logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Şaşkın ve diğerleri [2.B.], B. No: 2013/6819, 21/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ ŞAŞKIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6819)

 

Karar Tarihi: 21/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Ali Feyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucular

:

1. Ali ŞAŞKIN

 

 

2. Fatma DOĞRU (ŞAŞKIN)

 

 

3. Zeynep EKİNCİ (ŞAŞKIN)

 

 

4. Güler DOĞRU (ŞAŞKIN)

 

 

5. Mehmet ŞAŞKIN

Vekili

:

Av. Hüseyin AKÇARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, murisin 1992 yılında terör örgütü tarafından kaçırıldığı ve kendisinden bir daha haber alınamadığı iddiasıyla 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/8/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 5/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemiaracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucuların murisi M.E.D.nin 1992 yılı Kasım ayında kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından zorla bir arabaya bindirilmek suretiyle kaçırıldığı ve bir daha kendisinden haber alınamadığı iddia edilmiştir.

8. Başvurucular, murisleri M.E.D.nin 1992 yılının Kasım ayında yol üzerinde araçtan inen silahlı kişilerce kaçırıldığını, bir daha kendisinden haber alınamadığını belirterek M.E.D.nin gaipliğine karar verilmesi istemiyle Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2/8/2005 tarihinde dava açmışlardır.

9. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/2/2007 tarihli ve E.2005/727, K.2007/36 sayılı kararıyla Batman Emniyet Müdürlüğünden gelen yazı cevabı, tanık beyanları ve yapılan ilanlar dikkate alınarak 1992 yılından beri kendisinden haber alınamayan M.E.D.ningaipliğine karar verilmiştir.

10. Başvurucular 27/7/2005 tarihinde, murislerinin kimliği belirsiz silahlı kişilercekaçırıldığı ve kendisinden bir daha haber alınamadığından bahisle 5233 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılmaları ve zararlarının karşılanması istemiyle Batman Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)başvurmuşlardır.

11. Komisyon 30/5/2007 tarihli ve 2007/1-562 sayılı kararı ile başvuruya konu olayın terörle bağlantısının ispat edilemediği ve bu sebeple 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir.

12. Başvurucular murisin silahlı kişilerce zorla kaçırıldığını ve ölümüne kesin gözüyle bakılacak şekilde kaybolduğunu, murisin düşmanı bulunmayıp olayın terör örgütlerinin siyasi amaçları doğrultusunda gerçekleştiğinin açık olduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi ve manevi zararlarının karşılanması gerektiğini belirterek başvurunun reddine ilişkin 30/5/2007 tarihli Komisyon kararının iptali ile maddi ve manevi tazminat istemiyle Batman Valiliği (İdare) aleyhine 15/8/2007 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.

13. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli ve E.2007/1366, K.2008/2169 sayılı kararı iledavanın reddine karar verilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:

"5233 sayılı Kanun hükümlerinden faydalanabilmek için; meydana gelen zararın ya bizzat terör eylemi sebebiyle oluşması ya da terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşması gerekmekte olup...

5233 sayılı Kanun, terörden veya terörle mücadele faaliyetlerinden zarar gören kişilerin zararlarının tazminine yönelik özel bir kanundur.

İlgililerin bu kanun hükümlerinden faydalanabilmesinin yegane koşulu; terör eylemlerinden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden dolayı zarara uğramış olmaktır....

Dava konusu olayda, murisin silahlı kişiler tarafından kaçırıldığı hususunda davacıların iddiaları dışında herhangi bir bilgi-belge bulunmadığı gibi murisin söz konusu tarihte kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldığına ilişkin dava dosyasında davacılar iddiasını destekleyecek ya da bu iddiaya dayanak alınacak somut hiçbir bilgi ve belge de bulunmamaktadır.

Terörün yoğun olarak yaşandığı bölgede ilgilinin kimliği belirsiz kişilerce alınarak götürülmesi ve bir daha bulunamaması üzerine yeterli arama ve tarama çalışmasını yapmaması sebebiyle idarenin kusurlu olduğu ileri sürülebilir. İdarenin arama tarama çalışmasını yeterli şekilde yapmaması sebebiyle kusurlu olduğu savı, ancak genel tazminat hukuku çerçevesinde açılacak bir davada ileri sürülebilir. İş bu dava genel tazminat kuralları içerisinde açılmış bir tam yargı davası olmayıp, özel nitelikte bir kanun olan 5233 sayılı Kanun uygulamasından kaynaklanan bir dava olduğuna göre, bu iddianın bu davada karşılanma olanağı bulunmamaktadır.

Bu durumda, murisin terörle mücadeleden dolayı kaybolduğu iddiasının somut delillerle ispatlanamadığı anlaşıldığından, 5233 sayılı Kanunda geçen koşulların sağlanmaması sebebiyle davacıların bu kanun hükümlerinden faydalandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığından, tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunma (dığı)"

14. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2011/9876, K.2013/4212 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

15. Karar, başvuruculara 30/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucular 29/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

17. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar'ın 1. maddesi (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-24).

18. 5233 sayılı Kanun'un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

 "Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;

a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,

 b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,

 c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,

 d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,

e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,

Nakdî ödeme yapılır.

...

 Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır."

19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir."

20. 4721 sayılı Kanun'un 33. maddesi şöyledir:

"Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az beş yıl geçmiş olması gerekir.

Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilânla çağırır.

Bu süre, ilk ilânın yapıldığı günden başlayarak en az altı aydır."

21. 4721 sayılı Kanun'un 35. maddesi şöyledir:

"İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır.

Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

23. Başvurucular; murislerinin 1992 yılının Kasım ayında silahlı kişiler tarafından kaçırılması ve kendisinden bir daha haber alınamaması nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini, taleplerin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan yargılamanın yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü, makul bir sürede sonuçlanmadığını, dava dilekçesinde ileri sürülen hususların dikkate alınmadığını, düşmanı bulunmayan murisin terör olaylarının yoğun bir şekilde yaşandığı dönemde kaçırıldığını, terör örgütlerinin eylemleriyle ilgili somut bilgi ve belgeye ulaşma imkanlarının bulunmadığını, ulaşabilecekleri tek delilin tanık beyanı olduğunu, kendi tanıklarının gaiplik kararı verilen davada dinlendiğini ancak Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince verilen ara kararına rağmen muhtar ve ihtiyar heyeti azaları ile diğer tanıkların ifadelerinin alınmadığını, gerekli ve yeterli araştırmanın yapılmadığını, Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131 soruşturma sayılı dosyası kapsamında hazırlanan fezlekede terör örgütleri tarafından öldürüldüğü ifade edilen maktuller arasında murislerinin de belirtilmiş olmasına vefezlekenin temyiz incelemesinde dikkate alınması için Danıştay Onbeşinci Dairesine sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını, kendileriyle benzer durumda olan başka kişilerin başvurularının kabul edildiğini belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesi ile yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

25. Başvurucular, murisin kaçırılması ve kendisinden haber alınamaması sebebiyle murisin desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek yaşam hakkının, olayla ilgili olarak İdare tarafından gerekli araştırma ve soruşturmanın yapılmaması sebebiyle de etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş iseler de iddialarının ölüm olayının terörle mücadele kapsamında gerçekleşmiş olduğunu delillendirme amaçlı olarak ifade edildiği, başvuru formunda soruşturma veya kovuşturmaya ilişkin ayrı bir süreçten bahsedilmediği, bu bakımdan bu iddiaların özünün olay sebebiyle oluşan zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve karşılanması gerektiği iddiasına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvurucuların Anayasa'nın 17. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiaları başvurucuların hakkaniyete uygun yargılama hakkı kapsamında kalan diğer iddialarıyla beraber incelenmiş; idari sürecin ve yapılan yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar ise ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin zarar ile ilgisi olmayan gerekçelerle reddedilmesine rağmen kendileriyle benzer durumda olan başka kişilerin başvurularının kabul edildiğini ve farklı uygulamalar yapıldığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).

28. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiayı temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı Yönünden

30. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamındaki giderim taleplerinin ve bu kapsamda açılan davanın reddedildiğini, dava dilekçesinde ileri sürülen hususların dikkate alınmadığını, düşmanı bulunmayan murisin terör olaylarının yoğun bir şekilde yaşandığı dönemde kaçırıldığını, dava konusu olay sebebiyle ulaşabilecekleri tek delilin tanık beyanı olduğunu, İlk Derece Mahkemesince verilen ara kararına rağmen muhtar ve ihtiyar heyeti azaları ile diğer tanıkların ifadelerinin alınmadığını, eksik inceleme yapıldığını, Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131 soruşturma sayılı dosyası kapsamında hazırlanan fezlekede terör örgütleri tarafından öldürüldüğü ifade edilen maktuller arasında murislerinin de belirtilmiş olmasına vefezlekenin temyiz aşamasında Danıştay Onbeşinci Dairesine sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

33. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanması amacından hereketle 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde hangi zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7. madde de ise karşılanacak zararlar açıklanmıştır. Bu bakımdan terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle meydana gelen yaralanma, sakatlanma veya ölüm hâllerinde uğranılan zararların Kanun'un kapsamı dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.

34. Başvurucuların iddiaları ile beraber Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli kararında (bkz. § 13) belirtilen gerekçeler incelendiğinde iddiaların 5233 sayılı Kanun'un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesinin Komisyon ve Derece Mahkemeleri tarafından yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

35. Başvurucular tarafından Komisyonun 30/5/2007 tarihli kararının iptali ve maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesince 13/2/2008 tarihli ara kararı kapsamında davalı idareden, diğer bir kısım belgeyle birlikte "varsa muhtar ve ihtiyar heyeti azalarının ifadeleri ile alınmış başkaca ifadeler varsa bu ifadelerin" sunulması istenmiştir. Bu durumda İlk Derece Mahkemesince davalı idarenin hâlihazırda olayla ilgili olarak elindeki bilgi ve belgeleri sunması yönünde ara kararı oluşturulduğu, bunun dışında muhtar ve ihtiyar heyeti azaları ile başka tanıkların dinlenmesi ve ayrıca yeniden araştırma yapılması yönünde bir ara kararı bulunmadığı anlaşılmaktadır.

36. Öte yandan yargılama aşamasında ileri sürülmemekle birlikte temyiz incelemesi aşamasında sunulan Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131 soruşturma sayılı dosyası kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen fezlekede Hizbullah terör örgütü veya başka terör örgütlerine mensup kimliği belirsiz kişilerce öldürüldüğü iddia edilen toplam 180 maktulden bahsedildiği ve maktullerin belirtildiği sütunun 56. sırasında başvurucuların murisinin yer almasına rağmen bu belgenin dikkate alınmadığı iddia edilmiştir. Fezlekenin incelenmesinde maktullerin belirtildiği sütunun 56. sırasında yer alan şahsın isim ve soy isminin M.E.D. olduğu, kimlik bilgilerine ilişkin olarak ise anne ve baba adının "Ali oğlu Fatma'dan olma" şeklinde belirtildiği anlaşılmaktadır. Başvurucuların murisinin isim ve soy ismi de M.E.D. olmasına rağmen gaiplik ve mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin mahkeme kararlarındaki kimlik bilgileri incelendiğinde anne ve baba adının "Salih ve Gözden olma" şeklinde belirtildiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan fezlekenin 56. sırasında belirtilen M.E.D. isim ve soy isimli şahıs ile başvurucuların murisi M.E.D.nin kimlik bilgilerinin örtüşmediği değerlendirilmiştir. Öte yandan İlk Derece Mahkemesinin 13/2/2008 tarihli ara kararına istinaden davalı İdarece sunulan belgeler arasında yer alan Batman Merkez Jandarma Komutanlığının 21/8/2006 tarihli yazısı ve eklerinde murisin kaçırılması olayıyla ilgili olarak herhangi bir müracaatın, bilgi ve belgenin bulunmadığı da bildirilmiştir.

37. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince verilen 20/11/2008 tarihli kararda, 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin tazminat ödemekle sorumlu tutulabilmesi için meydana gelen zararın terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğması gerektiğinin belirtildiği, dosyaya sunulan belgeler dikkate alındığında meydana geldiği iddia edilen kaçırılma olayına ilişkin olarak başvurucuların iddialarını destekleyecek ve bu iddiaya dayanak olacak somut hiçbir bilgi ve belge bulunmadığı, davanın genel tazminat kuralları çerçevesinde açılmış bir tam yargı davası olmayıp özel nitelikte bir kanun olan 5233 sayılı Kanun'un uygulamasından kaynaklandığı, 5233 sayılı Kanun'da belirtilen koşulların sağlanmaması sebebiyle başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

38. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir derece mahkemelerine aittir.

39. Başvurucuların dava ve temyiz aşamasında da aynen ileri sürdükleri iddialarının idari makamların ve mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkemeler tarafından yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmakta olup Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

40. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden

41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

42. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan yargılamanın yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü ve makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

43. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

44. Ancak toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin her durumda makul olduğu şeklinde bir değerlendirme yapılması mümkün değildir.Başvuru konusu olaydaki gibi yargılama aşamasında geçen sürelerin göreceli olarak uzun olduğu durumlarda ayrıca değerlendirme yapılması gerekmektedir.

45. Somut başvuru bakımından başvurucuların 27/7/2005 tarihinde Komisyona başvurduğu, Komisyonun 30/5/2007 tarihli kararıyla başvurunun reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde ise Komisyon tarafından başvurucuların taleplerinin reddi sonrasında 15/8/2007 tarihinde dava dilekçesinin Diyarbakır İdare Mahkemesine gönderilmek üzere Batman Asliye Hukuk Mahkemesine sunulması suretiyle dava sürecinin başladığı, Diyarbakır İdare Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği, davacılar tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/6/2013 tarihli ilamı ile hükmün onandığı anlaşılmaktadır.

46. Sonuç olarak idari makamlar ile yargılamada geçen ve makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken toplam sürenin yaklaşık 7 yıl 11 ay olduğu, bu sürelerin yaklaşık 5 yıl 10 ayının yargılama aşamasında geçtiği, açıkça dava sürecinin uzun sürmesinden de şikâyet eden başvurucuların tutumlarının yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğunun tespit edilmediği anlaşılmaktadır.

47. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurunun karara bağlanma süresi toplamda sekiz yılın altında gerçekleşmiş ise de yaklaşık 5 yıl 10 aylık yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

48. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

49. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

50. Başvurucular, hak ihlalinin tespiti ile 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminatın, uzun süren yargılama sebebiyle 20.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.

51. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

52. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

53. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

54. Dosya kapsamında tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1.Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara müştereken net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ali Şaşkın ve diğerleri [2.B.], B. No: 2013/6819, 21/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı ALİ ŞAŞKIN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2013/6819
Başvuru Tarihi 29/8/2013
Karar Tarihi 21/4/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, murisin 1992 yılında terör örgütü tarafından kaçırıldığı ve kendisinden bir daha haber alınamadığı iddiasıyla 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
4
6
7
8
geçici 1
geçici 3
geçici 4
9
6462 Engelliler ve BazıKanunveKanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması HakkındaKanun 1
4721 Türk Medeni Kanunu 32
33
35
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi