TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALBINA KIYAMOVA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3187)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/6/2016-29742
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Albına KIYAMOVA (ALIBAEVA)
|
Vekili
|
:
|
Av. Türkan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; çıplak arama nedeniyle insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının, bu muamelenin temelindeki başvurucunun uyruğuna
bağlı ayrımcı tutum nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı
ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının, Kumkapı (İstanbul) Geri Gönderme
Merkezinde (GGM) on yedi gün haksız tutulma nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2013 tarihinde İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/11/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 21/1/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
1/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 15/2/2016 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Rusya Federasyonu vatandaşıdır.
1. Başvurucu Hakkında
Yürütülen İşlemler
9. Başvurucu 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların
Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'a muhalefet ettiği (giriş
yasağı ihlali) gerekçesiyle 10/11/2011 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanı'ndagözaltına alınmış ve düzenlenen bir formla
yasal hakları başvurucuya anlatılmıştır. Aynı tarihte 12.00-12.15 saatleri
arasında başvurucunun üst araması yapılmış ve üstünden çıkan eşyalar tutanağa
yazılmıştır.
10. Bakırköy Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine kolluk
görevlileri tarafından başvurucunun şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır.
Başvurucu ifadesinde bir Türk vatandaşı ile evli olan annesinin yanında ikamet
ettiğini, ilk olarak Türkiye'ye 13/9/2004 tarihinde, son olarak da 27/4/2006
tarihinde Albına Alıbaeva
adına düzenlenmiş Rusya pasaportu ile giriş yaptığını, Türkiye'den çıkış
yaptığı sırada vize süresinin dolmuş olması nedeniyle hakkında Türkiye'ye giriş
yasağı konduğunu, Rusya'ya döndükten sonra ailevi sorunları nedeniyle soyadını
"Kıyamova" olarak değiştirdiğini ve bu soyadla yeniden pasaport tanzim edildiğini, bu pasaportla
ilki 22/7/2006 tarihinde olmak üzere otuz defaya yakın giriş çıkış yaptığını,
ifade tarihi itibarıyla eski soyadı ile konulmuş olan giriş yasağının fark
edilmesi üzerine yakalandığını bildirmiştir.
11. Başvurucu serbest bırakılmayarak sınır dışı işlemlerinin
yerine getirilmesi içinİstanbul Valiliğinin
16/11/2011 tarihli ve 2011/8313 sayılı işlemine istinaden Kumkapı GGM'de tutulmaya devam edilmiştir.
12. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/11/2011 sayılı yazısı
ile Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığından, o
tarih itibarıyla GGM'de tutulmakta olan başvurucu
hakkında yapılacak işlemlerin bildirilmesi istenmiştir.
13. Emniyet Genel Müdürlüğünün 24/11/2011 tarihli yazısı ile
başvurucunun vize ihlalinden kaynaklanan para cezasını ödemesi kaydıyla Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 3/11/2011 tarihli çalışma izin belgesine
istinaden çalışma amaçlı ikamet tezkeresi düzenlenmesinin uygun görüldüğü, aksi
takdirde başvurucunun ülkeden çıkışının sağlanarak hakkında daha önce konulmuş
olan yurda giriş yasağına ilişkin kaydın başvurucunun yeni soyadına göre
güncellenmesi gerektiği bildirilmiştir.
14. Emniyet Genel Müdürlüğünün belirtilen yazısı 28/11/2011
tarihinde kendisine tebliğ edilen başvurucu aynı tarihte salıverilmiştir.
15. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı Sınır Dışı İşleri ve
Geri Gönderme Merkezi Büro Amirliğince başvurucu, İkamet ve Öğrenci Büro
Amirliğine memur refakatinde gönderilmiş ve Emniyet Genel Müdürlüğünün
24/11/2011 tarihli yazısı gereğince başvurucuya ikamet tezkeresi verilmesi
istenmiştir.
16. Başvurucu tarafından, İstanbul Valiliğince hakkında tesis
edilen 16/11/2011 tarihli sınır dışı işleminin iptali istemiyle açılan iptal
davası, İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 7/5/2012 tarihli ve E.2011/2196,
K.2012/1468 sayılı kararı ile kabul edilmiş ve dava konusu işlemin iptaline
karar verilmiştir.
17. Anılan iptal kararına karşı idarece temyiz yoluna
başvurulması üzerine dava dosyası 1/11/2012 tarihinde Danıştaya
gönderilmiş olup temyiz incelemesinin sonuçlandığına dair herhangi bir bilgi
veya belgeye rastlanmamıştır.
2. Başvurucunun Şikâyeti
Üzerine İlgili Görevliler Hakkında Yürütülen İşlemler
18. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 24/7/2012
tarihinde sunduğu dilekçe ile sınır dışı, gözaltı ve idari gözetim işlemleri
nedeniyle ilgili görevliler hakkında şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun
dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
2- Müvekkile 10.11.2011 tarihinde Türkiye'ye
giriş yaptıktan sonra pasaport kontrolü esnasında 5683 sayılı yasayı ihlal
ettiği gerekçesi ile aynı gün saat 11.00 sıralarında gözaltına alınmış ve
Atatürk Havalimanı Polis Karakolu'nda nezarete konulmuştur. Müvekkile
11.11.2011 tarihinde saat 14:00'te karakoldan alınarak İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Yabancılar Şubesi Geri Gönderme Büro Amirliği'ne sevk edilmiştir.
Müvekkile salıverildiği 28.11.2011 tarihine kadar gözaltına tutulmuştur. 18 gün
boyunca (1 gün Atatürk Havalimanı Polis Karakolunda olmak üzere) müvekkile
gözaltına tutulmuştur. Müvekkilenin yasalarla korunan
özgürlük ve serbestlik hakkı kısıtlanmıştır. Bu gözaltı usulsüz olup yasaya ve uluslar arası yasalara ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına aykırıdır. Kaldı ki müvekkile bu dönemde 1,5 aylık hamiledir.
Müvekkile yabancılar şubeye ilk girişi yapıldıktan sonra üst araması bahanesi
ile çırılçıplak soyularak arama yapılmıştır. Bu uygulama Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin işkence yasağını düzenleyen 3. maddesine açıkça aykırıdır.
...
4- Müvekkileyi
gözaltına alan Atatürk Havalimanı memurları ve yine gözaltı işlemini devam
ettiren İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancı Şube yetkilileri müvekkile
hakkındaki tahdidin 5 yıl geçmekle kendiliğinden kalktığını gördükleri halde, müvekkileye verilmiş olan çalışma izni evrakı dosyasında
mevcut olduğu halde müvekkileyi gözaltında tutmaya
devam etmişlerdir.
...
Müvekkile hakkında haksız bir şekilde
gözaltında tutma (muhafaza altına alma) işlemini tesis eden ve uygulayan
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü [Y]aba[n]cılar Şubesinde görevli polis memur ve amirleri hakkında
soruşturma yapılarak haklarında görevi kötüye kullanmak, görevi ihmal nedeniyle
yargılama yapılmasını ve sonuçta cezalandırılmalarını saygılarımızla vekaleten
dileriz. ..."
19. Şikâyeti kabul eden Cumhuriyet Başsavcılığı, herhangi bir
soruşturma işlemine girişmeksizin 25/7/2012 tarihli ve 2012/102064 sayılı yazı
ile İstanbul Valiliğinden, 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 3. ve 6. maddeleri gereğince
ilgili görevliler hakkında ön inceleme yapılması ve soruşturma izni konusunda
karar verilmesi istenmiştir.
20. Valilik tarafından başlatılan ön inceleme kapsamında Fatih
İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı O.İ. ön incelemeci olarak görevlendirilmiştir.
21. Ön incelemeci tarafından ilgili görevlilerin ifadelerine
başvurulmuş ve diğer bilgiler toplanmıştır. Bu kapsamda düzenlenen ve
soruşturma izni verilmemesi görüşünü içeren ön inceleme raporu Valilik makamına
sunulmuştur. Başvurucunun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu şikâyet
dilekçesindeki iddialar ve hakkında ön inceleme yapılan görevlilerin
beyanlarına yer verilen anılan raporun "inceleme
ve tahlil" başlıklı kısmı şöyledir:
"... Müşteki ... vekili ... 17.07.2012
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu şikayet
dilekçesinde, müvekkilinin 10.11.2011 tarihinde Türkiye'ye giriş yaptıkan sonra 5683 sayılı yasayı ihlal ettiği gerekçesi
ile aynı gün saat 11.00 sıralarında gözaltına alındığını ve Atatürk Havaalanı
Polis Karakolunda nezarete konulduğunu, 11.11.2011 günü saat 14.00'te
Karakoldan alınarak Yabancılar Şube Müdürlüğü Geri Gönderme Büro Amirliğine
sevk edildiğini ve burada 28.11.2011 tarihine kadar gözaltında tutulduğunu
belirtmiş olup, bahse konu olay ... görevli bulunan ... görevlerini kötüye
kullandıkları konusundaki iddianın incelenmesinden ibaret olup, ... Büro Amirliği
görevlileri tarafından Albına KIYAMOVA ... soyadını
KIYAMOVA olarak değiştirmesinden dolayı Türkiye'ye giriş yapmak istediği esnada
Atatürk Havaalanı görevlilerince bu durum[un] anlaşılması üzerine 10.11.2011
günü Karakolda gözetim altına alındığı 11.11.2011 günü şahısla ilgili olarak
ilgili şahsın ... Geri Gönderme Büro Amirliğine gönderildiği, şahsın suça
karışan yabancılar kapsamına alınması ile ilgili olarak 5683 [s]ayılı ... Kanun
ve İçişleri Bakanlığının 12 [s]ayılı Genelgesi kapsamında değerlendirilerek,
hakkında 90 gün süreli Valilik Oluru alınmış ve sınır dışı işlemlerinin
başlatıldığı, şahıs hakkında Ç-120 tahdit kodu olduğundan dolayı bu iznini
kullanamadığı, bu sebepten ... Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut İltica
Dairesi Ba[ş]kanlığına görüş sorulduğu, alınan
talimat ile Ç-120 Vize ihlalinden kaynaklanan para cezasını ödemesi şartıyla
çalışma izin belgesine istinaden çalışma amaçlı ikamet tezkeresi düzenlenmesi
bilgisi alınması üzerine şahsa ait evrakın ... Büro Amirliğine düşüldüğü gün
olan 28.11.2011 günü gereği yapılarak bekletilmeden Müdürlüğümüz İkamet Büro
Amirliğine Genel Müdürlüğün talimatı olarak teslim edildiği, şahıs hakkında
Geri Gönderme Büro Amirliğinde görevli personeller tarafından ilgili Kanun,
Genelge çerçevesinde yasal işlemlerin yapıldığı, yapılan işlemlerin mevzuata
uygun olarak yürütüldüğü inceleme neticesinde anlaşılmış olup, iddia konusu
olan 'Görevi Kötüye Kullanma' suçunun unsurlarının oluşmaması sebebiyle şahıs
hakkında işlem yapan ... haklarında bahse konu olay ile ilgili olarak [d]isiplin suçu oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
..."
22. İstanbul Valiliğinin 30/10/2012 tarihli ve 2012/418 sayılı
kararı ile haklarında ön inceleme yürütülen görevliler hakkında soruşturma izni
verilmemesine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... [Ş]ahıs
hakkında Geri Gönderme Büro Amirliği görevli personeller tarafından ilgili
Kanun ve Genelge çerçevesinde yasal işlemlerin yapıldığı, yapılan işlemlerin
mevzuata uygun olarak yürütüldüğü anlaşılmış olup, şahıs hakkında işlem yapan
... görevlerini kötüye kullanmadıkları ve kusurlarının bulunmadığı alınan
ifadeler ve tahkikat evrak...ının tetkikinden
anlaşılmıştır.
..."
23. Başvurucu, anılan karara karşı itirazda bulunmuştur.
İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 31/1/2013 tarihli ve E.2012/810, K.2013/49
sayılı kararı ile "hazırlık
soruşturması yapılmasına yeterli bilgi ve belgenin dosya muhteviyatı itibarıyla
mevcut olmadığı" gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine
karar verilmiştir.
24. Anılan karar başvurucuya 1/4/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
25. Başvurucu 30/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
26. 4483 sayılı Kanun’un "İzin
vermeye yetkili merciler" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“Soruşturma izni yetkisi
...
b) İlde
ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,
...
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat
kullanılır.
Yetkili
mercilerin saptanmasında, memur veya kamu görevlisinin suç tarihindeki görevi esas
alınır.
Ast
memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı
olduğu merciden istenir."
27. 4483 sayılı Kanun’un "Ön
inceleme yapanların yetkisi ve rapor" kenar başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
"Ön inceleme ile görevlendirilen kişi
veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün
yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya
diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde
bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor
düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden
çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı
ayrı belirtilir.
Yetkili
merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar
verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur.”
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Görevi kötüye kullanma" kenar
başlıklı 257. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin
gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya
kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin
gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan
kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, zorla çıplak aramaya tabi tutulması nedeniyle
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının, bu muamelenin temelinde ise kendisinin Rus
uyruklu olmasının ve buna bağlı olarak fuhuş yaptığı ön yargısının yattığını ve
bu çerçevede ortaya çıkan ayrımcı tutum nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi ile
bağlantılı olarak 10. maddesinde güvence altına alınmış olan eşitlik ilkesinin,
Kumkapı GGM'de on yedi gün haksız olarak tutulması
nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ve belirtilen ihlal iddialarının etkili bir şekilde
soruşturulmamış olması nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına
alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Somut başvuru bakımından başvurucunun insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi
yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun
belirtilen iddialarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu
yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.
33. Başvurucu ihlal iddiaları ile ilgili olarak etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına
alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden ayrıca şikâyetçidir.
Başvurucunun, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiği iddiası bakımından dayandığı gerekçeler ile etkili başvuru hakkının ihlal
edildiği iddiası kapsamında sundukları gerekçe karşılaştırıldığında somut
başvurunun Anayasa Mahkemesince etkili başvuru hakkı yönünden ayrıca
incelenmesi gereken herhangi bir özel sorun ihtiva etmediği görülmektedir. Bu
nedenle başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası ayrıca
incelenmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. İnsan Haysiyeti ile
Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İnsan Haysiyeti ile Bağdaşmayan Muamele
Yasağı ile Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; insan haysiyeti ile bağdaşmadığını ileri sürdüğü
muamelenin temelinde, kendisinin Rus uyruklu olmasının ve buna bağlı olarak
fuhuş yaptığı ön yargısının olduğunu ve bu çerçevede ortaya çıkan ayrımcı tutum
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 10. maddesinde güvence
altına alınmış olan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun çıplak arama iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için gerekli
olan asgari şiddet seviyesine ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi gerektiği,
ayrıca bu iddianın "her türlü şüpheden
uzak makul delil" kriteri ile değerlendirilmesinin yerinde
olacağı, bu değerlendirmeler sonucunda başvurucunun kötü muameleye uğradığı
hususunun tespiti hâlinde söz konusu muamelenin ayrımcı bir muamele olup
olmadığına karar verilebileceği ifade edilmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin gerekçeleri ve delilleri
sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
§ 38; Veli Özdemir, §§ 19, 20).
38. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
39. Anayasa'nın "Kanun
önünde eşitlik" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar."
40. Ayrımcılık iddiasının ciddi olduğunun kabul edilebilmesi
için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele
ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılık bulunduğunu ve bu
farklılığın meşru olmayan ve salt, ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı
temellere dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir.
41. Başvurucu; insan haysiyeti ile bağdaşmadığını ileri sürdüğü
muamelenin temelinde, kendisinin Rus uyruklu olmasının ve buna bağlı olarak
fuhuş yaptığı ön yargısının olduğunu dile getirmekle birlikte Rus uyruklu
olması haricinde kendisi ile aynı koşullara sahip olan hangi yabancı kişilere
ve hangi surette farklı muamelede bulunulduğuna dair herhangi bir açıklama
sunmamıştır.
42. İhlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına
ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, Kumkapı GGM'de on yedi
gün haksız olarak tutulması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık görüşünde 5683 sayılı Kanun'un 23. maddesi
gereğince başvurucunun 16/11/2011 tarihli Valilik kararıyla 90 gün süreyle GGM'de muhafaza altına alınmasına karar verildiği, söz
konusu idari kararın İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 7/5/2012 tarihli kararıyla
iptal edildiği, bu bağlamda başvurucunun yakalanarak gözaltına alındığı
10/11/2011 tarihinden salıverildiği 28/11/2012 tarihine kadar hukuka aykırı bir
idari işleme dayanılarak gözetim altına tutulduğu hususunun, Anayasa'nın 19.
maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinin Anayasa Mahkemesinin takdirinde
olduğu bildirilmiştir.
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
47. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
48. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak
teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olması gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten
önce kesinleştiği tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı
yetkisine ilişkin bu tespitin, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 32).
49. Başvurucu, 10/11/2011 tarihinde tutulmaya başlamış ve
28/11/2011 tarihinde serbest bırakılmıştır. Buna göre başvurucunun tutulmasına
ilişkin işlemlerin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı
23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
51. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
52. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü
fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların
sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
53. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Aksi takdirde bu madde, sahip
olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
25; Cezmi Demir ve diğerleri, §
111).
54. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar
yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
55. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler Anayasa’nın
17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma
ve cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir
ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 56).
56. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve
derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle
yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve
soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve
temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer diğer
deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik
bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
57. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
58. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına
soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da
kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler
olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl
başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli
yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
59. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olabilmesi için soruşturmadan sorumlu
ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması
gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal
bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da
gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için bunun
öncelikle bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
60. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken
mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve
başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması
gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam
etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme
ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde ancak etkililiğinden söz
etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu
olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması
bakımından da yeterli usulü güvencelerin sağlanması gerekir (Tahir Canan, § 26; Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).
61. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler
hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması
önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini
engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir ancak
kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için soruşturmanın yetkililer tarafından
makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 119).
62. Mahkemelerin özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele
niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm
gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele
iddialarını konu olan bir ceza davasının yetkililer tarafından mümkün olan en
kısa zamanda bir sonuca bağlanması, eşitlik ilkesi bağlamında kamunun güveninin
korunmasına ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı hoşgörülü bir tutum
sergilendiği izlenimi oluşmasının önlenmesinehizmet
eder (Cezmi Demir ve diğerleri, §
120).
63. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir devlet
görevlisinin işkence, eziyet veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili
başvuru”nun amaçları çerçevesinde, cezai işlemlerin
ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın
mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca, AİHM,
soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve şayet
hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).
b. Genel İlkelerin Olaya
Uygulanması
64. Başvurucu görevlilerce zorla çıplak olarak aranması
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
65. Bakanlık görüşünde, başvurucunun kötü muameleye uğradığı
iddiası ile şikayetçi olduğu, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilgili kolluk
görevlileri hakkında soruşturma izni istenmesi üzerine, İstanbul Valiliğince
ilgili kolluk görevlileri hakkında yapılan idari tahkikat sonucuna göre
30/10/2012 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar verildiği,başvurucunun
itirazı üzerine Bölge İdare Mahkemesinin 31/1/2013 tarihinde itirazın reddine
karar verdiği, müteakiben Cumhuriyet Başsavcılığının, soruşturma dosyasını
işlemden kaldırdığı, kötü muamele iddiası ile ilgili olarak yürütülen idari
tahkikatın yukarıda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde sınırlı kapsamı ve söz
konusu tahkikat sonucuna göre ilgili kolluk görevlileri hakkında soruşturma
izni verilmemesi nedeniyle herhangi bir soruşturma yapılamaması hususlarının
Anayasa'nın 17. maddesine uygun olup olmadığının Anayasa Mahkemesinin
takdirinde olduğu bildirilmiştir.
66. Başvurucu 11/11/2011 tarihinde GGM'ye
kabul işlemleri sırasında Yabancılar Şube Müdürlüğü görevlilerince zor
kullanılarak çıplak bir şekilde arandığını iddia etmektedir. Başvurucunun
iddiası, her ne kadar olayın etraflı bir şekilde değerlendirilebilmesi
bakımından yeterli detay içermemekte ise de tutulduğu dönemdeki yaşı,
cinsiyeti, yabancı statüsünde olması, kendi beyanına göre o dönem itibarıyla
bir buçuk aylık hamile oluşu, içinde bulunduğu kırılgan durum ve olayın tarafı
olan kolluk görevlilerinin kontrolünde olmasına bağlı olarak iddialarını
ispatlama konusunda bulunduğu ortamdan kaynaklanan zorluklar gibi faktörler
nazara alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin
savunulabilir bir iddiası olduğunun ve bu iddia karşısında devletin, olayın ve
sorumlu kişilerin tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak sağlayabilecek
kapsamlı ve etkili bir soruşturma yürütme zorunluluğu doğduğunun kabulü
gerekir.
67. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarına ilişkin
soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma
makamlarınca şikâyet öğrenilir öğrenilmez veya yeterince açıklığa kavuşmayan
bir şikâyet, açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatılması
gerekmektedir. Şikâyetin olmadığı ancak insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir
muamelenin mevcudiyetine ilişkin ciddi delil veya emareler bulunduğunun farkına
varıldığı bir durumda ise Savcılığın resen harekete geçme yükümlülüğü devam etmektedir.
68. Başvurucu 28/11/2011 tarihinde salıverilmiş ve 24/7/2012
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına avukatı aracılığıyla müracaatta
bulunarak görevliler hakkında şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun şikâyetine konu
olan fiillerin soruşturulmasının 4483 sayılı Kanun gereğince izin şartına bağlı
olduğu kanaatine varan Cumhuriyet Başsavcılığı, 25/7/2012 tarihinde ön inceleme
yapılarak soruşturma izni konusunda bir karar verilmesi için İstanbul
Valiliğinden talepte bulunmuştur. Bu aşamada Cumhuriyet Başsavcılığının
gecikmeksizin ön inceleme prosedürünü başlatması, soruşturma makamlarının
derhal harekete geçmesi bağlamında olumlu bir adımdır.
69. Etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında, başvurucunun
iddialarına ilişkin olarak 4483 sayılı Kanun gereğince yürütülen ön incelemenin
mahiyeti, üzerinde durulması gereken bir diğer önemli konudur.
70. 5271 sayılı Kanun, herkes hakkında geçerli olan ceza
soruşturması ve kovuşturması hükümlerini içermektedir ancak kanun koyucu,
uluslararası hukuk, antlaşmalar ve iç hukuktan kaynaklanan kimi nedenlere
dayanarak bu genel kurallara istisnalar getirmiştir. Buna göre suç işleyen her
kişi hakkında uygulanması gereken genel düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun
hükümleri bazı suç failleri bakımından uygulanmayacak, bunlara ilişkin ilgili
kanunlarındaki özel soruşturma ve kovuşturma usulleri geçerli olacaktır. Bu
usullerin tanınması, uygulanacak kişilere bir zümre ya da sınıf olarak imtiyaz
tanımak anlamına gelmeyip yapılan görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Böylece
hem yapılan görevin en iyi şekilde ve etkin olarak yerine getirilmesi
sağlanacak hem de gereksiz şikâyetlere maruz kalınarak görülen hizmetin
kesintiye uğraması engellenecektir. Hukuk devletinde, ceza soruşturma ve
kovuşturmasına ilişkin kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa’nın
konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere ülkenin sosyal, kültürel yapısı,
etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri göz önüne alınarak saptanacak
ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini
kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve
ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, ne şekilde soruşturulacağı, nelerin
ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında
takdir yetkisine sahiptir. Dolayısıyla kanun koyucunun, ceza siyaseti gereği
kimlerin özel soruşturma usulüne tabi olacağını belirleme hususunda takdir
yetkisi vardır (AYM, E.2012/19, K.2013/17, 17/1/2013).
71. Özetlemek gerekirse kamu görevlilerinin, görevlerini devlet
adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla
bağlantılı olarak, sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altına olma
riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle, haklarında adli soruşturma
yürütülmesinin belirli bir makamın iznine bağlanması, hukuk devletinde makul
görülebilir.
72. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı fıkrasında
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan
ötürü ceza kovuşturması açılmasının, kanunla belirlenen istisnalar dışında,
kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır.
73. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa
kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde
tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, etkili soruşturma yükümlülüğü ve kamu
görevlilerinin soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen
kurallar bütününün, birbiri ile uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir.
Bununla birlikte soruşturulması izin şartına bağlı olmadığı açık olan suçlarda
izin mekanizmasının işletilmesi veya ön incelemecilerin soruşturulan kamu
görevlileri ile aynı hiyerarşi içinde yer alan kişiler arasından seçilmesi,
soruşturmanın etkililiği bakımından sorun oluşturabilir.
74. Nitekim AİHM, valiler veya kaymakamların başkanlık ettiği ve
hiyerarşik olarak valiye bağlı olan yerel idare temsilcilerinden oluşan idare
kurulları tarafından gerçekleştirilen soruşturmaların bağımsız olarak
nitelendirilemeyeceği görüşündedir (Oğur/Türkiye [BD], B. No: 21594/93, 20/5/1999, § 91; Talat Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96,
21/12/2004, § 84;Kurnaz ve diğerleri/Türkiye, B. No: 36672/97,
24/7/2007 § 62; Döndü Erdoğan/Türkiye,
B. No: 32505/02, 23/3/2010, § 55).
75. Başvuruya konu olayda Valilik tarafından başlatılan ön
inceleme kapsamında Fatih İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı O.İ., ön incelemeci
olarak görevlendirilmiştir. Ön incelemeci tarafından ilgili görevlilerin
ifadelerine başvurulmuş ve diğer bilgiler toplanmıştır. Bu kapsamda düzenlenen ve
soruşturma izni verilmemesi görüşünü içeren ön inceleme raporu Valilik Makamına
sunulmuştur. Valiliğinin 30/10/2012 tarihli ve 2012/418 sayılı kararı ile
haklarında ön inceleme yürütülen görevliler hakkında soruşturma izni
verilmemesine karar verilmiştir. Görüldüğü üzere somut olayda ön inceleme
soruşturması, iddia edilen olayın potansiyel faillerinin hiyerarşisi içinde yer
aldıkları İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı olan Fatih İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı
tarafından yerine getirilmiştir. Başvurucunun iddialarına konu olan olayın
aydınlatılması bakımından kritik önemi haiz olan ön inceleme işlemlerini
yürüten ön incelemecinin, soruşturulan olayın potansiyel failleri ile aynı
hiyerarşik çatıyı paylaşan kolluk görevlileri arasından seçilmesinin, yukarıda
belirtilen soruşturmanın bağımsız ve tarafsız ellerle yürütülmesi ilkeleri ile
bağdaştığı söylenemez.
76. İşkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele
yasağı, Anayasa’nın 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında, etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir.
Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve gerektiğinde cezalandırılmalarını
mümkün kılacak düzeyde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve
yeterli sayılabilmesi için, soruşturma makamlarının resen harekete geçerek
olayı aydınlatacak ve sorumluların tespitine imkan
sağlayacak bütün delilleri toplamış olmaları gerekir. Bu kapsamda yetkililer,
diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik
bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar. Soruşturmanın etkililiği
bağlamında yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve
soruşturmayı sona erdirmek ya da kararlarını temellendirmek için aceleci
davranarak temelden yoksun tespit ve gerekçelere dayanmamalıdırlar.
77. Belirtilen bu gereklilik, soruşturmanın etkililiğini
denetlemekle görevli yargı mercileri için de geçerlidir. 4483 sayılı Kanun
kapsamında yapılan ön incelemelerde etkililiğinin sağlanması bakımından Bölge
İdare Mahkemelerince yapılan denetim de belirtilen manada özel bir önemi
haizdir. Bu çerçevede, yürütülen ön inceleme sonucunda varılan sonucu
denetleyen Bölge İdare Mahkemesinin, ön incelemeci tarafından toplanan deliller
kadar toplanması gerektiği hâlde toplanmayan delillere de yoğunlaşması,
yürütülen ön incelemeyi bu yönden de denetlemesi gerekmektedir.
78. Somut olayda ön incelemeci tarafından düzenlenen Rapor'a bakıldığında, yalnızca hakkında ön inceleme yapılan
görevlilerin ifadelerine başvurulduğu görülmektedir. Bunun dışında başvurucunun
mağdur sıfatıyla ifadesine başvurulması için bir girişimde bulunulduğuna dair
herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Ayrıca Rapor'un
"inceleme ve tahlil"
kenar başlıklı kısmında, başvurucu hakkında yürütülen idari işlemlerin
özetlenmesi ve bu işlemlerin ilgili ulusal mevzuata uygun olduğu tespitine yer
verilmesi ile yetinilmiş olup, başvurucunun şikayetlerinin gerçekliğine ve
haklılığına ilişkin somut bir araştırmaya girişildiğine dair bir bilgi
sunulmamıştır.
79. Öte yandan başvurucunun, izin verilmemesine dair karara
karşı itirazı, İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 31/1/2013 tarihli kararı ile
"hazırlık soruşturması yapılmasına
yeterli bilgi ve belgenin dosya muhteviyatı itibarıyla mevcut olmadığı"
gerekçesiyle reddedilmiştir.
80. Görüldüğü üzere Bölge İdare Mahkemesi, ön inceleme
kapsamında varılan sonucu, yalnızca dosya içeriğinde var olan bilgi ve belgeler
bakımından denetlemiş, dosya içeriğinde olması gerekip de ulaşılmamış olan bilgi
ve belgeleri tartışmamıştır. Örneğin Valiliğin izin verilmemesine dair
kararında, başvurucunun çıplak aramaya ilişkin iddiasına değinilmemiş olup, bu
eksiklik, Bölge İdare Mahkemesinin kararında da hiçbir şekilde
sorgulanmamıştır. Ayrıca belirtilen pasif tutum, ön inceleme sürecinin makul
bir özenle yürütüldüğü konusunda kuşku uyandırdığı gibi, soruşturulan olayın
aydınlatılması ile gerektiğinde sorumluların cezalandırılmasının sağlanmasını
da zorlaştırmıştır.
81. Benzer nitelikteki pasif tutum, soruşturmanın etkililiğinin
denetiminde önemli noktalardan bir tanesi olan, mağdurların sürece etkili
katılımlarının sağlanması noktasında, ön inceleme sürecinde başvurucunun
ifadesine başvurulması konusunda sergilenmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de
olayın aydınlatılması bakımından anahtar bir role sahip olan bu ifadenin niçin
alınmadığını, kararında sorgulamamıştır.
82. Sonuç itibarıyla başvurucunun insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele iddiaları, etkili bir şekilde soruşturulmamıştır. Bu
şartlar altında olayın sorumluları hakkında soruşturma yürütülmemiş olması, bu
tür olaylara karışanlara müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırmakta olup
bu durumun işkence ve kötü muamele fiillerini gerçekleştirme temayülü olan kamu
görevlilerini cesaretlendirebileceği gibi bireylerin, belirtilen eylemlere
karşı koruma görevi bakımından devlete ve adalet mekanizmalarına olan
güvenlerini de zedeleyebileceği açıktır.
83. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
84. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
85. Başvurucu, uygun ve adil bir karşılık oluşturacak maddi ve
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
86. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
87. Belirtilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
88. Öte yandan kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesinin, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından tek başına yeterli bir giderim sağlamayacağı kanaatine
varıldığından, soruşturmanın etkili yürütülmemesine bağlı olarak maruz kaldığı
manevi zarar nedeniyle başvurucuya somut başvuru bakımından tazminatın
tamamlayıcı bir giderim olması da dikkate alınarak net 5.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
89. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
90. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı ile bağlantılı
olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin, ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge İdare
Mahkemesine (E.2012/810, K.2013/49) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.