/10/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.