TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞEDUDU ÖZKAN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2008)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ayşedudu ÖZKAN
|
|
|
2. Orhan Deniz ÖZKAN
|
|
|
3. Emin ÖZKAN
|
|
|
4. Pelin ÖZKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yaşar Kadir TÜRKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, 10/3/2011 tarihli
ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak
için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 15.,
36. ve 38. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 19/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir
örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/1/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 4/2/2015
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, karşı beyanlarını 9/2/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisi Sami
Özkan, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde jandarma astsubay statüsünde görev
yapmakta iken Yüksek Askerî Şûranın (YAŞ) 2/8/1986
tarihli ve 3 sayılı kararı ile resen emekliye sevk edilerek TSK ile ilişiği
kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
maddeyle 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı
denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği
kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru
imkânı getirilmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un
yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Millî Savunma Bakanlığına
başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucuların 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. maddeden yararlanma talebiyle yaptıkları başvuru,
Millî Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli işlemi ile
reddedilmiştir. İdari ret kararında“… 657 sayılı DMK’nun
48’inci, 926 sayılı TSK Personel Kanunun 94’üncü, Astsubay Sicil Yönetmeliğinin
60’ıncı maddesi gereği ve Sami ÖZKAN hakkında tesis edilen idari işlemin dayanağı
fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak, …” taleplerin reddedildiği beyan edilmiştir.
10. Başvurucular tarafından,
anılan işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinde dava açılmış; AYİM Birinci Dairesi 25/9/2012
tarihli ve E.2012/387, K.2012/975 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesi şöyledir:
“…
Davacıların murisi
müteveffa Sami ÖZKAN’ın da astsubay olarak görev
yapmakta iken, disiplinsizlik nedeniyle Yüksek Askeri Şura’nın 02.08.1986 gün
ve 3 sayılı kararı ile re’sen emekli edilerek Türk
Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın
125’inci maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan düzenlemesi nedeniyle,
Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu, bu nedenle
davacının 926 sayılı Kanun’un Geçici 32. maddesinden yararlanmak için gerekli
olan ‘yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiği kesilmiş’ olmak
şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
Davacıların murisi
müteveffa Sami ÖZKAN’ın, TSK’dan çıkarılmasına neden
olan disiplin durumu incelendiğinde; Sami ÖZKAN’ın
‘kaçakçılık ve rüşvet almak’ suçlarından, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 4
numaralı Askeri Mahkemesinin 11.1.1984 gün ve 1984/8 sayılı gerekçeli hükmü ile
14 yıl, 18 ay, 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ordudan tardına
karar verildiği, kararın Askeri Yargıtay tarafından bozulduğu ve tekrar
yargılanmasına devam edildiği, ancak bu suçlarından 24.6.1981 ile 14.9.1981
tarihleri arasında gözaltında tutulduğu, 14.9.1981 ile 17.6.1985 tarihleri
arasında tutuklu kaldığı, 28.2.1982 tarihinde açığa alındığı ve açık hali devam
ederken Yüksek Askeri Şura’nın 02.08.1986 gün ve 3 sayılı kararı ile TSK’dan
ilişiğinin kesildiği, bilahare yargılamada gelinen aşamada davacılar murisi
hakkında müsnet suçlardan dolayı zamanaşımı nedeniyle
kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de yargılamaya konu
suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler
dikkate alındığında, davacıların 928 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici
32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı
değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.”
11. Kararın tebliğinden itibaren
süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş, karar düzeltme talebi
hakkında henüz karar verilmeden 28/11/2012 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Yapılan bu başvuru başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle 4/4/2013 tarihinde kabul edilemez bulunmuştur.
12. Karar düzeltme talebi
hakkındaki istem, aynı Dairenin 12/2/2013 tarihli
E.2013/154, K.2013/182 sayılı kararı ile reddedilmiş; anılan ilam başvuruculara
25/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucular, aynı konuya
ilişkin olarak yine 19/3/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
19/3/2013 tarihli ve 2013/2008 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaları için aranan şartın
mevzuatta açık olduğunu, Bakan aracılığıyla idareye tanınan yetkinin sadece
ilişiğin kesilmesine esas işlemin yargı denetimine kapalı olup olmadığına dair
olduğunu, bunun dışında mevzuatta bir şart aranmadığını, hangi somut bilgi ve
belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da mahkeme nezdinde
açıklanmayan soyut iddialarla davanın reddedildiğini, görevsiz bir mahkemece
verilen karar dışında hiçbir delil veya gerekçeye dayanılmadığını, zamanaşımı
nedeniyle düşme kararı verilen dosyada isnat edilen fiillerin müteveffa
tarafından işlendiğinin kabulü ve müteveffaya isnat edilen fiillerin vasfı ile
mahiyetine atıfta bulunarak davanın reddedildiğini, Anayasa’nın 15. ve 38.
maddelerinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ile masumiyet karinesi
ilkesinin ve Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucular 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanma talebiyle açtıkları davanın
reddedildiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüşlerdir.
18. Bakanlık görüşünde, ilke
olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmamasının bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağı,
bunun istisnasının ise derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olması gerektiği, adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi
için mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunulmuş olması
gerektiği belirtilerek yargılamanın adil olup olmadığına ilişkin değerlendirme
yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
19. Başvurucular cevap
dilekçesinde, mahkeme kararında yer alan ifadelerin bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik olarak kabul edilmesi gerektiğini
belirterek başvuru konusu olayda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
tekrarlamışlardır.
20. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
21. Anılan kurallar uyarınca
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının,
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi, bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Adil yargılanma hakkı,
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece
mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme
kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik,
ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da
belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B.
No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
23. Bireysel başvuru yolunda
derece mahkemelerinin gerekçelerinin niteliği; ancak açık keyfîlik
veya takdir hatası oluşturduğu ya da makul ve ikna edici açıklamalar içeren bir
gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem ile hüküm arasında "uygun
illiyet bağı" kurulmadığı durumlarda denetlenebilir. Derece mahkemesi
kararlarının adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe
ile açıklanıp açıklanmadığı hususları, adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılacak
denetimin kapsamında yer almaktadır.(Sencer
Başat ve diğerleri, B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§ 59).
24. Başvuru konusu olayda,
başvurucular, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanmak için tek şartın
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiğin
kesilmesi olduğunu, bunun dışında mevzuatta bir şart aranmadığını, hangi somut
bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da Mahkeme nezdinde
açıklanmayan soyut iddialara dayanılarak davanın reddedildiğini hatta
gerekçesiz ve somut dayanaktan yoksun iddialara dayanılarak karar verildiğini
belirtmiş; AYİM ise (bkz. § 10) yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile
mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemleri dikkate alıp ilişiğinin
kesilmesini değerlendirerek 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmamaya konu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna
varmıştır.
25. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucuların iddiaları incelendiğinde davanın konusunun, başvurucular
murisinin TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926
sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanma talebinin reddine ilişkin
işlemin iptaline yönelik olduğu; bu kapsamda iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık
teşkil ettiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015,
§ 40).
26. Somut olayda başvurucuların,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge
sunmadıkları, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından
yararlandırılmamaya ilişkin işleme karşı açtıkları davada iddialarını ileri
sürebildikleri ve karşı tarafın görüşlerinden haberdar olmadıklarına dair
yargılama aşamasında AYİM’e bir itirazda
bulunmadıkları görülmektedir. Ayrıca kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir
bilgi ya da kanıt sunulmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da
tespit edilmemiştir.
27. Açıklanan nedenlerle
başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b.
Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
28. Anayasa'nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı"
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
29. Başvurucuların murisi olan
Sami Özkan’ın 1995 yılında vefat etmesi nedeniyle kabul edilebilirlik kriterleri açısında değerlendirilmesi gereken temel konu,
mirasçıların Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen
masumiyet karinesi ilkesinden yararlanıp yararlanamayacağıdır.
30. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Sözleşme ve
buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu
gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip
gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
31. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup
anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması
gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri
sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun
"güncel bir hakkının ihlal edilmesi",
bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel
olarak" ve "doğrudan"
etkilenmiş ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmüş
olması gerekir (Onur Doğanay, B.
No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
32. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf
konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini
belirtmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50).
33. Başvurucuların murisi olan
Sami Özkan hakkında verilen kararın, Askeri Yargıtay tarafından bozulmasından
sonraki süreçte devam eden yargılama sırasında zamanaşımı nedeniyle ceza
dosyası hakkında düşme kararı verilmesi, aynı zamanda başvurucuların 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamında yaptıkları başvurunun reddedilmesinin
temel sebebini oluşturmaktadır. Bununla beraber
başvurucuların; 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamında başvuruları
kabul edilen kişilere dul ve yetim aylığı bağlanması, emekli ikramiyesi
ödenmesi, emekli ailesi kimlik kartı verilmesi, bu kişilerin sosyal tesislerden
faydalanması gibi ekonomik ve sosyal olarak hak talep edebilme fırsatı
karşısında adil yargılanma hakkı kapsamında ihtilaf konusu olan husustan dolayı
güncel ve kişisel olarak doğrudan etkilendiği söylenebilir. (Nölkenbockhoff/Almanya, B. No: 10300/83, 25/8/1987, § 33)
34. Başvurucular Mahkeme
kararının gerekçesinde, müteveffanın kendisine isnat edilen fiilleri işlediği
şeklinde bir tespit yapıldığını belirtmekte, Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenen
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine dair bölümün 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir. Başka bir
kabul edilemezlik nedeni de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
35. Masumiyet karinesinin ihlal
edildiği iddiasına ilişkin Bakanlık görüş yazısında "... AYİM başvurucuların 926 sayılı Kanun’un geçici 32.
maddesinden yararlandırılmaması işleminin hukuka aykırı olmadığı sonucuna
varırken, Milli Savunma Bakanlığının bu konuda sahip olduğu takdir yetkisini ve
başvurucu hakkında açılmış olan kamu davasına konu eylemin niteliğini dikkate
almıştır." denilerek masumiyet karinesinin ihlal edildiğine
dair şikâyetin değerlendirilmesinde gözönüne alınacak
kriterler belirtilmiştir.
36. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde
özetle “…AYİM’in
hakkında kesinleşmiş hüküm bulunmayan müteveffayı suçu bir ‘mahkeme’ tarafından
tespit edilmeden açıkça suçlu olarak kabul ettiğini, ‘mevcut delil durumu ve
gerçekleşen eylemler’ ifadesiyle
kast edilenin ne olduğunun belli olmadığını” beyan etmişlerdir.
37. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan
suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat
mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
38. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık
"hakkında suç isnadı olan kişi" statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının
herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak
düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği
durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek
gerekir. Çünkü bu durumlarda henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü
bulunmamaktadır. (Kürşat Eyol,
§ 27).
39. Ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun
farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar
vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra
disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve
disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin
isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü
disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, §
30).
40. Başvurucuların açtığı iptal davasına ilişkin yargılama
sonucunda AYİM tarafından ulaşılan sonucun hukuka uygun olup olmadığı meselesi,
anayasal hak ve özgürlükleri ilgilendirmediği sürece bireysel başvuru
incelemesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde somut
başvurunun, AYİM kararının gerekçesinde masumiyet karinesine ilişkin anayasal
güvencenin ihlal edilip edilmediği ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir
(Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013,
§ 55).
41. Başvuru konusu olan AYİM Birinci Dairesinin 10/12/2013 tarihli ve E.2011/1747, K.2013/1223 sayılı
kararının ilgili kısımları şöyledir: “…yargılamaya
konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler
dikkate alındığında, davacıların 928 sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici
32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı
değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.”
42. Bireysel başvuruya konu olan AYİM
kararı incelendiğinde yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararları
ile TSK’dan ilişiği kesilenlerin 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmaları için yaptıkları başvuruların kabulünde TSK’dan ilişiğinin
kesilmesine ilişkin olayın değerlendirmesinin yapıldığı, hakkında açılan ceza
davası nedeniyle başvurucular murisinin yaklaşık dört yıl tutuklu kaldığı
tespitine yer verildiği, ceza davası zamanaşımına uğraması sonucu ortadan
kaldırılmış olsa da ceza davasında başvurucular murisinin kaçakçılık ve rüşvet
almak suçunu işlediği hususunda yapılan tespit ile bağlantı kurularak (bkz. §
10), başvurucular murisinin ceza davasına konu olan eylemleri nedeniyle
başvurucuların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına
ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği
görülmektedir.
43. Başvurucuların durumu değerlendirilirken murisin, Askeri Yargıtayın bozma kararı vermesi aşamasından sonra
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılan ceza davasına konu eylemler içinde yer
aldığı kabul edilmiş; 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmamasına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğuna karar verilmiştir.
Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden, suçluluğu
ilgili mahkeme kararıyla sabit olmayan ve zamanaşımı nedeniyle hakkında açılan
ceza davası ortadan kaldırılan murisin anılan eylemleri işlediği ve suçlu
olduğu inancının yansıtıldığı görülmektedir. Dolayısıyla Mahkeme, idarenin söz
konusu işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken murisin durumunu ceza
yargılamasından ayrı olarak değerlendirmemiş; aksine Ceza Mahkemesinin
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının gerekçesine ve murisin
yargılandığı fiilleri işlediği kabulüne dayanarak karar vermiştir. Bu kapsamda
Mahkemenin gerekçesinde kullandığı ifadelerin masumiyet karinesine saygı
ilkesiyle bağdaştığı söylenemez.
44. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, AYİM kararının gerekçesinde, muris hakkında zamanaşımı nedeniyle
ortadan kaldırılan ceza yargılamasına atıfta bulunulduğu ve suçluluğu mahkeme
kararlarıyla sabit olmayan murisin yargılamaya konu eylemleri işlediği ve suçlu
olduğu inancının karara yansıtıldığı anlaşıldığından, Anayasa’nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
45. Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe
katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: “ Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme
kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2.
Masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL
EDİLDİĞİNE Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI'nın
karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. İhlal ve ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE Alparslan ALTAN ve
Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin müştereken
BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına OYBİRLİĞİYLE
5/11/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, zamanaşımı
nedeniyle düşme kararı verilen dosyada isnat edilen fiillerin müteveffa
tarafından işlendiği kabulüne ve müteveffaya isnat edilen fiillerin vasfı ile
mahiyetine atıfta bulunularak davanın reddedilmesi nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarında (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013 § 26-30; Hasan Kara, B. No: 2013/3170, 18/9/2014 §
47-53; Hüseyin Şahin, Genel Kurul, B.No: 2013/1728,
12/11/2014 § 37-43) da vurgulandığı üzere masumiyet karinesi, kişinin suç
işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti
"asıl" olduğundan
suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat
mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
3. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen
kişiler açısından ise, artık "hakkında
suç isnadı olan kişi" statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının
herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak
düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği
durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek
gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü
bulunmamaktadır.
4. Bu çerçevede, ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, ceza davasına ilişkin kimi hususlara dayanılması masumiyet
karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas
teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve yargılandığı
suçların vasıf ve mahiyetinden söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal
edilmesi sonucunu doğurmaz.
5. Öte yandan, Ceza Muhakemesi
Hukuku ve Disiplin Hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu
görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu
da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması
ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi
işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir.
6. Masumiyet karinesinin ihlal
edilip edilmediği değerlendirilirken, ceza yargılamaları dışında yapılan
yargılamalar bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri,
yargılamayı yapan makamın ilgili kişiyi suçlu sayıp saymadığı ve beraat
kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
7. Disiplin gerekleri dikkate
alındığında masumiyet karinesinin disiplin hukukunun uygulanabilmesi için
mutlaka ceza davalarının sonucunun beklenmesini gerektirdiği söylenemez.
Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça,
sadece soruşturma açılmış olması dahi disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin
başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).
8. Başvuru konusu olan AYİM
Birinci Dairesinin 10/12/2013 tarihli ve E.2011/1747,
K.2013/1223 sayılı kararın ilgili kısımları şöyledir: “…yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile
mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler dikkate alındığında, davacıların
928 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden
yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu
işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
9. Görüldüğü üzere AYİM
kararında, uygulanan disiplin işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna
ulaşılırken, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve diğer nedenlerle
birlikte ortaya çıkan disiplin durumu dikkate alınarak işlem tesis edildiğine
vurgu yapılmaktadır. AYİM kararında yer alan “…yargılamaya
konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler
dikkate alındığında…" ifadesi Mahkemenin ceza davasının
sonucuna değil, sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile
gerçekleşen eylemler karşısında ilgilinin disiplin durumuna atıf yaptığını
göstermektedir. Bu çerçevede gerekçenin bütünü dikkate alındığında Mahkemenin
ulaştığı sonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı
anlaşılmaktadır. AYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hakkında yürütülen ve
ortadan kaldırma kararı ile sonuçlanan yargılamaya değinilmiş, başvurucunun
suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmemiştir. Mahkemenin
gerekçesinde, mevcut delil durumuna göre gerçekleşen eylemlerle birlikte
başvurucuya isnad edilen suçun vasıf ve mahiyetini de
dikkate almasının başvurucunun masumiyet karinesine saygı ilkesiyle
bağdaşmadığı söylenemez.
10. Açıklanan nedenlerle, “masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine”
karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, çoğunluğun “masumiyet karinesinin ihlal edildiğine” yönelik
görüşüne katılmadık.
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|