TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM ÖZARSLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2411)
Karar Tarihi: 22/6/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucu
İbrahim ÖZARSLAN
Vekili
Av. Meftun PEKER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 12/7/2002 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığını ve yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 9/2/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine 12/7/2002 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında, davacılar, başvurucunun Almanya'da oturan ablası F.K.'den 75.000,00 Alman Markı borç aldıklarını, bu borca karşılık 75.000,00 Alman Markı tutarında bir çek ile kendilerine ait olan bir kısım taşınmazları satış göstererek teminat olarak verdiklerini, borcun ödeme zamanı geldiğinde borç aldıkları F.K. yurtdışında oturduğundan ve onun Türkiye'deki işlerini gören, onun adına tapuda işlem yapma yetkisine sahip olduğunu bildikleri kardeşi başvurucu İbrahim Özarslan'a ödeme yapılmasını istediğinden, mevcut akrabalık ilişkisine ve ayrıca başvurucunun ablasına ait bir vekaletnameye de güvenerek, başvurucuya 74.400,00 Alman Markı tutarında ödeme yaptıklarını, ödeme karşılığında, başvurucu ile teminat olarak verilen değerlerin iadesi konusunda protokol imzaladıklarını, buna karşın teminat olarak verdikleri taşınmazlar ile çekin iade edilmesini beklerken, başvurucunun ablası F.K.'nin teminattaki çekin keşide yeri ile keşide tarihini doldurarak ya da doldurtarak aleyhlerine icra takibine geçtiğini, gayrimenkullerin de iade edilmediğini, F.K. nezdinde yapılan girişimlerin sonuçsuz kaldığını, yapılan ödemeler konusunda da bir netice alınamadığını, başvurucunun sebepsiz olarak zenginleştiğini belirterek 74.400,00 Alman Markının tahsilini talep etmişlerdir.
8. Yargılamanın ilerleyen aşamalarında bu dava, yine aynı davacılar tarafından aynı Mahkemede başvurucunun ablası F.K. aleyhine 27/6/2002 tarihinde açılan menfi tespit ve tapu iptali ve tescil davasıyla birleştirilmiştir.
9. Yapılan yargılama sonunda Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 3/5/2011 tarih ve E.2002/314, K.2011/284 sayılı kararı ile başvurucunun ablası F.K. hakkında açılan davanın reddine, başvurucu hakkında açılan davanın ise, başvurucu ve davalılar arasında, başvurucuya ödeme yapıldığına dair imzalanan protokolün geçerli olduğu gerekçesiyle kabulüne hükmetmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 8/3/2012 tarih ve E.2011/9601, K.2012/3793 sayılı ilâmı ile kararın onanmasına hükmetmiştir.
11. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 4/10/2012 tarih ve E.2012/9084, K.2012/14305 sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu 15/3/2013 tarihinde ilamı öğrendiğini bildirmiştir.
13. Başvurucu, 4/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” başlıklı 77. ve devamı maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2013 tarih ve 2013/2411 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, 12/7/2002 tarihinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında makul sürede yargılama yapılmadığını ve davanın kabulüne dayanak olan, davacılar ile imzalandığı ileri sürülen prokotolün sahte olduğunu, bu durumun da Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/4/2007 tarihli kararı ile sabit olduğunu ancak ceza davası sonuçlanmadan Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvurucunun, yargılama sonunda verilen kararın adil olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ile yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Somut olayda başvurucu, Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında, nihai karara dayanak olan protokolün sahte olduğunu, bu durumun Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı ile sabit olduğunu, buna rağmen aleyhine karar verildiğini, ayrıca kararın ceza davası sonuçlanmadan verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvuru dosyasının incelenmesinde, başvurucu aleyhine açılan alacak davasında hükme dayanak alınan protokolün sahteliği iddiasıyla, alacak davasının davacılarından İ.Ö. hakkında “özel evrakta sahtecilik” suçundan Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporu doğrultusunda İ.Ö. hakkında mahkumiyet hükmü verildiği, bu kararın 6/4/2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
24. Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ise bireysel başvuru konusu yapılan alacak davası sonunda 3/5/2011 tarihli kararında, Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin mahkumiyet hükmüne de dayanak olan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin anılan raporunu dikkate alarak, raporda protokolde yer alan "7400 rakamlarının baş tarafında yer alan ‘7’ rakamının orta çizgisinin kendinden sonra gelen ‘4’ rakamının üzerinde yer aldığı, ring ışık altında ve storeo mikroskop altında yapılan incelemede tespit edildiğinden ve son tarafta yer alan ‘0’ rakamından tersim özellikleri, konum, ebat ve satır hizası bakımından kendinden önce gelen rakamlardan farklı olduğu tespit edildiğinden ‘7’ ve ‘0’ rakamlarının bulundukları yere sonradan ilave edilmiş oldukları” hususlarının tespit edildiğini, ancak incelenen rakamlardan sonra yazı ile parantez içine “yetmişdörtbin alman markı” yazısının yazıldığını ve başvurucunun bu belgenin sağ ve orta taraflarına iki imza attığını, imzanın atıldığı yer ile üstte bulunan metin arasında uygunluk bulunduğunu, imzaların önceden atılarak yazıların sonradan yazıldığı izleniminin oluşmadığını belirterek, davanın kabulüne karar vermiştir. İlk Derece Mahkemesinin bu kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 8/3/2012 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme istemi de 4/10/2012 tarihli ilamla reddedilmiştir.
25. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Öte yandan Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının 6/4/2010 tarihinde kesinleştiği, Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince 3/5/2011 tarihinde esasa ilişkin karar verildiği dikkate alındığında, başvurucunun, ceza davası sonucu beklenmeden hukuk davasında karar verildiği iddiasının yerinde olmadığı görülmüştür.
27. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
29. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu, 12/7/2002 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
32. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasının söz konusu olduğu görülmekle, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
34. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 12/7/2002 tarihidir.
35. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 19. Hukuk Dairesince reddedildiği 4/10/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
36. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun, davacı tarafından başvurucuya yapıldığı iddia edilen ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak iade edilmesi olduğu, 22/3/2011 tarihinde davanın, başvurucunun ablası F.K. aleyhine açılan menfi tespit ile tapu iptali ve tescil davası ile birleştirildiği, Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 3/5/2011 tarihli kararı ile başvurucu hakkında açılan davanın kabulüne hükmedildiği, bu kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 8/3/2012 tarihli ilâmı ile onandığı, karar düzeltme isteminin de 4/10/2012 tarihinde reddedildiği, böylece İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği belirlenmiştir.
37. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
38. Başvuruya konu sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usulü haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu on yıl iki ay yirmi iki günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
40. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesini ve ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.
41. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
43. Başvuru konusu olayda, on yıl iki ay yirmi iki günlük yargılama süreci nedeniyle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
44. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun yeniden yargılama yapılması yönündeki talebinin reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.