TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAMİYET KÖSEOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1341)
Karar Tarihi: 21/5/2015
R.G. Tarih- Sayı: 8/8/2015-29439
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Hamiyet KÖSEOĞLU
Vekili
Av. Şenel SARIHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Sakarya 2. Aile Mahkemesinin E.2011/183 (bozmadan önce E.2008/330) sayılı boşanma davasında murisi İsa Alpay’ın taraf olduğunu, murisinin yargılama sırasında vefat ettiğini, Mahkemenin ölüm nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik karar verdiğini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 181. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mirasçı olarak davaya katıldığını, kusur tespiti talebinde bulunduğu halde Mahkemece bu konuda değerlendirme yapılmadığını, ilk bozma ilamına yönelik karar düzeltme hakkının tanınmadığını, bu nedenle etkili başvuru hakkının kısıtlandığını, Mahkemece dosyadaki delil ve vakıaların yasaya açıkça aykırı bir şekilde değerlendirildiğini, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, bu suretle mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasını talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 22/1/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 11/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 26/3/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 7/4/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi İsa Alpay’a karşı Sakarya 2. Aile Mahkemesinin E.2008/330 sayılı dosyasında fiili ayrılık nedenine dayalı boşanma davası açılmıştır.
9. Başvurucunun murisi ise Mahkemenin E.2008/347 sayılı dosyasında boşanma davası açmış, dosya 2008/330 esas sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
10. Mahkeme, 16/2/2010 tarihli ve E.2008/330, K.2010/69 sayılı kararı ile geçimsizliğe neden olan olaylarda başvurucunun murisini ağır kusurlu kabul ederek karşı tarafın davasını kabul etmiş, karşı taraf lehine tedbir, yoksulluk nafakası ve maddi tazminata hükmetmiş, başvurucunun murisinin birleşen dosyadaki boşanma talebini ise reddetmiştir
11. Temyiz üzerine dosya, Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmiş, başvurucunun murisinin 31/12/2010 tarihinde ölümü üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 24/1/2011 tarihli ve E.2010/12198, K.2011/712 sayılı ilamında, evliliğin ölümle son bulduğunu, bu nedenle davanın konusuz kaldığını belirterek hükmü bozmuştur.
12. Bozma ilamı, davalı birleşik davacı muris vekiline tebliğ edilmiş, karar düzeltme yoluna gidilmemesi üzerine dava, Mahkemenin E.2011/183 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
13. Muris İsa Alpay vekili, 14/4/2011 tarihli dilekçesinde, ölüm ile vekalet ilişkisinin sona erdiğini, tazminata yönelik kusur açısından mirasçıların davaya devam etme haklarının bulunduğunu belirtmesi üzerine, davalı birleşik davacının mirasçısı Saadet Alpay duruşmaya davet edilmiştir.
14. Mahkemenin 17/5/2011 tarihli celsesine, davalı birleşik davacı muris vekili olan avukat, mirasçı Saadet Alpay’ın da vekili olarak duruşmaya kabul edilmiş, duruşmada, tarafların bozmaya konu kararı boşanma açısından temyiz etmediklerini, dolayısıyla boşanma kararının kesinleştiğini, Mahkemenin bu yönde karar vermesi gerektiğini belirtmiş, Mahkeme, bozma ilamına uyarak 17/5/2011 tarihli ve E.2011/183, K.2011/339 sayılı kararı ile evliliğin ölümle son bulduğunu belirterek konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
15. Bu arada mirasçı Saadet Alpay’ın 21/5/2011 tarihinde ölümü üzerine karar, mirasçı sıfatıyla başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, Mahkemenin 4721 sayılı Kanun'un 181. maddesinin ikinci fıkrası gereğince eşlerin kusur oranını tespit etmesi gerektiğini, önceki kararın boşanma yönüyle kesinleştiğini belirterek kararı temyiz etmiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 24/9/2012 tarihli ve E.2012/14261, K.2012/22165 sayılı ilâmı ile 24/1/2011 tarihli bozma ilâmının her iki boşanma davasına yönelik bulunduğunu, bozma ilamına karşı tarafların karar düzeltme isteminde bulunmadıklarını ve 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi anlamında kusur belirlenmesine yönelik bir talebin de bulunmadığını belirterek hükmü onanmıştır.
17. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 12/12/2012 tarihli ve E.2012/24668, K.2012/30075 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
18. Ret kararı başvurucuya 19/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 15/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” kenar başlıklı 166. maddesinin son fıkrası şu şekildedir:
“Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. ”
20. 4721 sayılı Kanun’un “Miras hakları” kenar başlıklı 181. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/2/2013 tarihli ve 2013/1341 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, murisi İsa Alpay’ın, tarafı olduğu boşanma davasının yargılaması sırasında vefat etmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin, ölüm nedeniyle davanın konusuz kaldığını belirterek hükmü bozduğunu ve dosyayı yerel Mahkemeye iade etiğini, murisin kardeşi Saadet Alpay’ın karar düzeltme süresinin geçmesinden sonra davaya müdahil olduğunu, bu nedenle fiili olarak karar düzeltme hakkının kullandırılmadığını, Mahkemenin bozma ilâmına uyarak davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verdiğini, murisin kardeşi Saadet Alpay’ın da gerekçeli karar henüz yazılmamışken, 31/5/2011 tarihinde vefat ettiğini, bu nedenle mirasçı olarak yargılamaya katıldığını ve gerekçeli kararın kendisine tebliğ edildiğini, Mahkemeye sunduğu iki ayrı temyiz dilekçesinde 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi gereği kusur tespiti talebinde bulunduğunu, ancak Yargıtayın, mirasçının haklarının korunması amacı ile kararı bozması gerekirken, ilk bozma ilamına karşı karar düzeltme yolunun kullanılmadığını ve kusur tespitine yönelik bir talebin de bulunmadığını belirterek hükmü onadığını, bu yönüyle yargı yolunun kendisine fiilen kapatılarak etkili başvuru hakkının kısıtlandığını, ilk kararı tarafların boşanma yönüyle temyiz etmediğini, dolayısıyla esasa yönelik bozma kararıyla tarafların boşanma iradelerinin yok sayıldığını, kararla evlilik birliğine emeği olmayan bir kişinin eş olarak kabul edildiğini ve bu kişiye miras hakkı tanındığını, halbuki Mahkemenin muris İsa Alpay’ın eşinin kusurlu olduğunu tespit etmesi halinde eşin mirastan mahrum kalabileceğini, bu durumda kendi miras payının artabileceğini, bu açıdan mülkiyet ve miras hakkının da zedelendiğini, Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa’nın 35., 36., 40. ve 41. maddelerindeki haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, Mahkemenin kusur tespiti açısından değerlendirme yapmadan karar vermesiyle mülkiyet ve ailenin korunmasına ilişkin haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun değişik haklar temelinde ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Yine başvurucunun verilen kararla, özellikle mirasçıların haklarının korunmadığı, kusur tespiti imkânının ortadan kaldırılarak fiilen yargı yolunun kapatıldığı, bu açıdan Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının kısıtlandığına ilişkin iddiası da Mahkeme kararının adil olmadığı ve yargılamanın sonucu ile ilişkili olduğu değerlendirilerek bu kapsamda incelenmiş, buna göre başvuru, karar düzeltme hakkının fiilen kullandırılmadığı iddiasına ilişkin mahkemeye erişim hakkının ihlal iddiası, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve gerekçeli karar hakkının ihlal iddiası başlıkları altında ayrı ayrı incelenmiştir.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal İddiası
24. Başvurucu, murisin kız kardeşi Saadet Alpay’ın karar düzeltme aşamasından sonra davaya katıldığını, ilk karara karşı karar düzeltme yolunu fiilen kullanamadığını, bu açıdan mahkemeye erişim hakkının engellenerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
27. Herkes, kişisel hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanması için bir mahkemeye erişme ya da dava açma hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeye erişim hakkı, suç isnadı altındaki veya medeni haklarını icra etmesine yapılan müdahalenin hukuka aykırı olduğunu savunulabilir şekilde öne süren ve bu şikayetini Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının sağladığı güvencelere sahip bulunan bir mahkeme nezdinde öne süremediğini iddia eden herkese açıktır (bkz. özellikle, Smith/Almanya, 27801/05, 1/4/2010, § 43, 58; Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96, 19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan [BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012, § 229).
28. Mahkemeye erişim hakkı somut ve etkili olmalıdır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için bireyin haklarına müdahale eden bir işleme itiraz etmek üzere açık ve somut bir fırsata sahip olması gerekir (bkz. Bellet/Fransa, B. No. 23805/94, 4/12/1995, § 38).
29. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (bkz. Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).
30. Ne var ki yargılamanın hakkaniyetine ilişkin herhangi bir eksiklik, belli koşullar altında ister aynı seviyede (bkz. Helle/Finlandiya, B. No. 20772/92, 19/12/1997, § 54), isterse daha üst bir mahkeme tarafından (bkz. Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No. 14518/89, 24/6/1993 § 52) daha sonraki bir aşamada telafi edilebilir ( karşılaştırma için bkz. Feldbrugge/Hollanda, B. No. 8562/79, 29/5/1986).
31. 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesinin son fıkrasında, boşanma davası devam ederken ölen eşin mirasçılarının davaya katılarak karşı tarafın kusurunun tespitini talep edebilecekleri hususu hükme bağlanmıştır. Buna göre, ölen tarafın mirasçılarının yargılamaya katılımı ve yasal haklarını etkili bir şekilde mahkemeye ileri sürebilme imkânının tanınması gerekmektedir.
32. Somut olayda, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/1/2011 tarihli bozma ilamının, ölenin mirasçısına tebliğ edilerek mirasçının yargılamaya devam edip etmeyeceğinin bu aşamada tespit edilmesi gerektiği halde bozma ilamı, murisin ölmeden önceki vekiline tebliğ edilmiş, bu suretle karar düzeltme yolu, mirasçı Saadet Alpay’a fiilen kullandırılmamıştır. Ancak mirasçıya, karar düzeltme yolunda ileri sürülebileceği itirazlarını bozmadan sonraki duruşmada sunma imkânının verildiği, başvurucunun da 17/5/2011 tarihli karara karşı temyiz ve karar düzeltme aşamasında görüşlerini hazırlama ve ileri sürebilme imkânının bulunduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla eksikliğin sonraki aşamada telafi edildiği, yargılamanın bütününe göre başvurucu açısından herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle, mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
34. Başvurucu, Mahkemenin 16/2/2010 tarihli hükmünün boşanmaya ilişkin kısmının taraflarca temyiz edilmediğini, kararın bu yönüyle kesinleştiğini, ayrıca 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi gereği tarafların kusur durumunun tespitini talep ettiğini, ancak Mahkemenin taleplerini göz ardı ederek ölüm nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik karar verdiğini, kararla kusur oranının araştırılması için talepte bulunma imkânının ortadan kaldırıldığını, Yargıtayın da itirazlarını değerlendirmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
35. Bakanlık görüşünde; başvurucunun murisinin boşanma dosyasına sunduğu temyiz dilekçesinde, kararı gerek kusur oranı gerekse birleşik davanın reddedilmesi yönüyle temyiz ettiği, bu nedenle boşanma hükmünün kesinleşmediği, bozma sonrası mirasçı Saadet Alpay’ın 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi anlamında bir talep ya da dilekçe sunmadığı şikayetlerinin genel olarak, derece mahkemelerince dava konusunun ve delillerin değerlendirilmesinde ve kanunun yorumlanmasında isabet bulunmadığına, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu belirtilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
39. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
40. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
41. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe veya bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
42. Başvuru konusu olayda, Sakarya 2. Aile Mahkemesi, davalı birleşik davacı İsa Alpay’ın yargılama sırasında vefat ettiğini belirterek konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise duruşmalı yapılan temyiz incelemesi sonucu; Mahkemenin 16/2/2010 tarihli kararının, asıl ve birleşen davalardaki boşanma hükmüne yönelik olarak temyiz edildiğini, dolayısıyla boşanma açısından hükmün kesinleşmediğini, mirasçı Saadet Alpay’ın davaya katıldığı oturumda 4721 sayılı Kanun’un 181. maddesi gereğince kusur tespitine yönelik talebini Mahkemeye bildirmediğini, bu açıdan, Mahkemenin tespit yapmadan verdiği kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek hükmü onadığı anlaşılmıştır.
43. Başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup iddiaların özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
45. Başvurucu, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, ileri sürdüğü iddia ve dosyadaki maddi olguları karşılayacak nitelikte olmadığını ileri sürerek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
46. Bakanlık görüşünde; Yargıtay ilamında başvurucunun taleplerinin reddedilmesinin gerekçelendirildiği belirtilmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiş, Yargıtay ilamlarının gerekçesiz olduğunu yinelemiştir.
48. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
49. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.Şti., B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
50. Somut başvuru açısından, başvuruya konu İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/9/2012 tarihli ilamıyla onandığı, Yargıtay onama ilamının dosyadaki iddia ve olguları karşılayacak nitelikte yeterli gerekçeyi ihtiva ettiği, karar düzeltme ilamında da onama ilamındaki gerekçeye atıf yapılarak talebin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu açıdan Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
51. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun;
1. Mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.