TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SADUN DOĞAN VE AGİT ALPASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/68)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı :
12/5/2015-29353
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucular
|
:
|
1- Sadun DOĞAN
|
|
|
2- Agit ALPASLAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ziya FIRAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, uzun bir süreden beri tutuklu olduklarını,
haklarındaki suç vasfının değişme ihtimalinin olduğunu, tutuklu bulundukları
süre dikkate alındığında ölçülülük ilkesi gereği tutuklamanın sonlandırılması
gerektiğini ve tutukluluk halinin devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğunu ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve 36.
maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve tahliye edilerek tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucular tarafından 20/12/2012 tarihinde Gaziantep
6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Yapılan incelemede 2013/72 numaralı başvurunun konu bakımından
aynı nitelikte olması nedeniyle 2013/68 sayılı bu başvuru ile birleştirilmesine
ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 9/1/2013 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm, 12/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul
edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar
vermiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 12/2/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 17/3/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 28/3/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Adalet Bakanlığının
görüşüne karşı beyanlarını 8/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucular, 5/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış olup,
Gaziantep 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 8/1/2010 tarih ve 2010/2 sorgu sayılı
kararıyla “silahlı terör örgütüne üye olma”
suçunu işlediği iddiasıyla tutuklanmıştır.
10. Derece Mahkemesi, başvurucuların tutukluluk durumunu 19/10/2010,
27/12/2010, 26/1/2011, 11/7/2012 ve 13/9/2013 tarihlerinde incelemiş ve atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, tutuklu kalınan sürenin, verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması
gibi gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
11. Başvurucular, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2012 tarih ve
E.2010/128, K.2012/158 sayılı kararıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62.
ve 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun 5. maddesi gereğince örgüte üye olma suçundan 10 yıl hapis cezası ve
başvurucu Sadun Doğan’ın, ayrıca 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan 1 yıl 3
ay hapis ve 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk
hallerinin devamına karar verilmiştir.
12. Başvurucular Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli
tutukluluk halinin devamına ilişkin kararına itiraz etmiş, itiraz Adana 6. Ağır
Ceza Mahkemesinin 7/11/2012 tarih ve 2012/895 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Ret kararı başvuruculara 20/12/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucular 20/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurucuların derece mahkemesinin kararını temyizi üzerine
Yargıtay 9. Dairesinin 27/11/2013 tarih ve E.2013/9604, K.2013/14412 sayılı
kararı ile anılan hüküm bozulmuştur.
15. Başvurucular hakkındaki dava derece mahkemesi önünde derdest
olup, 21/3/2014 tarihinde başvurucular tahliye edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
16. 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi ve 6136 sayılı Kanun’un 13.
maddesi.
17. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/12/2012 tarih ve 2013/68 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucular, uzun bir
süredir tutuklu olduklarını, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesi
hükümleri uygulandığı takdirde haklarında isnat olunan suçun vasfının değişme
olasılığının olduğunu ve bu nedenle temyiz aşamasında beraat etme ihtimalinin
bulunduğunu, haklarındaki tutukluluk kararının orantısız olduğunu ve adli
kontrol hükümlerinin uygulanması gerektiğini, tutukluluk halinin devamına dair
kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu ve haklarında yürütülen
yargılamanın adil olmadığını ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve 36. maddesinin
ihlal edildiğini iddia ederek tahliyelarine ve tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
20. Başvurucuların, uzun bir süredir tutuklu olduğuna ve
tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarının gerekçelerinin yetersiz
olduğuna ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
21. Başvurucular, uzun bir süredir tutuklu olduklarını ve
tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarının gerekçelerinin yetersiz
olduğunu ileri sürmüştür.
22. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların, başvuru tarihi
itibariyle “mahkûmiyet sonrası hürriyetinden
mahrum bırakılmış kişi” statüsünde olduğunu, mahkûmiyet sonrası
hürriyetinden mahrum bırakılmasının hukuka aykırı olmadığını, tutukluluk
halinin devamına ilişkin itirazların incelenmesi aşamasında hukuk kurallarının
yorumlanması yetkisinin Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece ve hâkimin takdirinde açıkça keyfilik bulunmadıkça derece mahkemelerine
ait olduğunu belirtmiştir.
23. Başvurucular, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, derece
mahkemesince verilen kararın Yargıtayca bozulduğunu,
dört yıldır tutuklu olduklarını, 21/3/2014 tarihinde tahliye edilmelerine
karşılık, bu tarihe kadar cezaevinde tutuklu kaldıklarını ve özgürlük hakkının
somut olarak zedelendiğini belirtmişlerdir.
24. Başvurucuların iddialarının Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerekir.
25. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul
süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama
süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak
için bir güvenceye bağlanabilir.”
26. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (B. No: 2012/1137,
2/7/2013, § 60).
27. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir. Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin
hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir
(B. No: 2013/9895, 2/1/2014, § 40).
28. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak,
öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu
yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından
incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve
olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
29. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok
edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Bu
şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşuldur.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli”
görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de
incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya
sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
30. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından
yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde
kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam
ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul
edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63-64).
31. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla
tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber
tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın
tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede
kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek
ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No:
2013/9895, 2/1/2014, § 45). Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz
incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı
durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural
olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/9895,
2/1/2014, § 46).
32. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun
daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı tarihtir. Ancak kişinin, tutuklu olarak
yargılanmakta olduğu davada mahkumiyetine karar verilmiş ise mahkûmiyet tarihi
itibarıyla da tutukluluk hali sona erer (B. No: 2012/237, 2/7/2013, §§ 66-67).
33. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde
yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu
kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni “ilk
derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma” haline
dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (B. No:
2013/338, 2/7/2013, § 41).
34. Somut olayda başvurucular, 5/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış,
8/1/2010 tarihinde tutuklanmış, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2012
tarihli kararıyla hapis cezası ile cezalandırılmasına ve “… verilen sonuç ceza miktarı itibarıyla sanıkların
kaçma ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir. İlk defa özgürlüğünden mahkeme kararıyla mahrum bırakıldığı
5/1/2010 ile derece mahkemesince hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verildiği 28/9/2012 tarihleri arasında başvurucu “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur.
35. Başvurucular, derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını temyiz
etmiştir. İlk derece mahkemesinin karar tarihi olan 28/9/2012 ile temyiz
incelemesi neticesinde Yargıtay tarafından bu kararın bozulduğu 27/11/2013
arasında geçen sürede başvurucu, “ilk derece
mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucunun, ilk derece mahkemesinin
mahkûmiyet kararı sonrasında tutulması, tutukluluk olarak nitelendirilemez.
Temyiz aşamasında geçen süre, tutukluluk süresinin hesabında dikkate
alınmamalıdır.
36. Yargıtayın bozma kararı sonrasında başvurucuların yargılanmasına derece
mahkemesinde devam edilmiştir. Başvurucular hakkındaki dava Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesi sırasında derece mahkemesi önünde
derdesttir. Yargıtay’ın 27/11/2013 tarihli bozma kararı ile Gaziantep 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin 21/3//2014 tarihinde verdiği tahliye kararı arasında
başvurucular yeniden “bir suç isnadına bağlı
olarak” tutulmuştur.
37. Buna göre başvurucular, özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ilk
tarih olan 5/1/2010 ile Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesince 21/3//2014
tarihinde verilen tahliye kararı arasında, Yargıtay’da temyiz aşamasında geçen
1 yıl 1 ay 29 günlük süre çıkarıldıktan sonra, 3 yıl 17 gün bir suç isnadına
bağlı olarak özgürlüğünden mahrum kalmışlardır.
38. Derece Mahkemesi, başvurucuların tutukluluk durumunu 19/10/2010,
27/12/2010, 26/1/2011, 11/7/2012 ve 13/9/2013 tarihlerinde incelemiş ve atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, tutuklu kalınan sürenin verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması
gibi gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
39. Somut olayda başvurucular son olarak Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin kararına
itiraz etmiş, itirazı “…atılı suçun CMK 100
ve devamı maddeleri kapsamında olması, verilen sonuç ceza miktarı ile
sanıkların kaçma ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 7/11/2012 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
40. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler
tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne
alınmalıdır.
41. Somut olayda, Derece Mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz
ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı
gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde
olduğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu
gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan
gerekçelere dayanılarak başvurucuların özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate
alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların “tutukluluğun makul süreyi aştığı” ve “tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yeterli olmadığı” yönündeki iddialarına ilişkin
olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
44. Başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Başvurucular, uğradığı zarar karşılığında maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar
ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa
Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir.
Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat
talebi reddedilmelidir.
46. Başvuruculara, özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi
zararının varlığı ve somut olayın özelliklerini dikkate alarak takdiren net 3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 172,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin her bir başvurucuya
ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden ibaret yargılama
giderinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucuların,
1. “Tutukluluğun makul süreyi
aştığı” ve “tutukluluğun devamına
ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığı” yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun makul süreyi
aştığı” ve “tutukluluğun devamına
ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığı” yönündeki
iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine ayrı ayrı net 3.000,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE ve tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 172,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin her bir
başvurucuya ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden ibaret
yargılama giderinin ise başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
11/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.