TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÜMİT CANER VE ERGE İNŞAAT SAN.
TUR. TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1422)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 30/1/2015-29252
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ümit CANER
|
|
|
2. Erge İnşaat San. Tur. Tic. Ltd. Şirketi
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet HASBİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 20/4/2001
tarihinde Datça Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhlerine açılan alacak davasında
dava açma süresi bakımından idare lehine yorum yapıldığını belirterek eşitlik
ilkesinin ve davanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve maddi
tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/2/2013 tarihinde
Marmaris 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/4/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın
Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/7/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığınca 19/8/2014 tarihli yazı ile Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Datça ilçesinde taş ocağı işleten başvurucu şirket ve
şirket müdürü olan diğer başvurucu aleyhine, idare tarafından yasal olarak
verilen izinlere aykırı olarak işletildiği iddiasıyla 1999 ve 2000 yıllarında
taş ocağından çıkarılan ürünlerin bedelinin tahsili talebiyle 20/4/2001 tarihinde Datça Asliye Hukuk Mahkemesinde alacak
davası açılmıştır.
8. Mahkeme, 26/9/2002 tarih ve
E.2001/70, K.2002/176 sayılı kararıyla davanın sebepsiz zenginleşmeye
dayandığı, zamanaşımı süresinin de 1 yıl olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı
yönünden reddine karar vermiştir.
9. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
(Daire) 1/3/2004 tarih ve E.2003/13274, K.2004/2451
sayılı ilamıyla “4353 sayılı Yasa da
gözetilerek dava açmaya yetkili makamın faile ve zarara ıttıla tarihi
belirlenerek zamanaşımı süresinin belirlenmesi gerektiği”
gerekçesiyle bozulmuş, başvurucuların karar düzeltme talebi aynı Dairece
reddedilmiştir.
10. Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yargılamaya devam eden
Mahkeme, 30/4/2009 tarih ve E.2005/38, K.2009/75
sayılı kararıyla davanın kabulüne, 90.190,00 TL tazminatın başvuruculardan
alınarak idareye verilmesine hükmetmiştir.
11. Temyiz üzerine anılan karar, Dairenin 27/3/2012
tarih ve E.2011/3021, K.2012/4981 sayılı ilamıyla onanmış, karar düzeltme
talebi ise 20/12/2012 tarih ve E.2012/11427, K.2012/19702 sayılı kararı ile
reddedilmiştir. Karar 10/1/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucular, 8/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
13. 22/04/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar
Kanunu’nun 60. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava,
mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı
tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan
itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz”.
14. Maliye Vekaleti Baş Hukuk
Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün
Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler
Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair 4353 sayılı Kanun’un dava ve
icra işlerinin takip ve müdafaasını düzenleyen 18 vd. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 8/2/2013 tarih ve 2013/1422 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular, 20/4/2001
tarihinde Datça Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhlerine açılan alacak davasında
dava açma süresi bakımından idare lehine yorum yapılmak suretiyle eşitlik
ilkesinin, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep
etmişlerdir.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucuların, aleyhlerine açılan alacak davasının zamanaşımı
nedeniyle reddine dair kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu, bozma kararı
doğrultusunda yapılan yargılamada idare lehine yorum yapılmak suretiyle davanın
süresinde açıldığının tespiti ile davanın kabulüne karar verildiğini
belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmışsa
da, ihlal iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu iddiaların özü,
söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucuların ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı çerçevesinde
değerlendirilmiştir. Başvurucuların yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı iddiaları ise ayrı bir başlık altında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibariyle Adil Olmadığı İddiası Yönünden
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
incelenemeyeceği, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
19. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
20. Başvuru dilekçesi incelendiğinde, başvurucuların
Anayasa’nın 10. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü bölümde, haksız fiil
sorumluluğuna ilişkin hükümlere dayanarak idarenin dava açma süresi bakımından
lehe yorum yapılmak suretiyle idare ile kendileri arasında eşitsizliğe neden
olunduğunu ileri sürdükleri anlaşılmıştır.
21. Başvurucular her ne kadar
iddialarını eşitlik hakkına dayanarak ileri sürmüşse de, başvurucuların ileri
sürdüğü bu iddialarının derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesine ve
konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkemeler tarafından yorumlanmasına ilişkin
olduğu, nihai olarak lehe olmayan mahkeme kararının sonucundan şikâyet
edildiği, bununla birlikte başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların ve
delillerin derece mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı
anlaşılmaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri
sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının
bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiası Yönünden
23. Başvurunun incelenmesi neticesinde, makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucular, idare tarafından aleyhlerine açılan alacak
davasında yargılamanın yaklaşık 12 yıl sürdüğünü ve bu sürenin uzun olması
nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli
olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
29. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
40).
32. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
33. Ancak, belirtilen kriterlerden
hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir.
Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
34. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gerekir.
35. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, idare
tarafından başvurucular aleyhine tazminat davasının açıldığı tarih olan 20/4/2001 tarihidir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş
tarihinin, başvurucuların karar düzeltme talebi hakkında verilen Yargıtay 4.
Hukuk Dairesinin karar tarihi olan 20/12/2012 tarihi
olduğu anlaşılmaktadır.
37. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın
başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun taş ocağı işleten şirket ve şirketin yasal temsilcisi
olan başvurucuların 1999 ve 2000 yıllarında taş ocağından çıkarılan ürünlerin
bedelinin tahsili talebiyle idare tarafından aleyhlerine açılan alacak davası
olduğu, 20/4/2001 tarihinde açılan davanın yargılama
sürecinde ilk derece mahkemesince davanın zamanaşımı yönünden reddine karar
verildiği, kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, bozma kararı
doğrultusunda yargılamaya devam eden Mahkemece, başvurucu şirket tarafından
tutulan 1996 ve 2000 yıllarını kapsayan belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi
yaptırıldığı, davacı idarenin toplam alacağının belirlendiği ve 30/4/2009
tarihli kararla davanın kabulüne karar verildiği, anılan kararın, Dairenin
27/3/2012 tarihli ilamı ile onandığı, başvurucuların karar düzeltme talebinin
20/12/2012 tarihinde reddedildiği, bu kararla birlikte neticelenen yargılama
faaliyetinin toplam 11 yıl 8 ay sürdüğü anlaşılmaktadır.
39. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin asliye hukuk mahkemesi
önünde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları
konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu
olduğu ve 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
40. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64),
başvuruya konu alacak davası, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usulî
haklarını kullanırken özensiz davranmalarıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Söz konusu davanın niteliği, başvurucular
açısından taşıdığı değer ve başvurucuların davadaki menfaati dikkate
alındığında, 11 yıl 8 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
42. Başvurucular, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve maddi tazminat talep etmişlerdir.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin 11 yıl 8
aylık yargılama süresinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine karar
verilmiştir. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş ise de
yargılamanın uzun sürmesi ile sözü edilen zarar arasında illiyet bağı
bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucuların manevi tazminat talebi bulunmadığından
uzun yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlalinin tespiti sonucunda
tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
46. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun,
1. Yargılamanın
sonucu itibariyle adil olmadığı iddiası yönünden "açıkça dayanaktan yoksunluk" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyet yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
5/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.