TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA ÜNLÜ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/735)
Karar Tarihi: 17/9/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Selami ER
Başvurucu
Mustafa ÜNLÜ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, müştereken maliki olduğu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili talebiyle açılan davada ön şart yokluğuna rağmen karar verildiğini, bedelin olması gerekenden düşük tespit edildiğini, davanın 5 yıl sürdüğü halde dava tarihine göre belirlenen bedelin dava sonunda faizsiz olarak kendisine ödendiğini, kararların gerekçeli olmadığını ve bu nedenlerle Anayasa’nın 10., 35., 36., 37., 40., 46. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/1/2013 tarihinde İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 8/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 28/5/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınca (idare) başvurucunun 4/10 hissesine sahip olduğu İzmir ili Konak ilçesi Karabağlar Mahallesi 4326 sokak 16 numarada kayıtlı 57 ada 9 parselde yer alan sabun ve prina fabrikası olarak kullanılan taşınmazın 1577,99 m2’lik kısmının zemin üstü yapılarla beraber Gediz karayolu alt geçidi projesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle 17/12/2006 tarihinde kamulaştırılmasına karar verilmiştir.
8. Başvurucu kamulaştırma kararının iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle İzmir 1. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
9. İdare ise başvurucunun pazarlık görüşmelerine davet edildiği halde katılmaması sonrasında 31/5/2007 tarihinde İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır.
10. Başvurucu cevap dilekçesinde; uzlaşmaya çağrının usulüne uygun tebliğ edilmediğini, yapılacak proje için taşınmazının kamulaştırılmasına gerek olmadığını, taşınmaz üzerindeki yapıların korunarak kamulaştırılma yapılması gerektiğini, taşınmazda bulunan fabrikayı kiraya verdiğini belirterek idare mahkemesinde açtığı idari işlemin iptali davasının bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.
11. İzmir 1. İdare Mahkemesi, 26/9/2008 tarih ve E.2007/1184, K.2008/1380 sayılı kararında dava konusu işlemin, dava konusu 9 ve 13 parsellerin imar planında “Gediz Karayolu Alt Geçit Projesi” kapsamında kalan kısımlarının zemin üstü yapılarından ekli krokide (S) ve (U) ile gösterilenlerin kamulaştırılmasına ilişkin kısmının iptaline; kalan kısımlarının zemin ve zemin üstü yapılarının kamulaştırılması kararının iptali isteminin reddine karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine Danıştay 6. Dairesi, 22/5/2009 tarih ve E.2008/12135, K.2009/6045 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar vermiştir.
13. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 28/9/2011 tarih ve E.2009/14165, K.2011/3431 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
14. Asliye Hukuk Mahkemesi, 28/4/2008 tarihinde bilirkişiler eşliğinde taşınmazda keşif yapmış ve İdare Mahkemesinin kısmi iptal kararı öncesinde 14/5/2008 tarihli bilirkişi raporuyla taşınmazın zemin ve zemin üstü yapılarla birlikte toplam değerini 693.766,77 TL ve başvurucunun hissesinin karşılığını 427.100,15 TL olarak belirlemiştir.
15. Asliye Hukuk Mahkemesi, başvurucunun talebi doğrultusunda idare mahkemesi kararının onanmasını beklemiş, bilirkişilerce resen belirlenen somut emsalle ilgili araştırmalar yapıldıktan sonra aynı bilirkişi kurulundan ek rapor istemiş ve 18/2/2009 tarihli ek raporla taşınmazın kamulaştırma bedeli 1.079.040,33 TL olarak belirlenmiştir.
16. Taraflarca bilirkişi raporlarına itiraz edilmesi ve idare mahkemesinin kamulaştırma işleminin bir kısmını iptal eden kararı sonrasında 22/10/2010 tarihinde tekrar keşif yapılmış, bilirkişi ön raporunda yeniden ölçüm yapılması gerektiği ifade edildiğinden 24/2/2011 tarihinde harita mühendisi ile birlikte yeniden keşif yapılarak idare mahkemesinin kararı sonrasında kamulaştırılacak taşınmazın ölçümü gerçekleştirilmiştir.
17. Daha sonra düzenlenen 21/4/2011 tarihli bilirkişi raporuyla taşınmazın kamulaştırılan kısmının zemin ve zemin üstü yapılarında başvurucu hissesinin değeri 244.311,94 TL olarak belirlenmiştir. Başvurucunun itirazı üzerine alınan 16/6/2011 tarihli ek raporla somut alınan emsalin değiştirilmesi nedeniyle başvurucunun payına düşen kamulaştırma bedeli 216.539,32 TL olarak belirlenmiştir.
18. Mahkemece, 2/2/2012 tarih ve E.2007/218, K.2012/17 sayılı kararında 4/10 hissesi başvurucuya ait olan taşınmazın İdare Mahkemesince kamulaştırılma işlemi iptal edilen kısımları hariç bırakılarak ve son bilirkişi raporunun daha ayrıntılı olduğu gerekçesiyle bu rapor esas alınarak başvurucu için kamulaştırma bedeli dava tarihi itibarıyla 216.539,32 TL olarak belirlenmiş ve davanın kabulü ile taşınmazın idare adına tesciline karar verilmiştir.
19. Başvurucu kamulaştırma kararının kısmen iptal edilmesi nedeniyle yok hükmünde olduğunu, mahkemenin bu nedenle kamulaştırma kararının kapsamını değiştirerek karar verdiğini, kendisinin idarece pazarlığa usulünce çağrılmaması nedeniyle ön şartın yerine getirilmediğini, beş yıl süren davada dava tarihine göre belirlenen bedelin faizsiz olarak ödenmesine karar verildiğini, bilirkişi raporlarına itirazlarının dikkate alınmadığını ifade ederek kararı temyiz etmiştir.
20. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 28/5/2012 tarih ve E.2012/5214, K.2012/6317 sayılı kararıyla ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.
21. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 15/11/2012 tarih ve E.2012/10659, K.2012/12627 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
22. Karar, başvurucuya 25/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 21/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Ayrıca belirtilen süreçte başvurucu Karabağlar Belediyesine olan emlak vergisi borcu nedeniyle 9.263,53 TL haciz işleminin iptali için İzmir 4. Vergi Mahkemesinde dava açmış ancak, hesabına yatırılan bedele banka tarafından haciz işlemi uygulanmıştır. Vergi Mahkemesi, 8/5/2012 tarih ve E.2011/2021, K.2012/707 sayılı kararıyla, tebliğin usulüne uygun yapılmadığı gerekçesiyle davayı kabul ederek haciz işleminin iptaline ve kesilen bedelin başvurucuya iadesine karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
25. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
26. 2942 sayılı Kanun’un 24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.”
27. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 17/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/1/2013 tarih ve 2013/735 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında idarece usulsüz tebligat yapıldığını, bu nedenle pazarlık görüşmelerine katılamadığını, idare mahkemesince kamulaştırma kararının kısmen iptaline karar verildiği halde bedel tespiti davasına devam edildiğini, taşınmaz tevhit edilerek tek parsel haline getirildiğinden değerinin düştüğünü, yeterli bilirkişi incelemesi yapılmadan ve taşınmazın işletme niteliği dikkate alınmadan bedelin belirlendiğini, emsal alınan taşınmazların kamulaştırma yapılan imar adasından seçilmediğini, yargılamanın beş yıldan fazla sürdüğü halde dava tarihine göre belirlenen bedelin faizsiz olarak ödendiğini, mahkemenin itiraza imkân vermeden ve yetkisini bankaya devrederek bedelin bankaya yatırılmamasına karar vermesiyle bankanın haksız haciz kesintisine sebebiyet verildiğini, kamulaştırma nedeniyle mülkiyeti kendisinde kalan taşınmazın anayola bağlantısının tekyönlü bir servis yoluyla yapılabildiğini, kararların gerekçesiz olduğunu ve Yargıtay’ın karar düzeltme para cezasına hükmettiğini belirterek Anayasa’nın 10., 35., 36., 37., 40., 46. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlale neden olan mahkeme kararının sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, kamulaştırma prosedürünün tekrar başlatılmasını ya da yeni bilirkişi incelemesi yapılmasını ve kayıplarını karşılayacak tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
30. Başvurucu aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında, idarece usulsüz tebligat yapıldığını, bu nedenle pazarlık görüşmelerine katılamadığını, idare mahkemesince kamulaştırma kararının kısmen iptaline karar verildiği halde bedel tespiti davasına devam edildiğini, taşınmaz tevhit edilerek tek parsel haline getirildiğinden değerinin düştüğünü, yeterli bilirkişi incelemesi yapılmadan ve taşınmazın işletme niteliği dikkate alınmadan bedelin belirlendiğini, emsal alınan taşınmazların kamulaştırma yapılan imar adasından seçilmediğini belirterek Anayasa’nın 35., 36., 40., ve 46. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
32. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
33. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
34. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
35. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun yukarıdaki iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına, derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümünün âdil olmamasına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri uyarınca tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları halinde dava tarihine göre taşınmazın bedelinin mahkemece adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
37. Başvuruya konu davada Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu taşınmaza ilişkin tapu kayıtlarını, kroki bilgilerini ve emsal satış bedellerini gösterir belgeleri temin etmiş, yerinde keşif yapmış, bilirkişi raporuyla taşınmazlarda başvurucunun hisse oranını tespit ettirmiş, daha sonra bilirkişi raporuyla bedel tespiti yaptırmış, başvurucunun bu bedele itirazları doğrultusunda ek bilirkişi incelemesi yaptırarak beş bilirkişiden oluşan heyete taşınmazın değerini tespit ettirmiş, ek bilirkişi raporunun taraflara tebliği üzerine tekrar itiraz hakkı tanınmış ve usulüne uygun olarak ve gerekçesini açıklayarak kamulaştırma bedelini tespit etmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ise, yaptığı temyiz incelemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti konusunda bir isabetsizlik olmadığına karar vermiştir.
38. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar ve Mahkemeye Erişim Haklarının İhlali İddiası
40. Başvurucu, Yargıtay’ın karar düzeltme talebini reddederek para cezasına hükmetmesi ve kararların gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
41. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
42. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
44. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
45. Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle birlikte bunun tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerekçe yazma yükümlülüğünün ileri sürülen iddiaların davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen iddianın kabulü halinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise mahkemelerin bu iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir.
46. Öte yandan temyiz mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına katılmaları halinde bunu aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararlarına yansıtmaları yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
47. Somut olayda Mahkemece, tarafların ileri sürdükleri tüm deliller, emsal taşınmaz değerleri, tapu kayıtları toplanarak, yerinde keşif yapılarak ve bilirkişi raporlarına müracaat edilerek kamulaştırma bedelinin tespiti yapılmıştır (bkz. § 14-18). Mahkeme gerekçeli kararında ayrıntılı biçimde yargılama sürecini ve tespitte kullandığı yöntemi anlatmış ve hangi nedenle hangi bilirkişi raporunu geçerli kabul ettiğini izah ederek karar vermiştir (bkz. § 18). Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi reddedilmiştir (bkz. § 21, 22). Dolayısıyla ilk derece mahkemesi ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
48. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
49. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
50. AİHM kararlarında da devletlerin başvurucuların mahkemelere erişimiyle ilgili yargının idaresini sağlamak ve iş yükünü azaltmak amacıyla getirdikleri, hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi hedefleyen ceza niteliğinde düzenlemeler, mahkemeye erişimi engelleyecek kadar yüksek olmadığı ve bariz bir takdir hatası ya da açık keyfilik içermediği sürece mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilmemektedir (Bkz. Maillard/Frasa, B. No: 35009 /02, 6/12/2005, §§ 35-37).
51. Somut olayda, başvurucunun savunmaları ve iddiaları, karar düzeltme safhasından önce iki derecede incelenmiş, başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuş, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince karar düzeltme istemleri reddedilerek, başvurucu aleyhine toplam 203,00 TL para cezasına hükmedilmiştir.
52. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla karar düzeltme istemlerinin reddi halinde uygulanan ve yüksek miktarlı olmayan cezalar başvurucular üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi, bu yola başvurulmasını imkânsız hale getirmediği veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 36).
53. Açıklanan nedenlerle, derece mahkemesi kararının onanmasından sonra karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi üzerine, başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı ve mahkeme kararlarının yeterli gerekçe ihtiva ettiği anlaşıldığından, başvurucunun bu yöndeki iddiaları hakkında “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Adil Yargılanma Hakkına Yönelik Diğer İhlal İddiaları
54. Başvurucu ayrıca mahkemenin kamulaştırma bedelinin bankaya yatırılmasına karar vermesiyle bankanın haksız haciz kesintisine sebebiyet verildiğini, ayrıca kamulaştırma nedeniyle mülkiyeti kendisinde kalan taşınmazın anayola bağlantısının tekyönlü bir servis yoluyla yapılabildiğini belirterek, Anayasa’da tanımlanan birçok hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. 6216 sayılı Kanun'un, 'Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi' kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
'Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.'
56. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmak ve dava dosyasında yer alan bazı bilirkişi raporları sunulmakla birlikte, tek yönlü bir servis yoluyla kısmen kamulaştırılan taşınmazına ulaşmasının bahsedilen haklarını ve dayandığı hükümleri nasıl ihlal ettiği ve özellikle bir vergi borcu nedeniyle kendisinden tahsil edilen ve vergi mahkemesindeki yargılama sonucu geri aldığı bedelin somut kamulaştırma davasıyla ilişkisi ve bahsettiği hakları nasıl ihlal ettiği açıklanmamıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Mülkiyet Hakkı
58. Başvurucunun dava tarihi itibarıyla tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu kısmına ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Başvurucu dava tarihi itibarıyla tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesinden şikâyet etmekte ve kamulaştırma bedeline dava tarihinden ödeme tarihine kadar kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanarak belirlenecek meblağın tazminat olarak ödenmesini talep etmektedir.
60. Anayasa’nın “Mülkiyet Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
61. Anayasa'nın “Kamulaştırma” kenar başlıklı 46. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
62. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
63. Somut başvuruda başvurucu, kamulaştırmanın kamu yararı şeklinde meşru bir amaca yönelik olmadığı yönünde bir şikâyette bulunmamaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun taşınmazının yol güzergâhında kalması nedeniyle kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a uygun olarak tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı anlaşıldığından başvurucunun faiz ödenmemesine yönelik şikâyetleri Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir.
64. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 37).
65. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal öğeleridir. (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T. 17/1/2008)
66. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
67. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanan içtihatlarına göre de, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 50).
68. Uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedeli, dava sonunda faiz işletilmeden taşınmazı kamulaştırılan bireylere ödenerek bireylerin almaları gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden olunmaktadır. Taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin kişinin uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması yanında ayrıca ödenen bedelin, tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde gözlemlenen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59).
69. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, K.T. 10/2/2011).
70. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksiği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 53).
71. Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucunun orantısız ve aşırı bir yüke maruz kalıp kalmadığının araştırılması gerekmektedir.
72. Başvuru konusu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası, 31/5/2007 tarihinde İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış, Mahkeme 2/2/2012 tarihli kararıyla adına bankaya bloke edilen 216.539,32 TL bedelin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Bu durumda dava tarihi esas alınarak tespit edilen kamulaştırma bedeli başvurucuya 4 yıl 9 ay sonra ödemiştir. Merkez Bankası verilerine göre davanın açıldığı ve bedel tespitinde esas alınan Mayıs 2007 ile bedelin ödendiği Şubat 2012 tarihleri arasında enflasyonda meydana gelen artış % 45,05’tir. Bir başka ifadeyle Eylül 2009 tarihindeki 100 TL’nin Aralık 2011’de enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 145,05 TL’dir.
73. Başvurucuya dava tarihine göre belirlenerek ödenen 216.539,32 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 314.100,00 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 97.560,68 TL’dir.
74. Yukarıdaki tespitler doğrultusunda, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozarak ve Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerinde orantısız ve aşırı bir yük oluşturarak, başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmektedir.
75. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasında dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin başvurucuya 4 yıl 9 ay sonra faiz işletilmeden ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın % 45,05 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate alındığında, başvurucunun üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.
76. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
77. Başvurucu, dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin dava sonunda kendisine enflasyon farkı uygulanmaksızın ödenmesi nedeniyle maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
78. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
79. Başvurucuya dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 4 yıl 9 ay süren dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede gerçekleşen % 45,05 oranındaki enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucu üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı bir yük oluşturduğu anlaşıldığından, bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek için bedel tespitinde esas alınan Mayıs 2007 ile bedelin ödendiği Şubat 2012 tarihleri arasında enflasyonda meydana gelen % 45,05 oranındaki artış nazara alınarak başvurucuya 97.560,68 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Burhan ÜSTÜN ve Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
80. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası yönünden,
2. Gerekçeli karar ve mahkemeye erişim haklarının ihlali iddiası yönünden,
3. Adil yargılanma hakkına yönelik diğer ihlal iddiaları yönünden,
“açıkça dayanaktan yoksun olması”, nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuya 97.560,68 TL maddi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, Burhan ÜSTÜN ve Nuri NECİPOĞLU’nun karşı oylarıyla ve OY ÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OY BİRLİĞİYLE,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine, OY BİRLİĞİYLE,
17/9/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Başvurucu, müştereken maliki olduğu taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve tescil davasında taşınmazın bedelinin olması gerekenden düşük tespiti ve dava tarihine göre belirtilen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkememizce adil yargılama hakkına yönelik şikâyet yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkına yönelik şikâyet nedeniyle kabul edilebilir olduğuna ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğine, başvurucuya talebi doğrultusunda maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Çoğunluğun adil yargılanmaya ilişkin kabul edilemezlik, mülkiyet hakkına ilişkin kabul edilebilirlik ve mülkiyet hakkının ihlali görüşüne aynen iştirak etmekle birlikte, başvurucuya maddi tazminat verilmesine ilişkin görüşüne katılmak mümkün değildir. Çünkü, tazminat davaları, çekişmeli yargılamayı gerektiren dava çeşitlerindendir. Bunun için davacının dilekçe ile harcını yatırarak mahkemeye başvurması gerekir. Mahkemece karşı tarafa dava dilekçesi tebliğ edilerek, savunma hakkı verilir ve Hâkim tarafından davanın türüne göre deliller toplanarak yargılama sonunda hüküm fıkrası kurulur. Hüküm fıkrasında, davacının istek sonuçlarından her biri hakkında taraflara yüklenilen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde belirtilip, faiz, harç, yargılama gideri ve vekâlet ücreti miktarları gösterilmelidir.
Anayasa Mahkemesi, ihlalin tespit edilmesi halinde başvurucuya maddi ve manevi tazminat verilmesi usulünü AİHM kararlarını örnek alarak uygulamakla neredeyse tesbit ettiği her ihlale tazminat verme yoluna gitmektedir. AİHM uluslararası yargılama yapan bir mahkeme olduğundan, esas aldığı bütün kurallar uluslararası niteliktedir. Orada açılan her davanın başvurucusunun (davacısının) mutlaka bir karşı tarafı (davalısı) ulusal devlet bulunmaktadır. AİHM’de başvuru dilekçesi karşı tarafa (davalıya) tebliğ edilerek savunma ve delil ikamesi imkânı verilmekte, davanın bütün aşamalarına katılımı sağlanarak sonuca gidilmektedir. Tazminatla ilgi olarak uluslararası yargılama yapan başka bir yargı mercide bulunmadığından, AİHM’nin tazminata da karar vermesi yapısına göre yerindedir. Bireysel başvuruyu uygulayan Avrupa ülkelerinin bir kısmının mevzuatında tazminat verilmesi hususu hiç düzenlenmemiş, tazminat verilmesi kabul edilen ülkelerin uygulamalarında ise çok özel durumlara ilişkin, sınırlı sayıda tazminat verilmesi örnekleri bulunmaktadır.
Tazminat verilmesi yönünden, usulü, uygulanması ve yapısı farklı, uluslararası mahkeme olan AİHM içtihatlarının örnek alınması yerine, bireysel başvuruda başarılı olduğu bilinen Avrupa’daki ulusal mahkemelerin uygulamalarının esas alınması daha yerinde olacaktır.
6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası, “Bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi halinde, başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığı’na gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli gördüğü hallerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bireysel başvurularda başvurucunun (davacının) karşı tarafı (davalısı) bulunmamaktadır. Maddeye göre Adalet Bakanlığı davanın tarafı değil sadece bildirim yapılan muhatabıdır. Gerekli görürse, savunma değil, görüşünü yazılı olarak bildirebilir. Değiştirilen, Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğünün 71. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi karar vermek için Adalet Bakanlığı’nın görüşünü beklemek zorunda değildir. Tazminata neden olan olayın muhatabı başka bir kamu kurumu olduğundan, gerçekte Adalet Bakanlığı tazminat davasının tarafı da olamaz. Tazminat davası ile ilgili olarak uluslararası veya ulusal hiçbir usul ve maddi hukuk kuralı dikkate alınmayıp, taraf teşkili tamamlanmadan, karşı tarafa (davalıya) tebligat yapılmadan savunma ve delilleri alınmadan, tazminata karar verilmesi, hüküm fıkrasında bulunması zorunlu hususların varlığının gözetilmemesi, kararın ikinci derecede incelenmesinin ortadan kaldırılması doğru olmadığından, olayda adil yargılanma hakkının varlığından söz edilemez.
6216 Sayılı Kanununun “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre, “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde, mümkünse dosya üzerinden karar verir.” denilmektedir.
Kuraldaki “başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir” kısmı, mahkemeye çok özel hallerde, istisnai olarak kullanılması maksadıyla verilmiş, ihtiyari bir yetkidir. Uygulamada mahkemece bu yetki, istek varsa, ihlal tespit edilen neredeyse her davada manevi tazminat, yargılamanın hiçbir kuralına uyulmadan isteğe bağlı olarak bazen maddi tazminat verilmesi şeklinde kullanılmaktadır.
Bireysel başvuru, şahısların kişisel haklarının tek tek tespit edilerek, kendilerine teslim edilmesi yeri değildir. Esasen Anayasa Mahkemesi’nce varsa ihlalin tespit edilmesiyle yetinilmesi, tazminat konusunda başvurucuya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilmesi, görevli genel mahkemesince usulüne uygun taraf teşkili sağlanması, yargılama yapılarak sonuca gidilmesi, taraflara ikinci derece inceleme yapılmasını isteme hakkı tanınması gerekir. Böyle bir tercih yapılması halinde başvurucunun da herhangi bir kaybı söz konusu olmayacaktır.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmesinden dolayı maddi tazminat ödenmesine ilişkin çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.
Üye