TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE ÇELİK VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5809)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
Emine ÇELİK ve diğerleri [bkz. Ekli Tablonun (B) Sütunu]
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurular; terör örgütü üyeleri tarafından S.Ç., M.M.Ç. ve Hamit ÇELİK’e zarar verildiği hâlde bu durum dikkate alınmaksızın
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının ret işlemlerine
karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, davaların
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvurular, muhtelif tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin birer örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuruların bir örneği
görüş için gönderilmiştir. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlere ilişkin
başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
6.
Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun (A) sütununda başvuru numaraları
belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/5809 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/5809
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer
bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucular ekli tablonun (C) sütununda yakınlık derecesi belirtilen hısımları
S.Ç.nin 9/5/2008 tarihinde mayın patlaması sonucu
öldüğünü, M.M.Ç ve Hamit Çelik’in 9/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları
tarafından kaçırılıp yedi gün dağda tutulduktan sonra serbest bırakıldığını
beyan etmişler ve bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle
köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
9.
Başvurucular, ekli tablonun (D) sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı
Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
10.
Ekli tablonun (E) sütununda tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Dereköy köyü boşaltılmadığından ve kişiye yönelik bir
tehdit ve saldırı olmadığından taleplerin reddine karar verilmiştir.
11.
Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun (F) sütununda belirtilen
tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun
(G-1) sütununda tarihleri gösterilen idare mahkemesi kararlarında “...1987-2000 yılları arasında GKK ve GÖKK
görevlendirilen köyler arasında yer almadığı, köy nüfusunun 1990 yılında 841,
1997 yılında 1.240, 2000 yılında 1.296 kişi olduğu,...1990-2000 yılları
arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı,...Dereköy
Köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığı...” gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
12.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun (H-1) sütununda gösterilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesi ilamları ile “...İdare Mahkemesi tarafından, Dereköy
Köyü’nün, Jandarma tarafından düzenlenen listelerde ‘kısmen boşaldığının’
belirtilmesi, ayrıca Dereköy Köyü'ne ilişkin nüfus,
seçim vb. hususlar dikkate alınarak Dereköy Köyü’nün
tamamen boşaltılmadığı sonucuna varılmış ise de;...Jandarma tutanağında Dereköy Köyü ve mezralarda ikamet eden vatandaşların terör
olayları nedeniyle 1993 yılında köy ve mezraları boşaltarak başka yerleşim yerlerine
göç ettiklerinin belirtildiği; ayrıca Batman İl Jandarma Komutanlığı’nın
....yazısına ekli listede, Şahinli Mezrası’nın ‘terör olaylarından tamamen
etkilendiğinin’ belirtildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, Şahinli
Mezrası’nın ‘terör eylemleri’ veya ‘terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler’ nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılıp
boşaltılmadığına ilişkin çelişkili bilgiler yer aldığı anlaşılmakta olup; İdare
Mahkemesi’nce yapılacak araştırma ile söz konusu belgeler arasındaki çelişki
giderilerek, uyuşmazlık konusu dönemde adı geçen mezrada köy korucuları dışında
oturan olup olmadığı...hususunun araştırılması ve bu hususun tereddüde yer
bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi
gerekmektedir.” gerekçesiyle hükümlerin bozulmasına karar verilmiş,
başvurucu Hüseyin Çelik tarafından açılan davada verilen kararın onanmasına
hükmedilmiştir.
13. Danıştayın bozma kararları üzerine Batman İdare Mahkemesi
ekli tablonun (G-2) sütununda gösterilen tarihlerde “...davacının ikamet ettiği Şahinli Mezraasının
bağlısı olduğu Dereköy Köyü’nün yerleşik bir
nüfusunun olması, yerel ve genel seçimlerin yapılması, köyde 1987-2000 yılları
arasında korucu ailesi dışında 100 hanenin ikamet etmesi ve davacı vekilince
sunulan tutanaktan daha sonra İlçe Jandarma Komutanlığı’nca her bir köy ve mezraada yapılan inceleme, resmi kurumlardan alınan bilgi
ve belgeler birlikte değerlendirildikten sonra hazırlanan çizelgede “kısmen”
boşaldığının belirtilmesi karşısında, davacının ikamet ettiği yerleşim yerinin
“tamamen boşalmamış” olması, diğer bir ifadeyle nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve davacıya yönelik herhangi bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması nedenleriyle, dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı...” gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
14.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun (H-2) sütununda gösterilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesi ilamları ile
kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
15.
Onama kararları başvuruculara tebliğ edilmiş ve muhtelif tarihlerde yasal
süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (bkz. Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere
dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18.
Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların
2013/5809 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde
açtıkları davaların reddedildiğini, idare tarafından köy halkına “köy korucusu
ol ya da köyü terk et” şeklinde yapılan baskının ve zorlamanın Mahkemece
dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik
nedeniyle köylerinin boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate
alınmaksızın terör örgütü mensuplarınca hısımları S.Ç.nin
PKK tarafından yola döşenen mayının patlaması sonucu olay yerinde ölmesi,
M.M.Ç. ve Hamit Çelik’in terör örgütü tarafından kaçırılması ve yedi gün
alıkonularak serbest bırakılmasına dair özel durumları dikkate alınmadan köyün
tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve kendilerine yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak sundukları belgeler
değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını,
bu belgeler kendilerine tebliğ edilmediği için savunma yapma imkânının kendilerine
tanınmadan karar verildiğini ve bunun adil olmadığını belirtmişlerdir.
20.
Başvurucular ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları
belgeleri dikkate almaksızın idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar
veren mahkemenin tarafsız olmadığını, çelişkili ve gerçeği yansıtmayan
belgelere dayanılarak karar verildiğini, aynı yerleşim yerinden daha önceki bir
tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde
karar verdiğini fakat yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve
inceleme yapılmayarak davalarının reddine karar verildiğini, bu nedenle makul
ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen kendilerine tazminat ödenmemesi
yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet haklarından yoksun
kaldıklarını ve derece mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene
dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini, ayrıca
yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvuru
dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
hakkından yoksun kalmaları karşısında bir giderim sağlanması imkânının
kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiaları
22. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin mukim oldukları
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak aynı
yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar
konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine
hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda,
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası; daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı
olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B.
No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24.
Somut başvurular açısından yapıldığı iddia
edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda
bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve
kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
26.
Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
27.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan
birine yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya
menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya
koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28.
Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiği İddiaları
30.
Başvurucular, sundukları bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece
idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak
İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
31.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda,
başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp
karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da ilk derece mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç ilk derece
mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında mahkemelerce, idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
32.
Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
33.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
34.
Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair
yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
35.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda, başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
36.
Somut başvuruların incelenmesinde, başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı
Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında derece mahkemelerince
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği,
başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen
istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §§ 11-14), İlk Derece Mahkemelerince
oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu
mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan
başvurucuların -hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel
durumlarının değerlendirilmesi hususu dışında- gerekçeli karar haklarının ihlal
edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön bulunmamaktadır.
37.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
38. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun (D) sütunu) ile nihai karar tarihleri
(bkz. ekli tablonun (H) sütunu) arasında geçen ve ekli tablonun (I) sütununda
her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama
süreçlerinde uyuşmazlığın karara bağlanması
konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek
bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvurular açısından
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ekli
tablonun (C) sütununda yakınlık derecesi belirtilen hısımları S.Ç.nin PKK tarafından yola döşenen mayının patlaması
sonucu olay yerinde ölmesi, M.M.Ç. ve Hamit Çelik’in terör örgütü tarafından
kaçırılması özel durumlarının dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim oldukları
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete
uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
45.
5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam
dışında olduğu belirtilmiştir.
46.
Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal
nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu
karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların
tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu
görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan
kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere
göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve
endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden
hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan
güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
47.
5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında
değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının
belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt
uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait
olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından
yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların
maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun
yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu
belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45, 50; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
48.
Başvurucuların, ekli tablonun (C) sütununda yakınlık derecesi belirtilen
kişilerin ölmesinden ve kaçırılmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla
köylerini terk ettikleri, bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya
ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını derece mahkemelerine ibraz ederek
yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki öznel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
49.
Bu çerçevede bir başvurucunun kendisi ve bir kısım başvurucunun en yakın aile
fertlerinden olan ve ekli tablonun (C) sütununda hısımlık derecesi belirtilen
kişilerden S.Ç.nin mayın patlaması sonucu ölmesi,
M.M.Ç. ve Hamit Çelik’in terör örgütü mensuplarınca kaçırılması, yedi gün
alıkonulduktan sonra serbest bırakılması ve bu olaylar hakkında yargılama
dosyalarındaki somut bulgular, tespit tutanakları dikkate alındığında
belirtilen olay akabinde başvurucuların yerleşim yerlerinden ayrıldıkları
iddiası karşısında başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmedikleri noktasında farklı bir
karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen derece mahkemelerince
anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında
değerlendirme yapılırken başvurucuların özel durumlarının incelenmemesi,
Kanun’un amacının yanı sıra yakınları terör örgütü mensuplarınca öldürülen veya
yakınları ya da kendileri terör örgütü mensuplarınca kaçırılan başvurucuların
yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile terk
edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görünmemektedir.
50.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51.
Başvurucular, başvuru formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının
ödenmesine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
52.
Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53.
Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber
yeniden yargılama yapılmak üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine
karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
54.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine
gönderilmesine,
D. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan 198,35 TL harcın AYRI
AYRI BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE ve başvuruculara 1.500 TL vekâlet ücretinin
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA
15/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
5
|
4
|
3
|
2
|
1
|
Sıra
|
|
2013/9158
|
2013/9157
|
2013/7552
|
2013/5813
|
2013/5809
|
Başvuru Numarası
|
A
|
Mehmet Şükrü ÇELİK
|
Hamit ÇELİK
|
Hüseyin ÇELİK
|
Naziye ÇELİK
|
Emine ÇELİK
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
B
|
Hamit Çelik’in babası,
M.M.Ç.’nin kardeşi
|
Kendisi
|
S.Ç.’nin
babası
|
M.M.Ç.’nin
eşi
|
M.M.Ç.’nin
kardeşinin eşi
|
Mağdur
ile Yakınlık Derecesi
|
C
|
4/4/2006
9. 403
|
3/1/2006
8. 561
|
5/9/2007
13. 445
|
6/1/2006
8. 697
|
6/1/2006
8. 695
|
Komisyona
Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
|
D
|
6/1/2011
2011/1-92
|
6/1/2011
2011/1-86
|
6/1/2011
2011/1-73
|
6/1/2011
2011/1-91
|
6/1/2011
2011/1-89
|
Komisyon
Karar Tarihi ve Numarası
|
E
|
22/2/2011
|
22/2/2011
|
22/2/2011
|
22/2/2011
|
22/2/2011
|
Dava Tarihi
|
F
|
2. 28/11/2012
|
1. 23/11/2011
|
2. 19/11/2012
|
1. 23/11/2011
|
23/11/2011
|
2. 14/9/2012
|
1. 23/11/2011
|
2. 14/9/2012
|
1. 25/11/2011
|
Yerel
Mahkeme Karar Tarihi
|
G
|
2. 5/6/2013
|
1. 22/5/2012
|
2. 5/6/2013
|
1. 22/5/2012
|
14/3/2013
|
2. 28/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
2. 28/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
Temyiz
Yolu Karar Tarihi
|
H
|
7 yıl 2 ay
|
7 yıl 5 ay
|
5 yıl 6 ay
|
7 yıl 2 ay
|
7 yıl 2 ay
|
İdari ve
Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre
|
I
|