TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAHRAMAN GÜVENÇ BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/3551)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Kahraman GÜVENÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olarak cezaevinde bulunan başvurucuya açlık
grevine başlamasından dolayı disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/2/2016 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/2/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 17/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş beyan etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihinde Kocaeli 1 No.luL Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü
olarak bulunmaktadır.
9. Başvurucu, Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda "Silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan Malatya 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin 21/6/2005 tarihli ve E.2004/107, K.2005/69 sayılı kararı
ile müebbet hapis cezası nedeniyle hükümlüolarak
kalmakta iken kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile
iletişiminin engellenmesine ve taleplerinin karşılanmamasına dikkat çekmek
amacıyla 2/11/2012 tarihinde süresiz ve dönüşümsüz olarak açlık grevine
başlamıştır.
10. Başvurucunun Kırıkkale Ceza İnfaz Kurumundan Kırşehir Ceza
İnfaz Kurumuna nakli sırasında iki mektubu ve 70 TL'sinin çalındığına ilişkin
şikâyeti üzerine Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/12/2012 tarihinde
yapılan inceleme sonucunda " adı
geçenin ceza infaz kurumunda kaldığı süre içerisinde çeşitli kurum ve
kuruluşlara bir takım dilekçelerve mektupla
gönderdiği, dilekçelerinin UYAP üzerinden ilgili yerlere gönderildiği, mektuplarının ise Mektup
Okuma Komisyonunca incelendikten sonra sakıncalı görülmeyenlerin ilgililerine gönderildiği, sakıncalı
olanların ise Disiplin Kurulu kararı ile alıkonulduğu"
gerekçesiyle herhangi bir işlem yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmiş
ve bu karar başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün,başvurucunun başvuruya konu kurum uygulamalarındandolayı yaptığı şikâyetleri hakkında
22/11/2012 tarihinde yaptığı inceleme sonucunda;Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün
91. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince işlem yapıldığı, kurum
uygulamalarında mevzuata bir aykırılık görülmediği ve idarenin uygulamalarına
karşı İnfaz Hâkimliğine başvuruda bulunulabileceğine karar verildiği
görülmüştür.
12. Kırıkkale Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı,
başvurucu hakkında açlık grevine başlaması nedeniyle disiplin soruşturması
başlatmıştır. Disiplin Kurulu Başkanlığının 9/11/2012 tarihli ve 2012/390
sayılı kararı ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendi gereğince başvurucunun “1 Ay Süre
İle Bazı Etkinliklere (kültürel ve spor etkinlikleri
)Katılmaktan Alıkoyma” ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
13. Başvurucu, anılan karara karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine
itiraz etmiştir.Başvurucu, istinabe yoluyla alınan
savunmasında "cezaevinde kendisine
karşı olumsuz tutum takınıldığı, eşyalarının verilmediği, bu konuda Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'ne mektup gönderdiğini ancak kaybolduğunu, kaybolan
dilekçesine ilişkin olarak C.Başsavcılığına
başvurduğunu, işlem gördüğünü, idare uygulamalarında spor ve kültürel
etkinlikten mahrum bırakıldığını,kendisinin
rahatsızlığının bulunduğunu ancak hastaneye sevk işlemlerininde
zamanında yapılmadığını, ilaçlarının zamanında getirilmediğini, uygulamaların
kasıtlı ve amaçlı olduğunu, şahsına karşı özel politikalar uygulandığını,
cezaevi idaresinin mektuplarını yerlerine ulaştırmadığını, dilekçelerinin
engellendiğini, bu nedenlerle kendisine disiplin cezası verilmesinin etik ve
ahlaki değerinin olmadığını"beyan etmiştir.
14. Kırıkkale İnfaz Hâkimliği 27/2/2013 tarihli ve E.2012/555,
K.2013/111 sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Hükümlünün beyanları ve dosya kapsamı
değerlendirildiğinde hükümlünün cezaevi yönetmelik ve kurallarına aykırı olarak
açlık grevine gitmiş olduğu, bu eylemininde disiplin
cezasını gerektirdiği, bu nedenle verilen disiplin cezasının yerinde olduğundan
hükümlünün İTİRAZININ REDDİNE karar vermek gerekmiş(tir).”
15. Başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin kararına yaptığı itiraz,
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarihli kararı ile “usul ve yasaya uygun bulunarak”
reddedilmiştir.
16. Karar 25/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 16/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun“İnfaz hâkimliğince
şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikâyet başvurusu
üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde
karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem
veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge
isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet
savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin
cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun
savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten
sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya
tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla
avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle:
22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya
tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
19. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü hakkında
kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması
bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya
gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde,
eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin
cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan
kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını
engellemez”
20. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendi şöyledir:
“(1) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar süreyle kurumun kültürel ve spor
etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
…
d) Açlık grevine katılmak.”
21. 20/3/2006
tarih ve 2006/10218 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine
neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri,
tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez.
Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum
kuruluşları ile iletişiminin engellendiğini, sağlık tedavisinin yapılmadığını,
su ihtiyacının karşılanmadığını, sohbet hakkı, spor hakkı ve atölye hakkının
verilmediğini ve eşyalarının çalındığını ve tüm bu taleplerinin karşılanması
için yaptığı taleplerine cevap verilmemesi üzerine sorunlarına dikkat çekmek
amacıyla süresiz ve dönüşümsüz olarak açlık grevine başladığını, bu nedenle
hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını ve bir ay süre ile kültürel ve
spor etkinliklerine katılmaktan alıkoyma cezası verildiğini belirterek Anayasal
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve otuz yedi gün açlık grevinde bulunduğu
için maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
24. Anayasa
Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B.
No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak
geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun; açlık grevine
başvurması nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasınınbir
bütün olarak Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır (Mehmet Ayata,
B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24).
26. Başvurucunun, cezaevinde açlık grevine başvurmasından dolayı
hakkında verilen disiplin cezası ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, sorunlarına dikkat çekmek amacıyla
açlık grevine başvurması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırıldığını
belirtmiştir.
28. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu
fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların
izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
29. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602,
23/1/2014, § 43).
30. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, § 40).
31. Başvurucunun, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde kendisi
hakkında uygulandığını belirttiği uygulamalara karşı, sorunlarına cevap
verilmediği gerekçesiyle açlık grevieylemine
başvurmasının bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır (Mehmet Ayata, §
24).
32. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583,
10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de
Anayasa kapsamında koruma altındadır.
33. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir, başka
bir ifadeyle bu hak sınırlanabilir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün
demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde bu hakka ilişkin sınırlamaların
daha dar yorumlanması ve sınırlamaların gerekli olduğuna dair gerekçenin
inandırıcı ve makul olması gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003,
§ 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki
ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple
ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması
gerekmektedir (İbrahim Bilmez, B.
No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).
34. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilir. Ancak bu durumda dahi
hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama, makul ve
ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, ... 23/3/1983, §§
99-105).
35. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
36. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, taleplerinin
karşılanmadığına dikkat çekmek amacıyla açlık grevine başladığı için disiplin
cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi olarak kabul
edilen açlık grevine başvurmasından dolayı verilen disiplin cezasının
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
37. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın;
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
i. Kanunilik
38. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde,ulaşılabilir ve
öngörülebilir bir şekilde “açlık grevi yapmak”eylemine
karşılık gelen bir disiplin yaptırımı kabul edildiğinden başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
39. Açlık grevi nedeniyle başvurucuya disiplin cezası
verilmesinin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı
ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
40. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade
özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 64).
41. 1982 Anayasası’nda belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik
toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS/Sözleşme) “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).
42. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her
temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla
getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve
etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
43. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine
aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne evleviyetle aykırı
olacağından Anayasa koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan
sınırlamalar yönünden “demokratik toplum
düzeni gerekleri” ve “ölçülülük
ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).
44. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum
düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını,
başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini
göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik
toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son
çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali
Aydın, § 68).
45. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden
olan ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya
ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir
bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de
geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli
olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976 § 49).
46. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı
Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; uygulanacak disiplin suç ve
cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275
sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Anılan kurala göre
5275 sayılı Kanun kapsamında bir disiplin suçunun oluşabilmesi için her bir
disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi
yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir.
Buna göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın
sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük,
yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış
ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık
derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM,
E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
47. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek olan açlık grevine başvurma eyleminin “bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma” disiplin cezası ile
cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 37. maddesi de dikkate
alındığında ceza infaz kurumunda tek başına açlık grevi eylemi yapılması,
itiraz konusu kuralda yer alan disiplin suçunun oluşabilmesi için yeterli
olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya
da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmiş olması
gerekmektedir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013). Dolayısıyla somut olayda
başvurucunun katıldığı eylemin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya
disiplini bozacak nitelikte olup olmadığı incelenmelidir.
48. Başvurucu; silahlı terör örgütüne üye olma suçundanhükümlü bulunduğu cezaevindeki uygulamalar
nedeniyle yaptığı şikâyetleri hakkında ilgili merciler tarafından gerekli
araştırmalar yapıldığı ve sonucunun başvurucaya
iletildiği (bkz. §§ 10,11), buna karşılık başvurucunun süresiz olarak açlık
grevine başvurması, ceza infaz kurumu idaresi tarafından ceza infaz kurumunun
düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide
yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir
disiplin cezası ile düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye yönelik
olarak hareket etmiştir.
49. Ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması
için açlık grevi gibi eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiğinde
herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Eylemin pasif veya sessiz olması ya da
somut olaydaki gibi sadece açlık grevine başvurmak bu durumu
değiştirmemektedir. Özellikle terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûm olankişilerin açlık grevine başvurması hâlinde bu durum
daha da bariz olarak ortaya çıkmakta ve bu tür eylemlerin başka cezaevlerine de
sıçrama ihtimali bulunmaktadır. Başvuru konusu olayda da olduğu gibi
cezaevindeki uygulamaları protesto etmek amacıyla terör örgütü üyeliğinden
mahkûm olan başvurucunun açlık grevine başvurması, Ceza İnfaz Kurumunun düzeni
ve güvenliği açısından idarenin daha hassas davranmasını gerektirdiği açıktır.
Nitekim söz konusu tarihlerde Silivri ve Bolu Ceza İnfaz Kurumlarında da terör
örgütü lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi, Kürt dili
üzerinde uygulanan yasak ve kısıtlamalara son verilmesi; mahkeme, kamu alanları
ve sosyal yaşam alanlarında Kürtçe kullanımının serbest olması ve yasal hâle
getirilmesi, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için diyalog
ortamının sağlanması ve müzakerelerin Abdullah Öcalan ile yapılması amacıyla
süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eylemlerine başlanmştır
(Ergin Atabey, B. No: 2013/8777,
16/12/2015; Mehmet Ayata, B. No:
2013/2920, 7/7/2015).
50. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezasının, ceza
infaz kurumunda düzenin ve güvenliğin sağlanması amacıyla demokratik toplum
düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı
değerlendirilmiştir. Bu sebeple demokratik toplum düzeni bakımından alınması
gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğünün sınırlanması ile
ceza infaz kurumunda düzenin sağlanması şeklindeki kamu yararı arasında makul
dengenin kurulmadığı söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
51. Öte yandan başvurucuya verilen disiplin cezası, bir ay süre
ile kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasını
öngörmektedir. 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları ile
karşılaştırıldığında ağır sonuçlar doğurmayan ceza, başvurucunun sadece
belirtilen süreyle kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktanyoksun
bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda başvurucunun kurum tarafından
düzenlenecek diğer aktivitelere katılımının engellenmesi ya da diğer haberleşme
ve iletişim araçlarından istifade etmesinin yasaklanması söz konusu
olmadığından tecrit şartları oluşmamıştır. Dolayısıyla verilen disiplin
cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek
için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez (Mehmet
Ayata,§
43).
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM ve Alparslan ALTAN bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/4/2016 tarihinde Engin YILDIRIM ve Alparslan ALTAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA
karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda "Silahlı terör örgütüne
üye olma" suçundan müebbet hapis cezası nedeniyle hükümlü
olarak kalmakta iken kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile
iletişimin engellenmesine ve taleplerinin karşılanmamasına dikkat çekmek
amacıyla 2/11/2012 tarihinde süresiz ve dönüşümsüz olarak açlık grevine
başlamıştır.
2. Kırıkkale Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı,
başvurucu hakkında açlık grevine başlaması nedeniyle disiplin soruşturması
başlatmıştır. Disiplin Kurulu Başkanlığı, başvurucunun “1 Ay Süre İle Bazı Etkinliklere (kültürel ve spor
etkinlikleri) Katılmaktan Alıkoyma” ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
3. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal
koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin
Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §43).
4. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, § 40).
5. Başvurucunun, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde kendisi
hakkında uygulandığını belirttiği uygulamalara karşı ve sorunlarına cevap
verilmediği gerekçesiyle açlık grevi eylemine başvurmasının bir çeşit ifade
yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır (Benzer
mahiyette. Mehmet Ayata, § 24).
6. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (bkz. Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583,
10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de
Anayasa kapsamında koruma altındadır.
7. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir, başka
bir ifadeyle, sınırlandırılabilir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün
demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde, bu hakka ilişkin sınırlamaların
daha dar yorumlanması ve sınırlamaların gerekli olduğuna dair gerekçenin
inandırıcı ve makul olması gerekir (bkz. Yankov/Bulgaristan, B. No. 39084/97, 11/12/2003 § 129).
8. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın
13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade
özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer
alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434,
26/2/2015, § 51).
9. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, taleplerinin
karşılanmadığına dikkat çekmek amacıyla açlık grevine başladığı için disiplin
cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi olarak kabul
edilen açlık grevine başvurmasından dolayı verilen disiplin cezasının
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
10. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde “açlık grevi yapmak” eylemine karşılık
gelen bir disiplin yaptırımı kabul edildiğinden başvurucunun ifade özgürlüğüne
yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.
11. Açlık grevi nedeniyle nedeniyle
başvurucuya disiplin cezası verilmesinin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin
sağlanması amacıyla yapıldığı ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin
26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşımaktadır.
12. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, başvurucunun katıldığı eylemin ceza infaz
kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığının
incelenebilmesi için müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında
dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır.
13. Hükümlü olan başvurucu, bulunduğu cezaevinde kendisi
hakkında uygulandığını belirttiği uygulamalara karşı ve sorunlarına cevap
verilmediği gerekçesiylekendince bir ifade yöntemi
olarak açlık grevi eylemine başlamıştır. Bunun üzerine ceza infaz kurumu
idaresi tarafından başvurucuya disiplin cezası vermiştir.
14. Disiplin kurulu kararına yapılan şikâyet, Kırıkkale İnfaz
Hâkimliğince söz konusu disiplin kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesince reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi
kararlarında başvuruya konu disiplin cezası hakkında herhangi bir somut
değerlendirme yapılmamış, başka bir tedbir değerlendirilmemiş, sadece verilen
disiplin cezasının kanuna uygun olduğu belirtilmiştir. Buna göre, başvurucunun
sorunlarına çözüm bulunmamasını protesto etmek için bireysel olarak açlık
grevine başvurmasının kurum güvenliği bakımından ne tür somut risk ve
tehlikeler taşıdığı söz konusu kararlardan anlaşılamamaktadır. Somut olayda
kamu düzeni ve cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir
makul gerekliliklerin ortaya konulmadığı, dolayısıyla, başvurucunun tek başına
açlık grevine başvurmak suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ilgili
ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığı, söz konusu müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli"
olmadığı ve hedeflenen meşru amaçlarla orantılı olmadığı kanaatine varılmıştır.
15. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına muhalif kalınmıştır.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, hükümlü olarak cezaevinde bulunan başvurucuya açlık
grevine başlamasından dolayı disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Çoğunluk görüşüyle, başvurucuya verilen disiplin cezasının,
ceza infaz kurumunda düzenin ve güvenliğin sağlanması amacıyla demokratik
toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı
değerlendirilerek, bu kapsamda başvurucunun ifade özgürlüğünün sınırlanması ile
ceza infaz kurumunda düzenin sağlanması şeklindeki kamu yararı arasında makul
dengenin bozulmamış olduğu, disiplin cezasının başvurucunun sadece belirtilen
süreyle kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasına
yönelik olması nedeniyle ölçülü bulunduğu gerekçesiyle Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği yönünde
karar verilmiştir.
3. Çoğunluk gerekçesinin esas değerlendirmeye ilişkin 48.
paragrafa kadar olan açıklamalarına aynen katılmakla birlikte devam eden ve
ihlal bulunmadığına yönelik olarak ortaya konulan gerekçelere katılmamaktayım.
4. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak
ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen
sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve
etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
5. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir, başka
bir ifadeyle sınırlanabilir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün demokratik
toplumlar için önemi gözetildiğinde bu hakka ilişkin sınırlamaların daha dar yorumlanması
ve sınırlamaların gerekli olduğuna dair gerekçenin inandırıcı ve makul olması
gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yankov/Bulgaristan,
B. No: 39084/97, 11/12/2003, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne
alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların
denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26.
maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim
Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).
6. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet
kararına bağlı olarak tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014,
§§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Benzer yönde AİHM kararı için
bkz. Hirst/Birleşik Krallık (2), B. No: 74025/01,
6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §
35).
7. Başvurucunun, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde kendisi
hakkında yapıldığını ileri sürdüğü uygulamalara karşı tek başına açlık grevi
eylemine başvurmasının bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır (Benzer yönde.
Mehmet Ayata, B.No:2013/2920, 7/7/2015, §
24).
8. Çoğunluk gerekçesinde de belirtildiği gibi başvuru konusu
olayda başvurucu aleyhine uygulanan 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz
Hâkimliği Kanunu’nun 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi itiraz
yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne gelmiş ve kural tüm yönleriyle Mahkememizce
incelenerek 10/10/2013 günlü, E:2013/6, K:2013/111 sayılı kararla kuralın
Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar verilmiştir.
9. Mahkememizin bu kararında, Kanun'un 40. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının itiraz konusu (g) bendinde ceza infaz kurumlarında
gerçekleştirilecek olan açlık grevi eyleminin bazı etkinliklere katılmaktan
alıkoyma disiplin cezası ile cezalandırılacağının hüküm altına alındığını, buna
göre, Kanun'un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda tek
başına açlık grevi eylemi yapılmasının itiraz konusu kuralda yer alan disiplin
suçunun oluşabilmesi için yeterli olmadığı, bu eylemin ceza infaz kurumundaki
güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek
şekilde gerçekleştirilmesinin gerektiği belirtilmiştir.
10. Çoğunluk gerekçesinde somut olay ve olaya uygulanan mevzuat
ile başvurucunun iddiaları çerçevesinde değerlendirme yapılmak yerine genel
birtakım ön kabullerden ve dosya dışı başka gelişmelerden bahsedilerek
başvurucunun hukuki durumunun tayini yoluna gidilmiştir. Nitekim çoğunluk
gerekçesinde;
- ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için
açlık grevi gibi eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği,
- eylemin pasif veya sessiz olması ya da somut olaydaki gibi
sadece açlık grevine başvurmanın bu durumu değiştirmeyeceği,
- özellikle terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûm olankişilerin açlık grevine başvurması hâlinde bu durumun
daha da bariz olarak ortaya çıktığı ve bu tür eylemlerin başka cezaevlerine de
sıçrama ihtimali bulunduğu,
- başvuru konusu olayda da olduğu gibi cezaevindeki uygulamaları
protesto etmek amacıyla terör örgütü üyeliğinden mahkûm olan başvurucunun açlık
grevine başvurmasının, Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından
idarenin daha hassas davranmasını gerektirdiği,
- nitekim söz konusu tarihlerde Silivri ve Bolu Ceza İnfaz
Kurumlarında da terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride son
verilmesi, Kürt dili üzerinde uygulanan yasak ve kısıtlamalara son verilmesi;
mahkeme, kamu alanları ve sosyal yaşam alanlarında Kürtçe kullanımının serbest
olması ve yasal hâle getirilmesi, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü
için diyalog ortamının sağlanması ve müzakerelerin Abdullah Öcalan ile
yapılması amacıyla süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eylemlerine başlandığı,
belirtilerek somut başvuru konusu olay,
iddialar ve başvurucu hakkında verilen kararları aşan birtakım varsayımlardan
hareketle başvuru karara bağlanmıştır.
11. Kırıkkale Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı,
başvurucu hakkında açlık grevine başlaması nedeniyle disiplin soruşturması
başlatmış ve soruşturma sonucunda “Hükümlü
Kahraman Güvenç savunma ve dilekçesinde bahsettiği sorunlarına çözüm
bulunmadığını iddia ederek bu durumu protesto etmek amacıyla 02/11/2012
tarihinde süresiz açlık grevine başladığı,başlamış
olduğu açlık grevine halen devam ettiği, yaptığı eylemin niteliği sebebiyle
disiplin suçu işlediği anlaşıldığından” 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 40. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının (g) bendi gereğince başvurucunun “1 Ay Süre İle Bazı Etkinliklere (kültürel ve spor
etkinlikleri )Katılmaktan Alıkoyma” ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
12. Başvurucu anılan karara karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine
itiraz etmiştir. Başvurucu, istinabe yoluyla alınan savunmasında "cezaevinde kendisine karşı olumsuz tutum takınıldığı,
eşyalarının verilmediği, bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne mektup
gönderdiğini ancak kaybolduğunu, kaybolan dilekçesine ilişkin olarak C.Başsavcılığına başvurduğunu, işlem gördüğünü, idare
uygulamalarında spor ve kültürel etkinlikten mahrum bırakıldığını,kendisinin
rahatsızlığının bulunduğunu ancak hastaneye sevk işlemlerininde
zamanında yapılmadığını, ilaçlarının zamanında getirilmediğini, uygulamaların
kasıtlı ve amaçlı olduğunu, şahsına karşı özel politikalar uygulandığını,
cezaevi idaresinin mektuplarını yerlerine ulaştırmadığını, dilekçelerinin
engellendiğini, bu nedenlerle kendisine disiplin cezası verilmesinin etik ve
ahlaki değerinin olmadığını" beyan etmiştir.
13. İnfaz Hâkimliği 27/2/2013 tarihli ve E.2012/555, K.2013/111
sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: “…Hükümlünün beyanları ve dosya kapsamı
değerlendirildiğinde hükümlünün cezaevi yönetmelik ve kurallarına aykırı olarak
açlık grevine gitmiş olduğu, bu eylemininde disiplin
cezasını gerektirdiği, bu nedenle verilen disiplin cezasının yerinde olduğundan
hükümlünün İTİRAZININ REDDİNE karar vermek gerekmiş(tir)”.
14. Başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin kararına yaptığı itiraz,
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarihli kararı ile “usul ve yasaya uygun bulunarak”
reddedilmiştir.
15. Görüldüğü üzere, ne başvurucu hakkında verilen disiplin
cezasına ilişkin Disiplin Kurulu Başkanlığı kararında ne de cezayı inceleyen
İnfaz Hakimliği ve itiraz mercii olan Ağır Ceza Mahkemesi kararlarında çoğunluk
gerekçesine dayanak yapılan varsayım ve olgulardan bahsedilmiş veya dayanılmış
değildir.
16. Zaten başvuru açısından önemli olan husus başvurucu hakkında
disiplin cezasına hükmedilirken Kanunda aranan koşulların, somut olayda
başvurucu tarafından tek başına yapılan açlık grevinin ne şekilde ceza infaz
kurumunda düzen ve güvenliği ihlal ettiği hususunun uygulama ve denetim
mercilerince açıkça ortaya konulmuş olup olmadığıdır. Zira, Anayasa
Mahkememizin itiraz yoluyla yaptığı incelemede ve çoğunluk gerekçesinde de
kabul edildiği gibi 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 40. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının (g) bendinin tek başına açlık grevi yapan hükümlülere
uygulanması mümkün değildir. Açlık grevine karşılık disiplin cezası
uygulanmasının önkoşulu ceza infaz kurumunda düzen ve güvenliği ihlal ettiği
hususunun açıkça ortaya konulmasıdır. Bu gereğin ise çoğunluk kararında
benimsendiği şekilde bireysel başvuru yoluyla dosya önüne gelen Anayasa
Mahkemesi tarafından değil, ilgili uygulama ve denetim mercilerince yerine
getirilmesi gerektiği ise izahtan varestedir.
17. Somut olayda uygulama ve denetim mercilerince başvurucunun
tek başına, yalnızca kendisiyle ilgili bazı cezaevi uygulamalarını protesto
amaçlı olarak gerçekleştirdiği açlık grevinin ne şekilde ceza infaz kurumunda
düzen ve güvenliği ihlal ettiği hususu açıkça ortaya konulmadan ve çoğunluk
gerekçesinde belirtilen açıklamalara ima yoluyla dahi yer verilmeden yalnızca
başvurucunun açlık grevi yapmasının disiplin cezası gerektirdiği kabulüyle
uygulama yapılmıştır.
18. Bu durumda başvurucunun yalnız başına kişisel nedenlerle
yaptığı açlık grevinin ceza infaz kurumunda düzen ve güvenliği nasıl ihlal
ettiği de ortaya konulmadan disiplin cezasıyla cezalandırılması kanuna açıkça
aykırı olduğu gibi, bu şekilde ifade özgürlüğüne karşı gerçekleştirilen
müdahalenin "demokratik bir toplumda
gerekli" ve “hedeflenen meşru amaçlarla da orantılı” olmadığı
kanaatine varılmıştır.
19. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluk kararına katılmadım.