TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AKKUŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4266)
|
|
Karar Tarihi: 23/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Basvurucu
|
:
|
Mehmet AKKUŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör örgütü üyeleri tarafından köy sakinlerinin
öldürülmesi, hayvanların telef edilmesi, kardeşinin konutuna zarar verilmesi
dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet
haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin
adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu; terör örgütü mensupları tarafından 14/7/1993
tarihinde Batman ili Sason ilçesi Sarıyayla köyü Yıldızkaya mezrasına yapılan baskında hayvanlarının telef
olduğunu, kardeşinin konutuna silahla ateş açılması sonucu kardeşinin konutunun
hasar gördüğünü, köy sakinlerinden E.B.nin
öldürüldüğünü ve M.B.nin yaralandığını beyan etmiş ve
bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek
zorunda kaldığını iddia etmiştir.
7. Başvurucu 3/1/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. Komisyon 7/1/2011 tarihli ve 2011/1-197 sayılı kararında;
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyalarda yer
alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Sarıyayla
köyü boşalmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle
talebin reddine karar vermiştir.
9. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Batman
İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
10. Batman İdare Mahkemesinin 25/11/2011 tarihli ve E.2011/150,
K.2011/1267 sayılı kararı ile Sarıyayla köyünün Yıldızkaya, Elagöz, Yelek, Gümüşkemer, Karaağaç, Karayün, Üçevler, Kergiz ve Yolaç mezralarından oluştuğu; Batman İl Jandarma
Komutanlığının boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin yazısında Yıldızkaya, Elagöz, Yelek, Gümüşkemer, Karaağaç, Karayün, Üçevler, Kergiz ve Yolaç mezralarının 1993 ile 2000 yılları arasında kısmen
boşaltıldığı/boşaldığının ifade edildiği, 1987 ile 2000 yılları arasında Sarıyayla köyünde geçici köy korucusu ile gönüllü köy
korucusu görevlendirildiği ve koruculuk sisteminin olduğu, köy korucularının
ailelerinin dışında köyde yaşayan 25 hanenin bulunduğu, köy nüfusunun 1990
yılında 1.178 kişi, 1997 yılında 605 kişi, 2000 yılında 777 kişi olduğu; 1990
ile 2000 yılları arasında köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, Sarıyayla Köyü İlköğretim Okulunun eğitim ve öğretime açık
olduğu, Sarıyayla köyü halkının bir kısmının güvenlik
kaygısıyla da olsa göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen
boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından bahisle davanın reddine karar
verilmiştir.
11. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 31/1/2013 tarihli ve E.2012/3239, K.2013/632 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir. Onama kararı, başvurucuya 4/6/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 20/6/2013 tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
14. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 23/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köy korucusu olmak yahut köyü terk
etmek şeklinde idarece yapılan baskı ve zorlamaya köy halkının maruz kalmasının
dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik
nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ve terör örgütü
mensuplarınca köye yapılan baskın sonucunda hayvanlarının telef olmasına,
kardeşi A.A.nın konutunun hasara uğramasına, köy
sakinlerinden E.B.nin öldürülmesine ve M.B.nin yaralanmasına dair özel durumu dikkate alınmadan
köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak, sunduğu belgeler
değerlendirilmeden idare tarafından sunulan belgeler dikkate alındığını ve bu
belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma imkânı tanınmadan
karar verildiğini ve bu kararın adil olmadığını belirtmiştir.
17. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı
olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve
gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, davasının reddine
karar verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yazmayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin
reddedildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 10., 35., 36., 87.,
125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; Mahkemece verilen ret kararı neticesinde
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini,
terör örgütü üyeleri tarafından yerleşim yerine yapılan baskında hayvanlarının
telef edildiğini, kardeşinin konutuna ağır silahlarla saldırıda bulunulması
nedeniyle kardeşinin konutunun hasar gördüğünü, mağduriyeti hakkında bir
giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan
ihlal iddiaları, gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
20. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
21. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
25. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu; sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş, bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen
içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgelerin değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak
tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
29. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
32. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (3/1/2006) ile nihai karar tarihi (31/1/2013) arasında geçen yedi yıllık
süreçte uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
14/7/1993 tarihinde terör örgütü üyelerince hısımları E.B.nin
öldürülmesi ve M.B.nin yaralanması noktasındaki özel
durumu dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış
olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz bir takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
38. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkçabelirtilmiştir.
39. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini
terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması
veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması”
şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına
dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim
yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik
şartlarının idarece oluşturulduğundan hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında
maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini
benimsemişlerdir (Mesude Yaşar,
§§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84,
85).
40. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi
tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin
iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması
bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır ve diğerleri/Türkiye [k.k.], B.
No: 30415/08, 28/6/2011, § 88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine
ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi
durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin
tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, § 93; Cahit Tekin, § 88).
41. Başvurucunun; hısımları olduklarını iddia ettiği kişilerin
terör örgütü mensuplarınca yaralanmasından ve öldürülmesinden kaynaklanan
güvenlik kaygısıyla köyünü terk ettiği ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve
belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece
Mahkemelerine ibraz ederek terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeni ileyerleşim yerini terk ettiği noktasındaki
özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
42. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların
başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95, 25/12/2012,
§ 21).
43. Aile bireylerinden birisi insan hakları ihlalinden dolayı
mağdur olduğunda başvurucunun maruz kaldığı sıkıntı, insan hakkı ihlalinin
mağduru olan kişinin akrabasında kaçınılmaz olarak meydana geldiği kabul edilen
duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve karakter arz eden özel nedenlerin
varlığını gerektirir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Çakıcı/Türkiye, B. No: 23657/94, 8/7/1999,
§ 98; İpek/Türkiye, B. No:
25760/94, 17/2/2004, § 181).
44. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabul edilebilmesi için yaşanan olay
sonucunda duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle
başvurucuda oluşan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel
bağ ve algının yoğunluğu hakkında açıklamada ve kanıtlamada bulunulması
gerekmektedir (Sahibe Çelik ve Necla Çelik,
B. No: 2013/4899, 20/1/2015, § 48).
45. Anayasa Mahkemesinin 9/6/2015 tarihli yazısı ile
başvurucudan, başvuru formunda ileri sürülen iddialarını ispat etmesi için
hısımları olduğu belirtilen ve mağdur olduğu beyan edilen kişiler ile başvurucu
arasında şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair elverişli delilleri Mahkemeye
sunması istenmiştir.
46. Başvurucu 7/7/2015 tarihli dilekçesinde, bu kişiler ile
aralarındaki şahsi ve özel bağı belirtmeksizin ve hısım olduklarını iddia
etmeden anılan kişilerin öldürüldüğünü ve yaralandığını beyan etmiş; ölüm ve
yaralanma olayına ilişkin tutanak sunmuştur.
47. Bu çerçevede başvurucunun nüfus kayıt örneğinden hısım
oldukları tespit edilemeyen ve köy sakinlerinden olduğu anlaşılan kişilerin
yaralanması ve öldürülmesi iddiaları hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından
başvurucuya yazılan müzekkereye cevap olarak başvurucunun bu kişiler ile
aralarındaki ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi
veya belge sunmadığı, anılan kişilerin isimlerini zikrederek yaralandığı ve
öldürüldüğünü belirtmekle yetindiği, mağdur olduğu beyan edilen kişilerin başına
geldiği iddia edilen olay neticesinde başvurucuda oluşan algı, bu algının
oluşmasında temel teşkil eden özel nedenler ve algının yoğunluğu konusunda
başvurucunun yeterince açıklıkta beyanının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu
tespit karşısında başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesinin, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği noktasında
nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesini gerektirecek
boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Başvurucunun Kardeşi A.A.nın Konutunun Terör Nedeniyle Hasara Uğramasından
Kaynaklı Güvenlik Kaygısıyla Yerleşim Yerinin Terk Edildiği Şikâyeti Kapsamında
Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu 14/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları
tarafından köye yapılan baskında kardeşi A.A.nın konutuna ağır silahlarla saldırıda
bulunulduğunu, kardeşinin konutunun hasar gördüğünü, anılan olaydan kaynaklı
güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yerini terk ettiğini, bu iddiaları hakkında
hiçbir değerlendirme yapılmaksızın davasının reddedildiğini iddia etmiştir.
50. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biri olup Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli
karar hakkına Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
51. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
52. Somut olayda başvurucu; yerleşim yerleri olan Sarıyayla köyü Yıldızkaya
mezrasına terör örgütü üyeleri tarafından 14/7/1993 tarihinde baskın
düzenlendiğini, kardeşinin konutuna ağır silahlarla ateş açılması nedeniyle
kardeşinin konutunun zarar gördüğünü, anılan olaydan kaynaklı güvenlik kaygısı
nedeniyle yerleşim yerini terk ettiğini, bu şikâyetini dava ve temyiz
dilekçelerinde ileri sürmesine rağmen iddiaları hakkında bir değerlendirme yapılmasızın yargılama mercilerincekarar
verildiğini iddia etmiştir.
53. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruda,Komisyon kararında (bkz. § 8), İdare
Mahkemesi kararında (bkz. § 10), kanun yolu denetimi sonrasında hükmedilen
ilamda (bkz. § 11) başvurucunun iddiaları hakkında herhangi değerlendirmede
bulunulmadığı tespit edilmiştir.
54. Başvurucu, kardeşi A.A.nın
konutuna zarar verildiği konusunda delil olarak olay yeri tespit tutanağı
sunmuştur. Jandarma astsubay kıdemli çavuş, uzman jandarma I. kademeli çavuş,
jandarma binbaşı, jandarma onbaşı ve jandarma er rütbelerini haiz sekiz görevli
tarafından düzenlenen 14/7/1993 tarihli olay yeri tespit tutanağının ve iki
sayfalık ek krokisinin incelenmesi neticesinde tutanakta olayların meydana
geliş şeklinin izah edildiği, olay yeri krokisine çizilen ev figürleri üzerine
ev sahipleri oldukları belirtilen kişilerin adlarının yazıldığı, terör örgütü
üyelerince saldırılan evlerdeki kurşun izlerine ve roketatar izlerine krokiye
işlenmek suretiyle yer verildiği tespit edilmiştir.
55. Olay yeri tespit tutanağının ve krokisinin incelenmesinde,
başvurucunun kardeşi olan A.A.nın
evinin krokide belirtildiği, kurşun ya da roket atar isabet eden evlerin bu
izlerine işaret edilmesine rağmen başvurucunun kardeşinin evi hakkında böyle
bir betimlemede bulunulmadığı tespit edilmiştir. Tüm kroki kapsamı
incelendiğinde başvurucunun kardeşi olan A.A.nın evinin hasar gördüğü konusunda herhangi bir
tespit yer almamakla birlikte anılan evin terör örgütü üyelerinin atış açısı mevzisinde kalabileceği anlaşılmaktadır.
56. Olay tarihinde on altı yaşında olan başvurucunun nüfus
kaydının incelenmesinde, başvurucunun 1997 yılında evlendiği, başvurucunun
evlenme tarihine kadar 1993, 1994, 1996 ve 1997doğumlu çocuklarının bulunduğu
tespit edilmiştir. 14/7/1993 tarihli olayın yaşandığı tarihten dört ay sonra
ilk çocuğu dünyaya gelen başvurucunun olay tarihinde fiilen eş ve çocuklarından
oluşan aile hayatı içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır. Aile birlikteliği
içinde olan başvurucunun ağabeyi A.A.nın
evinde yaşadığı yönünde bir iddiası bulunmadığı gibi başvurucu, buna yönelik
bilgi ve belgelerine Derece Mahkemeleri aşamasında ne de bireysel başvuru
incelemesi aşamasında sunmuştur. Olay yeri tespit tutanağında ve krokisinde
başvurucunun, adının geçmediği dikkate alındığında kardeşi A.A. ile birlikte
yaşadıkları iddiası da bulunmayan başvurucunun, kardeşi A.A.nın konutunun zarar görmesi nedeniyle mağdur olduğu
sonucuna varılamayacaktır. Yukarıda belirtilen nedenlerle başvurucunun, kardeşi
A.A.nın konutunun hasar
gördüğü iddiası hakkında Derece Mahkemelerince herhangi bir değerlendirme
yapılmaması nedeniyle kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna
varılamayacağı kanaatine ulaşılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Başvurucunun Hayvanlarının Telef Olduğu Şikâyeti
Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Başvurucu 14/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları
tarafından yerleşim yerine yapılan baskında büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının
telef olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, bu iddiası
hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın davasının reddedildiğini iddia
etmiştir.
60. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli
karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 38).
61. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
62. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması, bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 26).
63. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usul
haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde
tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken
hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman,
B. No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).
64. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı
mercileri, verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın şartları ışığında değerlendirilir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952,19/2/1998, §
42).
65. Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 56).
66. Somut olayda başvurucu; yerleşim yerine 14/7/1993 tarihinde
terör örgütü mensuplarınca baskın düzenlendiğini, bu baskında büyükbaş ve
küçükbaş hayvanlarının telef olduğunu, anılan iddiaları hakkında bir
değerlendirme yapılmasızın yargılama mercilerincekarar verildiğini iddia etmiştir.
67. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruda,Komisyon kararında (bkz. § 8) başvurucunun
iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı tespit edilmiştir.
68. İdare Mahkemesi kararında (bkz. § 10) başvurucunun
hayvanlarının telef olduğu yönündeki iddiası hakkında herhangi bir
değerlendirme yapılmayarak davanın reddine karar verilmiş, kanun yolu merciince
de İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır (bkz. § 11).
69. Başvurucu, hayvan zararlarının varlığı konusunda delil
olarak olay yeri tespit tutanağı sunmuştur (bkz. § 54). 14/7/1993 tarihli olay
yeri tespit tutanağında “... Sason ilçesi, Sarıyayla köyü, Yıldızkaya
mezrasının sayıları tespit edilemeyen bir grup PKK terör örgütü militanlarınca
basıldığı...mezrada bulunan evlerin çevresindeki ağaç çitlerden yapılan hayvan
barınaklarının içerisinde bulunan 8 (sekiz) inek ile 97 (doksan yedi) koyun ve
keçinin telef olduğu...”nun belirtildiği,
olay yeri tespit tutanağının iki sayfalık ek krokisinin incelenmesi neticesinde
telef olan hayvanlara ilişkin kayıtlara yer verildiği tespit edilmiştir.
70. AİHM, Şükrü Boğuş ve
diğerleri ((k.k.)B. No: 54788/09,
28/6/2011) kararında başvurucuların taleplerinin kanıt yokluğu nedeniyle Ağrı
Zarar Tespit Komisyonu tarafından reddedilmesi hakkında incelemede bulunmuş ve
başvurucuların iddiaları hakkında tek delilin Cumhuriyet'in ilanından 1993
yılına kadar başvurucuların olağanüstü hâl ilan edilen bölgede yaşadıklarının
muhtar tarafından onaylandığı belge olduğunu tespit etmiş ve sonuç olarak
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varmıştır.
71. AİHM, Akbayır ve diğerleri/Türkiye kararında 5233
sayılı Kanun’un kabul edilmesiyle uygulamaya konulan yeni giderim usulünün
incelenmesi neticesinde olay ve olguların meydana geldiği dönemde başvurucunun
çok genç yaşta olduğu veya başvurucunun doğum tarihinin bu dönemden sonraki bir
zamana denk gelmesi dikkate alındığında komisyonlarca ilgilinin tek başına
yaşamasının veya mülklere sahip olmasının mümkün olamayacağı yönünde bir sonuca
varılarak aynı aile fertleri tarafından çok sayıda talepte bulunulması
nedeniyle tazminat taleplerinin reddedildiği durumların mevcut olduğu
tespitinde bulunmuştur.
72. Başvurucu, telef olan hayvanların sahibi olduğu konusunda
delil olarakSarıyayla köyü muhtarı ile köy halkından
altı kişi tarafından imzalanan 24/6/2015 tarihli tutanağı ibraz etmiştir. Bu
tutanakta 14/7/1993 tarihinde terör örgütü üyeleri tarafından köye baskın
yapıldığı, bu baskında sekiz inek ile doksan yedi koyun ve keçinin telef
olduğu, telef olan bu hayvanların tutanakta isimleri belirtilen ve başvurucunun
da aralarında bulunduğu on iki kişiye ait olduğu beyanı yer almaktadır.
Başvurucu tarafından, terör örgütü mensuplarınca hayvanlarının telef edildiği
iddiası hakkında olay yeri tespit tutanağının sunulduğu (bkz. § 69),
başvurucunun mülk sahipliği iddialarını destekleyici tek belgenin 24/6/2015
tarihli tutanak olduğu, anılan tutanak dışında ilçe Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğünde herhangi bir kayıt bulunduğuna dair belge sunulmadığı ya da bir
beyanda da bulunulmadığı anlaşılmakla birlikte olay tarihinde on altı yaşında
olan başvurucunun nüfus kaydının incelenmesi neticesinde aile birlikteliği
içinde olduğu (bkz. § 56) tespit edilmiştir. Bölgenin ekonomik koşulları
dikkate alındığında başvurucunun, ailesinin geçimini temin için hayvancılıkla
uğraşıyor olmasının kuvvetle muhtemel olması karşısında terör örgütü mensupları
tarafından yerleşim yerine yapılan baskında başvurucunun hayvanlarının telef
olduğu, anılan olay sonucu başvurucunun yerleşim yerini terk ettiği iddiaları
hakkında inceleme yapılmaksızın hüküm kurulması nedeniyle kararların yeterli
gerekçe ihtiva etmediği sonucuna varılmıştır.
73. Başvurucunun yerleşim yerine terör örgütü üyeleri tarafından
yapılan baskında büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının telef edildiği, bu olaydan
kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk ettiği konusunda
-başvurucunun olay tarihindeki yaşı dikkate alındığında- beyan edilen
hayvanlara sahip olup olamayacağı, olay tarihinde yaşı küçük olan başvurucunun
geçimini temin etmek konusunda fiil ehliyetlerinin genişlediği durumun mevcut
olup olmadığı, başvurucunun olay tarihindeki geçim kaynağı imkânları, aynı mülk
iddiaları için başvurucunun aile fertleri tarafından yapılan başka başvuruların
bulunup bulunmadığı gibi hususlar dikkate alınarak başvurucunun iddiaları
hakkında değerlendirmelerde bulunulması gerekirken başvurucunun iddiaları
hakkında hiçbir inceleme yapılmaksızın davasının reddine karar verilmesi, adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesi sonucunu
ortaya çıkarmaktadır.
74. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
75. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
76. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
77. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
79. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış
olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
80. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Başvurucunun kardeşi A.A.nın
konutunun terör nedeniyle hasara uğramasından kaynaklı güvenlik kaygısıyla
yerleşim yerinin terk edildiği şikâyeti kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Başvurucunun hayvanlarının telef olduğu şikâyeti kapsamında
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman
İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.