logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Osman Bayrak [2.B.], B. No: 2013/2929, 18/9/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ OSMAN BAYRAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2929)

 

Karar Tarihi: 18/9/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Ali Osman BAYRAK

Vekilleri

:

Av. Esra YAYCI, Av. Güngör TANRIVERDİ,

 

 

Av. Cemal EMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, işverene ait kendisinin kullanımında olan telefonla özel görüşmeler yapması nedeniyle iş akdinin işverence feshedilmesi sonrasında açtığı işe iade davasında verilen ret kararı sonucu çalışma, özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma hakları, eşitlik ilkesi ile haberleşme hürriyetinin ve Anayasa’nın 14. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılarak ihlalin giderilmesi ya da tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 7/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 26/7/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 6/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 7/4/2014 tarihli görüş yazısı, 17/4/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 30/4/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 1997 yılı Mart ayından itibaren ASKİ’nin taşeron firması olan işveren ortak girişim firmasında (İşveren) sayaç okuma işinde çalışırken 2010 yılında İ.A. isimli bir şahsın eşini işverene ve kendisine ait GSM hatlarıyla arayarak kişinin huzur ve sükûnunu bozduğu gerekçesiyle hakkında Şarkışla Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır.

8. Başvurucunun iş akdi, 3/11/2010 tarihinde, aynı olaya ilişkin olarak “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” gerekçesiyle işveren tarafından feshetmiştir.

9. Başvurucu 1/12/2010 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde işe iade istemli tespit davası açmıştır.

10. Şarkışla Ceza Mahkemesi 12/9/2011 tarihli ve E.2011/223, K.2011/310 sayılı kararıyla TCK 123/1 maddesinde yer alan atılı suçun şikâyete bağlı bir suç olması ve müştekinin şikâyetinden vazgeçmesi sonucu başvurucu hakkında yürütülen davada düşme kararı vermiştir.

11. İş Mahkemesi, 3/3/2011 tarihli duruşmada ulaşılamayan davalıya ulaşılması amacıyla tebligat yapılmasına, 28/4/2011 tarihli duruşmada tarafların delillerini sunmasına ve taraflarca belirlenen tanıklara davetiye çıkarılmasına karar vermiş, 15/6/2011 ve 15/9/2011 tarihli duruşmalarda ise tarafların gösterdiği tanıkları dinlemiştir.

12. Mahkeme, 1/12/2011 tarih ve E.2010/1071, K.2011/739 sayılı kararla başvurucunun ahlak dışı davranışlarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, başvurucunun işe iadesine, işe iade edilmemesi halinde beş aylık ücreti tutarında tazminat ödenmesine, işe iadesi halinde dört aylık ücretin başvurucuya ödenmesine ve bu ödemenin kıdem ve ihbar tazminatından mahsubuna karar vermiştir.

13. Bahsedilen Mahkeme kararı temyiz edilmiş, temyiz incelemesi yapan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından 12/11/2012 tarih ve E.2012/34516, K.2012/37178 sayılı kararla ve başvurucunun kendisinin kullanımına tahsisli işverene ait bir telefon hattıyla birçok kez bir kadınla özel görüşmeler yaptığının sabit olduğu, söz konusu kadının eşinin şikâyetçi olması üzerine Şarkışla Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma neticesinde telefon numarasının tespit edildiği ve işveren vekilinin şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı, davacının üzerine atılı suçtan açılan kamu davasında müştekinin şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle düşme kararı verildiği, işverenin iş gereği kullanmak üzere kendisine verdiği telefonu tahsis amacı ve iş dışında kullanmak suretiyle işverenin güvenini kötüye kullandığı ve feshin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle, Mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

14. Karar aynı tarihte kesinleşmiş ve başvurucuya 29/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 7/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

 “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

17. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”

18. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Fesih bildirimine itiraz ve usulü” kenar başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“ Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 18/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/5/2013 tarih ve 2013/2929 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu, işverene ait kendisinin kullanımında olan telefonla özel görüşmeler yapması nedeniyle iş akdinin işverence haksız biçimde feshedildiğini, tüm işçilerin özel görüşmelerinin ücretten kesinti yapılarak tahsil edildiğini, özel görüşme yaptığı kadının önce kendisini arayarak tanışmak istediğini ve kadının evli olduğunu bilmediğini, kocasının daha sonra savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, fesih işleminin öğrenmeden sonraki altı iş günü içinde yapılması gerektiğini, iş akdinin feshini gerektirir kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadığını, işçinin kusuruna dayanmayan davranışlarının fesih nedeni olamayacağını, feshin son çare olması gerektiğini ancak, mahkemenin bunları göz önünde bulundurmaması ve yargılamanın İş Kanunu’nda belirtilen süreyi aşarak yaklaşık iki yılda sonuçlanması nedenleriyle adil yargılama hakkı ile çalışma hakkı, haberleşme hürriyeti, eşitlik ve özel hayatın gizliliği ilkeleriyle Anayasa’nın 14. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılarak ihlalin giderilmesi veya bunun mümkün olmaması halinde 25.000 TL manevi ve 75.000 TL maddi tazminatın kendisine ödenmesi talebinde bulunmuştur

B. Değerlendirme

21. Başvurucu iş akdinin feshedilmesi ile çalışma hürriyetinin, tüm işçilerin özel görüşmelerinin ücretten kesinti yapılarak tahsil edildiğini belirterek eşitlik ilkesinin, bir bayanla yaptığı telefon görüşmelerinin özel hayatını ilgilendirdiğini belirterek özel hayatın gizliliğinin ve haberleşme hürriyetinin ve ayrıca Anayasa’nın 14. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürse de başvurucunun işverenle iş ilişkisi özel kişiler arası bir iş ilişkisi olup, bahsettiği hususlar somut başvuruya konu iş mahkemesinde görülen davada yargılama konusu edilmemiş, iş mahkemesi başvurucunun iş akdinin işverence feshedilmesinin haklı gerekçeye dayanıp dayanmadığı hakkında karar vermiştir. Başvurucunun bir bayanla yaptığı telefon görüşmeleri ilgili kişinin şikâyeti üzerine ortaya çıkmış ve ceza davasının konusu olmuştur. Somut başvuruya konu davada bahsedilen telefon görüşmeleriyle ilgili bir işlem yapılmamıştır. Ayrıca başvurucu eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürse de kendisine Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan hangi gerekçe ile ayrımcılık yapıldığından bahsetmediği gibi eşitlik ilkesini, başka bir hakla bağlantısını kurmaksızın, soyut biçimde dile getirmiştir.

22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun işe iade istemli açtığı tespit davasında lehine verilen kararın Yargıtayca bozulması ile işe iade isteminin reddine karar verilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi ile sayılan haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun şikâyetlerinin özü yargılama sürecine ve verilen kararın sonucu itibarıyla adil olup olmadığına yönelik olup, bu iddialar yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiş, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiaları ise ayrıca incelenmiş, diğer haklar yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik

a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası

23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

27. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 1/12/2010 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı işe iade istemli tespit davasında Mahkeme “ahlak dışı davranışlarının ispatlanamadığı” gerekçesiyle davayı kabul ederek başvurucunun işe iadesine karar vermiş, temyiz incelemesinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, başvurucunun kendisinin kullanımına tahsisli işverene ait bir telefon hattıyla birçok kez bir kadınla özel görüşmeler yaptığının sabit olduğu, işveren vekilinin şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı, başvurucunun üzerine atılı suçtan açılan kamu davasında müştekinin şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle düşme kararı verildiği, işverenin iş gereği kullanmak üzere kendisine verdiği telefonu tahsis amacı ve iş dışında kullanmak suretiyle işverenin güvenini kötüye kullandığı ve feshin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle Mahkeme kararını bozarak davayı kesin olarak reddetmiştir.

28. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına, derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümünün âdil olmamasına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden

31. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

32. Başvurucu, açtığı işe iade istemli davanın 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde belirtilen sürelere rağmen yaklaşık iki yıl sonra neticelendirilmiş olması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

33. Adalet Bakanlığı görüşünde, yargılama süresinin makul olup olmadığını incelerken her olayın kendine özgü koşullarının, davanın karmaşık olup olmadığının, yargılama süresince tarafların gösterdiği davranışlar ve yetkili makamların tutumlarının, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem gibi hususların dikkate alınması ve işe iade davalarının makul sürede bitirilmesi için özel itina gösterilmesi gerektiği ancak, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde geçen sürelerin düzenleyici nitelikte olduğu belirtilmiş, somut başvuruya konu davanın iki dereceli yargılama prosedüründe yaklaşık 1 yıl 11 ayda sonuçlandırıldığı ifade edilerek başvurucunun yargılama süresinin uzun olduğuna yönelik şikâyetleri incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

34. Başvurucu, Adalet Bakanlığı’nın görüşüne karşı beyanında, başvuru dilekçesindeki görüşlerini tekrarlamıştır.

35. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

36. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

38. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

39. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

40. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).

41. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

42. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

43. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

44. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan bir işe iade davasının söz konusu olduğu görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu 1/12/2010 tarihidir.

46. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun temyiz talebi hakkında Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin E.2012/34516, K.2012/37178 sayılı karar tarihi olan 12/11/2012 olduğu anlaşılmaktadır.

47. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

48. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).

49. Özellikle işe iade davalarında, yargılamanın uzaması her iki taraf için de hukuki belirsizliğin devamına sebep olduğundan, bu davaların ivedilikle sonuçlandırılması ayrı bir öneme sahiptir. Bu durum iş sözleşmesi feshedilen fakat bir an önce eski işine dönme beklentisi taşıyan ve bu yüzden yeni bir işe başlamakta tereddüt eden işçi açısından önemli olduğu gibi, sözleşmesini feshettiği işçi yerine yeni bir işçi istihdam ederek iş organizasyonunu tamamlamak isteyen işveren açısından da önemlidir. Dolayısıyla iş sözleşmesinin feshine ilişkin uyuşmazlıkların kısa sürede sonuçlandırılması hem çalışan hem de işverenin yararınadır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 60).

50. Kanun koyucu, feshe itiraz davalarının önemini dikkate alarak diğer iş davalarına oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması için 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde özel hükümlere yer vermiştir. Bu düzenleme uyarınca, belirtilen uyuşmazlıkların ilk derece mahkemesince seri muhakeme usulüyle ve iki ay içinde, temyiz incelemesinin ise bir ay içinde sonuçlandırılması gerekmektedir. Belirtilen bu süreler düzenleyici nitelikte olmakla beraber, iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların en kısa sürede kesin hükme bağlanması noktasındaki menfaate işaret ettiği açıktır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 61-62).

51. Nitekim AİHM de, işe iade davalarının 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde öngörülen yasal süre içerisinde sonuçlandırılamaması nedeniyle Türkiye aleyhine yapılmış başvurularda, Türkiye’nin bu tür bir kanunu kabul etmekle, iş hukukuna ilişkin anlaşmazlıkları çözmek, özellikle işten çıkarma durumlarında iş hukuku konusundaki çekişmelerin süresini kısaltmak amacıyla hızlandırılmış bir usul düzenlemiş olduğunu saptamakta ve kanunun bu amacını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek başvuranların davasının “makul süre” içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak, bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. AİHM bir yıl beş ay süren bir işe iade davasıyla ilgili değerlendirmesinde, sözü edilen davada ulusal mahkemelerin ihtilaf konusu olayla ilgili tutumunun özel bir karmaşıklık göstermediğini, yargılamanın iki dereceli mahkeme önünde bir yıl beş ay sürdüğünü, ulusal mahkemelerin bu süre zarfında, başvuranın iddialarına ilişkin karar vermek için davanın esasını incelediğini ve tanık ifadeleri ile bilirkişi raporları aldıklarını ifade ederek yargılama süresinin bütünü dikkate alındığında ulusal mahkemeler nezdinde gecikme olmaması nedeniyle Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası bağlamında “makul sürenin” aşılmadığı yönünde karar vermiştir (Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; benzer bir karar için bkz. Dildirim/Türkiye, B. No: 42927/10, 12/3/2013).

52. Belirtilen hususun yanı sıra 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64-65).

53. Başvuruya konu yargılama süreci değerlendirildiğinde, 1/12/2010 tarihinde açılan davada Mahkeme, 3/3/2011 tarihli duruşmada ulaşılamayan davalıya ulaşılması amacıyla tebligat yapılmasına, 28/4/2011 tarihli duruşmada tarafların delillerini sunmasına ve taraflarca belirlenen tanıklara davetiye çıkarılmasına karar vermiştir. Mahkeme, 15/6/2011 ve 15/9/2011 tarihli duruşmalarda ise tarafların gösterdiği tanıkları dinlemiştir. İlk derece mahkemesi, 15/11/2011 tarihinde başvurucunun ahlak dışı davranışlarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş, söz konusu kararın temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 12/11/2012 tarihinde feshin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozarak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir.

54. Yaklaşık 1 yıl süren ilk derece mahkemesi önündeki yargılama boyunca Mahkeme, davalıya ulaşmak için ticaret sicil memurluğu ve ASKİ Genel Müdürlüğü ile yazışma yapmış, başvurucuyla ilgili Şarkışla Sulh Ceza Mahkemesindeki dava dosyasını ve Sosyal Güvenlik Kurumundan başvurucuya ait sicil dosyasını talep ederek incelemiş, iki duruşmada tarafların gösterdiği tanıkları dinlemiştir. Mahkemece yapılan duruşmalar ortalama iki ay aralıklarla gerçekleştirilmiştir. Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi yaklaşık 11 ay sonunda 12/11/2012 tarihinde dosyayı inceleyerek feshin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozarak ortadan kaldırmış ve yeni bir hüküm kurmuştur. Bu durumda davanın iki dereceli yargılama sisteminde yaklaşık 23 ayda kesin olarak karara bağlandığı anlaşılmaktadır.

55. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır

56. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, işe iade istemli tespit davasında ilk derece mahkemesi ve temyiz mahkemesinin ihtilaf konusu olayla ilgili tutumunun özel bir karmaşıklık göstermediği, yargılamanın iki dereceli mahkeme önünde toplam 23 ay sürdüğü, ilk derece mahkemesinin bu süre zarfında, dava konusu uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak ve başvurucu ile davalının iddialarına ilişkin karar vermek için davanın esasını incelediği, tarafların tanıklarını dinlediği, taraflara karşılıklı iddialarını ve cevaplarını sunmak üzere imkân verdiği ve davayı yaklaşık bir yılda sonuçlandırdığı, davanın temyiz incelemesinin ise yaklaşık 11 ayda tamamlandığı görülmüştür.

57. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında iki dereceli yargılama prosedüründe geçen yaklaşık 23 aylık yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.

58. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ali Osman Bayrak [2.B.], B. No: 2013/2929, 18/9/2014, § …)
   
Başvuru Adı ALİ OSMAN BAYRAK
Başvuru No 2013/2929
Başvuru Tarihi 7/5/2013
Karar Tarihi 18/9/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, işverene ait kendisinin kullanımında olan telefonla özel görüşmeler yapması nedeniyle iş akdinin işverence feshedilmesi sonrasında açtığı işe iade davasında verilen ret kararı sonucu çalışma, özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma hakları, eşitlik ilkesi ile haberleşme hürriyetinin ve Anayasa’nın 14. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılarak ihlalin giderilmesi ya da tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Olmadığı
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Haberleşme-ceza infaz kurumu uygulamaları (sakıncalı mektup hariç) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 447
30
4857 İş Kanunu 20
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi