TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDAL KÜÇÜKALİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3617)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 6/6/2015-29378
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Erdal KÜÇÜKALİ
|
Vekili
|
:
|
Av. İlhan ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 8/8/2005 tarihinde açtığı davanın hatalı
değerlendirme sonucu kısmen reddedildiğini ve yargılamanın yaklaşık sekiz yıl
sürdüğünü belirterek adil yargılanma hakkının, iş ve çalışma hürriyetinin,
sözleşme hürriyetinin ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş,
ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/5/2013 tarihinde
Alaşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 26/7/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
17/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 20/5/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Alaşehir Belediye
Başkanlığında işyeri doktoru olarak çalışmak üzere 15/11/2002 tarihinde bir yıl
süreli iş sözleşmesi imzalamış, sözleşmenin her yıl Ocak
ayı itibarıyla birer yıllık sürelerle uzayacağı öngörülmüştür. 24/2/2004
tarihinde taraflar arasında 5 yıllık başka bir sözleşme imzalanmış, Alaşehir
Belediye Başkanlığı tarafından sözleşme 8/7/2005 tarihinde feshedilmiştir.
8. Başvurucu sözleşmesinin
haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, uğradığı zararların tazmini ve işçi
alacaklarının ödenmesi talebiyle, 8/8/2005 tarihinde Alaşehir 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) dava açmıştır.
9. Mahkeme, 18/2/2009 tarih ve
E.2005/409, K.2009/37 sayılı kararıyla, davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.
10. Davalının temyizi üzerine
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/9/2011 tarih ve E.2009/16417, K.2011/33229
sayılı ilamıyla; taraflar arasındaki ilişkinin belirli süreli iş sözleşmesinin
unsurlarını taşıyıp taşımadığının belirlenmesi gerektiği, belirli süreli iş
sözleşmesinden bahsedilebilmesi için sözleşmenin süreye bağlanmasında objektif
nedenler bulunması gerektiği, 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 11.
maddesinde, belirli süreli iş sözleşmesinin, esaslı bir neden olmadıkça, birden
fazla üst üste (zincirleme) yapılamayacağı aksi halde iş sözleşmesinin
başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edileceğinin düzenlendiği, somut
olayda, davacı (başvurucu) tarafından işyeri hekimi olarak Alaşehir Belediyesi
ile 21/6/2002 tarihinde ilk sözleşmenin imzalandığı, yapılacak işin sürekli
nitelikte olduğu, son olarak 24/2/2004 tarihinde ikinci kere 5 yıllık işyeri
hekimliği sözleşmesi yapıldığının anlaşıldığı, olayda belirli süreli hizmet
akdi yapmanın objektif – nesnel unsuru bulunmadığı, bu nedenlerle davacının
bakiye süre ücret alacağı ve bakiye süre için ikramiye taleplerinin reddi
gerektiği belirtilerek, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
11. Mahkeme bozma kararına
uyarak, 19/9/2012 tarih ve E.2011/334, K.2012/214 sayılı kararıyla; "davacı tarafından işyeri hekimi olarak Alaşehir
Belediyesi ile 21/6/2002 tarihinde ilk sözleşmenin imzalandığı, yapılacak işin
sürekli olduğu, son olarak 24/2/2004 tarihinde ikinci kere 5 yıllık işyeri
hekimliği sözleşmesi yapıldığı anlaşılmış olup, belirli süreli iş
sözleşmesinin, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme)
yapılamayacağı, olayda belirli süreli hizmet akdi yapmanın objektif – nesnel
unsurunun bulunmadığı, bu nedenlerle davacının bakiye süre ücret alacağı ve
bakiye süre için ikramiye taleplerinin reddi gerektiği” gerekçesiyle
davanın kısmen kabul ve kısmen reddine karar vermiştir.
12. Tarafların temyizi üzerine
karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 5/3/2013 tarih ve E.2013/3484, K.2013/7760
sayılı ilâmı ile onanmıştır.
13. Onama kararı başvurucuya
19/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 20/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin
birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B. No:
2013/6792, 18/6/2014, §§ 16–20).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/5/2013 tarih ve 2013/3617
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, işveren ile yaptığı beş yıllık belirli süreli iş sözleşmesinin
Mahkeme tarafından hatalı değerlendirme sonucu belirsiz süreli olarak kabul
edildiğini, davalının yargılama sürecinde sözleşmenin belirsiz süreli iş
sözleşmesi niteliğinde olduğu yönünde bir itirazı bulunmadığı gibi söz konusu
değerlendirmenin mevzuata, Yargıtay içtihatlarına ve 4857 sayılı Kanun’un 11.
maddesinin amacına da aykırı olduğunu, ayrıca yargılamanın makul sürede
tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının, iş ve çalışma
hürriyetinin, sözleşme hürriyetinin ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, Alaşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş
Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle, adil
yargılanma hakkının, iş ve çalışma hürriyetinin, sözleşme hürriyetinin ve hak
arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik olup, söz konusu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun, taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan bir
konuda Mahkemece değerlendirme yapılması ve makul sürede yargılama yapılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları ayrıca
değerlendirilmiştir
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Taraflar Arasında Uyuşmazlık Konusu Olmayan Hususun
Mahkemece Değerlendirilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
19. Başvurucu, işveren ile yaptığı
beş yıllık belirli süreli iş sözleşmesinin, davalının yargılama sürecinde
sözleşmenin belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğu yönünde bir
itirazı bulunmamasına rağmen Mahkeme tarafından belirsiz süreli olarak kabul
edildiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
20. 6100 sayılı Kanun’un “Hukukun uygulanması” başlıklı 33. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.”
21. 4857 sayılı Kanun’un “Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi”
başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“İş ilişkisinin bir
süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli
süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya
çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı
şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir.
Belirli süreli iş
sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme)
yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul
edilir.
Esaslı nedene dayalı
zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.”
22. 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
23. Anayasa Mahkemesi, somut
olayın kendine özgü şartları bağlamında, adil yargılanma hakkının ihlaline
yönelik bir belirti bulunmadığı hallerde, bir ihlalin olmadığının açık olduğu
gerekçesiyle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verebilir.
24. Hukuk davalarında kural
olarak hâkim, taraflar arasında çekişmeli olmayan vakıaları araştırma konusu yapamaz.
Ancak taraflarca bildirilen vakıalara hukuk kurallarını uygulamak hâkimin
işidir. Hâkim, tarafların yaptıkları hukuki nitelendirme ile bağlı olmayıp
vakıaların hukuki niteliğini belirlemek ve Türk hukukunu resen uygulamakla
yükümlüdür.
25. Somut olayda Mahkeme, esaslı
bir neden olmadıkça birden fazla üst üste yapılan sözleşmelerin başlangıçtan
itibaren belirsiz süreli olarak kabul edileceğini düzenleyen 4857 sayılı
Kanun’un 11. maddesi hükmünü uygulayarak, taraflar arasında belirli süreli şekilde
yapıldığı iddia edilen sözleşmenin belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde
olduğuna hükmetmiştir. Mahkemenin kanun hükmünü somut olaya uygulayarak
vakıaların hukuki nitelendirmesini yapması ve hükme esas almasında adil
yargılanma hakkına yönelik bir müdahale olduğundan söz edilemez.
26. Açıklanan nedenlerle,
Mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin belirsiz süreli iş sözleşmesi olarak
hukuki nitelendirmesinin yapılarak hükme esas alınmasında adil yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
27. Başvurucu, Mahkemece hukuk
kurallarının yanlış yorumlanması sonucu davasının kısmen reddine karar
verildiğini ve bu değerlendirmenin mevzuata ve Yargıtay içtihatlarına aykırı
olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
29. 6216
sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
31. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
32. Mahkemece, başvurucunun
iddiaları ve tüm deliller birlikte değerlendirilmiş ve Yargıtayın
bozma kararı doğrultusunda (bkz. § 10) taraflar arasındaki sözleşmenin belirsiz
süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne
karar verilmiştir (bkz. § 11).
33. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
34. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Derece
Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
35. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
36. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 8/8/2005 tarihinde açtığı davanın makul sürede
tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
38. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin bir davanın söz konusu olduğu
görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 8/8/2005 tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihinin, Alaşehir
1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla) kararının Yargıtay
tarafından onandığı 5/3/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
43. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
44. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
45. Başvuruya konu yargılama
süreci incelendiğinde, uyuşmazlığın çözümünün yaklaşık yedi yıl yedi ay
sürdüğü, yargılama sürecinde büyük oranda delillerin toplanması aşamalarında ve
Yargıtay önünde geçen sürelerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. İş ilişkisinden
kaynaklanan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve
başvurucunun davadaki menfaati de dikkate alındığında, sonuç olarak makul
görülemeyecek derecede uzun bir sürede yargılamanın tamamlandığı
anlaşılmaktadır.
46. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü
görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların
makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 15).
47. 5521 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).
48. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yaklaşık yedi yıl yedi aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle yeniden yargılama yapılmasını veya ücret
alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun, uzun yargılama
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitine karar verilmiş
olup manevi tazminat talebi olmadığı için bu konuda değerlendirme
yapılmamıştır.
53. Somut başvuru açısından
tespit edilen ihlalin niteliği gereği yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmadığından, başvurucunun yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi
yönündeki talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun
maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Taraflar
arasında uyuşmazlık konusu olmayan hususun Mahkemece değerlendirilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun yeniden yargılama ve maddi tazminata ilişkin
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.