TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABİDİN ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6848)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Abidin ÇELİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
murisi tarafından 27/10/1976 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde açılan
kadastro tespitine itiraz davasında yargılamanın halen devam ettiğini
belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/9/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 19/12/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
20/2/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu
vekili 18/3/2014 tarihli dilekçesinde, yargılamanın uzun sürdüğünü
belirtmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun murisi ve arkadaşları tarafından Derik
Asliye Hukuk Mahkemesinde Maliye Hazinesi aleyhine tapu iptali ve tescil davası
açılmıştır.
8. Mardin ili Derik ilçesi Bozbayır
köyünde bulunan 2, 5, 8, 10, 13, 19, 21, 22, 43, 47 ve 68 parsel numaralı
taşınmazlar, 1976 yılında yapılan kadastro çalışması sonunda kısmen mera vasfı
ile Bozbayır köyü tüzel kişiliği adına tespit
edilmiştir
9. Başvurucunun murisi Sırrı Çelik ve arkadaşları,
taşınmazların kendilerine ait olduğu iddiasıyla Maliye Hazinesi ve Bozbayır köyü tüzel kişiliği aleyhine, 27/10/1976 tarihinde
kadastro tespitine itiraz davası açmışlardır.
10. Derik Asliye Hukuk Mahkemesince de E.1977/64, K.1978/38
sayılı kararla dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde kadastro çalışmaları
yapıldığı için dava dosyasının Derik Kadastro Mahkemesine devrine karar
verilmiştir.
11. Mahkemece, tüm taşınmazlara yönelik dava dosyaları
birleştirilerek yargılama yapılmıştır.
12. Mahkeme, 12/4/1985 tarih ve E.1976/625, K.1985/8 sayılı
kararla; 2, 5, 8, 13, 19, 21, 22, 43, 47 ve 68 parsel numaralı taşınmazların
kadastro tespitlerinin iptali ile kısmen davacılar adlarına tapuya tescillerine
karar vermiştir.
13. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 24/2/1987
tarih ve E.1985/5211, K.1987/2142 sayılı ilamıyla komşu parsellere ilişkin tapu
kayıtları ve kadastro tutanaklarının dosyaya eklendikten sonra temyiz
incelemesi yapılmak üzere dosyanın geri çevrilmesine karar verilmiştir.
14. Mahkemece, dosya yeni esasa kaydedilerek davaya devam
edilmiş olup yargılama, Derik Kadastro Mahkemesinin E.1987/25 sayılı dava
dosyasında devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Mahalli
mahkemelerde görülmekte olan davaların devri ve eksik idari işler hakkında
yapılacak işlem” kenar başlıklı 27. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Mahalli hukuk mahkemelerinde görülmekte olan kadastro ile
ilgili ve henüz kesinleşmemiş bulunan taşınmaz mala ilişkin davalar hakkında o
taşınmaz mal için kadastro tutanağı düzenlendiği tarihte bu mahkemelerin görevi
sona erer ve davalara ait dosyalar mahkemesine resen devrolunur.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
23. 3402 sayılı Kanun’un Geçici
1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş tapulama
mahkemeleri, kadastro mahkemesi adını alır ve açılmış davaları, bu Kanundaki
hükümlere göre yürütür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/9/2013 tarih ve 2013/6848 numaralı başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, 1976 yılında yapılan kadastro çalışmaları
sonunda Bozbayır köyünde bulunan taşınmazların kısmen
mera vasfıyla Bozbayır köyü tüzel kişiliği adına
tespit edildiğini, murisi tarafından Maliye Hazinesi ve Bozbayır
köyü tüzel kişiliği aleyhine Derik Kadastro Mahkemesinde 27/10/1976 tarihinde
açılan kadastro tespitine itiraz davasının, Mahkemenin E.1987/25 sayılı dava
dosyasında halen devam ettiğini, taşınmazları 37 yıldan fazla süredir
kullanamadığını, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, murisi tarafından 27/10/1976 tarihinde Derik
Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında yargılamanın
halen devam ettiğini belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği, mülkiyet hakkının
ihlali iddiasına ilişkin olarak ise yargılamanın devam ettiği ve başvuru
yollarının bu anlamda tüketilmediği bildirilmiştir.
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü
Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, başvurucunun murisi tarafından, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına
ilişkin olarak Derik Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz
davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
32. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
35. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
27/10/1976 tarihidir.
37. Başvuruya konu dava, başvurucunun miras bırakanından
intikalle takip etmekte olduğu bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların
yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
38. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
39. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak
sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 52).
40. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun, Derik ilçesindeki bir kısım taşınmazların kadastro
tespitine itiraz ile başvurucunun murisi ve arkadaşları adlarına tapuya tescili
istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
41. Başvurucunun murisi ve arkadaşları tarafından 27/10/1976
tarihinde Maliye Hazinesi ve Bozbayır köyü tüzel
kişiliği aleyhine açılan tespite itiraz davalarında, Bozbayır
köyünde bulunan 2, 5, 8, 10, 13, 19, 21, 22, 43, 47 ve 68 parsel numaralı
taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali ile davacılar adlarına tapuya
tescili talep edilmiştir. Mahkemece, tarafları aynı olan dava dosyaları
birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir. Mahkeme, dava konusu tüm
parseller üzerinde ayrı ayrı keşif yapmış ve 12/4/1985 tarihinde, kadastro
tespiti sonucu oluşan parsellerin davacılara ait eski tapu kaydının kapsamında
kaldığı ve davacıların zilyetliğinde oldukları gerekçesiyle davanın kabulüne,
tespitin iptaline karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesince
24/2/1987 tarihinde, eksik hususların ikmali için dosyanın geri çevrilmesine
karar verilmiş, Mahkemece dosya 1987/25 sayılı esasa kaydedilerek yargılamaya
devam edilmiştir. Yargılama süresince yaklaşık 3 ay aralıklarla duruşmalar
yapıldığı anlaşılmıştır.
42. Yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında ikmaline başlanılması
gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın
ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit celselerde
verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep
edildiği, dava konusu taşınmazlara komşu olan taşınmazlara ait tutanak ve
dayanaklarının toplanmadığı, Mahkemece birçok defa dosyanın incelemeye alındığı
ve bu sebeple duruşmaların ertelendiği, keşif ara kararlarının farklı
gerekçelerle yerine getirilmediği ve birçok defa keşiflerin ertelendiği
anlaşılmaktadır.
43. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
44. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca keşif
masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve
davaya dâhil edilmeleri için taraflara süreler verildiği, birçok defa keşif ara
kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları, bilirkişi temin edilememesi gibi
nedenlerle yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı
da nazara alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda verilen bir kısım keşif ara kararlarından
dönülerek tekrar taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.
45. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından ve keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
46. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
47. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
taraflarca muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle
birlikte, başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
48. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık
otuz sekiz yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler
ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. Başvurucu, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadığını ve gelirlerinden istifade edemediğini belirterek, maruz kaldığı
zarar karşılığı 250.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
52. Adalet Bakanlığı, başvurucunun tazminat talebi konusunda
görüş bildirmemiştir.
53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
otuz sekiz yıllık yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında ve başvurucunun yargılamayı murisinden intikalle
takip etmekte olduğu nazara alınarak, takdiren
3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
57. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık otuz sekiz yıldan
beri devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği
gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 3.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir ilgili Derik
Kadastro Mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.