TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ÖZARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2411)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim ÖZARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Meftun PEKER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 12/7/2002 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde
aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında hakkaniyete
uygun yargılama yapılmadığını ve yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013
tarihinde Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 25/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 9/2/2015 tarihli yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine 12/7/2002 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan
sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında, davacılar, başvurucunun
Almanya'da oturan ablası F.K.'den 75.000,00 Alman
Markı borç aldıklarını, bu borca karşılık 75.000,00 Alman Markı tutarında bir
çek ile kendilerine ait olan bir kısım taşınmazları satış göstererek teminat
olarak verdiklerini, borcun ödeme zamanı geldiğinde borç aldıkları F.K.
yurtdışında oturduğundan ve onun Türkiye'deki işlerini gören, onun adına tapuda
işlem yapma yetkisine sahip olduğunu bildikleri kardeşi başvurucu İbrahim Özarslan'a ödeme yapılmasını istediğinden, mevcut akrabalık
ilişkisine ve ayrıca başvurucunun ablasına ait bir vekaletnameye de güvenerek,
başvurucuya 74.400,00 Alman Markı tutarında ödeme yaptıklarını, ödeme
karşılığında, başvurucu ile teminat olarak verilen değerlerin iadesi konusunda
protokol imzaladıklarını, buna karşın teminat olarak verdikleri taşınmazlar ile
çekin iade edilmesini beklerken, başvurucunun ablası F.K.'nin
teminattaki çekin keşide yeri ile keşide tarihini doldurarak ya da doldurtarak
aleyhlerine icra takibine geçtiğini, gayrimenkullerin de iade edilmediğini,
F.K. nezdinde yapılan girişimlerin sonuçsuz kaldığını, yapılan ödemeler
konusunda da bir netice alınamadığını, başvurucunun sebepsiz olarak
zenginleştiğini belirterek 74.400,00 Alman Markının tahsilini talep etmişlerdir.
8. Yargılamanın ilerleyen
aşamalarında bu dava, yine aynı davacılar tarafından aynı Mahkemede
başvurucunun ablası F.K. aleyhine 27/6/2002 tarihinde
açılan menfi tespit ve tapu iptali ve tescil davasıyla birleştirilmiştir.
9. Yapılan yargılama sonunda
Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 3/5/2011 tarih ve
E.2002/314, K.2011/284 sayılı kararı ile başvurucunun ablası F.K. hakkında
açılan davanın reddine, başvurucu hakkında açılan davanın ise, başvurucu ve
davalılar arasında, başvurucuya ödeme yapıldığına dair imzalanan protokolün
geçerli olduğu gerekçesiyle kabulüne hükmetmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 19.
Hukuk Dairesi, 8/3/2012 tarih ve E.2011/9601,
K.2012/3793 sayılı ilâmı ile kararın onanmasına hükmetmiştir.
11. Aynı Daireye yapılan karar
düzeltme istemi de 4/10/2012 tarih ve E.2012/9084,
K.2012/14305 sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu 15/3/2013
tarihinde ilamı öğrendiğini bildirmiştir.
13. Başvurucu, 4/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi
ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi, 11/1/2011 tarihli ve 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sebepsiz
Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” başlıklı 77. ve devamı
maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
4/4/2013 tarih ve 2013/2411 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, 12/7/2002 tarihinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye
dayalı alacak davasında makul sürede yargılama yapılmadığını ve davanın
kabulüne dayanak olan, davacılar ile imzalandığı ileri sürülen prokotolün sahte olduğunu, bu durumun da Bolu 2. Asliye
Ceza Mahkemesinin 11/4/2007 tarihli kararı ile sabit olduğunu ancak ceza davası
sonuçlanmadan Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince karar verildiğini belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvurucunun, yargılama
sonunda verilen kararın adil olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası ile yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiası ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Somut olayda başvurucu, Bolu
1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak
davasında, nihai karara dayanak olan protokolün sahte olduğunu, bu durumun Bolu
2. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı ile sabit olduğunu, buna rağmen aleyhine
karar verildiğini, ayrıca kararın ceza davası sonuçlanmadan verildiğini
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvuru
dosyasının incelenmesinde, başvurucu aleyhine açılan alacak davasında hükme
dayanak alınan protokolün sahteliği iddiasıyla, alacak davasının davacılarından
İ.Ö. hakkında “özel evrakta sahtecilik” suçundan
Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, yapılan yargılama
sonunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporu doğrultusunda İ.Ö.
hakkında mahkumiyet hükmü verildiği, bu kararın 6/4/2010
tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
24. Bolu 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi ise bireysel başvuru konusu yapılan alacak davası
sonunda 3/5/2011 tarihli kararında, Bolu 2. Asliye
Ceza Mahkemesinin mahkumiyet hükmüne de dayanak olan Adli Tıp Kurumu Fizik
İhtisas Dairesinin anılan raporunu dikkate alarak, raporda protokolde yer alan "7400 rakamlarının baş tarafında yer alan ‘7’
rakamının orta çizgisinin kendinden sonra gelen ‘4’ rakamının üzerinde yer
aldığı, ring ışık altında ve storeo mikroskop altında
yapılan incelemede tespit edildiğinden ve son tarafta yer alan ‘0’ rakamından
tersim özellikleri, konum, ebat ve satır hizası bakımından kendinden önce gelen
rakamlardan farklı olduğu tespit edildiğinden ‘7’ ve ‘0’ rakamlarının
bulundukları yere sonradan ilave edilmiş oldukları” hususlarının
tespit edildiğini, ancak incelenen rakamlardan sonra yazı ile parantez içine “yetmişdörtbin alman markı”
yazısının yazıldığını ve başvurucunun bu belgenin sağ ve orta taraflarına iki
imza attığını, imzanın atıldığı yer ile üstte bulunan metin arasında uygunluk
bulunduğunu, imzaların önceden atılarak yazıların sonradan yazıldığı
izleniminin oluşmadığını belirterek, davanın kabulüne karar vermiştir. İlk
Derece Mahkemesinin bu kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 8/3/2012
tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme istemi de 4/10/2012 tarihli ilamla
reddedilmiştir.
25. Mahkemenin
gerekçesi ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
26. Öte yandan
Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının 6/4/2010 tarihinde kesinleştiği, Bolu 1. Asliye Hukuk
Mahkemesince 3/5/2011 tarihinde esasa ilişkin karar verildiği dikkate
alındığında, başvurucunun, ceza davası sonucu beklenmeden hukuk davasında karar
verildiği iddiasının yerinde olmadığı görülmüştür.
27. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça
sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik
de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
29. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu, 12/7/2002 tarihinde
Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı
alacak davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, sebepsiz zenginleşmeye
dayalı alacak davasının söz konusu olduğu görülmekle, 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 49).
34. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
12/7/2002 tarihidir.
35. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu
kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin,
başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 19. Hukuk Dairesince
reddedildiği 4/10/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
36. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun, davacı tarafından başvurucuya
yapıldığı iddia edilen ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak
iade edilmesi olduğu, 22/3/2011 tarihinde davanın,
başvurucunun ablası F.K. aleyhine açılan menfi tespit ile tapu iptali ve tescil
davası ile birleştirildiği, Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 3/5/2011 tarihli
kararı ile başvurucu hakkında açılan davanın kabulüne hükmedildiği, bu kararın
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 8/3/2012 tarihli ilâmı ile onandığı, karar
düzeltme isteminin de 4/10/2012 tarihinde reddedildiği, böylece İlk Derece
Mahkemesi kararının kesinleştiği belirlenmiştir.
37. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
38. Başvuruya konu sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak
davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın
niteliği, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında davanın karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun
tutum ve davranışlarıyla ve usulü haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla
yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla
somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu on yıl iki ay yirmi
iki günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
40. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesini ve ihlal sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.
41. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
42. 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş,
ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde
karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
43. Başvuru konusu olayda, on yıl iki ay yirmi iki
günlük yargılama süreci nedeniyle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin
kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi
bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
44. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun yeniden yargılama yapılması yönündeki talebinin
reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.