TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMİYET KÖSEOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1341)
|
|
Karar Tarihi: 21/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 8/8/2015-29439
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Hamiyet KÖSEOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Şenel SARIHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Sakarya 2. Aile
Mahkemesinin E.2011/183 (bozmadan önce E.2008/330) sayılı boşanma davasında
murisi İsa Alpay’ın taraf olduğunu, murisinin yargılama sırasında vefat
ettiğini, Mahkemenin ölüm nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine
yer olmadığına yönelik karar verdiğini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 181.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mirasçı olarak davaya katıldığını, kusur
tespiti talebinde bulunduğu halde Mahkemece bu konuda değerlendirme
yapılmadığını, ilk bozma ilamına yönelik karar düzeltme hakkının tanınmadığını, bu nedenle etkili başvuru
hakkının kısıtlandığını, Mahkemece dosyadaki delil ve vakıaların yasaya açıkça
aykırı bir şekilde değerlendirildiğini, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe
ihtiva etmediğini, bu suretle mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürerek ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasını talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/2/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 22/1/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına
bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 11/3/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 26/3/2015
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 7/4/2015
tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi İsa
Alpay’a karşı Sakarya 2. Aile Mahkemesinin E.2008/330 sayılı dosyasında fiili
ayrılık nedenine dayalı boşanma davası açılmıştır.
9. Başvurucunun murisi ise
Mahkemenin E.2008/347 sayılı dosyasında boşanma davası açmış, dosya 2008/330
esas sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
10. Mahkeme, 16/2/2010
tarihli ve E.2008/330, K.2010/69 sayılı kararı ile geçimsizliğe neden olan
olaylarda başvurucunun murisini ağır kusurlu kabul ederek karşı tarafın
davasını kabul etmiş, karşı taraf lehine tedbir, yoksulluk nafakası ve maddi
tazminata hükmetmiş, başvurucunun murisinin birleşen dosyadaki boşanma talebini
ise reddetmiştir
11. Temyiz üzerine dosya,
Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmiş, başvurucunun murisinin 31/12/2010 tarihinde ölümü üzerine, Yargıtay 2. Hukuk
Dairesi, 24/1/2011 tarihli ve E.2010/12198, K.2011/712 sayılı ilamında,
evliliğin ölümle son bulduğunu, bu nedenle davanın konusuz kaldığını belirterek
hükmü bozmuştur.
12. Bozma ilamı, davalı birleşik
davacı muris vekiline tebliğ edilmiş, karar düzeltme yoluna gidilmemesi üzerine
dava, Mahkemenin E.2011/183 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
13. Muris İsa Alpay vekili, 14/4/2011 tarihli dilekçesinde, ölüm ile vekalet ilişkisinin
sona erdiğini, tazminata yönelik kusur açısından mirasçıların davaya devam etme
haklarının bulunduğunu belirtmesi üzerine, davalı birleşik davacının mirasçısı
Saadet Alpay duruşmaya davet edilmiştir.
14. Mahkemenin 17/5/2011 tarihli celsesine, davalı birleşik davacı muris
vekili olan avukat, mirasçı Saadet Alpay’ın da vekili olarak duruşmaya kabul
edilmiş, duruşmada, tarafların bozmaya konu kararı boşanma açısından temyiz
etmediklerini, dolayısıyla boşanma kararının kesinleştiğini, Mahkemenin bu
yönde karar vermesi gerektiğini belirtmiş, Mahkeme, bozma ilamına uyarak
17/5/2011 tarihli ve E.2011/183, K.2011/339 sayılı kararı ile evliliğin ölümle
son bulduğunu belirterek konusu kalmayan davanın esası hakkında karar
verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
15. Bu arada mirasçı Saadet Alpay’ın
21/5/2011 tarihinde ölümü üzerine karar, mirasçı
sıfatıyla başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, Mahkemenin 4721
sayılı Kanun'un 181. maddesinin ikinci fıkrası gereğince eşlerin kusur oranını
tespit etmesi gerektiğini, önceki kararın boşanma yönüyle kesinleştiğini
belirterek kararı temyiz etmiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 24/9/2012
tarihli ve E.2012/14261, K.2012/22165 sayılı ilâmı ile 24/1/2011 tarihli bozma
ilâmının her iki boşanma davasına yönelik bulunduğunu, bozma ilamına karşı tarafların
karar düzeltme isteminde bulunmadıklarını ve 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi
anlamında kusur belirlenmesine yönelik bir talebin de bulunmadığını belirterek
hükmü onanmıştır.
17. Karar düzeltme talebi, aynı
Dairenin 12/12/2012 tarihli ve E.2012/24668,
K.2012/30075 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
18. Ret kararı başvurucuya 19/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 15/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin
sarsılması” kenar başlıklı 166. maddesinin son fıkrası şu
şekildedir:
“Boşanma sebeplerinden
herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın
kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa
olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış
sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
”
20. 4721 sayılı Kanun’un “Miras hakları” kenar başlıklı 181. maddesinin ikinci
fıkrası şöyledir:
“Boşanma davası devam
ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin
kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
15/2/2013 tarihli ve 2013/1341 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, murisi İsa
Alpay’ın, tarafı olduğu boşanma davasının yargılaması sırasında vefat etmesi
üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin, ölüm nedeniyle davanın konusuz kaldığını
belirterek hükmü bozduğunu ve dosyayı yerel Mahkemeye iade etiğini, murisin
kardeşi Saadet Alpay’ın karar düzeltme süresinin geçmesinden sonra davaya
müdahil olduğunu, bu nedenle fiili olarak karar düzeltme hakkının
kullandırılmadığını, Mahkemenin bozma ilâmına uyarak davanın esası hakkında
karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verdiğini, murisin kardeşi Saadet
Alpay’ın da gerekçeli karar henüz yazılmamışken, 31/5/2011 tarihinde vefat
ettiğini, bu nedenle mirasçı olarak yargılamaya katıldığını ve gerekçeli
kararın kendisine tebliğ edildiğini, Mahkemeye sunduğu iki ayrı temyiz
dilekçesinde 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi gereği kusur tespiti talebinde
bulunduğunu, ancak Yargıtayın, mirasçının haklarının
korunması amacı ile kararı bozması gerekirken, ilk bozma ilamına karşı karar
düzeltme yolunun kullanılmadığını ve kusur tespitine yönelik bir talebin de
bulunmadığını belirterek hükmü onadığını, bu yönüyle yargı yolunun kendisine
fiilen kapatılarak etkili başvuru hakkının kısıtlandığını, ilk kararı
tarafların boşanma yönüyle temyiz etmediğini, dolayısıyla esasa yönelik bozma
kararıyla tarafların boşanma iradelerinin yok sayıldığını, kararla evlilik
birliğine emeği olmayan bir kişinin eş olarak kabul edildiğini ve bu kişiye
miras hakkı tanındığını, halbuki Mahkemenin muris İsa Alpay’ın eşinin kusurlu
olduğunu tespit etmesi halinde eşin mirastan mahrum kalabileceğini, bu durumda
kendi miras payının artabileceğini, bu açıdan mülkiyet ve miras hakkının da
zedelendiğini, Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek,
Anayasa’nın 35., 36., 40. ve 41. maddelerindeki
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, Mahkemenin kusur tespiti açısından değerlendirme
yapmadan karar vermesiyle mülkiyet ve ailenin korunmasına ilişkin haklarının
ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun değişik haklar
temelinde ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu
ile ilgilidir. Yine başvurucunun verilen kararla, özellikle
mirasçıların haklarının korunmadığı, kusur tespiti imkânının ortadan
kaldırılarak fiilen yargı yolunun kapatıldığı, bu açıdan Anayasa’nın 40.
maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının kısıtlandığına ilişkin iddiası da
Mahkeme kararının adil olmadığı ve yargılamanın sonucu ile ilişkili olduğu
değerlendirilerek bu kapsamda incelenmiş, buna göre başvuru, karar düzeltme
hakkının fiilen kullandırılmadığı iddiasına ilişkin mahkemeye erişim hakkının
ihlal iddiası, yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve gerekçeli karar hakkının ihlal
iddiası başlıkları altında ayrı ayrı incelenmiştir.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal İddiası
24. Başvurucu, murisin kız
kardeşi Saadet Alpay’ın karar düzeltme aşamasından sonra davaya katıldığını,
ilk karara karşı karar düzeltme yolunu fiilen kullanamadığını, bu açıdan
mahkemeye erişim hakkının engellenerek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
27. Herkes, kişisel hak ve
yükümlülüklerinin karara bağlanması için bir mahkemeye erişme ya da dava açma
hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeye erişim
hakkı, suç isnadı altındaki veya medeni haklarını icra etmesine yapılan
müdahalenin hukuka aykırı olduğunu savunulabilir şekilde öne süren ve bu
şikayetini Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının sağladığı
güvencelere sahip bulunan bir mahkeme nezdinde öne süremediğini iddia eden
herkese açıktır (bkz. özellikle, Smith/Almanya,
27801/05, 1/4/2010, § 43, 58; Roche/Birleşik Krallık [BD], B.
No: 32555/96, 19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan
[BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012, § 229).
28. Mahkemeye erişim hakkı somut
ve etkili olmalıdır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için bireyin haklarına
müdahale eden bir işleme itiraz etmek üzere açık ve somut bir fırsata sahip
olması gerekir (bkz. Bellet/Fransa, B. No. 23805/94, 4/12/1995,
§ 38).
29. Mahkemeye erişim hakkı
sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz,
istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst
mahkemelere başvurma hakkını da içerir (bkz. Bayar
ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012,
§ 42).
30. Ne var ki yargılamanın
hakkaniyetine ilişkin herhangi bir eksiklik, belli koşullar altında ister aynı
seviyede (bkz. Helle/Finlandiya, B. No. 20772/92, 19/12/1997, § 54), isterse daha üst bir mahkeme tarafından
(bkz. Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No. 14518/89, 24/6/1993 § 52)
daha sonraki bir aşamada telafi edilebilir ( karşılaştırma için bkz. Feldbrugge/Hollanda, B. No. 8562/79, 29/5/1986).
31. 4721 sayılı Kanun’un 181.
maddesinin son fıkrasında, boşanma davası devam ederken ölen eşin
mirasçılarının davaya katılarak karşı tarafın kusurunun tespitini talep
edebilecekleri hususu hükme bağlanmıştır. Buna göre, ölen tarafın
mirasçılarının yargılamaya katılımı ve yasal haklarını etkili bir şekilde
mahkemeye ileri sürebilme imkânının tanınması gerekmektedir.
32. Somut olayda, Yargıtay 2.
Hukuk Dairesinin 24/1/2011 tarihli bozma ilamının,
ölenin mirasçısına tebliğ edilerek mirasçının yargılamaya devam edip
etmeyeceğinin bu aşamada tespit edilmesi gerektiği halde bozma ilamı, murisin
ölmeden önceki vekiline tebliğ edilmiş, bu suretle karar düzeltme yolu, mirasçı
Saadet Alpay’a fiilen kullandırılmamıştır. Ancak mirasçıya, karar düzeltme
yolunda ileri sürülebileceği itirazlarını bozmadan sonraki duruşmada sunma
imkânının verildiği, başvurucunun da 17/5/2011 tarihli
karara karşı temyiz ve karar düzeltme aşamasında görüşlerini hazırlama ve ileri
sürebilme imkânının bulunduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla eksikliğin sonraki
aşamada telafi edildiği, yargılamanın bütününe göre başvurucu açısından
herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle,
mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
34. Başvurucu, Mahkemenin 16/2/2010 tarihli hükmünün boşanmaya ilişkin kısmının
taraflarca temyiz edilmediğini, kararın bu yönüyle kesinleştiğini, ayrıca 4721
sayılı Kanun’un 181. maddesi gereği tarafların kusur durumunun tespitini talep
ettiğini, ancak Mahkemenin taleplerini göz ardı ederek ölüm nedeniyle davanın
esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik karar verdiğini,
kararla kusur oranının araştırılması için talepte bulunma imkânının ortadan
kaldırıldığını, Yargıtayın da itirazlarını
değerlendirmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
35. Bakanlık görüşünde; başvurucunun
murisinin boşanma dosyasına sunduğu temyiz dilekçesinde, kararı gerek kusur
oranı gerekse birleşik davanın reddedilmesi yönüyle temyiz ettiği, bu nedenle
boşanma hükmünün kesinleşmediği, bozma sonrası mirasçı Saadet Alpay’ın 4721
sayılı Kanun’un 181. maddesi anlamında bir talep ya da dilekçe sunmadığı şikayetlerinin genel olarak, derece mahkemelerince dava
konusunun ve delillerin değerlendirilmesinde ve kanunun yorumlanmasında isabet
bulunmadığına, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu belirtilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
katılmadığını belirtmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
38. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir
mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir
temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
39. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
40. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular
açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
41. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe veya
bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
42. Başvuru konusu olayda,
Sakarya 2. Aile Mahkemesi, davalı birleşik davacı İsa Alpay’ın yargılama
sırasında vefat ettiğini belirterek konusu kalmayan davanın esası hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar vermiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise
duruşmalı yapılan temyiz incelemesi sonucu; Mahkemenin 16/2/2010
tarihli kararının, asıl ve birleşen davalardaki boşanma hükmüne yönelik olarak
temyiz edildiğini, dolayısıyla boşanma açısından hükmün kesinleşmediğini, mirasçı
Saadet Alpay’ın davaya katıldığı oturumda 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi
gereğince kusur tespitine yönelik talebini Mahkemeye bildirmediğini, bu açıdan,
Mahkemenin tespit yapmadan verdiği kararın usul ve yasaya uygun olduğunu
belirterek hükmü onadığı anlaşılmıştır.
43. Başvurucu, yargılama
sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup
iddiaların özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir
takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
45. Başvurucu, Yargıtay
kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, ileri sürdüğü iddia ve
dosyadaki maddi olguları karşılayacak nitelikte olmadığını ileri sürerek
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
46. Bakanlık görüşünde; Yargıtay
ilamında başvurucunun taleplerinin reddedilmesinin gerekçelendirildiği
belirtilmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
katılmadığını belirtmiş, Yargıtay ilamlarının gerekçesiz olduğunu yinelemiştir.
48. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve
mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini
ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (Tahir Gökatalay,
B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
49. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun
yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı
olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması
uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme
kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.Şti., B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
50. Somut başvuru açısından,
başvuruya konu İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka
uygun bulunmak suretiyle Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/9/2012
tarihli ilamıyla onandığı, Yargıtay onama ilamının dosyadaki iddia ve olguları
karşılayacak nitelikte yeterli gerekçeyi ihtiva ettiği, karar düzeltme ilamında
da onama ilamındaki gerekçeye atıf yapılarak talebin reddine karar verildiği
anlaşılmıştır. Bu açıdan Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
51. Başvurucunun gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun;
1. Mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.