TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2013/5545)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/2/2016-29621
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Turan GÜNANA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Kocaeli (2) No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
(Ceza İnfaz Kurumu) mahkûm kabul bölümünde Kurum personeli tarafından çıplak
kalacak şekilde soyulmak ve üç gün süreyle havalandırması olmayan bir yerde
tutulmak suretiyle darp ve işkenceye maruz kalındığı, buna ilişkin şikâyetlerin
etkili bir şekilde soruşturulmadığı, ayrıca çıplak aramanın ilgili mevzuata
aykırı olarak rutin bir uygulama hâlini aldığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 17.
ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 5/6/2015 tarihinde Bakanlığa
bildirilmiştir. Bakanlık, yazılı görüşünü 13/7/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 20/7/2015 tarihinde
bildirilmiş; başvurucu, süresi içinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tekirdağ (1) No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktayken 21/12/2012 tarihinde, sevk edildiği
Kocaeli (2) No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna, ilgili kolluk görevlileri
tarafından yanında bulunan diğer tutuklu veya hükümlülerle birlikte teslim
edilmiştir.
9. Nakil sonrası Ceza İnfaz Kurumuna kabul aşamasında 20/3/2006
tarihli ve 2006/10218 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen ve
6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Ceza İnfaz Tüzüğü) 46.
maddesi gereğince önce üst kıyafetleri çıkarılarak ve üst kıyafetleri
giyildikten sonra alt kıyafetleri çıkarılarak üst araması yapılacağını
başvurucu ile diğer tutuklu ve hükümlülere ilgili infaz koruma memurları
bildirmiştir.
10. Başvurucu ile diğer tutuklu ve hükümlülerden H.Ö. ve C.A.,
insan onuruna ve ahlakına aykırı olduğunu ve ilgili yerlere şikâyet
edeceklerini beyan ederek bu şekilde arama yapılmasını kabul etmediklerini
ifade etmişlerdir. Bunun üzerine infaz koruma memurları, başvurucu ve
belirtilen kişilere kıyafetlerini çıkarmaları, aksi takdirde zor kullanacakları
uyarısında bulunmuştur.
11. Başvurucu ve belirtilen diğer iki kişinin uyarıları dikkate
almayarak kıyafetlerini çıkarmamakta ısrar etmesi üzerine infaz koruma
memurları tarafından zor kullanılarak kıyafetleri çıkarılmak suretiyle arama
işlemleri tamamlanmıştır.
12. Meydana gelen olayın özetlendiği 21/12/2012 tarihli
tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
“21.12.2012 Cuma günü
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan,
kurumumuza sevk edilen PKK terör örgütü tutukluları Mahkum Kabul biriminde
jandarma görevlilerinden teslim alınmıştır. Daha sonra … Tüzüğün 46. maddesine
göre üst ve eşya aramasına başlanmıştır. Tutukluların ceza infaz kurumuna
girmesinde sakınca bulunan eşya veya malzemelerin üzerinde bulunup
bulunmadığını tespit etmek amacı ile yapılacak üst araması için tutuklular
teker teker arama işleminin yapılacağı odaya alınmışlardır. İnfaz ve Koruma
Memur…ları kendilerine önce üst bölgelerindeki
kıyafetleri çıkartmalarını; üst bölümün araması sona erdikten sonra alt
bölgelerdeki kıyafetlerini çıkartmak suretiyle arama işleminin yapılacağını
söylemeleri üzerine, tutuklulardan H… Ö…, C… A… ve Turan GÜNANA aramaya karşı
çıkmışlardır. Bu şekilde aramaya karşı olduklarını ve şikayet
edeceklerini beyan etmişlerdir. Bu durum üzerine görevli personel,
üzerlerindeki kıyafetleri çıkartmalarını aksi takdirde zorla çıkartılacağı(n)ı
tutuklulara açıklamış fakat yapılan uyarılara rağmen üzerlerindeki kıyafetleri
çıkartmayarak aramaya karşı gelen tutukluların üst aramaları Tüzüğün 46.
maddesinin 2. fıkrasına göre Kurum 1. Müdürü A… K…’nın
bilgisi dahilinde zor kullanma yetkisini kullanarak görevli personelce
yapılmıştır. Bu esnada tutuklular ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. Baskılar
bizi yıldıramaz.’ diye slogan atmışlardır. Arama esnasında hiçbir şekilde darp
ve şiddet uygulanmamıştır. Tutuklular elbiselerinin çıkartıldığı sırada
direnerek personele el kol hareketleriyle mukavemet göstermiş, aktif ve pasif
direnmede bulunmuşlardır. Aramaları bitirildikten sonra … geçici koğuşa
alınmışlardır.”
1. Başvurucu Hakkında Yürütülen 2013/143 Sayılı
Soruşturma
13. Ceza İnfaz Kurumu tarafından başvurucu ve çıplak arama
işlemine direnen diğer iki tutuklu/hükümlü hakkında 18/1/2013 tarihli ve
2013/547 sayılı yazı ile “görevi yaptırmamak için direnme” suçunu işledikleri
gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştur. Yazı ekinde, olaya ilişkin tutanak
(bkz. § 12) ve kamera görüntülerinin kaydedildiği kompakt disk (CD)
sunulmuştur. Anılan yazıda “adı geçenlerin
üst aramasında kişinin mahremiyeti esasına göre odada kamera bulundurulmaması
sebebi ile eylemleri gösterir kamera görüntülerinin mev(c)ut olmadığı”
da bildirilmiştir.
14. Anılan suç duyurusu üzerine Kandıra Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucu ve diğer kişiler hakkında 24/1/2013 tarihinde
soruşturma başlatılmıştır.
15. Soruşturma kapsamında Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca
28/1/2013 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna yazılan yazı ile haklarında soruşturma
yürütülen başvurucu ile H.Ö. ve C.A.nın
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmeleri, ayrıca 21/12/2012 tarihli
tutanakta imzaları bulunan görevlilerin isimlerinin verilerek Cumhuriyet
Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması istenmiştir.
16. Diğer yandan Ceza İnfaz Kurumu tarafından sunulan kamera
görüntülerinin incelenmesi için Kandıra İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri
İnceleme Şubesinde görevli polis memuru olan A.K. 29/1/2013 tarihinde bilirkişi
olarak görevlendirilmiştir.
17. Bilirkişi A.K. tarafından düzenlenen 4/2/2013 tarihli
bilirkişi raporunda, tutanakla tespit edilen olaya ilişkin doğrudan bir
görüntüye rastlanmadığı tespit edilmiştir. Anılan raporun sonuç kısmı şöyledir:
“… [G]üvenlik kamerası
görüntüsünün ceza evi içerisini göstermekte olduğu, infaz koruma memurları ve
jandarma görevlilerinin tutuklu olduğu düşünülen şahısları götürüp getirdiği,
şahısların üzerlerini el yordamı ile kontrol etmek sureti ile aradıkları,
görevlilerin, tutuklu oldukları düşünülen şahısların üzerindeki elbiseleri
çıkararak arama yapma, darp etme vb. olayların yaşanmadığı, görevlilerin
görevlerini nizami bir şekilde yaptıkları, tutuklu oldukları düşünülen
şahısların da görevlilere karşı herhangi bir şekilde mukavemette bulunmadıkları
izlenen görüntülerden anlaşılmıştır. [L]akin tutuklu
oldukları düşünülen şahısların görevlilerce zaman zaman farklı odalara
alındıkları ve akabinde görevlilerin de odaya girdiği görülmüş, oda içerisinde
yaşananlara ait görüntüler olmadığından inceleme yapılamamıştır.
…”
18. Soruşturma kapsamında 21/12/2012 tarihli tutanakta imzaları
bulunan infaz koruma memurlarının şikâyetçi sıfatıyla bilinmeyen bir tarihte
Cumhuriyet Başsavcısı tarafından ifadeleri alınmıştır. İnfaz koruma memurları
Y.V., S.G., F.A., M.V. ve A.S.nin mağdur sıfatıyla
alınan ve birbirinin aynı olan ifadeleri şöyledir:
“… Tutanak altındaki imza bana aittir. Şüpheliler kuruma
girişte arama yaptırmak istemediler. Arama yaptırma…k için müsaade etmediler.
Biz de [T]üzüğün 46. maddesinin 3. fıkrasına dayanarak
kendilerini aradık. Bu şahısların bize karşı herhangi bir tehdidi, bize karşı
herhangi bir cebir[leri] olmadı. Sadece slogan
attılar. Şikayetçi değilim. …”
19. İnfaz koruma memuru V.S.nin
Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınan 13/2/2013 tarihli ifadesi şöyledir:
“… Tutanak altındaki imza bana aittir. Şüpheliler kuruma
girişte üzerlerini aratmak istemediler. Biz de aramak isteyince aratmamak için
direndiler. El kol hareketleriyle aramamıza müsa[a]de etmediler ve
slogan attılar. Biz de [T]üzüğü[n] 46. maddesi gereği
şüphelileri aradık. Ancak herhangi bir tehditleri olmadı. Şüphelilerden
şikayetçi değilim …”
20. İnfaz koruma memuru Y.Y.nin
Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınan 15/2/2013 tarihli ifadesi şöyledir:
“… Ben şüphelileri cezaevine girişte teslim alarak aramaları
için evrakları ile birlikte görevli memura teslim ettim. Diğer görevli
arkadaşlarla aralarında ne geçtiğini bilmiyorum. Kamerada göründüğüm için
tutanağa imza attım. Olay anında şüphelilerin cebir ve tehdidine maruz
kalmadım. Şikayetim yoktur. …”
21. Diğer yandan başvurucu ile şüpheli konumunda olan tutuklu ve
hükümlülerden C.A.nın
şikâyeti üzerine Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılmış olan 2013/279
sayılı soruşturma, 21/2/2013 tarihli kararla mevcut soruşturma (2013/143) ile
birleştirilmiştir.
22. Yürütülen soruşturma sonunda Kandıra Cumhuriyet
Başsavcılığının 5/3/2013 tarihli ve S.2013/143, K.2013/275 sayılı kararı ile
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karara konu olan suçlar,
infaz koruma memurları V.S., Y.Y., Y.V., S.G., F.A., M.V. ve A.S. için “görevi
kötüye kullanma”; başvurucu, C.A. ve H.Ö. için “görevi yaptırmamak için
direnme” olarak ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…
1- … [C]eza infaz kurumuna 21/12/2012 tarihinde C… A…, Turan
Günana ve H… Ö…’in sevk geldikleri, eşyalarının
arandığı ve üst aramasının yapıldığı sırada tutuklular C… A…, Turan Günana ve H… Ö…’in aramaya direnme gösterdikleri, slogan
eşliğinde kurum görevli personeline mukavemette bulundukları aktif ve pasif
şekilde direnme gösterdikleri,
2- İnfaz koruma memurlarının da olaya müdahale ettikleri,
görevli personelin zorla çıplak arama yapmak sureti ile görevlerini kötüye
kullandıkları yönünde iddialarla ilgili yürütülen soruşturmada;
Tahkikat sonucunda, toplanan delil, bilgi ve belgelerden,
olay gününe ait kamera kayıtlarının incelenmesinden, müşteki şüphelilerin
alınan beyanlarından
1- [K]urum görevlilerine karşı görevi yaptırmamak için
direnme suçu ile ilgili olarak, şüphelilerin yüklenen suçu işlediğini gösterir,
dava açmaya yeter kanıt ve emare bulunmadığı gibi müşteki anlatımları ve olay
tutanağının içeriğine göre suçun unsurlarının oluşmadığı,
2- [K]uruma yeni gelen tutuklu müşteki şüphelilerin üst
aramasının CGTİK uygulamasına dair [T]üzüğün 46.
maddesi gereği yapıldığı, eylemin kanun hükmünü ifa olduğu bu hali ile eylemin
suç olmadığı anlaşılmakla;
Yüklenen suçlardan müşteki şüpheliler hakkında KAMU ADINA
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,
…”
23. Bu karar başvurucuya 29/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki
şüpheli C.A. itiraz yoluna başvurmuştur.
25. İtiraz mercii olan Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
4/6/2013 tarihli ve 2013/695 Değişik İş sayılı kararında “[t]akipsizlik kararının
dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle adı geçen
kişinin itirazının reddine karar verilmiştir.
2. Başvurucunun Şikâyeti Üzerine İnfaz Koruma
Memurları Hakkında Yürütülen 2013/278 Sayılı Soruşturma
26. Başvurucu 26/12/2012 tarihli dilekçesiyle 21/12/2012
tarihinde sevk olarak geldiği Kocaeli (2) No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda
çıplak olarak üst araması yapılmak istenmesine karşı çıkması üzerine görevliler
tarafından zorla elbiselerinin çıkarılarak darbedildiği
iddiası ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.
Başvurucunun şikâyet dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“21/12/2012 tarihinde … şu an tutuklu olarak
bulunduğum Kocaeli 2 Nolu F Tipi Hapishanesine
getirildim. Aynı gün akşam 16:30 saatleri civarında tutuklu kabul bölümünde …
çıplak üst araması dayatıldı. Elbise ve çamaşırlarımı kendi isteğim ile
çıkarmamam halinde zor kullanılacağı ifade edildi. Ben de çıplak aramanın
insanlık onuruna bir saldırı olduğunu ve kabul etmeyeceğimi belirtip, üzerimin
normal-giyinikken aranmasını talep ettim. Bunun üzerine tutuklu kabul bölümünde
bulunan gardiyanlar tarafından yere düşürülüp, iradem dışında elbiselerim
çıkarılmaya çalışıldı. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı atmaya
başlamam üzerine, orada bulunan bir gardiyanın ağzımı ve burnumu kapatıp nefes
alamayacak hale getirmesi uygulamasına maruz kaldım. Hem ellerim,
hem ayaklarım başka gardiyanlarca tutulup, üzerine oturulması nedeniyle tamamen
hareketsiz kalmıştım. Eliyle ağzımı kapatan gardiyan, nefes almakta zorluk
çektiğimi fark edince elini kaldırdı. Tekrardan slogan atmaya başlamam üzerine
bir gardiyan iki eliyle boğazımı sıkıp, kafamı zemine çarpmak suretiyle, diğer
gardiyan ise tekrardan ağzımı kapatmak suretiyle beni darp ettiler. Hem kafamın
zemine çarpması nedeniyle kafamda iki yerde şişme ve morarma hem boğazımda
morarma hem de burnumun sol yanında tırnak batması nedeniyle yara oluştu. Bu
esnada çırpınmamdan kaynaklı ayaklarımdan ve kollarımdan tutup, ayaklarıma
oturan gardiyanların kimi … neticesinde ayak ve kollarımda morarma oluştu.
Halen de bu izler mevcuttur.
Ayrıca çıplak aramayı kabul etmediğimden
24/12/2012 tarihine kadar, havalandırması olmayan bir hücrede bekletildim.
Havalandırma hakkımdan yararlanamadım.
Sonuç olarak, görevini kötüye kullanan,
işkencede bulunan (fiziki ve manevi olarak), görevini ihmal eden [h]apishane amir ve memurlarından şikayetçiyim. Gerekli cezai
işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum.
…”
27. Başvurucunun şikâyet dilekçesi, Ceza İnfaz Kurumunun idari
yönden bağlı olduğu Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına aynı tarihli (26/12/2012)
ve 2012/9151 sayılı üst yazı ile UYAP doküman yönetim sistemi üzerinden
iletilmiştir.
28. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun şikâyet
dilekçesi 10/1/2013 tarihinde soruşturmaya kaydedilmiş ve oluşturulan
soruşturma dosyası 11/1/2013 tarihli yetkisizlik kararı ile Kandıra Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
29. Yetkisizlik kararı ekindeki soruşturma dosyası, Kandıra
Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma defterinin 2013/278 sayılı sırasına
25/1/2013 tarihinde kaydedilmiştir.
30. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Savcısı, 20/2/2013 tarihli
ve 2013/278 sayılı yazı ile Ceza İnfaz Kurumundan başvurucunun “kuruma getirildiği gün nasıl arandığı hususunda …
bilgi” verilmesini istemiştir.
31. Anılan yazıya cevap olarak sunulan Ceza İnfaz Kurumunun
28/2/2013 tarihli ve Muh.2013/300 sayılı yazısı şöyledir:
“…
Tutuklu Turan GÜNANA, ceza infaz kurumumuza
sevk olarak geldiği 21/12/2012 tarihinde kurumumuz mahkum
kabul birimince kabul işlemleri yapılmış, kuruma ilk kabulü olması nedeni ile …
Tüzüğün 46. maddesine göre önce üst kısımlarının araması yapılmış, üst
kısımları giyildikten sonra kıyafetlerinin alt kısımlarının araması
yapılmıştır. Kuruma ilk kabulü olması sebe[b]i ile üzerinde ceza infaz kurumuna sokulması yasak
herhangi bir şeyin olup olmadığı veya vücudunda herhangi bir iz olup olmadığı
kontrolü açısından yapılması gereken bu üst aramaya tutuklu karşı çıkmış;
belirtilen tüzük doğrultusunda görevli personellerce kıyafetleri çıkartılarak
herhangi bir darp veya cebir uygulanmadan üst aramaları yapılmıştır.
…”
32. Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığının 26/3/2013 tarihli ve
S.2013/278, K.2013/358 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir. Kararda şüpheli kamu görevlileri “KOCAELİ 2 NO.LU F TİPİ CİK
PERSONELİ” şeklinde ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“... [M]üşteki Turan Günana 26/12/2012 tarihli dilekçesinde; 21/12/2012 günü
sevk olarak geldiği Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevinde
çıplak olarak üst aramasının yapılmak iste(n)diğini,
karşı çıkması üzerine görevliler tarafından zor kullanılarak elbiselerinin
çıkarıldığını ve darp edildiğini, üst aramasına karşı çıkması nedeniyle de
24/12/2012 gününe kadar havalandırması olmayan bir hücrede tutulduğunu iddia
ederek şikayetçi olmuş ise de;
Müştekinin soyut beyanları dışında Ceza İnfaz Kurumu
Personeli hakkında ceza yargılamasını gerektirecek somut delil olmadığı,
müştekinin darp-cebir raporunun bulunmadığı, cezaevinin 28/02/2013 tarihli
cevabi yazısında aramasının usulüne uygun yapıldığının belirtildiği
anlaşılmıştır.
...”
33. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair anılan karara
karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun itiraz dilekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“… Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğum şikayet[t]e ‘…’ denilerek … sözlü beyanlarıma, rapor
(darp-cebir) alıp almadığıma, şayet almadıysam bunun nedenine ya da hastaneye
sevkimin gerekip gerekmediğine bile ihtiyaç duyulmadan karara gitmiş,
dilekçemdeki iddialarım kovuşturulmamıştır, incelenmemiştir.
Çıplak aramaya tabi tutulduğum inkar
edilmemektedir. Çıplak arama yapmak her ne kadar … Tüzüğün 46. maddesine
dayanılarak yapılmaktaysa da, bu uygulama meşru
değildir, ahlaki değildir. [K]aldı ki ‘… Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması
veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi
emarelerin varlığı…’ şeklinde hüküm getirilmiştir. Oysaki bu uygulama … rutin
bir uygulamaya dönüştürülmüştür.
Darp edildiğime dair kurum doktoru kısmi bir muayene yapmış
ve kimi ilaç ve kremler vermiştir. Ancak tutulan rapor yüzeysel olduğu için,
yeterli muayene edilmediğim için imzadan imtina ettim. Yani yüzeysel de olsa
bir rapor tutulmuştur. [A]ncak savcılık gerekli
soruşturmayı yürütmediğinden bu bilgilere ulaşmamış, talep etmemiştir.
Hastaneden rapor alınıp alınmamasının, tedaviye ihtiyaç olup olmadığını
soruşturmamıştır. Vücudumun bir çok yerinde oluşan
morarmalar ve şişlikler yaklaşık iki hafta sürmüştür. Boynumda oluşan zedelenme
halen de sürmektedir.
…
Savcılığın ifade ettiği gibi iddialar soyut değildir. Şayet
kamera kayıtları tümüyle izlenirse nasıl yerlerde sürüklenip darp edildiğim, …
hiçbir neden yokken soyulup çıplak aramaya tabi tutulduğum, darp izlerimin
kurum doktoru tarafından yetersiz de olsa rapora geçirildiği, şu anda hastaneye
sevk edilmem durumunda darp emarelerinin rapor edileceği görülecektir.
…”
34. İtiraz mercii olan Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
3/6/2013 tarihli ve 2013/685 Değişik İş sayılı kararıyla kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın “[s]oruşturma evrakı içeriğine karardaki gerekçeye göre usul ve
yasaya uygun” olduğu gerekçesine yer verilerek başvurucunun
itirazının reddine karar verilmiştir.
35. Karar, başvurucuya 13/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
36. Başvurucu 28/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
37. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
“İhbar ve şikâyet” kenar başlıklı
158. maddesi şöyledir:
“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet
Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
…
(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak
işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine
yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilir.
(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere
sözlü olarak yapılabilir.
…”
38. 5271 sayılı Kanun’un “Bir
suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar
başlıklı 160. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir
suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya
yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil
bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri
marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza
altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”
39. 5271 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu
davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya
kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya
çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii
gösterilir.
…”
40. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet
savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesi (soruşturma
sürecinin devam ettiği dönemde yürürlükte olduğu hâliyle) şöyledir:
“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş
gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev
yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını
gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
...”
41. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün “Arama,
güvenlik tatbikatı ve sayım” kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
“…
(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya
bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin
varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya
beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir.
a) Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek
şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir,
b) Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler
çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler
giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka aranır,
c) Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli
özen gösterilir. Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair
makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya
eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor
kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama,
cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir,
d) Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde
bitirilir.
(3) Beden ve üst aramaları aynı cinsiyetten güvenlik ve
gözetim görevlileri tarafından yapılır.
…
(9) Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı
esastır.”
42. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen
(11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na
6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı
fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu
soruşturmanın yürütüldüğü dönemde yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (8)
No.lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:
“…
2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak
bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı
tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,
…”
2. Uluslararası Hukuk
43. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1984 tarihli ve
39/46 sayılı kararıyla kabul edilen ve onaylanmasının uygun bulunduğuna dair
3441 sayılı Kanun, 29/4/1988 tarihli ve 19799 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Alçaltıcı Muamele veya
Cezaya Karşı Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:
“Her Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde bir işkence eyleminin
işlendiğine inanmak için ciddi sebepler mevcut olan her halde, yetkili
mercilerin derhal ve tarafsız soruşturma yürütmelerini sağlayacaktır.”
44. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9/12/1988 tarihli ve
43/173 sayılı kararıyla kabul edilmiş olan “Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya
Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü”nün
(Prensipler Bütünü) “İşkence yasağı”
kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen
bir kimse, işkenceye veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya
cezaya maruz bırakılamaz.
* ‘Zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya ceza’ deyimi,
tutulmuş veya hapsedilmiş bir kimseyi geçici veya sürekli olarak her hangi bir doğal duyumunu kullanmaktan veya bulunduğu yer
ve zamanın farkında olmaktan yoksun bırakma da dahil, fiziksel veya ruhsal
bütün istismar edilme hallerine karşı mümkün olan en geniş ölçüde koruyacak bir
biçimde yorumlanır.
* Hiç bir durum, işkenceyi veya diğer
zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezayı haklı göstermek
için ileri sürülemez.”
45. Prensipler Bütünü’nün “Kuralların ihlalini cezalandırma ve ihlalleri ihbar
ödevi” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“1. Devletler, bu prensiplerde yer alan haklara ve ödevlere aykırı
bütün fiilleri hukuken yasaklar; bu tür eylemleri gerekli yaptırımlara başlar
ve bu tür eylemler hakkında yapılan şikayetler konusunda tarafsız soruşturmalar
yapar.
2. Bu Prensipler Bütününün ihlal edildiğine veya ihlal edilmek üzere
olduğuna inanmak için sebepleri bulunan kamu görevlileri, konuyu üst makamlara
veya gerektiği takdirde konuyu incelemeye veya hukuki yoldan çözüm getirmeye
[yetkili] makamlara veya organlara bildirir.
3. Bu Prensipler Bütününün ihlal edildiğine veya ihlal edilmek üzere
olduğuna inanmak için sebepleri bulunan her hangi bir
kimse, olaya karışan kamu görevlilerin üst makamlarından başka, konuyu
incelemeye veya hukuki yoldan çözmeye yetkili diğer makam veya organlara
bildirme hakkına sahiptir.”
46. Prensipler Bütünü’nün “Kötü muameleyi şikayet hakkı”
kenar başlıklı 33. maddesi şöyledir:
“1. Tutulan veya hapsedilen bir kimse veya avukatı, kendisine yapılan
muamele hakkında ve özellikle maruz kaldığı işkence veya diğer zalimane,
insanlık dışı veya onur kırıcı muameleler konusunda, tutma yeri veya
hapishaneden sorumlu makama ve daha yüksek bir makama ve gerekirse denetleme ve
hukuki çözüm getirme yetkisine sahip makama şikayette
ve talepte bulunma hakkına sahiptir.
2. Tutulan veya hapsedilen kimsenin veya avukatın bu prensibin 1.
fıkrasında belirtilen hakları kullanma imkanı
bulunmuyorsa, tutulan veya hapsedilen kimsenin ailesinin bir üyesi veya bu
durum hakkında bilgisi olan her hangi bir kimse yukarıda belirtilen hakları
kullanabilir.
3. Şikayet edenin talebi halinde, yapılan
şikayet veya taleple ilgili gizlilik korunur.
4. Her bir talep veya şikayet hemen ele alınıp
incelenir ve gereksiz gecikmeye meydan vermeksizin cevaplanır. Eğer talep veya şikayet reddedilirse veya aşırı bir gecikme varsa, şikayetçi
durumu yargısal veya diğer bir makam önüne getirebilir. Tutulan ve hapsedilen
kimse veya bu prensibin birinci fıkrasında belirtilen şikayetçiler bir talepte
veya şikayette bulunmaktan ötürü zarara maruz
bırakılamazlar.”
47. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği,
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların
Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun
(İstanbul Protokolü) Birinci Eki’nin 2. maddesi şöyledir:
“Devletler, işkence ve kötü muamele
şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını
sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı
durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa,
soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili
olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan
bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu
kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim
veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken,
en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma
sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”
48. İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 6. maddesi şöyledir:
“6a) İşkence ve kötü
muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik
standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce
kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul
edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın
denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut
olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.
6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında
doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler
yer almalıdır:
(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin
adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu
kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi,
saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan
odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.);
görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene
sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik
güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı,
muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli
unsurlar;
(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence
ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği,
bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere
kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;
(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun
tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli
fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün
fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik
bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin
değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken
başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;
(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin
adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;
6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye
veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir.
Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de
sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu
durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili
olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir
biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen
kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki
vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 28/6/2013 tarihli ve 2013/5545 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
50. Başvurucu; hükümlü olarak sevk edildiği Ceza İnfaz Kurumunun
mahkûm kabul bölümünde kurum personeli tarafından çıplak kalacak şekilde üst
aramasının yapılmak istendiğini, karşı çıkması üzerine görevlilerin “üzerine
çullanarak” yere yatırıp kendisini darbetmek
suretiyle kıyafetlerinden tecrit ettiklerini, direnme eylemi nedeniyle arama
sonrasında havalandırması olmayan bir yerde üç gün kapalı tutulduğunu, anılan
işlemler nedeniyle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında
ifadesinin alınmadığını, yetersiz de olsa Kurum Tabipliğince düzenlenen raporun
temin edilmediğini, böyle bir rapor olup olmadığının araştırılmadığını, yeni
bir rapor alınması için girişimde bulunulmadığını, şikâyetçi olduğu Kurum
tarafından sunulan bilgiler esas alınarak etkili bir soruşturma yürütülmeksizin
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu karara karşı yaptığı
itirazın da reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat
talebinde bulunmuştur.
51. Başvurucu, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin insan
onuruna aykırı ve bir işkence biçimi olduğunu, bu işleme dayanak olarak Ceza
İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin gösterildiğini ancak bu hükmün gerekli hâllerde
(makul ve ciddi emarelerin varlığı ve en üst kurum amirinin gerekli görmesi
hâlinde) uygulanabileceğini ancak hükmün Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen her
tutuklu veya hükümlüye istisnasız olarak uygulanmakta olduğunu, rutin hâle
gelen bu uygulamanın insan onuruna aykırı ve işkence niteliğinde olduğunu,
dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut başvuru bakımından başvurucunun,
hakkında icra edilen çıplak arama işleminin orantısız güç kullanılarak
yapıldığı ve belirtilen arama işlemine direnmesi nedeniyle havalandırması
olmayan bir yerde üç gün tutulduğu iddialarının sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi
yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun
belirtilen iddialarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altında alınan işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden
incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.
53. Başvurucunun; İçtüzüğe aykırı olmasına rağmen tutuklu ve
hükümlülerin çıplak şekilde aranmalarının Ceza İnfaz Kurumunda rutin bir
uygulama hâlini aldığı, bütün tutuklu ve hükümlülere istisnasız uygulanmasının
insan onuruna aykırı olduğu ve bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiği iddiasının ise ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
54. Ekonomik durumunun elverişsiz olduğunu beyan eden, Ceza
İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan ve UYAP sistemi aracılığıyla yapılan araştırma
sonucunda herhangi bir sabit gelir veya mal varlığına sahip olduğuna dair bir
bilgiye ulaşılamamış olan başvurucunun, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin
yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay
(B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin
değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucunun açıkça dayanaktan
yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Orantısız Güç Kullanılması ve Havalandırması
Olmayan Bir Yerde Üç Gün Tutulma İddialarının Etkili Soruşturulmaması Nedeniyle
Anayasa’nın 17. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Usul Yönünden İhlal Edildiği
İddiası
55. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul
edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.
56. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Çıplak Arama Nedeniyle Anayasa’nın 17.
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
57. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul
edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle
ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa
hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
59. 6216 sayılı Kanun’un
“Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı
verilebilmesi için 45 ila 47 nci
maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
60. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) “Bireysel başvuru formu ve ekleri”
kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü
açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının
doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
61. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca
başvurucunun; başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan
Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel
başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna
ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38;
Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20).
62. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
63. Başvurucu, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin insan
onuruna aykırı bir işkence biçimi olduğunu, bu işleme dayanak olarak Ceza İnfaz
Tüzüğü’nün 46. maddesinin gösterildiğini ancak bu hükmün gerekli hallerde (makul ve ciddi emarelerin varlığı ve en üst kurum
amirinin gerekli görmesi hâlinde) uygulanabileceğini ancak hükmün
Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen her tutuklu veya hükümlüye istisnasız
uygulanmakta olduğunu, rutin hâle gelen bu uygulamanın insan onuruna aykırı ve
işkence niteliğinde olduğunu, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
64. Tutuklu veya hükümlülerin cezaevinde çıplak olarak
aranmaları, güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması bakımından haklı görülebilir.
Ancak bu kapsamdaki bir aramanın her hâlükârda insan onuruna uygun bir şekilde
ve uygun bir tarzda yapılması gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Valašinas/Litvanya, B. No: 44558/98, 24/7/2001, §
117). Dolayısıyla her türlü çıplak arama işleminin insan onuruna müdahale
oluşturduğu söylenemez.
65. Başvurucu ihlal iddiasını, Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının uygulanmasının her bir tutuklu veya hükümlü
bakımından gerekli olup olmadığına bakılmaksızın genelleştirildiği iddiasına
dayandırmış olup bunun dışında maruz kaldığı uygulamanın kendi özel durumu ile
uyumsuzluğu ve bunun gerekçesi konusunda
bir açıklamada bulunmamıştır. Bir başka ifadeyle başvurucu, kendisi hakkında
uygulanan arama işleminin icra ediliş tarzının hangi yönlerden insan onuruna
aykırı olduğunu açıklamak yerine Ceza İnfaz Kurumunun genel uygulaması hakkında
bilgiler vererek soyut biçimde söz konusu uygulamanın insan onuruna aykırı
olduğunu ileri sürmüştür. Dahası gerek başvurucunun beyanları gerekse
görevlilerce düzenlenen tutanaktaki tespitler dikkate alındığında başvurucunun
“çıplak arama” işlemine karşı çıkarken dahi belirtilen yöntemle arama yapılmasının
kendisi açısından gerekli olmadığı hususunda bir itiraz ileri sürmediği
anlaşılmaktadır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların
ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını
kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
67. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
68. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip
olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal
olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir
resmî soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı,
söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını
güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda,
bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini
sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
69. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu
olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle
gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan
yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 111).
70. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün,
bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda
Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı
durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek
nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
71. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan
mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya
da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç
yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan,
burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin,
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı ya da devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli
bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
72. Yürütülecek ceza
soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde
etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz
edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri
toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği
soruşturma; bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir
ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve
soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve
temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller
yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik
bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114).
73. Bu tür olaylarla ilgili cezai
soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi
pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının
kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 115).
74. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında soruşturma
yapılmamış olması ya da soruşturmanın yeterli olmaması da bazen tek başına kötü
muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer
resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile
işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda
soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması,
bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve
bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
75. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve
tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir.
Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının
olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir.
Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için soruşturmanın öncelikle
bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 117).
76. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken
mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve
başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması
gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam
etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme
ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek
mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda
tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da
yeterli usul güvencelerinin sağlanması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 118).
77. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler
hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması
önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini
engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak
kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik
gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da
kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için
yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir
(Cezmi
Demir ve diğerleri, § 119).
78. Mahkemelerin, özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele
niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm
gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele
iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından
hemen verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamu güveninin
korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere
karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüsüzlüğe olanak tanır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 120).
79. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir devlet
görevlisinin işkence, eziyet veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili
başvuru”nun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve
hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın mümkün
kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması
veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa
meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 121).
b. Genel İlkelerin Olaya Uygulanması
80. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna nakil olarak kabul edildiği
sırada çıplak arama işlemine direnmesi nedeniyle zor kullanması sonucunda
fiziksel işkenceye maruz kaldığını, ayrıca aramaya direnmesi nedeniyle üç gün
boyunca havalandırması olmayan dar bir mekânda tutulduğunu, bu nedenlerle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini, diğer yandan
anılan işlemler nedeniyle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma
kapsamında ifadesinin alınmadığını, yetersiz de olsa Kurum Tabipliğince
düzenlenen raporun temin edilmediğini, böyle bir rapor olup olmadığının
araştırılmadığını, yeni bir rapor alınması için girişimde bulunulmadığını,
şikâyetçi olduğu Kurumun raporu esas alınarak kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
81. Bakanlık görüş yazısında, insan onuruna aykırı olarak zorla
çıplak arandığını iddia eden başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğu, bu kapsamda ilgili
personel hakkında adli soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında
delillerin değerlendirilmesi sonucunda ilgili personel hakkında müsnet suçun unsurları itibarıyla oluşmaması nedeniyle
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, bu süreç neticesinde başvurucuya
iddialarını ve delillerini sunma ve usule ilişkin haklardan yararlanma
imkânlarının sağlandığı bildirilmiştir.
82. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde
başvuru formundaki iddialarını tekrar ederek çıplak aramaya tabi tutulduğunu,
odanın kısmen el kamerasıyla kaydedildiğini, ayrıca koridorda sabit kameralar
olduğunu, bu şekilde ilgili amir ve memurların kimliklerinin ve bazı
eylemlerinin tespit edilebileceğini, bedenindeki onlarca morarma ve şişliğe
rağmen Kurum doktorunun muayene raporunu usulüne uygun tutmadığını, Cumhuriyet
Savcısı ve itiraz merciine bu durumu iletmesine rağmen tekrar rapor
aldırılmadığını, Bakanlık görüşünün aksine delillerini sunma ve usule ilişkin
haklardan yararlanma imkânının kendisine sağlanmadığını ifade etmiştir.
83. Başvurucu, 26/12/2012 tarihli dilekçesi ile çıplak arama
işlemine karşı çıkması üzerine görevlilerce zorla elbiseleri çıkartılarak darp
edildiğini ve direnme eyleminden dolayı 24/12/2012 tarihine kadar
havalandırması olmayan bir hücrede bekletildiğini iddia ederek Cumhuriyet
Başsavcılığına şikâyetçi olmuştur.
84. UYAP safahat bilgileri incelendiğinde başvurucunun
26/12/2012 tarihli dilekçesinin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya
kayıt işleminin 10/1/2013 tarihinde yapılabildiği, 11/1/2013 tarihinde
yetkisizlik kararı ile soruşturma dosyasının Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği, dosyanın görevli savcıya tevzi işleminin ancak 13/2/2013
tarihinde gerçekleştirilebildiği anlaşılmaktadır.
85. İşkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların
etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının, şikâyeti
öğrenir öğrenmez veya şikâyet açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma
başlatması gerekmektedir. Soruşturmanın; bir usul işlemi olan soruşturma
defterine kaydedilmesinin yanı sıra derhâl soruşturma işlemlerine girişilmek
suretiyle fiilen de başlatılması gerekmektedir. Somut başvuruda ise
başvurucunun şikâyet dilekçesinin sadece soruşturma numarası alması on beş gün
sonra gerçekleşebilmiştir. Fiilen soruşturma işlemlerine girişilmesi ise
şikâyet dilekçesinin düzenlendiği tarihten itibaren kırk dokuz gün, şikâyete
konu olayın gerçekleştiği tarihten elli dört gün sonra sağlanabilmiştir.
86. Diğer taraftan İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 2. maddesine
göre (bkz. § 47) devletlerin, açık bir şikâyetin olmadığı durumlarda dahi
işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa soruşturma yapma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Başvurucu ve diğer tutuklu/hükümlüler hakkında
görevi yaptırmamak için direnme suçlaması ile Kandıra Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen 2012/143 numaralı soruşturma (bkz. § 13 vd.)
kapsamında başvurucuya yöneldiği iddia edilen eylemlerden haberdar olunmasına
rağmen işkence ve kötü muamele eylemlerinin işlendiği şüphesi barındıran anılan
soruşturmaya konu direnme olayı, bu yönden sorgulanmamıştır.
87. Başvurucunun 26/12/2012 tarihli şikâyet dilekçesinin
10/1/2013 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı kalemine kaydedilmesi ile başlayan
soruşturma süreci yaklaşık beş ay sonra itiraz merciinin 3/6/2013 tarihli
kararı ile sonuçlanmıştır. Ceza İnfaz Kurumuna yazılan ve başvurucunun “kuruma
getirildiği gün nasıl arandığı” hususunun sorulduğu 20/2/2013 tarihli müzekkere
haricinde başvuruya konu soruşturma sürecinin daha kısa bir sürede tamamlanmamasını
haklı kılacak derecede kayda değer bir soruşturma işlemi tespit edilememiştir.
88. Diğer taraftan başvurucunun iddiaları ve Ceza İnfaz Kurumu
görevlilerince düzenlenen tutanak ve belgelere göre arama işlemine direnen
başvurucuya zor kullanıldığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Zor
kullanma, en hafif şeklinde dahi niteliği gereği asgari düzeyde cebir içeren
bir eylemdir. Bu bağlamda kendisine görevlilerce zor kullanıldığı sabit olan
başvurucunun Kuruma kabulüne ilişkin rutin muayenesini yapan doktorun, herhangi
bir adli rapor düzenlememiş olması ve bu durumun soruşturma makamları
tarafından hiçbir şekilde sorgulanmaması da işkence ve kötü muamele
iddialarının etkili soruşturulması bakımından önemli bir eksikliktir.
89. Bunun dışında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
başvuruya konu soruşturmanın devam etmekte olduğu zaman periyodunda yürürlükte
olan 18/10/2011 tarihli ve (8) numaralı mülga Genelgesi’nde (bkz. § 42) insan
hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan
soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir
Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine
ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün Birinci
Eki’nin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin, bu tür olayların faili
olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan
bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olması gerektiği
düzenlenmiştir.
90. Cumhuriyet Savcılığı, başvurucunun şikâyetlerinin
temelindeki arama işleminin yapılış şeklini açıklığa kavuşturmak amacıyla
sadece Ceza İnfaz Kurumu yönetiminden bilgi istemiş; buna karşılık başvurucunun
konu ile ilgili görüşlerini almamıştır. Dış dünya ile bağlantıları son derece sınırlı
olarak tutulan kişilere yönelik işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin
soruşturmaların sonuçlandırılması bakımından özellikle şüpheli kamu
görevlilerinin hiyerarşisine tabi oldukları idarece sunulan bilgilerin esas
alınmasının kötü muamele iddialarının aydınlatılmasını ve sorumluların
belirlenmesini oldukça zorlaştırılacağı açıktır. Bu durumun ise ilgili kamu
görevlilerinin fiilî bir dokunulmazlıktan yararlanmalarına ve dolayısıyla
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmelerine engel olan
cezai hükümlerin anlamını yitirmesine neden olması söz konusu olabilir.
91. Dahası yukarıda da belirtildiği üzere Ceza İnfaz Kurumu
görevlilerince olayın oluş şeklini tespit eden bir tutanak düzenlenmiş ve bu
tutanağa dayanılarak görevi yaptırmamak için direnme suçunun işlendiği
iddiasıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
Başvuruya konu soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılığı; böyle bir tutanağın
varlığını araştırmak ve anılan tutanağı dosyasından veya Ceza İnfaz Kurumundan
getirtmek gibi bir yola başvurmadığı gibi tutanakta imzaları bulunan infaz
koruma memurları, başvurucuyu Kuruma teslim eden jandarma görevlileri,
başvurucu ve diğer tutuklu ve hükümlüler, başvurucunun muayenesini yapan Kurum
doktoru gibi olayın diğer potansiyel tanıklarının ifadelerinin alınması,
başvurucunun güncel adli muayenesinin yaptırılması, güvenlik kamerası veya el
kamerası kayıtları ile başvurucu hakkında daha önce düzenlenmiş herhangi bir
doktor raporunun var olup olmadığının birinci elden araştırılması ve
incelenmesi yollarına başvurmayı denememiştir.
92. Soruşturmanın etkililiğinin denetiminde önemli noktalardan
biri olan soruşturmanın kamu denetimine açık ve şeffaf olmasının gereklerinden
biri de mağdurların meşru menfaatlerinin korunması için soruşturma sürecine
etkili katılımlarının sağlanmasıdır. Başvuruya konu soruşturma kapsamında
başvurucu, şikâyet dilekçesini sunmasından kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilen aşamaya kadar herhangi bir şekilde Cumhuriyet Savcısı huzurunda
ifade vermek üzere Ceza İnfaz Kurumundan getirtilmemiş ve ifadesi alınmamıştır.
İfadesi dahi alınmayan başvurucu ayrıca ilgili idarece soruşturma dosyasına
sunulan bilgilerden haberdar olup bunlara etkili bir şekilde itiraz etme
imkânından da mahrum bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mağduru olduğu
soruşturmanın şeffaflığına ve adalet mekanizmasının işleyişine güvenini temin
edecek tedbirler alındığı söylenemez.
93. Sonuç itibarıyla başvurucunun işkence ve kötü muamele
iddiaları etkili bir şekilde soruşturulmamıştır. Bu açıdan başvuruya konu
soruşturma, işkence ve kötü muamele fiillerinin önlenmesi ve gerekiyorsa
faillerin cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğurmamıştır. Dahası
salt soruşturmanın etkisizliği nedeniyle şüphelilerin kovuşturulmamış olması,
bu tür olaylara karışan kamu görevlilerine müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini
uyandırmakta olup bu durum işkence ve kötü muamele fiillerini gerçekleştirme
temayülü olan kamu görevlilerini cesaretlendirebileceği gibi bireyleri belirtilen
eylemlere karşı koruma görevi bakımından devlete ve adalet mekanizmalarına olan
güvenlerini de zedeleyebilecektir.
94. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
95. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
96. Başvurucu maruz kaldığını iddia ettiği işkence ve kötü
muamele nedeniyle 28.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
97. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Bu bakımdan ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
98. Öte yandan kararın bir
örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin
tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından tek başına
yeterli bir giderim sağlamayacağı kanaatine varıldığından soruşturmanın etkili
yürütülmemesine bağlı olarak maruz kaldığı manevi zarar nedeniyle başvurucuya takdiren net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım
talebinin KABULÜNE,
B. 1. Çıplak arama nedeniyle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Orantısız güç kullanılması
ve üç gün boyunca havalandırması olmayan bir yerde tutulma şikâyetlerinin
etkili soruşturulmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
usul yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak
üzere Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 2.000 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.