TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEDAT ACAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5971)
|
|
Karar Tarihi: 2/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Vedat ACAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat Paşa BAYRAKTAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; suç şüphesi ve tutuklama nedeni olmadığı hâlde tutuklama, gerekçesiz bir şekilde tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluluğa itiraz incelemesinde savcılık mütalaasının tebliğ edilmemesi, incelemenin duruşmasız yapılması ve itirazın gerekçesiz olarak reddedilmesi, resen yapılan tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi, itirazların itiraz mercileri tarafından etkin bir şekilde incelenmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/7/2013 tarihinde İzmir 5. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 11/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/05/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir. Bakanlığın 14/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 15/11/2011 tarihli ve E.2011/40745 sayılı iddianameyle başvurucunun, 13/10/2011 tarihinde işlendiği iddia edilen “kasten bıçakla yaralama” suçundan cezalandırılması talebiyle İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
7. Anılan Mahkemece yapılan ilk duruşma sonunda 26/12/2011 tarihli ve E.2011/686, K.2011/807 sayılı kararda “eylemin öldürmeye teşebbüs kapsamında kalma ihtimalinin bulunduğu, dolayısıyla yargılamanın Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına girdiği” gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
8. Mahkeme görevsizlik kararında, duruşmada ortaya çıkan duruma ve beyanlara göre mağdura karşı eylemi nedeniyle “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu”nu dikkate alarak başvurucunun tutuklanmasına da karar vermiştir.
9. Başvurucunun söz konusu karara itirazı üzerine İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesince 4/1/2012 tarihli ve 2012/25 Değişik İş sayılı kararla Cumhuriyet savcısının yazılı mütalaası alındıktan sonra “itiraza konu kararda açıklanan gerekçeler ve dayanılan deliller” dikkate alınarak dosya üzerinden itirazın reddine karar verilmiş, karar başvurucu vekiline 18/1/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Görevsizlik kararı üzerine yargılama İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/12 sayılı dosyası üzerinden devam etmiş; 26/3/2012 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun, “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların olması, sanığın kaçma şüphesinin olması, sanığa yüklenen suçun CMK’nun 100/3.maddesinde sayılan suçlardan olması, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alınarak” tutukluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
11. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/12/2012 tarihli celsesinde “sanığın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosyadaki mevcut savunma, beyan, bilgi ve belgeler uyarınca kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların olması, atılı suçun kanunda öngörülen ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, sanığın kaçma ihtimalinin bulunması ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı ve tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alınarak” başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
12. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/2/2013 tarihli celsesinde “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların olması, dosya kapsamı ve atılı suçun kanunda öngörülen ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, sanığın kaçma ihtimalinin bulunması ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı ve sanığın tutuklulukta geçirdiği süre” dikkate alınarak başvurucunun tahliye talebinin reddi ile tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
13. Davanın görüldüğü İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesince değişik tarihlerde ve en son 6/5/2013 tarihinde başvurucunun tutukluluk durumunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesi gereğince resen incelemesinde de aynı gerekçeler ile tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
14. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/6/2013 tarihli ve E.2012/12, K.2013/256 sayılı kararında başvurucunun, “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve “tutuklulukta geçirdiği sürenim TCK’nun 63/1. maddesi gereğince netice cezadan indirilmesi ile aldığı ceza miktarı, tutuklulukta geçirdiği süre ve sabit bulunan suçunun TCK’nun 100/3. maddesinde sayılı katalog suçlarından olması” gerekçeleriyle hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
15. Başvurucunun itirazı üzerine İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/6/2013 tarihli ve 2013/501 Değişik İş sayılı kararıyla “itiraza konu kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından; tevkif tarihine ve hükmedilen ceza miktarına göre itirazın reddine ve tutukluluk hâlinin devamına” kesin olarak karar vermiştir.
16. Tutukluluğun devamı yönündeki nihai karar başvurucuya 27/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 4/6/2013 tarihinde temyiz yoluna başvurmuş ancak 2/9/2014 tarihli dilekçesi ile temyizden vazgeçmesi nedeniyle hakkında verilen karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
18. Başvurucu 19/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81 ve 35. maddeleri.
20. 5271 sayılı Kanun’un 100. ve 101. maddeleri şöyledir:
“Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2.Kasten öldürme
3.Silahla işlenmiş kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama
…”
Madde 101 – (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
…”
21. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
…
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 19/7/2013 tarihli ve 2013/5971 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılandığı dava nedeniyle koşulları oluşmadığı hâlde hakkında tutuklama kararı verildiğini, matbu ve soyut ibarelerle tutukluğun devamına karar verildiğini, tutukluluk süresinin makul süreyi aştığını, tutuklanmasına dair karara yapmış olduğu itirazın duruşmasız olarak incelendiğini, Savcılık görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini ve itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini, resen yapılan tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığını, Savcılık görüşünün tebliğ edilmediğini, tutukluluğa itirazların itiraz mercileri tarafından etkin bir şekilde incelenmediğini belirterek Anayasa'nın 19., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca başvuru harç ve giderlerini ödeyecek geliri bulunmadığını ifade ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
24. Somut olayda tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun, sosyal güvenlik kapsamında bir geliri, adına kayıtlı taşıtı veya taşınmaz malı olmadığı, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu sunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. 4/1/2012 Tarihinde Tutukluluğa Yapılan İtiraz İncelemesinde Cumhuriyet Savcısının Görüşü Alındığı Hâlde Kendisinin Görüşünün Alınmadığı, İtirazın Gerekçesiz Olarak Reddedildiği ve Duruşma Yapılmadığı İddiaları
25. Başvurucu 26/12/2011 tarihinde hakkında verilen tutuklama kararına yaptığı itiraz incelemesinde alınan Savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğini, gerekçesiz bir şekilde duruşma yapılmaksızın karar verildiğini belirterek özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
27. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
28. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikâyetlerde 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınmalıdır (Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, § 45). Ancak Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önce sona eren veya bu süreçlere özgü şikâyetlerde bunun kabul edilmesi mümkün gözükmemektedir.
29. Somut olayda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 15/11/2011 tarihli ve 2011/40745 sayılı iddianamesiyle başvurucu hakkında İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2011/686 sayılı dosyasında “silahla işlenmiş kasten yaralama” suçundan kamu davası açılmış, Mahkemece yapılan ilk duruşma sonunda 26/12/2011 tarihli ve E.2011/686, K.2011/807 sayılı kararda “eylemin öldürmeye teşebbüs kapsamında kalma ihtimalinin bulunduğu, dolayısıyla yargılamanın Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına girdiği” gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, duruşmada ortaya çıkan duruma ve beyanlarla göre başvurucunun “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu” dikkate alınarak tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucunun itirazı üzerine İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesince 4/1/2012 tarihli ve 2012/25 Değişik İş sayılı kararla Cumhuriyet savcısının yazılı mütalaası alındıktan sonra “itiraza konu kararda açıklanan gerekçeler ve dayanılan deliller” dikkate alınarak dosya üzerinden itirazın reddine karar verilmiş, karar başvurucu vekiline 18/1/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
30. Dolayısıyla başvurucunun bu kapsamdaki şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden öncesine ait olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
31. Başvurucu, birçok kez tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara yaptığı itirazların etkin bir şekilde incelenmediğini, itirazı inceleyen mercilerin verilen kararları kaldırmadıklarını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Bireysel başvuru incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) ortak koruma alanı esas alınmaktadır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Etkili başvuru hakkı, Anayasa'nın 40. ve Sözleşme’nin 13. maddelerinde düzenlenmiştir.
33. Başvurucunun, Anayasa’nın 40. ve Sözleşme’nin 13. maddelerinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için hangi temel hak ve özgürlük konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, § 33).
34. Somut olayda başvurucunun iddiasının özü, tutukluluk kararlarına karşı yaptığı itirazlarının Mahkemelerce formül gerekçelerle reddedilmesine ilişkindir. Başvurucunun bu iddiasının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
35. Başvurucu; şikâyetçi olmayan mağdurun tüm zararlarının karşılandığını, delillerin toplanmış olması ve duruşmaya kendiliğinden gelmiş olması nedeniyle kaçma şüphesinin bulunmadığını ve suçunu ikrar ettiğini, bu nedenle koşulları oluşmadığı hâlde hakkında tutuklama kararı verildiğini, matbu ve soyut ibarelerle tutukluğun devamına karar verildiğini, bu kararların gerekçesiz olduğunu ve tutukluluk süresinin makul süreyi aştığını iddia etmiştir.
36. Başvurucu, ilk tutuklama kararıyla birlikte tutukluluğun devamına ilişkin kararlar nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Somut olayın özelliği dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasanın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
37. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
38. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
39. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyetine nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların, derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 61, 62).
40. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla tutukluluk hâli devam ettiği süreçte de yapılması mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
41. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
42. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63, 64).
43. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (Murat Narman, § 66). Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).
44. Hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir. Somut olayda başvurucu 26/12/2011 tarihinde “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan tutuklanmış, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/6/2013 tarihli kararıyla “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutukluluk süresi 1yıl 5 ay 7 gündür.
45. Somut olayda Mahkemece; atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, sanığa verilmesi muhtemel ceza miktarı dikkate alındığında tutuklamanın ölçülü olması, kaçma şüphesinin bulunması, tutuklulukta geçirilen süre ve adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı dikkate alınarak başvurucunun tahliye taleplerinin reddine karar verilmiştir.
46. Mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri incelendiğinde bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu görülmektedir. Somut olayda başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, isnat edilen suçla ilgili kuvvetli şüphenin varlığını objektif olarak ortaya koyan deliller ve tutukluluğun devamına ilişkin gerekçeler ile tutukluluk süresi dikkate alındığında tutukluluk hâlinin devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı 1 yıl 5 aylık süre, somut davanın koşullarında makuldür.
47. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde, ayrıca gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Resen Yapılan Tutukluk İncelemelerinde Cumhuriyet Savcısının Görüşü Alındığı Hâlde Kendisinin Görüşünün Alınmadığı, Tarafların Dinlenmeden Karar Verildiği ve Duruşma Yapılmadığı İddiaları
49. Başvurucu, 25/4/2012 tarihi ile 6/5/2013 tarihleri arasında ve bu tarihlerde hakkında resen yapılan tutukluluk incelemelerinde alınan Savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğini, taraflar dinlenmeden ve duruşma yapılmadan tutukluluk hâlinin devamına karar verildiğini iddia etmiştir.
50. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
51. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur. Bireysel başvurunun; başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, §§ 19, 20).
52. Somut olayda başvurucu hakkında en son 6/5/2013 tarihinde resen tutukluluk incelemesi yapılmıştır. Dosyadan bu kararın tebliğ tarihi anlaşılamamakla birlikte başvurucu hakkında 3/6/2013 tarihinde duruşma yapılmış olması nedeniyle en geç bu tarihte karardan haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihten itibaren otuz gün içinde başvuru yapılması gerekirken 17/7/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. 4/1/2012 tarihinde tutukluluğa yapılan itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı hâlde kendisinin görüşünün alınmadığı, itirazın gerekçesiz olarak reddedildiği ve duruşma yapılmadığına ilişkin iddiaların zaman bakımından yetkisizlik,
2. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
3. 25/4/2012 tarihi ile 6/5/2013 tarihleri arasında ve bu tarihlerde resen yapılan tutukluk incelemelerinde Cumhuriyet savcısının görüşü alındığı hâlde kendi görüşünün alınmadığı, taraflar dinlenmeden karar verildiği ve duruşma yapılmadığı iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
2/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.