TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DOĞAN TEMEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/853)
|
|
Karar Tarihi: 2/10/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Zühtü
ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Mustafa
BAYSAL
|
Başvurucu
|
:
|
Doğan
TEMEL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde başvuru tarihi itibariyle yaklaşık 22
aydır tutuklu olduğunu ve 16 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil yargılanmadığını
belirterek anayasal haklarının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/11/2012
tarihinde Silivri 5 Nolu L Tipi İnfaz Kurumu
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde eksiklikler giderildikten sonra Komisyona sunulmasına engel bir
durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 10/6/2013 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesinde ifade
edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında Mayıs 2010
tarihinde Başsavcılıkta ifade vermiş ve daha sonra serbest bırakılmıştır.
6. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, 6/7/2010 tarihli iddianameyle
başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 196 şüpheli hakkında
cezalandırılmaları talebiyle dava açmıştır. İddianamede başvurucu, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat veya
vazife görmekten men etmeye teşebbüs” etmekle suçlanmıştır.
7. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi 19/7/2010 tarihinde iddianamenin kabulüne
karar vermiştir.
8. Mahkeme 11/2/2011
tarihli duruşmada başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. İtiraz üzerine
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 28/2/2011 tarihli
kararla itirazı reddetmiştir.
9. Başvurucu yargılama
sürecinde yargılamayı gerçekleştiren 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluğun
devamına ilişkin kararlarına itiraz etmiştir. İtiraz üzerine mercii, bu
itirazları reddetmiştir.
10. Davaya bakan Mahkeme 21/9/2012 tarihinde açıkladığı kararda, başvurucunun müsnet suçtan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve
61. maddeleri gereğince 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
11. Hükümle birlikte verilen
tutukluluk halinin devamı kararına karşı başvurucu 24/9/2012
tarihli dilekçeyle itiraz etmiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 23/10/2012
tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu karardan başvurucu 22/11/2012 tarihinde avukatının sağladığı karar suretiyle
haberdar olmuştur.
12. Başvurucu hakkında görülen
dava başvuru tarihi itibariyle temyiz aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
13. İsnat olunan suçun işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarih ve 765
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları
teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezası hükmolunur …”
14. Aynı Kanun’un 61. maddesi,
işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun
teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
15. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve 260. maddeleri şöyledir;
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304,
307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
Kanun yollarına başvurma hakkı
Madde 260 – (1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış
olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları
açıktır.
(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları,
mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza
mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı
çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde
bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun
yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun
yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 2/10/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
26/11/2012 tarih ve 2012/853 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu;
i. Sahte dijital delillere dayanılarak suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti olmadığı halde tutuklandığını, klişe gerekçelerle tutukluluğun
sürdürüldüğünü, 16 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil
yargılanmadığını, bu nedenlerle anayasal haklarının ihlâl edildiğini ileri
sürmüş,
ii. Hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı ve bu karara
itiraz üzerine verilen ret kararı nedeniyle ihlal edilen Anayasa’nın 19., 36., 37., 38., 41., 138. ve 139. maddeleriyle Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5., 6., 8. ile 21-24 maddelerindeki haklarının
iadesi yönünde bir karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği
hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının
devamında, başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olmasının şart olduğu, dördüncü fıkrasında ise bireysel başvuruda kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı belirtilmiştir.
19. Başvurudaki
şikayetlerin ifade ediliş şekline bakıldığında
başvurunun tutukluluğa ve adil yargılanma hakkına ilişkin olduğu sonucuna
varılmıştır.
1. Tutukluluğa
İlişkin Şikâyetler
20.
Başvurucu, hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadığı halde tutuklandığından ve
bunun klişe gerekçelerle sürdürüldüğünden şikâyet etmiştir.
21. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
22. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla
Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu
düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş
nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün
değildir (B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
23.
Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel
başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya
da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu
tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin
devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve
böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir
başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği
gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate
alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, başvuru
yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi
mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
24.
Ancak başvurucu hali hazırda tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece
mahkemesinde hüküm kurulmuş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka
aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle
sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru
yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
25. Ne var ki başvurunun kabul
edilebilir bulunabilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem
veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu
tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür.
26.
Başvuru ve eklerine göre somut olayda başvurucunun 11 Şubat 2011 ilâ 21 Eylül
2012 tarihleri arasında tutuklu kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre tutuklulukla
ilgili şikâyetlerin bir bütün olarak başvurucu hakkında hüküm verilmeden önceki
döneme ait kesinleşmiş kararlara ilişkin olduğu açıktır.
27. 21/9/2012
tarihinde Mahkeme davanın esasını karara bağlayarak başvurucunun 16 yıl hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
Başvurucu, kararın tutukluluğun devamına ilişkin olan kısmına 24/9/2012 tarihli dilekçeyle itiraz etmiş ve itirazı mercii
tarafından 23/10/2012 tarihinde reddedilmiştir (§§ 10, 11). Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra verilmiş olsa bile, kişi
hakkındaki tutmanın niteliği üzerinde bu kararın herhangi bir etkisi
bulunmamaktadır. Başvurucunun tutukluluk hali davanın esasına ilişkin kararın
açıklanmasıyla birlikte sona ermiş ve başvurucuya isnat olunan suç sabit
görülerek cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla, hükmen tutukluluğa
itiraz ve incelemesinin 23/9/2012 tarihinden sonra
gerçekleştirilmiş olmasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/726, §§ 33, 35,
2/7/2013).
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştiği
anlaşıldığından, başvurunun “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, 16 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği
davada adil yargılanmadığından da şikâyet etmiştir.
30. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
31. Bu hüküm uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
32. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).
Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Bu şikâyet
bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir (B. No: 2012/726, § 41, 2/7/2013).
33. Açıklanan nedenlerle
başvurunun bu kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A.
Başvurunun;
1.
Tutukluluğa ilişkin şikâyetler yönünden, “zaman
bakımından yetkisizlik”,
2.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin olanlar yönünden ise “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
2/10/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.