TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
ZEYCAN YEDİGÖL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1566)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/1/2016-29593
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
M. Serhat MAHMUTOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Zeycan YEDİGÖL
|
Vekili
|
:
|
Av. Emire Eren KESKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, 10/4/1981 tarihinden itibaren kendisinden
haber alınamayan Nurettin Yedigöl’ün (N.Y.) polis
tarafından gözaltına alındıktan sonra devletin himayesi altında kaybolduğu ve
adli makamlarca maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için etkili soruşturma
yürütülmediği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 15/2/2013 tarihinde İstanbul 6. Asliye Hukuk
Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/9/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4.
Bölüm başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular 1/12/2014 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 26/12/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6.
Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 8/1/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 20/1/2015
tarihinde beyanda bulunmuştur.
7.
İkinci Bölüm tarafından 14/10/2015 tarihinde yapılan
toplantıda başvurunun, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula
sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle
şöyledir:
9.
Başvuruya konu olay “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi” sonrasında İstanbul’da
yaşanmıştır.
10.
Başvurucu, 10/4/1981 tarihinde kaybolduktan sonra bir
daha kendisinden haber alınamayan N.Y.nin annesidir.
11.
N.Y. son olarak Kağıthane’de bir düğün merasiminde
görülmüştür. Düğün çıkışında arkadaşlarıyla birlikte polis tarafından gözaltına
alınarak Gayrettepe’de bulunan Emniyet Müdürlüğü binasına götürüldüğü ileri
sürülmektedir. Bu iddia resmî makamlarca hiçbir zaman doğrulanmamıştır.
12. Aynı
tarihlerde gözaltında bulunan A.Ş.Y., yazdığı bir
mektupta başvurucunun iddialarını doğrulayarak N.Y. ile aynı yerde tutulduğunu
ve işkenceye maruz kaldıklarını belirtmiştir. N.Y.nin
gözaltında işkence gördüğünü doğrulayan başka tanıklar da bulunmaktadır.
13. N.Y.nin ailesi; çocuklarının gözaltında tutulduğunu,
çocuklarına işkence yapıldığını ve sonrasında ortadan kaybolduğunu belirterek
Emniyet Müdürlüğüne, Sıkıyönetim Komutanlığına, Millî Güvenlik Konseyi Genel
Sekreterliğine, Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa ve Askerî Savcılığa başvuruda
bulunmuş ancak sonuç alamamıştır.
14.
Adli makamlarca başvurucunun şikâyetleriyle ilgili farklı tarihlerde üç ayrı
soruşturma yürütülmüş ve tamamı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
(KYOK) verilmiştir. Soruşturmaların üçü de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
(Savcılık) tarafından yürütülmüştür.
15.
1986 yılında başlatılan birinci soruşturma hakkında zamanaşımı nedeniyle 14/7/2000 tarihli ve 1986/11502 Soruşturma sayılı KYOK
verilmiştir. Başvurucunun 2012 yılında yaptığı ikinci suç duyurusu da aynı
gerekçeyle 2/5/2012 tarihinde 2012/43993 Soruşturma ve
K.2012/24/746 sayılı KYOK ile sonuçlanmıştır.
16.
Bireysel başvuruya konu yapılan üçüncü soruşturma ise başvurucunun 21/3/2012 tarihli dilekçesi ile başlatılmıştır. Başvurucu,
bu soruşturma kapsamında oğlunun gözaltında işkence sonucu ölümünden “12 Eylül
1980 Askerî Müdahalesi” lideri
Ahmet Kenan Evren ve komuta kademesi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube
Müdürü T.S. ve anılan Şubede görevli polislerin sorumlu olduğunu iddia
etmiştir.
17.
Savcılık, anılan soruşturma kapsamında 28/8/2012
tarihli ve 2012/100589 Soruşturma ve K.2012/44082 sayılı KYOK vermiştir. Anılan
kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Şüpheli T. S. ve diğer görevli polisler
hakkında müsnet suçlardan yapılan soruşturma
sonucunda; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2/5/2012
günlü ve 2012/43993-24746 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiş olup, bu karara vaki itiraz Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinin
27/7/2012 tarih ve 2012/1226 D.İş. sayılı
kararı ile reddedilmiştir.
Şüpheli K. E. ve
Milli Güvenlik Konseyi Üyelerine isnat edilen suçların işlendiği tarihten
itibaren 765 sayılı TCK’nın 102/1, 104/2 maddelerinde öngörülen süre de geçmiş
olmakla;
Müsnet
suçlardan şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.”
18.
Başvurucu tarafından söz konusu karara yapılan itiraz, yerinde görülmeyerek
Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/11/2012 tarihli
ve 2012/1916 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
19.
Bu karar 21/1/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş olup 15/2/2013 tarihinde süresi içinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
20.
Anayasa’nın geçici 15. maddesi şöyledir:
“12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler
sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk
milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin,
bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis
Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası
ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların
idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından
dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da
yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır. ”
21. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. ve
104. maddeleri şöyledir:
“Madde 102 - Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis ve müebbed
ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis
cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya
beş seneden ziyade hapis yahud hidematı
ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini
müstelzim cürümlerde on sene,
4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
5 - Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade
hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6 - Bundan evvelki bendlerde beyan
olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim
kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis veya müebbed
yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru
zamanı yoktur.
Madde 104 - Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb
veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi,
maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden
işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid
ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar.
Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının
ilavesi ile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin
lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin
10/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 15/2/2013 tarihli ve 2013/1566 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu,
10/4/1981 tarihinde kaybolan oğlunun polisler
tarafından gözaltına alındıktan sonra işkence edilerek öldürüldüğünü iddia
etmektedir. Başvurucu, olayın üzerinden geçen 31 yıllık süreçte faillerin ve
tanıkların isimleri belli olmasına rağmen ifadelerine başvurulmadığını, olay
hakkında etkili soruşturma yapılmadığını, 12/9/2010
tarihinde yapılan referandum ile Anayasa’nın geçici 15. maddesinin yürürlükten
kaldırılması üzerine “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi”ni
gerçekleştiren ve oğlunun kaybolmasında sorumlulukları olduğunu düşündüğü Ahmet
Kenan Evren ve komuta kademesi hakkında açılan soruşturma dikkate alınmayarak
olay hakkında zamanaşımı nedeniyle KYOK verildiğini belirtmiştir. Başvurucu,
Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25.
Bakanlık görüş yazısında başvurucunun iddiaları kabul edilebilirlik ve esas
bakımından ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
26.
Bakanlık, kabul edilebilirlik bakımından; başvurucunun yakınının kaybolması ile
ilgili üç ayrı soruşturma yürütüldüğünü, bu soruşturmalardan ilk ikisinin
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden önce kesinleştiğini, yeni delil olmaksızın açılan üçüncü
soruşturmanın şeklen yeni bir soruşturma olmakla birlikte esasen yenilik
içermediğini, başvurucunun şikâyeti üzerine yeniden açılan soruşturmanın
başvurucuya bireysel başvuru olanağı verip vermeyeceğinin değerlendirilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
27.
Bakanlık, esas bakımından ise başvurucunun yakınının gözaltına alındığına
ilişkin bir kabul veya veri bulunmamakla birlikte etkin soruşturma yapılmadığı
yönündeki şikâyetlerin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine
ait olduğunu ifade etmiştir.
28.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuruya konu suç
duyurusunda yeni tanıklar bildirdiğini “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi” ile
ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan soruşturmanın yeni delil
niteliğinde olduğunu, anılan başvuru sonucu verilen KYOK’un
23/9/2012 tarihinden sonra kesinleştiğini, oğlunun
henüz bulunamamış olması nedeniyle mağduriyetinin devam ettiğini belirterek
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkili olduğunu ifade etmiştir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
30.
Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvuruları inceleyebilir. Bu açık düzenleme karşısında, anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının
genişletilmesi mümkün değildir (Hasan Taşlıyurt,
B. No: 2012/947, 12/2/2013, § 16).
31.
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru olarak belirleyebilmek
için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra gerçekleştiği iddia
olunan müdahalenin zamanını da doğru tespit etmek gerekir. Bu tespit yapılırken
müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia olunan hakkın kapsamı
birlikte değerlendirilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Blečić/Hırvatistan [BD], B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-82).
32.
Başvurucunun iddiaları oğlunun gözaltında kaybolduğuna ve etkili soruşturma
yürütülmediğine ilişkindir. Kaybolma “anlık” gerçekleşen bir eylem veya olay
değildir. Tam aksine kaybolan kişiye ne olduğuna dair bilginin bulunmadığı,
belirsizliğin devam ettiği çelişkili bir durum söz konusudur. Devletin etkili
soruşturma şeklindeki usul yükümlülüğü, himayesi altındayken kaybolan kişinin
nerede olduğunu ve akıbetini açıklamadığı sürece potansiyel olarak devam eder.
Dolayısıyla gerekli soruşturma yapmamayı sürdürme, nihayetinde kişinin öldüğü kabul
edilecek olsa bile, devam eden bir ihlal olarak görülebilir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Varnava
ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No: 16064/90 …, 18/9/2009, §§
147-149).
33.
Bir kamu görevlisi, yürüttüğü görevin sağlamış olduğu nüfuzu kötüye kullanmak
suretiyle kişilerin yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir
davranışla suçlandığı takdirde cezasız bırakılmamalıdır. Yargılama veya
mahkûmiyet zamanaşımına uğratılarak bu tür suçlamalar sonuçsuz bırakılmamalı ve
böyle davalarda af veya bağışlama gibi koruyucu önlemlerin alınmasına izin
verilmemelidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Tuna/Türkiye, B. No: 22339/03, 19/1/2010,
§ 71).
34.
Bu açıklamalardan, devam eden bir ihlalle ilgili olarak hiçbir süre sınırlaması
olmaksızın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabileceği sonucuna ulaşmak
mümkün değildir. Mahkeme, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucu olarak zaman
bakımından yetkisinin sınırlarını kesin olarak belirlemek zorundadır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Šilih/Slovenya
[BD], B. No: 714630/1, 9/4/2009, §§ 148-163). Bu
kapsamda, etkili soruşturma yapılmadığına ilişkin başvurular yönünden
soruşturmayı sonlandıran kararın kesinleştiği tarihin, Mahkemenin zaman
bakımından yetkisini belirleyen 23/9/2012 tarihinden
önce mi yoksa sonra mı olduğunun tespit edilmesi gerekir.
35.
Somut olayda birinci soruşturmayı zamanaşımı gerekçesiyle sonlandıran karar,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce
kesinleşmiştir. Dolayısıyla devlet, etkili soruşturma yapmama şeklindeki
müdahalesini kritik tarihten önce son kez ve kesin olarak gerçekleştirmiştir.
Birinci soruşturma sonucunu teyit eden, ikinci soruşturmayı sonlandıran kararın
kesinleştiği tarih de kritik tarihten öncedir (bkz. § 15).
36.
Bireysel başvuruya konu son soruşturma ise Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetki sınırları içinde 11/11/2012 tarihinde
kesinleşmiştir (bkz. § 18). Bu durumda Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkili olmadığı bir tarihte kesinleşen işlemlere karşı sonradan yapılan “yargılamanın yenilenmesi talebi” veya “yeniden suç duyurusu” gibi girişimlerin bireysel başvuru hakkını
yeniden doğurup doğurmayacağı konusunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
37.
Kesinleşmiş yargı kararlarına karşı, kararın esasını etkileyecek yeni bir
durumla karşılaşılması hâlinde yargı mercilerine yeniden başvurmak mümkündür.
Bu başvurular neticesinde yargı mercilerince verilen kararların bireysel
başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine taşınmasının önünde bir engel
bulunmamaktadır. Ancak bu başvuru sonucu yapılacak inceleme, kesinleşmiş karara
ilişkin olmayıp sadece ortaya çıkan yeni durum hakkında verilen kararın
münhasıran bir hak ihlali oluşturup oluşturmadığı ile sınırlı olacaktır.
38.
Somut olayda başvurucu, Anayasa’nın geçici 15. maddesinin yürürlükten
kaldırılmasına vurgu yaparak “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi”ni
gerçekleştiren Ahmet Kenan Evren ve komuta kademesi hakkında açılan
soruşturmayı ve bazı tanık isimlerini yeni delil olarak göstermiştir. Savcılık,
başvurucunun yeni deliller elde edildiğine dair iddialarını dikkate almayarak
olaya ilişkin dava zamanaşımı süresinin dolduğuna dair kararını yinelemiştir.
39.
Dava zamanaşımı, belli koşulların gerçekleşmesi hâlinde devletin cezalandırma
hakkından vazgeçmesidir. Böyle bir durumda, zamanaşımına uğrayan bir soruşturma
dosyasına sunulan yeni delillerin Savcılık tarafından araştırılması veya
değerlendirilmesi beklenemez.
40. Öte
yandan dosyaya sunulan yeni delillerin zamanaşımını etkileyecek veya zamanaşımına
rağmen soruşturmayı yeniden başlatacak nitelikte olması hâlinde bu durumun
dikkate alınması gerekir. Başvurucu, Anayasa’nın yürürlükten kaldırılan geçici
15. maddesinin zamanaşımını kestiğini, insanlığa karşı işlenen suçlarda ve
işkence suçlarında zamanaşımı sürelerinin işlemeyeceğini ileri sürmektedir.
41. Savcılık,
bireysel başvuruya konu kararında şüphelilerin Anayasa’nın yürürlükten
kaldırılan geçici 15. maddesinin koruması altında olduklarından bahsetmemiş ve
soruşturmayı olağan seyrinde sürdürerek zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle
sonuçlandırmıştır. Geçici 15. maddenin, “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi”
sonrasında oluşturulan hükûmetler ile meclisin karar ve tasarruflarını yerine
getiren kişi ve organları güvence altına aldığı, kamu görevlilerine işledikleri
kişisel suçlar bakımından koruma sağlamadığı görülmektedir.
42. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da
belirtildiği üzere daha önce başvurulduğu ve reddedildiği için başarılı
olunmayacağı belli olan başvuru yoluna, yeni bir delil ileri sürmeksizin
bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden sonra tekrar başvurulması sonucu
verilen ret kararı üzerine yapılan bireysel başvurunun, Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisi kapsamında olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir (İbrahim Oğuz Yapar, B. No:
2012/829, 5/3/2013, § 32).
43.
Açıklanan nedenlerle bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak
belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen bir
karara ilişkin aynı doğrultuda yapılan yeni şikâyetlerin, bireysel başvuru
hakkını doğurmayacağı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
10/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.