TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET BOZKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3081)
|
|
Karar Tarihi: 20/2/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına ilişkin
işlemin iptali talebiyle açtığı davada verilen karar nedeniyle sosyal güvenlik
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/5/2013 tarihinde Tokat İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 17/12/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İstanbul ilinde
polis memuru olarak görev yapmakta iken 28/11/1979 tarihinde ateşli silah ile
yaralanmış, yapılan tedavi sonrasında tekrar görevine başlamıştır.
6. Ayrıca başvurucu, Kağıthane
ilçesi Gültepe Polis Merkezi amiri olarak görev yapmakta iken 2/1/2005
tarihinde madde bağımlısı bir kişiye müdahale ettiği sırada ağır bir şekilde
yaralanmış, yaralanma nedeniyle bir çok kez ameliyat
olmak zorunda kalmıştır.
7. Başvurucu 1/1/2006 tarihinde
yaş haddi nedeniyle emekliye sevk edilmiştir.
8. Başvurucunun, vazife malulü
olarak emekliye sevk edilmesine ve 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu hükümlerinden yararlandırılmasına yönelik talebi Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğünün 11/8/2006 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
9. Başvurucu, 19/1/2007
tarihinde anılan işlemin iptali istemiyle Ankara 15. İdare Mahkemesinde dava
açmıştır.
10. Dava devam etmekte iken
başvurucunun durumu yeniden incelenmiş, 28/11/1979 tarihinde meydana gelen
olayın terör saldırısı olduğuna dair mahkeme kararının bulunmaması ve olay
nedeniyle malul olmaması nedeniyle bu olay için vazife malulü kabul
edilemeyeceği ve dolayısıyla 3713 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı,
ancak 2/1/2005 tarihinde gerçekleşen yaralanma olayına ilişkin olarak vazife
malulü kabul edilerek hakkında ayrıca 3/11/1980 tarih ve 2330 sayılı Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına karar
verilmiş ve 30/4/2007 tarih ve 627189 sayılı işlemle 15/1/2006 tarihinden
itibaren başvurucuya 6. derece vazife malulü aylığı bağlanmıştır.
11. Ankara 15. İdare Mahkemesi,
dava devam ederken başvurucunun vazife malulü kabul edilmesine yönelik işlemi
de değerlendirmeye alarak 31/12/2007 tarih ve E.2007/253, K.2007/1996 sayılı
kararı ile davanın, 5434 sayılı Kanun uyarınca başvurucunun vazife malulü
sayılmaması kısmı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, 3713 sayılı Kanun
hükümlerinden yararlandırılmaması kısmı yönünden ise davanın reddine karar
vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Olayda,
davacı 01/01/2006 tarihinden itibaren yaş haddinden emekli edilmiş ve dava
konusu edilen 11.08.2006 tarihli işlemle vazife malülü
sayılma istemi reddedilmiş ise de daha sonra, 02/01/2005 tarihli saldırıdan
dolayı 5434 sayılı kanun uyarınca vazife malülü kabul
edilerek hakkında ayrıca 2330 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmasına karar
verilmesi üzerine 30/04/2007 gün ve 627189 sayılı işlemle 15/01/2006 tarihinden
itibaren 6. derece vazife malülü aylığı bağlandığı
görüldüğünden, dava konusu işlemin 5434 Sayalı Yasa uyarınca vazife malüllüğü sayılmaması kısmının konusuz kaldığı anlaşılmakla
bu kısım açısından karar tesisi olanaklı bulunmamaktadır.
Dava konusu işlemin, davacının 3713 sayılı Yasadan
yararlandırılmamasına ilişkin kısmına gelince; dosyadaki bilgi ve belgelerden,
28.11.1979 tarihinde gerçekleşen ve ilgilinin işine gitmekte iken kimliği
belirsiz kişilerce açılan ateş sonucu yaralanması olayının, terör örgütü
mensuplarınca gerçekleştirildiğine yönelik hukuken geçerli herhangi bir tespit
olmadığı, olaya ilişkin yapılan yargılamada sanıkların beraat ettiği,
dolayısıyla eylemin davacının görevi sırasında ya da bizzat terör önleme ile
ilgili bir görevlendirme esnasında olmadığı anlaşıldığından 3713 sayılı Yasa
ile tanınan haktan yararlanamayacağı sonucuna ulaşılmakla, tesis edilen işlemin
bu isteme yönelik kısmında hukuka aykırılık görülmemiştir.”
12. Başvurucu, davanın reddine
ilişkin kısmını temyiz etmiş, Danıştay Onbirinci
Dairesi 12/5/2010 tarih ve E.2008/7180, K.2010/4070 sayılı kararı ile İlk
Derece Mahkemesi kararını gerekçe ekleyerek onamıştır. Dairenin gerekçesi
şöyledir:
“Davacının,
28.11.1979 tarihinde görevine giderken kimliği belirsiz kişilerce açılan ateş
sonucu yaralanmasının terör eylemlerinin yoğun olduğu bir dönemde vuku bulması,
olayın oluş biçimi ve zamanı, terör eyleminin sebep ve etkisiyle olma
ihtimalini güçlendirdiği, ceza davasında sanıkların beraat etmesinin ise olayın
3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesine engel oluşturamayacağı, bu
nedenle davacının 1979 yılındaki olayda terör eylemlerinin neden ve etkisiyle
yaralandığının kabulü gerekmekte ise de, dosyadaki bilgi ve belgelerden
davacının maluliyetinin söz konusu olaydan kaynaklanmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacının
2.1.2005 tarihinde İstanbul’da bir ihbar üzerine polis ekibi ile birlikte
gittiği yerde etkisiz hale getirmeye çalıştığı kişi tarafından bıçaklı
saldırıya uğraması sonucu yaralandığı ve olayın güvenlik ve asayişle ilgili
olması nedeniyle 2330 sayılı Kanun kapsamında vazife malülü
kabul edilerek aylık bağlandığı anlaşılmış olup, davacının 1979 yılında meydana
gelen olaydan dolayı malül kabul edilmemesi nedeniyle
3713 sayılı Yasadan yararlandırılmaması yolunda tesis edilen işlemde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır.”
13. Bu karara karşı yapılan
karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 8/2/2013 tarih ve E. 2010/8774, K.
2013/1066 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
14. Karar, başvurucuya 10/4/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 8/6/1949 tarih ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 44. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında
hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (Malül)
denir ve haklarında bu kanunun malüllüğe ait
hükümleri uygulanır."
16. 5434 sayılı Kanun'un mülga
45. maddesi şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malüllük;
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada
vazifelerinden doğmuş olursa;
b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her
hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;
c) Kurumların menfaatini korumak maksadiyle
bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul
edilmesi şartiyle);
ç) Fabrika, atelye ve
benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten
sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma
konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa;
Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara
uğrıyanlara da (Vazife malülü)
denir."
17. 3713 sayılı Kanun’un 21.
maddesi şöyledir:
“Kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında
görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini
yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, sakatlanan,
ölen veya öldürülenler hakkında 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Ayrıca;
a) (Değişik bent:
28/02/1995 - 4082/6 md.) Malul
olanlarla, ölenlerin aylığa müstehak dul ve
yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, bunların görevde olan
emsallerinin almakta oldukları aylıklardan; emekli olanların öldürülmeleri
halinde ise, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı ve Kanuna göre
kendisine bağlanabilecek emekli aylığından az olamaz. Yaşamak için gereken
hareketleri yapamayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak
derecede malül olanlar ile ölenlerin dul ve
yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, diğerlerine mevcut
aylıkları üzerinden, 30 yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesi ödenir. Bu
bent hükümlerine göre ilgililere fazla olarak yapılan ödemeler, faturası
karşılığı ilgili sosyal güvenlik kuruluşlarınca Hazineden tahsil edilir.
…”
18. 2330 sayılı Kanun’un 1.
maddesi şöyledir:
“Bu kanunun amacı; barışta güven ve asayişi korumak,
kaçakçılığı men, takip ve tahkikle , trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve
hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamakla görevli olanların ; Türk Silahlı
Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet
Teşkilatında bulunan patlayıcı maddelerin incelenmesi, muhafazası, nakli, imha
edilmesi ve zararsız hâle getirilmesi işlemlerinde görevlendirilenlerin bu
görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet
nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu
ölmeleri veya engelli hâle gelmeleri halinde ödenecek nakdi tazminat ile
birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi
tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesidir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 20/2/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 3/5/2013 tarih ve 2013/3081 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, 1979 yılında meydana gelen olayın bir terör
saldırısı olduğunu, bu olaydan dolayı vücudunda halen mermi çekirdeği
taşıdığını, riskli bölgede bulunduğu için çekirdeğin alınamadığını, bu durumun
hareket kabiliyetini kısıtladığını, 3713 sayılı Kanun hükümlerinden
yararlandırılması gerektiğini, yararlandırılmış olsaydı emekli maaşının daha
yüksek olacağını belirterek sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, aldığı maaş ile alması gereken maaş arasındaki farkın tazmin edilmesini
istemiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Başvurucu, sosyal güvenlik hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de esas itibarıyla 1979 yılındaki olay nedeniyle
vazife malulü sayılmasını, ayrıca 3713 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanarak
emekli aylığının artırılmasını ve geçmişte oluşan farkın tazmin edilmesini
istemektedir. Başvurucu her ne kadar sosyal güvenlik hakkından söz etmekteyse
de sosyal güvenlik hakkı bireysel başvuru konusu edilebilecek haklardan
olmadığından bu iddialar başvurucunun alacağının somutlaşmış olması halinde
ancak mülkiyet hakkı çerçevesinde değerlendirilebilir. Ancak başvuru konusu
olayda, başvurucu hakkında vazife malulü hükümlerinin uygulandığı, başvurucu
tarafından, 1979 yılındaki olayın 3713 sayılı Kanun kapsamına girip girmediği
ve bu olay nedeniyle malul olup olmadığının değerlendirilmesi sonucunda elde
edeceği maddi gelirin başvuru konusu edildiği, bu hususun ise başvurucunun
açtığı davada verilecek karar ile ortaya çıkacağı ve Mahkeme tarafından da 1979
yılındaki olay nedeniyle başvurucunun bir maluliyeti olmadığı tespiti
yapılarak, bu hususa ilişkin başvurucu talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda başvurucunun iddiaları Mahkeme kararının sonucuna ilişkin olup,
değerlendirmenin de bu kapsamda yapılması gerekir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası
veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 28/11/1979 tarihinde
meydana gelen saldırıda yaralanmış, hastanede yapılan tedavisinin ardından
yeniden görevine dönmüştür. Başvurucu 20/1/2005 tarihinde meydana gelen
saldırıya kadar görevini ifa etmiş, anılan tarihte uğradığı saldırı neticesinde
önce yaş haddi nedeniyle, sonra yeniden yapılan değerlendirme sonucunda ise
vazife malulü olarak emekliye sevk edilmiştir. Vazife malulü sayılması ve
hakkında 3713 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması talebiyle açtığı davada,
yerel mahkeme başvurucunun vazife malulü sayılmamasına yönelik davanın
konusunun kalmadığına karar vermiş, 3713 sayılı Kanun hükümlerinden
yararlandırılmamasına yönelik olarak ise 28/11/1979 tarihinde meydana gelen
olayın terör saldırısı olduğuna ilişkin hukuken geçerli bir kanıt olmadığı
gerekçesiyle davanın bu kısmını reddetmiştir. Bu kararın temyiz incelemesinde
ise Danıştay Onbirinci Dairesi, 28/11/1979 tarihinde
meydana gelen olayın terör saldırısı olduğunun kabul edilmesi gerektiği, ancak
başvurucunun maluliyetinin bu olaydan kaynaklanmaması nedeniyle dava konusu
işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşarak, Mahkeme kararının onanmasına
karar vermiştir.
28. Bu duruma göre, yapılan yargılamada, başvurucunun
28/11/1979 tarihinde uğradığı saldırının bir terör saldırısı olduğu kabul
edildikten sonra bu olaydan dolayı malul olup olmadığı değerlendirilmiş, dosya
kapsamında bulunan bilgi ve belgelere göre başvurucunun maluliyetinin anılan
olay neticesinde meydana gelmediği, 2/1/2005 tarihine kadar vazifesini yaptığı
ve bu tarihte meydana gelen saldırıdan dolayı malul duruma düştüğü sonuç ve
kanaatine varılmıştır.
29. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da bariz takdir hatası veya açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş
olması gerekir. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı
olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, başvurucunun mahkemece
delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı
şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
20/2/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.