TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B.Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2349)
|
|
Karar Tarihi: 20/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 14/3/2015-29295
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
B. Ç.
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Yüksek Askerî
Şûra (YAŞ) kararı ile resen emekliye sevk edilmesi işlemi ve 10/3/2011
tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile
27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan
yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi üzerine açtığı davanın reddedilmesi
nedenleriyle, Anayasa’nın 2., 10., 35., 36., 38., 40.,
49., 90., 125., 129., 138. ve 157. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 9/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 8/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 29/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş, Bakanlık görüşünü 27/3/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya bildirilmiş, başvurucu, karşı
beyanlarını 24/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, astsubay
statüsünde görev yapmakta iken disiplinsizliği ve ahlaki durumu nedeniyle 8/2/2008 tarihli YAŞ kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden
(TSK) ilişiği kesilmiştir.
9. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı
haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu
hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren
60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme
bağlanmıştır.
10. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde kapsamından yararlandırılması talebiyle
yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 6/6/2011
tarihli işlemi ile reddedilmiştir. İşlem gerekçesi şöyledir:
“… askeri-sivil personel ile toplu olarak
UYUŞTURUCU MADDE kullanmanız, askeri personeli uyuşturucu maddeye özendirmeniz
ve kullanmaya teşvik etmeniz gerekçesi ile,…”
11. Başvurucu 2/8/2011
tarihinde, Hava Kuvvetleri Komutanlığından, emekliye sevk edilme işlemine
ilişkin tüm bilgiler ile dayanak belgelerin, sicil belgelerinin, disiplin cezası
kararlarının, ifade, savunma ve tanık tutanaklarının kendisine verilmesini
istemiş, Hava Kuvvetleri Komutanlığı da 12/8/2011 tarihli yazı ekinde
başvurucunun istediği bilgi ve belgeleri göndermiştir. Gönderilen belgeler
arasında bulunan ifade, tanık, sicil raporları ve kararlarda yer alan “kişi isimleri” özel hayatın ve istihbarat
kaynağının korunması için karartılmıştır.
12. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
Birinci Dairesi 4/12/2012 tarih ve E.2012/393,
K.2012/1345 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir
“… davacının 926
sayılı Kanunun Geçici 32’nci maddesinden yararlanabilmek için gerekli olan
“yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiği kesilmiş” olmak şartını
taşıdığı anlaşılmaktadır.
Davacının, TSK’dan
çıkarılmasına neden olan disiplin durumu incelendiğinde; davacının, uyuşturucu
madde kullandığı ve askeri personeli uyuşturucu kullanmaya teşvik ettiği,
uyuşturucu bağımlısı sivil şahıslarla samimi ilişkiler içerisinde olduğu, TSK
personeline yakışmayacak bir hayat tarzını benimsemiş olduğu, kamuoyu nezdinde
TSK’nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerini düzenleyemediği,
sicil belgelerinde menfi nitelikler bulunduğu ve disiplinsiz davranışları
nedeniyle toplam 18 gün göz hapsi ve 14 gün oda hapsi cezaları ile
cezalandırıldığı görülmüştür. Davacının, bu durumu ile 926 Sayılı TSK
Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının
hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı
bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
13. Bu karara karşı yapılan
karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 26/2/2013 tarih
ve E.2013/279, K.2013/227 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
14. Karar, başvurucuya 11/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 9/4/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar
başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca
tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin
idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve
son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda
ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından
olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer
için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en
fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim
sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi,
yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
16. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat”
başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire
Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri
olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında
hizmet görürler.”
17. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim
sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt
çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve
üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı
Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de
yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan
üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
18. 1602 sayılı Kanun’un “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52.
maddesi şöyledir:
“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan biri ara kararının icaplarını
yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli
daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca
belirtilir.
Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye
Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin
güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek
suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa
incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik
derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde,
diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili
kanun hükümleri saklıdır.”
19. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 20/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
9/4/2013 tarih ve 2013/2349 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, emekliye sevk
edilmesine ilişkin işleme yönelik olarak, idari soruşturmada tanıkların gizlendiğini,
istihbarat elemanları tarafından yapılan sorgulamada yasak sorgu yöntemlerinin
kullanıldığını, tanık beyanlarında uyuşturucu kullandığını gördüklerine dair
bir ifade bulunmadığını, tanıkların kanaatlerini belirttiklerini, ifadesi
alınırken haklarının hatırlatılmadığını, idari işlemin yoklukla malul olduğunu,
emekliye sevk edilmesi nedeniyle aylık gelirinden mahrum kaldığını ve OYAK
üyeliği hakkından yoksun bırakıldığını, sosyal devlet anlayışına aykırı olarak
mevcut haklarının elinden alındığını belirtmiştir. Bunun yanında 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına yönelik olarak ise,
hukuka aykırı unsurların delil olarak kabul edildiğini, emekliye sevk işlemine
dayanak sorgunun kimler tarafından ve nasıl yapıldığı hususunun
değerlendirilmediğini, yararlandırılmama işleminin ölçüsüz olduğunu, idarenin
takdir yetkisini hukuka aykırı kullandığını, belgelerde karartma yapıldığını, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle
tarafsız ve bağımsız olmadığını, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek
bir temyiz merciinin olmadığını, belirterek, Anayasa’nın 2.,
10., 35., 36., 38., 40., 49., 90., 125., 129., 138 ve 157. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucunun, emekliye sevk işlemine yönelik şikâyetleri ayrı bir
başlık altında, yargılamanın sonucuna, belgelerde karartma yapılmasına, AYİM’in bünyesindeki sınıf subaylarının bulunmasına, AYİM
daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmamasına ve
masumiyet karinesine ilişkin şikâyetleri adil yargılanma hakkı kapsamında ileri
sürdüğü şikâyetlerine bağlı olduğundan, başvurunun bu kısmının ise birlikte
incelenmesi gerekmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Resen
Emekliye Sevk İşlemine İlişkin İddialar
23. Başvurucu, emekliye sevk
edilmesine ilişkin işleme yönelik olarak, idari soruşturmada tanıkların
gizlendiğini, istihbarat elemanları tarafından yapılan sorgulamada yasak sorgu
yöntemlerinin kullanıldığını, tanık beyanlarında uyuşturucu kullandığını
gördüklerine dair bir ifade bulunmadığını, tanıkların kanaatlerini
belirttiklerini, ifadesi alınırken haklarının hatırlatılmadığını, idari işlemin
yoklukla malul olduğunu, emekliye sevk edilmesi nedeniyle aylık gelirinden
mahrum kaldığını ve OYAK üyeliği hakkından yoksun bırakıldığını, sosyal devlet
anlayışına aykırı olarak mevcut haklarının elinden alındığını belirterek,
anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
25. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa
Mahkemesinin yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve
kararları da içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947, 12/2/2013, § 16).
26. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
27. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun, 8/2/2008 tarihinde resen emekliye sevk
edilmek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilmiştir. Bu durumda
ilişiğinin kesilmesine yönelik şikâyet zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin
yetkisi dışında kalmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu işleme yönelik ihlal iddiasının 23/9/2012
tarihinden öncesine ait olduğu anlaşıldığından başvurunun bu bölümünün, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
29. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinden yararlandırılmamasına yönelik olarak ise, hukuka aykırı
unsurların delil olarak kabul edildiğini, emekliye sevk işlemine dayanak
sorgunun kimler tarafından ve nasıl yapıldığı hususunun değerlendirilmediğini,
belgelerde karartma yapıldığını, yararlandırılmama işleminin ölçüsüz olduğunu,
idarenin takdir yetkisini hukuka aykırı kullandığını, AYİM’in
bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını, AYİM
daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin bulunmadığını
ileri sürmüştür.
30. Başvurucunun bu başlık altındaki
şikâyetlerinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
i. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararının Adil
Olmadığı İddiası
31. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun sonuç itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
32. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucunun talebinin disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgeler
ışığında reddedildiğini, yargılamanın bir bütün olarak adil bir şekilde yerine
getirildiği ve delillerin takdirinde keyfi davranılmadığı sürece delillerin
kabul edilebilir olup olmadığının değerlendirilmesinin ilk derece mahkemesinin
yetkisinde olduğunu, başvurucu iddiasının değerlendirilmesi sırasında
belirtilen hususların dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir
33. Başvurucu cevap
dilekçesinde, AYİM’in delillerin doğruluğunu
denetlemeden karar verdiğini, resen araştırma yapmadığını, toplanmasını
istediği delilerin toplanmadığını belirtmiştir.
34. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı Anayasa’da
açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
35. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
36. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, hukuka aykırı unsurların delil olarak kabul edildiğini, emekliye
sevk işlemine dayanak sorgunun kimler tarafından ve nasıl yapıldığı hususunun
değerlendirilmediğini, yararlandırılmama işleminin ölçüsüz olduğunu, idarenin takdir
yetkisini hukuka aykırı kullandığını belirtmiş, AYİM ise başvurucunun disiplin
durumunu inceleyerek, uyuşturucu madde kullandığı ve askeri personeli
uyuşturucu kullanmaya teşvik ettiği, uyuşturucu bağımlısı sivil şahıslarla
samimi ilişkiler içerisinde olduğu, TSK personeline yakışmayacak bir hayat
tarzını benimsemiş olduğu, kamuoyu nezdinde TSK’nın itibarını sarsacak şekilde
ahlak dışı hareketlerini düzenleyemediği, sicil belgelerinde menfi nitelikler
bulunduğu ve disiplinsiz davranışları nedeniyle toplam 18 gün göz hapsi ve 14
gün oda hapsi cezaları ile cezalandırıldığı hususlarını değerlendirmek
suretiyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun iddialarının
mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının
yorumlanmasına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
37. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle,
bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için
başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda
başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya
da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil
olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
ii. Gizlilik Dereceli Belgelerde Karartma Yapıldığı İddiası
39. Başvurucu, belgeler üzerinde
karartma uygulandığı için kimlere ait olduğunu bilmediği ifadelere karşı
savunma yapmak zorunda bırakıldığından şikâyet etmektedir.
40. Adalet Bakanlığı görüşünde,
1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca savunmaya esas teşkil eden belgelere
ulaşmak için itiraz hakkı tanındığını, başvurucunun yargılama sırasında bu
yönde bir itirazda bulunup bulunmadığının tespit edilemediğini, başvurucu
iddiasının değerlendirilmesi sırasında belirtilen hususların dikkate alınması
gerektiğini belirtmiştir
41. Başvurucu, başvuru
formundaki iddiaları tekrarlamıştır.
42. Başvuru konusu davada
gizlilik dereceli belgeler üzerinde karartma yapıldığı yönündeki başvurucu
iddiası silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkı açısından
incelenecektir.
43. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
44. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
45. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
46. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi,
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine
tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna
dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
47. Çelişmeli yargılama ilkesi
ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının
tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere
karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale
gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda,
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır.
Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor
olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır
bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).
48. AİHM, hükme esas olan ve
gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal
sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye
kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli" ibareli belgelere başvuranın
erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet yönünden AİHS'in
6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009).
AİHM, benzer bir kararında da “gizli”
ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS'in
6/1. maddesinin ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006,
§§, 21-30).
49. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvurunun
reddi üzerine emekliye sevk edilme işlemine ilişkin tüm bilgiler ile dayanak
belgelerin, sicil belgelerinin, disiplin cezası kararlarının, ifade, savunma ve
tanık tutanaklarının kendisine verilmesini istemiş, Hava Kuvvetleri Komutanlığı
da istenilen tüm bilgi ve belgeler ile birlikte başvurucuya göndermiş, ancak
belgeler arasında bulunan ifade, tanık, sicil raporları ve kararlarda yer alan
“kişi isimleri”ni karartmıştır.
50. Ceza davaları ile medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya
katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi
sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi
olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması,
soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama
usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi
ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi
adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar
1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010
tarih ve 6000 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup,
değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006
tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye
kararı gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
51. 6000 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş
ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede;
dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine
incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili
bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya
vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil
edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No:
2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
52. Somut olayda, başvurucu,
dava açmadan önce resen emekliye sevk edilmesine neden teşkil eden tüm bilgi ve
belgelere talebi doğrultusunda ulaşmış, yalnız başvurucuya verilen belgeler
arasında bulunan ifade, tanık, sicil raporları ve kararlarda yer alan “kişi isimleri” karartılmıştır.
53. AYİM’in yargılamaya esas aldığı
belgeler ile başvurucunun ulaştığı ve hem yargılama hem de bireysel başvuru
sırasında değerlendirmeye esas tuttuğu belgeler arasında bir farklılık
olmadığı, başvurucunun da bunun aksini ifade etmediği, diğer yandan başvurucu
tarafından yargılama sırasında 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca kendisine
verilen belgelerin karartılan kısımları için itiraz etme hakkı bulunmakta iken
başvuru formunda ve eki belgelerde itiraz edip etmediği konusunda bir
açıklamaya yer verilmediği görülmektedir.
54. Bu durumda, başvurucunun,
yargılamaya esas tüm belgelere ulaştığı ve bu belgelere karşı argümanlarını sunma fırsatı bulduğu, ilgili belgelerin
karartılan kısımları için de itiraz etme hakkını yargılama aşamasında
kullanmadığı görülmekle, başvurucunun silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli
yargılama hakkının ihlal edildiğinden söz edilemez.
55. Açıklanan nedenlerle,
silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkına yönelik bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu bölümünün, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iii. Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
56. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve
tarafsız olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
57. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B.
No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
58. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en
fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda
bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari
veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz: Mustafa
Yavuz ve Diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No:
29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye,
B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).
59. Açıklanan nedenlerle,
mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından
başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iv.
İki Dereceli Yargılanma Hakkı Yönünden
60. Başvurucu, ayrıca, AYİM
daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını
belirterek, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
61. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
62. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma
hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı
gibi, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin
kapsamına da girmemektedir.
63. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal
iddialarının Anayasa ve AİHS’in
ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu bölümünün,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v.
Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
64. Başvurucu, uyuşturucu madde
kullandığı ve askeri personeli uyuşturucu kullanmaya teşvik ettiği, uyuşturucu
bağımlısı sivil şahıslarla samimi ilişkiler içerisinde olduğu gerekçesiyle
açılan davanın reddedildiğini, ancak bu konu hakkında ceza yargılaması
yapılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiası Anayasa’nın 38. maddesi
çerçevesinde masumiyet karinesi yönünden değerlendirilmiştir.
65. Başvurucunun bu şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
66. Adalet Bakanlığı görüşünde,
masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediğini değerlendirirken üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan birinin, yargılamayı yapan makamın
yargıladığı kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp
sorgulamadığı hususu olduğunu, somut olayda, AYİM’in
başvurucu hakkındaki disiplin soruşturmasına ilişkin dosyada bulunan kayıtlar,
ifade tutanakları, raporlar gibi belgeler kapsamında başvurucunun 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına karar verdiğini,
masumiyet karinesinin ihlali iddiasının değerlendirilmesi sırasında belirtilen
hususların dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir
67. Başvurucu cevap
dilekçesinde, hukuka aykırı bir şekilde ilişiğinin kesilmesi sonrasında 926
sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması için açtığı davanın
reddedilmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu belirtmiştir.
68. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
69. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
70. Masumiyet karinesi, kişinin
suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
71. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete
dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında
suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi
iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda
kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine
kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı
verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin
kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı
fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu
sayılamaz (B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).
72. Masumiyet karinesi, suç
isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6.
maddesinde ifade edilen “medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen
idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında
kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde
idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce
verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. X/Avusturya, B. No:
9295/81, 6/10/1982, k.k.; C/Birleşik Krallık, B. No: 11882/85,
7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen
beraat kararı sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük
ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde
yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, §
38).
73. Bu çerçevede, ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, bu
karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat
kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari
uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa
dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi,
kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin
bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı
ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 29).
74. Öte yandan, ceza ve ceza
muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi
disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin
davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da
gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı
ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi
işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir (B. No: 2012/665, 13/6/2013,
§ 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı
olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz
olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.
75. Masumiyet karinesinin ihlal
edilip edilmediği değerlendirilirken, özellikle hukuk ve idari yargılama
bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı
yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını
sorgulayıp sorgulamadığıdır.
76. Kişinin suçluluğunu ima eden
ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış
olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya
uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013,
§ 65).
77. Bireysel başvuruya konu olan
AYİM kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Davacının, TSK’dan
çıkarılmasına neden olan disiplin durumu incelendiğinde; davacının, uyuşturucu
madde kullandığı ve askeri personeli uyuşturucu kullanmaya teşvik ettiği,
uyuşturucu bağımlısı sivil şahıslarla samimi ilişkiler içerisinde olduğu, TSK
personeline yakışmayacak bir hayat tarzını benimsemiş olduğu, kamuoyu nezdinde
TSK’nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerini düzenleyemediği,
sicil belgelerinde menfi nitelikler bulunduğu ve disiplinsiz davranışları
nedeniyle toplam 18 gün göz hapsi ve 14 gün oda hapsi cezaları ile
cezalandırıldığı görülmüştür. Davacının, bu durumu ile 926 Sayılı TSK
Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının
hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı
bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
78. Söz konusu AYİM kararında,
başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması
işleminin hukuki denetimi yapılırken, başvurucu hakkında yapılan disiplin
soruşturmasıyla ilgili olarak alınan ifade tutanaklarından ve disiplin
soruşturması neticesinde ulaşılan sonuçtan bahsedildiği, diğer yandan sicil
belgelerinin, daha önceki disiplin durumunun da bir arada değerlendirilerek
hüküm kurulduğu görülmektedir.
79. Buna göre, başvuruya konu
davada, disiplin soruşturması neticesinde ulaşılan neticeden ve dava dosyasında
bulunan diğer belgelerden hareketle davanın sonuçlandırıldığı, ceza
yargılamasına göre daha düşük ispat standardı gerektiren disiplin hukuku
ilkeleri çerçevesinde karara varıldığı anlaşılmaktadır.
80. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, somut olayda masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Resen emekliye sevk edilmesine yönelik şikâyetinin “zaman bakımından yetkisizlik”,
2.
Gizlilik dereceli belgelerde karartma yapıldığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararının adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
4.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
5.
İki dereceli yargılanma hakkı iddiasının “konu
bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Masumiyet karinesinin İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
20/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.