TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYŞEDUDU ÖZKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2008)
Karar Tarihi: 5/11/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör Yrd.
Hikmet Murat AKKAYA
Başvurucular
1. Ayşedudu ÖZKAN
2. Orhan Deniz ÖZKAN
3. Emin ÖZKAN
4. Pelin ÖZKAN
Vekili
Av. Yaşar Kadir TÜRKAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 15., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 4/2/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, karşı beyanlarını 9/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisi Sami Özkan, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde jandarma astsubay statüsünde görev yapmakta iken Yüksek Askerî Şûranın (YAŞ) 2/8/1986 tarihli ve 3 sayılı kararı ile resen emekliye sevk edilerek TSK ile ilişiği kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. maddeyle 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirilmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Millî Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucuların 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. maddeden yararlanma talebiyle yaptıkları başvuru, Millî Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir. İdari ret kararında“… 657 sayılı DMK’nun 48’inci, 926 sayılı TSK Personel Kanunun 94’üncü, Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ıncı maddesi gereği ve Sami ÖZKAN hakkında tesis edilen idari işlemin dayanağı fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak, …” taleplerin reddedildiği beyan edilmiştir.
10. Başvurucular tarafından, anılan işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmış; AYİM Birinci Dairesi 25/9/2012 tarihli ve E.2012/387, K.2012/975 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“…
Davacıların murisi müteveffa Sami ÖZKAN’ın da astsubay olarak görev yapmakta iken, disiplinsizlik nedeniyle Yüksek Askeri Şura’nın 02.08.1986 gün ve 3 sayılı kararı ile re’sen emekli edilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125’inci maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan düzenlemesi nedeniyle, Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu, bu nedenle davacının 926 sayılı Kanun’un Geçici 32. maddesinden yararlanmak için gerekli olan ‘yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiği kesilmiş’ olmak şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
Davacıların murisi müteveffa Sami ÖZKAN’ın, TSK’dan çıkarılmasına neden olan disiplin durumu incelendiğinde; Sami ÖZKAN’ın ‘kaçakçılık ve rüşvet almak’ suçlarından, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 4 numaralı Askeri Mahkemesinin 11.1.1984 gün ve 1984/8 sayılı gerekçeli hükmü ile 14 yıl, 18 ay, 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ordudan tardına karar verildiği, kararın Askeri Yargıtay tarafından bozulduğu ve tekrar yargılanmasına devam edildiği, ancak bu suçlarından 24.6.1981 ile 14.9.1981 tarihleri arasında gözaltında tutulduğu, 14.9.1981 ile 17.6.1985 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, 28.2.1982 tarihinde açığa alındığı ve açık hali devam ederken Yüksek Askeri Şura’nın 02.08.1986 gün ve 3 sayılı kararı ile TSK’dan ilişiğinin kesildiği, bilahare yargılamada gelinen aşamada davacılar murisi hakkında müsnet suçlardan dolayı zamanaşımı nedeniyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler dikkate alındığında, davacıların 928 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
11. Kararın tebliğinden itibaren süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş, karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmeden 28/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Yapılan bu başvuru başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle 4/4/2013 tarihinde kabul edilemez bulunmuştur.
12. Karar düzeltme talebi hakkındaki istem, aynı Dairenin 12/2/2013 tarihli E.2013/154, K.2013/182 sayılı kararı ile reddedilmiş; anılan ilam başvuruculara 25/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucular, aynı konuya ilişkin olarak yine 19/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 19/3/2013 tarihli ve 2013/2008 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
16. Başvurucular, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaları için aranan şartın mevzuatta açık olduğunu, Bakan aracılığıyla idareye tanınan yetkinin sadece ilişiğin kesilmesine esas işlemin yargı denetimine kapalı olup olmadığına dair olduğunu, bunun dışında mevzuatta bir şart aranmadığını, hangi somut bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da mahkeme nezdinde açıklanmayan soyut iddialarla davanın reddedildiğini, görevsiz bir mahkemece verilen karar dışında hiçbir delil veya gerekçeye dayanılmadığını, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilen dosyada isnat edilen fiillerin müteveffa tarafından işlendiğinin kabulü ve müteveffaya isnat edilen fiillerin vasfı ile mahiyetine atıfta bulunarak davanın reddedildiğini, Anayasa’nın 15. ve 38. maddelerinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ile masumiyet karinesi ilkesinin ve Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucular 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanma talebiyle açtıkları davanın reddedildiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
18. Bakanlık görüşünde, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmamasının bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağı, bunun istisnasının ise derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması gerektiği, adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunulmuş olması gerektiği belirtilerek yargılamanın adil olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
19. Başvurucular cevap dilekçesinde, mahkeme kararında yer alan ifadelerin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik olarak kabul edilmesi gerektiğini belirterek başvuru konusu olayda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini tekrarlamışlardır.
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
21. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi, bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
23. Bireysel başvuru yolunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin niteliği; ancak açık keyfîlik veya takdir hatası oluşturduğu ya da makul ve ikna edici açıklamalar içeren bir gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem ile hüküm arasında "uygun illiyet bağı" kurulmadığı durumlarda denetlenebilir. Derece mahkemesi kararlarının adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp açıklanmadığı hususları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin kapsamında yer almaktadır.(Sencer Başat ve diğerleri, B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 59).
24. Başvuru konusu olayda, başvurucular, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanmak için tek şartın yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiğin kesilmesi olduğunu, bunun dışında mevzuatta bir şart aranmadığını, hangi somut bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da Mahkeme nezdinde açıklanmayan soyut iddialara dayanılarak davanın reddedildiğini hatta gerekçesiz ve somut dayanaktan yoksun iddialara dayanılarak karar verildiğini belirtmiş; AYİM ise (bkz. § 10) yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemleri dikkate alıp ilişiğinin kesilmesini değerlendirerek 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamaya konu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.
25. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde davanın konusunun, başvurucular murisinin TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanma talebinin reddine ilişkin işlemin iptaline yönelik olduğu; bu kapsamda iddiaların özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık teşkil ettiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, § 40).
26. Somut olayda başvurucuların, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge sunmadıkları, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından yararlandırılmamaya ilişkin işleme karşı açtıkları davada iddialarını ileri sürebildikleri ve karşı tarafın görüşlerinden haberdar olmadıklarına dair yargılama aşamasında AYİM’e bir itirazda bulunmadıkları görülmektedir. Ayrıca kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunulmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
29. Başvurucuların murisi olan Sami Özkan’ın 1995 yılında vefat etmesi nedeniyle kabul edilebilirlik kriterleri açısında değerlendirilmesi gereken temel konu, mirasçıların Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi ilkesinden yararlanıp yararlanamayacağıdır.
30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
31. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmüş olması gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50).
33. Başvurucuların murisi olan Sami Özkan hakkında verilen kararın, Askeri Yargıtay tarafından bozulmasından sonraki süreçte devam eden yargılama sırasında zamanaşımı nedeniyle ceza dosyası hakkında düşme kararı verilmesi, aynı zamanda başvurucuların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamında yaptıkları başvurunun reddedilmesinin temel sebebini oluşturmaktadır. Bununla beraber başvurucuların; 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamında başvuruları kabul edilen kişilere dul ve yetim aylığı bağlanması, emekli ikramiyesi ödenmesi, emekli ailesi kimlik kartı verilmesi, bu kişilerin sosyal tesislerden faydalanması gibi ekonomik ve sosyal olarak hak talep edebilme fırsatı karşısında adil yargılanma hakkı kapsamında ihtilaf konusu olan husustan dolayı güncel ve kişisel olarak doğrudan etkilendiği söylenebilir. (Nölkenbockhoff/Almanya, B. No: 10300/83, 25/8/1987, § 33)
34. Başvurucular Mahkeme kararının gerekçesinde, müteveffanın kendisine isnat edilen fiilleri işlediği şeklinde bir tespit yapıldığını belirtmekte, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğine dair bölümün 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
35. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin Bakanlık görüş yazısında "... AYİM başvurucuların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması işleminin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varırken, Milli Savunma Bakanlığının bu konuda sahip olduğu takdir yetkisini ve başvurucu hakkında açılmış olan kamu davasına konu eylemin niteliğini dikkate almıştır." denilerek masumiyet karinesinin ihlal edildiğine dair şikâyetin değerlendirilmesinde gözönüne alınacak kriterler belirtilmiştir.
36. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde özetle “…AYİM’in hakkında kesinleşmiş hüküm bulunmayan müteveffayı suçu bir ‘mahkeme’ tarafından tespit edilmeden açıkça suçlu olarak kabul ettiğini, ‘mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler’ ifadesiyle kast edilenin ne olduğunun belli olmadığını” beyan etmişlerdir.
37. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
38. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık "hakkında suç isnadı olan kişi" statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır. (Kürşat Eyol, § 27).
39. Ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, § 30).
40. Başvurucuların açtığı iptal davasına ilişkin yargılama sonucunda AYİM tarafından ulaşılan sonucun hukuka uygun olup olmadığı meselesi, anayasal hak ve özgürlükleri ilgilendirmediği sürece bireysel başvuru incelemesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde somut başvurunun, AYİM kararının gerekçesinde masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencenin ihlal edilip edilmediği ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 55).
41. Başvuru konusu olan AYİM Birinci Dairesinin 10/12/2013 tarihli ve E.2011/1747, K.2013/1223 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir: “…yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler dikkate alındığında, davacıların 928 sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
42. Bireysel başvuruya konu olan AYİM kararı incelendiğinde yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararları ile TSK’dan ilişiği kesilenlerin 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaları için yaptıkları başvuruların kabulünde TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin olayın değerlendirmesinin yapıldığı, hakkında açılan ceza davası nedeniyle başvurucular murisinin yaklaşık dört yıl tutuklu kaldığı tespitine yer verildiği, ceza davası zamanaşımına uğraması sonucu ortadan kaldırılmış olsa da ceza davasında başvurucular murisinin kaçakçılık ve rüşvet almak suçunu işlediği hususunda yapılan tespit ile bağlantı kurularak (bkz. § 10), başvurucular murisinin ceza davasına konu olan eylemleri nedeniyle başvurucuların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği görülmektedir.
43. Başvurucuların durumu değerlendirilirken murisin, Askeri Yargıtayın bozma kararı vermesi aşamasından sonra zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılan ceza davasına konu eylemler içinde yer aldığı kabul edilmiş; 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğuna karar verilmiştir. Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden, suçluluğu ilgili mahkeme kararıyla sabit olmayan ve zamanaşımı nedeniyle hakkında açılan ceza davası ortadan kaldırılan murisin anılan eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülmektedir. Dolayısıyla Mahkeme, idarenin söz konusu işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken murisin durumunu ceza yargılamasından ayrı olarak değerlendirmemiş; aksine Ceza Mahkemesinin zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının gerekçesine ve murisin yargılandığı fiilleri işlediği kabulüne dayanarak karar vermiştir. Bu kapsamda Mahkemenin gerekçesinde kullandığı ifadelerin masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaştığı söylenemez.
44. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, AYİM kararının gerekçesinde, muris hakkında zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılan ceza yargılamasına atıfta bulunulduğu ve suçluluğu mahkeme kararlarıyla sabit olmayan murisin yargılamaya konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının karara yansıtıldığı anlaşıldığından, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
45. Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: “ Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE Alparslan ALTAN ve Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin müştereken BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına OYBİRLİĞİYLE
5/11/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilen dosyada isnat edilen fiillerin müteveffa tarafından işlendiği kabulüne ve müteveffaya isnat edilen fiillerin vasfı ile mahiyetine atıfta bulunularak davanın reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013 § 26-30; Hasan Kara, B. No: 2013/3170, 18/9/2014 § 47-53; Hüseyin Şahin, Genel Kurul, B.No: 2013/1728, 12/11/2014 § 37-43) da vurgulandığı üzere masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
3. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık "hakkında suç isnadı olan kişi" statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır.
4. Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, ceza davasına ilişkin kimi hususlara dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve yargılandığı suçların vasıf ve mahiyetinden söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edilmesi sonucunu doğurmaz.
5. Öte yandan, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Disiplin Hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir.
6. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken, ceza yargılamaları dışında yapılan yargılamalar bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiyi suçlu sayıp saymadığı ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
7. Disiplin gerekleri dikkate alındığında masumiyet karinesinin disiplin hukukunun uygulanabilmesi için mutlaka ceza davalarının sonucunun beklenmesini gerektirdiği söylenemez. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması dahi disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).
8. Başvuru konusu olan AYİM Birinci Dairesinin 10/12/2013 tarihli ve E.2011/1747, K.2013/1223 sayılı kararın ilgili kısımları şöyledir: “…yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler dikkate alındığında, davacıların 928 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
9. Görüldüğü üzere AYİM kararında, uygulanan disiplin işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve diğer nedenlerle birlikte ortaya çıkan disiplin durumu dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurgu yapılmaktadır. AYİM kararında yer alan “…yargılamaya konu suçların vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu ve gerçekleşen eylemler dikkate alındığında…" ifadesi Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil, sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile gerçekleşen eylemler karşısında ilgilinin disiplin durumuna atıf yaptığını göstermektedir. Bu çerçevede gerekçenin bütünü dikkate alındığında Mahkemenin ulaştığı sonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı anlaşılmaktadır. AYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hakkında yürütülen ve ortadan kaldırma kararı ile sonuçlanan yargılamaya değinilmiş, başvurucunun suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmemiştir. Mahkemenin gerekçesinde, mevcut delil durumuna göre gerçekleşen eylemlerle birlikte başvurucuya isnad edilen suçun vasıf ve mahiyetini de dikkate almasının başvurucunun masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaşmadığı söylenemez.
10. Açıklanan nedenlerle, “masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine” karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, çoğunluğun “masumiyet karinesinin ihlal edildiğine” yönelik görüşüne katılmadık.
Üye