TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN POLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1145)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/9/2015-29479
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
Metin POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Özgür AKDAĞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, dinleme talep
edilen suçtan beraat etmesi sonrasında hukuka aykırı delile dönüşen iletişimin
tespiti tutanaklarına dayanılarak farklı suçlardan mahkum
edildiğini, bu nedenle Anayasa’nın 22. ve 38. maddelerinde korunan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve aleyhine hükmedilen cezanın kaldırılması
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/1/2013
tarihinde Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığının 4/11/2014 tarihli yazısı, 12/11/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, görüşünü 14/11/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Çalıntı araçların
parçalanarak satılmasına yönelik olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında,
şüphelilerin bu eylemleri organize biçimde yaptıkları, başka bir şekilde delil
elde etme imkânı bulunmadığı belirtilerek ve örgüt yapısının ortaya
çıkarılması, faaliyetlerinin tespiti ve işlenen suçların aydınlatılması
amacıyla iletişimin tespiti talep edilmiştir.
8. Mersin 2. Sulh Ceza
Mahkemesi, 16/5/2008 tarihli ve 2008/730 Değişik İş
sayılı kararıyla şüpheli T.A. tarafından kullanılan telefon da dâhil olmak
üzere üç ay süreyle iletişimin tespitine ve kayda alınmasına izin vermiştir.
9. Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığı 4/2/2009 tarihinde, başvurucu ve diğer 14
sanık hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, üye olmak ya da örgüt adına
suç işlemek, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi ve dolandırıcılık
suçlarından kamu davası açmıştır. Başvurucu, çalıntı olduğunu ve başka bir
araca ait şasi numarasının kaynak yoluyla monte edildiğini bildiği bir aracın
B.Ö. vasıtasıyla başka bir kişiye satılması eyleminden sorumlu tutulmuştur.
10. Mersin 3. Ağır Ceza
Mahkemesi, 2/2/2012 tarihli ve E.2009/95, K.2012/26
sayılı kararıyla örgütle ilgili suçlamalar bakımından başvurucunun ve diğer
sanıkların delil yetersizliğinden beraatına hükmetmiştir. Mahkeme bununla
birlikte başvurucunun, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi ile
kamu kurum ve kuruluşlarının aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık
suçlarından cezalandırılmasına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi,
başvurucunun, diğer sanık T.A.’yla yaptığı telefon
görüşmelerine ilişkin tutanaklara ve davaya katılan B.Ö.’nün
ifadelerine dayanarak, aracın çalıntı ve şase numarasının değiştirilmiş
olduğunu bilmediği yönündeki savunmasına itibar etmemiştir.
11. Başvurucu, iletişim tespiti
tutanaklarının çalınma ve değiştirme olayından haberdar olmadığını ortaya
koyduğu, sadece bu tutanaklara dayanılarak hüküm kurulamayacağı, alım satım
işlemine katılmadığı ve B.Ö.’nün katılan sıfatı
alamayacağı gerekçeleriyle kararı temyiz etmiştir.
12. Yargıtay 15. Ceza Dairesi 19/11/2012 tarihli ve E.2012/12540, K.2012/44016 sayılı
ilamıyla, İlk Derece Mahkemesi kararını başvurucu yönünden onamıştır.
13. Başvurucu, onama kararını 27/12/2012 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir. Dosya
içerisinde, başvurucunun daha erken bir tarihte karardan haberdar olduğunu veya
olması gerektiğini gösteren herhangi bir belge bulunmamaktadır.
14. Bireysel başvuru, 23/1/2013 tarihinde yapılmıştır.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
23/1/2013 tarihli ve 2013/1145 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, iletişimin
tespiti kararına esas olan örgüt üyeliği suçlamasından beraat ettiğini, buna
rağmen iletişimin tespiti tutanaklarına dayanılarak dinleme kararı talep
edilemeyecek dolandırıcılık ile suç eşyasının satın alınması veya kabul
edilmesi suçlarından mahkûm edildiğini, bu suçlamalar bakımından tutanakların
hukuka aykırı delil hükmünde olduğunu belirterek Anayasa'nın 22. ve 38.
maddelerindeki haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı
değildir. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun iddialarının
özünün iletişimin tespiti tutanakları esas alınarak mahkûm edilmesinin
haksızlığına yönelik olduğu görülmektedir. Bu itibarla, başvurucunun
şikâyetleri Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı
çerçevesinde incelenecektir.
18. Adalet
Bakanlığı görüş yazısında, özel yaşama ve haberleşmeye saygı hakkına aykırı
olarak elde edilen kanıtların değerlendirmeye alınmasının her zaman adil
yargılanma hakkını ihlal etmeyeceği, somut olayda tutanakların yanı sıra diğer
bazı delillere de dayanılarak hüküm kurulduğu ifade edilmiştir.
19. Başvurucu,
Bakanlık görüşlerini kabul etmemiştir.
20. Anayasa'nın 148. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
22. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği olarak, bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (bkz. Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18 ve 19).
23. Diğer
yandan, olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan
iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (bkz.
yukarıda anılan Bayram Gök, § 20).
24. Başvuruya konu olayda
başvurucu, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/2/2012
tarihli kararını temyiz ederken, dinleme kararına konu suçtan beraat etmeleri
nedeniyle, tutanakların diğer suçlar bakımından hukuka aykırı delil niteliği
taşıdığına ya da bu suçların ispatında kullanılamayacaklarına dair herhangi bir
iddia ya da imaya yer vermemiştir. Başvurucu temyiz talebini, bu tutanakların
üzerine atılı suçu işlemediğini kanıtladığına ve sadece iletişimin tespiti
tutanaklarına dayanılarak mahkûm edilemeyeceğine hasretmiştir (bkz. § 11).
25. Başvurucunun bu itibarla,
iddia ettiği hak ihlalini düzeltme imkânını yargısal makamlara tanımaksızın
başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle, bireysel başvuruya konu
edilen şikâyetler Derece Mahkemeleri önünde ileri sürülmeksizin ilk defa
Anayasa Mahkemesi önünde dile getirilmiştir.
26. Açıklanan
nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Üyeler Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Muammer TOPAL bu görüşe
katılmamışlardır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Üyeler Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Muammer TOPAL'ın
karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,
10/6/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
1.
Başvuru, örgütlü suç şüphesi ile iletişimin tespiti kararına dayanan bir
soruşturma kapsamında telefonları dinlenen sanıklarla yaptığı konuşmalar
nedeniyle hakkında ceza davası açılan, yargılama sonucunda örgütle ilgili
suçlar bakımından beraat etmekle birlikte başka suçlar işlediğine kanaat
getirilerek cezaya çarptırılan ve cezası Yargıtay’ca onanan kişinin, örgütlü
suçlar için hükme esas alınabilecek telefon dinlemelerinin, bu tedbire göre
delil elde edilemeyecek olan diğer suçlardan mahkumiyeti
için kullanılmasının, anayasal haklarını ihlal ettiği iddiasına dayalıdır.
2.
Bölüm çoğunluğunca, başvurucunun temyiz aşamasında, örgüt suçlaması kapsamında
elde edilen telefon dinleme kayıtlarının, diğer suçlar bakımından hukuka aykırı
delil haline geldiğine ve bu suçların ispatında kullanılamayacağına dair
herhangi bir itiraz veya imada bulunmadığı, derece mahkemeleri önünde ileri
sürmediği bu iddiaları ilk kez Anayasa mahkemesi önünde dile getirdiği, bu
durumda “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir.
3.
Başvuru konusu olayda temyiz aşamasında “hukuka aykırı delil” itirazının
yapılmamış olmasının, başvuru yollarının tüketilmemesi şeklinde
değerlendirilmesi, aşağıda açıklanacak nedenlerle mümkün değildir.
4.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesince de uygulanan
kriterlerine göre iç hukuk yollarının tüketilmesinde esneklik ve etkinlik esas
olup, bu yolların tüketilmesinin, ulusal makamlara, ihlal iddialarına karşı
cevap verme, onları giderebilme imkanı tanımak olduğu
da kabul edilmektedir.
5.
Bir ceza yargılamasında sanığın temel hak ihlali iddiasıyla son aşamada Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapabileceğini öngörerek, temyiz itirazlarını
hangi ölçülerde, içerik ve kapsamda yapması gerektiğinin belirli ve
öngörülebilir bir ölçütü yoktur. Bu nedenle, temyiz itirazlarının, olayla
ilgili olabilecek tüm hususları içerecek şekilde yapılmamasının, bireysel
başvuru hakkının yitirilmesi ile sonuçlanmasının isabetinin değerlendirilmesi
gerekir.
6.
Olayda sorun, suç niteliğindeki değişme karşısında, örgüt soruşturması
kapsamında elde edilen delillerin, örgüt suçu dışındaki suçların kanıtı olarak
kullanılıp kullanılamayacağı hususunda temyiz aşamasında bir tartışma
yapılmamış olmasıdır. Bu sorunun tartışılmasını sağlamak
sanığın görevi ise, bu olayda Bölüm çoğunluğunun düşündüğü gibi, başvuru
yollarının tüketilmediğinden söz edilebilecek; olayın şekline ve suçun
niteliğine göre telefon dinleme kayıtlarının yasal olmayan delil haline gelip
gelmediğinin tartışılması ve buna göre hüküm kurulması Mahkemelerin resen
yapması gereken bir husus ise, o takdirde olayda Başvurucu’nun
böyle bir hususu temyiz sırasında belirtme mecburiyetinin olmadığı, dolayısıyla
başvuru yollarının tüketilmiş olduğu kabul edilecektir.
7. Ceza
muhakemesi hukukumuzda, temyizin ancak hükmün hukuka aykırı olması nedeniyle
yapılabileceği, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasının
hukuka aykırılık teşkil edeceği ilkesi benimsenmiştir. 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 289. maddesinin (i) bendinde, hükmün hukuka aykırı
yöntemlerle elde edilmiş olması, kesin hukuka aykırılık nedeni olarak
zikredilmiştir.
8.
Yargıtay, “delil elde etme yasakları”
ile “delil değerlendirme yasakları”
arasında bir ayrım yapmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Esas:2013/483,
Karar:2013/599 sayılı kararında şöyle denilmektedir:
“Maddi gerçeğin araştırılması aşamasında kişisel ya da
toplumsal değerlerin korunması zorunludur. Bu değerlerin korunması amacıyla
kanun koyucu delillerin serbestliği ilkesine “delil yasakları” olarak
adlandırılan birtakım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları “delil elde
etme “ ve ”delil değerlendirme” yasağı olarak iki gruba ayrılmaktadır.
Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara “delil elde etme yasakları”, hukuka
uygun elde edilmiş olsa bile o delilin yargılamada ortaya konulup
değerlendirilmesine ilişkin yasaklara ise “delil değerlendirme yasakları”
denilmektedir.”
“CMK’nun … telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin aynı kanunun 135.
maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışında bir suçun soruşturma ve
kovuşturulmasında kullanılmaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek
olarak gösterilebilir.
5271 sayılı CMK’nın 217.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki düzenleme ile
ayrıca ceza muhakemesinde kullanılacak delillerin hukuka uygun şekilde elde
edilmesi gerektiği belirtilmiştir. …
Ancak, … 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan
suçlarla sınırlı olmak kaydıyla aynı soruşturma veya kovuşturmayla
ilgili suçlar yönüyle evleviyetle kullanılabileceğinin kabulü gerekir”
9. Yargıtay’ın
bu kararına göre CMK’nun 135. maddesinin altıncı
fıkrasında sayılan suçlarla sınırlı olmak kaydıyla, tesadüfen ele geçen telefon
konuşmaları da soruşturma veya kovuşturmada değerlendirilebilecektir. Öte
yandan, 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan ve “katalog” suçlar denilen
suçlar dışında kalan suçların, iletişimin kayda alınması koruma tedbiri
uygulanmak suretiyle elde edilen delillere dayanılarak ispatının, delil
değerlendirme yasağı kapsamında kalıp kalmadığı, aynı derecede açık değildir.
Bu konuda yargı kararları arasındaki farklılıkların ve doktrindeki
tartışmaların devam ettiği görülmektedir. Ancak yukarıda belirtilen Yargıtay
içtihadının mefhumu muhalifinden, 135. maddede sayılan suçlar için başlatılmış
bir soruşturma veya kovuşturmada elde edilen delillerin 135. madde kapsamında
olmayan suçlar için kullanılamayacağı sonucuna varmak en doğru yorum tarzı
olacaktır.
10. CMK’nun 135. maddesi, Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla
itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne gelmiş ve sonuca bağlanmış bir
düzenlemedir. Anayasa Mahkemesinin, 18.2.2012 tarihli ve
28208 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Esas: 2009/1,
Karar: 2011/82 sayılı kararında iptal istemi, telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin denetlenmesi tedbirinin, özel hayatın gizliliği ve haberleşme
özgürlüğüne ancak, demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu
ölçüde müdahalede bulunulmasını sağlayan yasal güvenceleri de içerdiği
gerekçesiyle reddedilmiştir.
11.
İletişimin denetlenmesinin ancak demokratik bir toplumda zorunlu olduğu ölçüde
başvurulabilecek bir tedbir olmasına ve düzenlemede ölçülülüğü sağlayan başlıca
güvence, bu tedbirin ancak toplum düzenini ciddi şekilde bozan “katalog suçlar”
için kullanılabilecek olmasına rağmen uygulamada, telefon dinleme kayıtlarının
kısmen suçların cezasız kalmaması, kısmen delil toplamada kolaycılığı tercih
etme ve kısmen da açıkça art niyetlerle, alabildiğine genişletildiği, zamanla
ortaya çıkmıştır.
12.
Bu olumsuzlukların toplumda yol açtığı travma ve yargıdan
yaygınlaşan şikayetlerin sonucunda yasa koyucu, 6526 sayılı Kanun’la, Türk Ceza
Kanunu’nun 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçunu,
katalog suçlar arasından çıkartmıştır. Kanun’un genel gerekçesinde bu ihtiyaca
ilişkin olarak “… bazı
soruşturmalarda sırf bu tedbirin uygulanabilmesi için soruşturmanın suç işlemek
amacıyla örgüt kurma suçu kapsamında başlatılması ve yürütülmesi uygulamasının
önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.” denilmiştir.
13.
Bütün bu hususlar topluca değerlendirildiğinde, örgüt şüphesiyle başlatılan
soruşturma ve örgüt iddiasıyla yapılan kovuşturmada hukuka uygun olarak elde
edilen telefon dinleme kayıtlarının, örgütün varlığının ispat edilememesi
üzerine, başka suçların ispatı için değerlendirilmesinin ve mahkumiyete
esas alınmasının hukuka uygun olup olmadığının incelenmesinin, temyiz
mahkemesince resen yapılması gereken bir iş olduğu açıktır. İncelemenin, sadece
temyiz eden sanığın temyiz itirazları arasında bunu belirtmiş olması şartına
bağlanmasının, makul olmayan ve hakkaniyetten uzak bir düşünce olduğunu
belirtmek gerekir. Kullanılması tartışmalı olan bir delilin “delil
değerlendirilmesi yasağı” kapsamında olup olmadığının Mahkemelerce resen
gözetilmesi ve varılan sonucun, nedenleri ile birlikte gerekçede açıklanması
zorunludur. Böyle bir durumda Başvurucunun “hak ihlalini düzeltme imkanını
yargısal makamlara tanıması” gereğinden söz edilemez.
14.
Başvuru konusu olayda Başvurucu, gerçekten de, telefon dinleme kayıtlarının “delil
değerlendirilmesi yasağı” kapsamında olup olmadığı hususunda bir beyanda veya
itirazda bulunmamıştır. Ancak değerlendirilsin veya değerlendirilmesin, tüm
dosya içeriğine göre suçsuz olduğunun anlaşılacağını düşünerek, beraatini istemiştir. “Çoğun
içinde az da vardır” kuralı gereğince, beraat talep eden sanığın
delillerin içeriğine olduğu kadar kullanılmasına da itirazı olduğunun kabulü
gerekir. Temyiz eden ve beraat isteyen sanığın delil kullanımına ilişkin
tartışmaya girmesini beklemek, delil değerlendirilmesi yasaklarının resen
incelenmesi gereken konular olduğu da gözetildiğinde, savunma tarafına makul ve
adil olmayan biçimde, bir külfet yüklemek anlamına gelir. Bu nedenle, temyiz
aşamasında delillerin değerlendirilme yasağı noktasından itiraz etmeyen
Başvurucunun, iç hukukta düzenlenen başvuru yollarını tüketmediğinden söz
edilemez.
Açıklanan
nedenlerle çoğunluk görüşlerine katılmamaktayız.
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Üye
Muammer
TOPAL
|