logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(E.K. [2.B.], B. No: 2013/7637, 17/7/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7637)

 

Karar Tarihi: 17/7/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

E.K.

Vekili

:

Av. Ümit KAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bazı eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde delil olarak kullanılmasının başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, yargılama sırasında usule ilişkin güvencelere riayet edilmemesinin de adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/10/2013 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu E.K. 1987 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Konya'nın Ereğli ilçesinde ikamet etmekte ve İnönü Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin Kimya Mühendisliği Bölümünde öğrenim görmektedir.

7. Başvurucu hakkında Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C) terör örgütüne üye olmak ve terör örgütünün propagandasını yapmak suçlarını işlediği şüphesiyle Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında başvurucu hakkında 22/3/2011 ve 21/4/2011 tarihlerinde dört hafta süreyle teknik araçlarla izleme kararı verilmiştir. 21/4/2011 tarihinde ikinci kez verilen kararda, başvurucu hakkında tekrar "ilk kez teknik araçlarla izleme kararı verildiği" ibaresine yer verilmiştir.

8. Anılan soruşturma kapsamında başvurucu 3/6/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 6/6/2011 tarihinde tutuklanarak Adıyaman E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmiştir.

9. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 17/6/2011 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında anılan suçlardan kamu davası açılmıştır. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi (ilk derece mahkemesi) 1/2/2012 tarihinde başvurucunun DHKP/C terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûmiyetine ve 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan kararda başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan da mahkûmiyet kararı verilmiştir.

10. İlk derece mahkemesi başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine hükmettiği kararında DHKP/C terör örgütü hakkında genel bilgi vermiştir. Buna göre DHKP/C terör örgütü ilk olarak 13/12/1978 tarihinde Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi adıyla kurulmuştur. Dursun Karataş'ın liderlik ettiği "Dayıcılar" grubunun örgüte hâkim olması sonrası 30/3/1994 ve 9/5/1994 tarihleri arasında örgüt Şam'da 1. Kongresi'ni gerçekleştirmiş ve örgütün ismi Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi olarak değiştirilmiştir.

11. İlk derece mahkemesi kararında örgütün amacı, mevcut anayasal düzeni halk ayaklanması yoluyla yıkarak yerine Marksist-Leninist ilkelere dayalı komünist bir düzen kurmak olarak belirtilmiştir. Örgütün Türkiye'nin emperyalizme bağımlı faşizmle yönetildiği ve iktidarın niteliğinin seçimle değişmesinin mümkün olmadığı, bu sebeple oluşturulacak kitlelerin başlatacağı silahlı savaş ile iktidarın yıkılması gerektiği görüşünü benimsediği ifade edilmiştir. Bu doğrultuda örgütün stratejisinin iki aşamadan oluştuğu aktarılmıştır. Birinci aşama, kitlelerin politize edilerek savaşa dâhil edilmeleri için örgütün silahlı propagandayı temel alarak yürüttüğü ve düzenli ordular aşamasına kadar süreceği belirtilen "öncü savaşı" olarak belirlenmiştir. İkinci aşama ise gerilla ordusunun halk ordusuna dönüştürülerek devrimci halk iktidarının kurulduğu ve bunların yaygınlaştırılarak sürekli saldırılarla iktidar güçlerinin moral olarak çökertildiği son saldırıya hazırlanma sürecidir. Örgütün nihai amacı da sosyalizme varacak olan "millî demokratik devrim" olarak belirtilmiştir.

12. Bu bağlamda Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (DHKC), örgütün askerî faaliyetlerini içine alan ve "millî demokratik devrim"in gerçekleşmesi için öncü savaşı yürüten gerilla mücadelesinin genel adı olarak belirtilmiş ve örgütün 2009 yılından itibaren gerçekleştirdiği faaliyetlerde "Halk Cephesi" ismini kullanmaya başladığı ifade edilmiştir. Demokratik Halk Kurtuluş Partisinin (DHKP) ise halk ihtilalini gerçekleştirmek amacıyla öncü savaş yürüten unsurların yürütme organı ve "millî demokratik devrim"in ardından devrimi yönlendirecek siyasi organ olduğu belirtilmiştir. Her parti üyesinin bir cephe üyesi olduğu fakat her cephe üyesinin parti üyesi olmasının zorunlu olmadığı da eklenmiştir.

13. Kararda DHKC'nin de silahlı ve demokratik olmak üzere iki esas çalışma alanı olduğu belirtilmiştir. Buna göre silahlı cephe, düzene karşı verilen doğrudan silahlı mücadele içinde yer almak isteyen herkesin silah elde savaşmak için istihdam edileceği yapılanmadır. Demokratik cephe ise cephe tüzük ve programını kabul edecek çok daha geniş kitlelere ulaşma potansiyeli bulunan ve böylece başlangıçta küçük olan katılımların büyümesi ile yeni cephe organları ve örgütlülüklerin oluşturulabileceği yapı olarak belirlenmiştir.

14. İlk derece mahkemesi kararında DHKP/C terör örgütünün kuruluş tarihinden itibaren gerçekleştirdiği şiddet eylemlerine de yer verilmiştir. Buna göre söz konusu örgüt 1994 yılında Ankara'da avukatlık yapan eski bir adalet bakanının öldürülmesi, 1995 yılında ülkenin önde gelen şirketlerinden olan Koç Holdingin deposunun basılarak tahrip edilmesi, aynı yıl bir siyasi parti binası önünde nöbet tutan polis memuru ile İl Jandarma Komutanlığı önünde nöbet tutan iki jandarma erinin, 1996 yılında da iş adamı Özdemir Sabancı'yla birlikte iki kişinin Sabancı Holdingin merkezinde öldürülmesi eylemlerini gerçekleştirmiştir.

15. Daha sonraki yıllarda da terör eylemlerine aralıksız devam eden örgüt, 2000 yılında Harbiye Orduevinde örgüt üyesi bir militan tarafından canlı bomba saldırısı gerçekleştirilmesi, 2001 yılında Şişli Emniyet Müdürlüğü önünde ve Taksim'de bir polis noktası önünde örgüt üyesi militanlar tarafından canlı bomba saldırısı gerçekleştirilmesi, 2002 yılında İstanbul'daki ölüm orucu evlerinde örgüt militanları tarafından silahlı çatışmaya girilmesi, 2003 yılında intihar saldırısı hazırlığı yapan örgüt üyesi militanın üzerindeki bomba düzeneğinin Ankara'da bir kafenin lavabosunda devreye girerek patlaması, 2003 yılında örgüt üyesi bir militanın Ankara'da Mehmet Ağar'a suikast hazırlığı içindeyken yakalanması, İstanbul'da bir intihar saldırısı hazırlığı içindeki örgüt üyesi militanın üzerindeki bomba düzeneğinin belediye otobüsünde bulunduğu sırada devreye girmesi ve patlaması eylemlerini gerçekleştirmiştir.

16. Söz konusu örgüt, 2005 yılında da adalet bakanına suikast hazırlığı içindeki örgüt üyesi militanın ölü olarak ele geçirilmesi, 2009 yılında Bilkent Üniversitesinde eski adalet bakanlarından Hikmet Sami Türk'e örgüt üyesi bir militan tarafından intihar saldırısı düzenlenmesi ve 1. Körfez Savaşı sırasında üç Amerika Birleşik Devletleri (ABD) askerî personelinin öldürülmesi ile yirminin üzerinde ABD ve NATO tesisinin bombalanması şeklinde şiddet eylemleri gerçekleştirmiştir. Ayrıca kararda, örgütün uyuşturucu madde kaçakçılığıyla finansal kaynak sağladığı yönündeki istihbarat üzerine 2010 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğünce örgüte yönelik gerçekleştirilen operasyonda uyuşturucu madde ele geçirildiği bilgisine de yer verilmiştir.

17. Kararda örgütün 1990 yılında silahlı faaliyetlerine başladığı, o dönemde ismi "Silahlı Devrimci Birlikler" olan ve daha sonra "Silahlı Propaganda Birlikleri" olarak değiştirilen örgütün silahlı kanadının kır ve kent birlikleri olarak iki grup hâlinde silahlı faaliyetlerde bulunduğu belirtilmiştir. 8/4/2007 tarihinde Tunceli'de çıkan çatışmada dört örgüt mensubunun ölü ve bir örgüt mensubunun sağ olarak ele geçirilmesiyle sonlandırılana kadar örgütün Tokat, Sivas, Amasya, Çorum, Denizli, Hatay ve Tunceli'de kırsal alan faaliyetinde bulunduğu ifade edilmiştir.

18. DHKP/C terör örgütünün yakın zamanlı sansasyonel şiddet eylemlerinden biri de 31/3/2015 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında görev yapan Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın İstanbul Çağlayan Adliyesindeki çalışma odasında görevi başındayken rehin alınması ve sonrasında şehit edilmesidir.

19. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında terör örgütü üyesi olmak suçu yönünden başvurucunun delil olarak dikkate alınan eylemleri şu şekilde sıralanmıştır :

"Sanık [E.K.]'ın [başvurucu] 15/11/2009 tarihinde Malatya Soykan Parkı'nda, 25/09/2010 tarihinde Malatya AKP il başkanlığı önünde, 12/12/2010 tarihinde Malatya Halklar Derneğinde düzenlenen eyleme, 19/12/2010 tarihinde Malatya İsmetpaşa Caddesi'nde düzenlenen eyleme katılma, düzenlenecek eylemle ilgili hazırlık yapma, metin, broşür vb malzeme hazırlama, organizasyonla ilgilenme, yapılacak eylemlere terör örgütüne müzahir diğer şahısları davet etme, 24/02/2011 tarihinde düzenlenen eyleme katılma, örgüte müzahir şahıslarla eylemlerle ilgili konuşma, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle düzenlenen eyleme katılma, diğer örgüt üyesi veya örgüte müzahir şahıslarla yapılacak eylemlere katılmaları konusunda iletişim kurma, 09/03/2011 tarihinde düzenlenen 'toplu mezarlar' eylemine katılma, 30 Mart-17 Nisan tarihleri arası DHKP/C terör örgütün kuruluş yıldönümü ve sözde devrim şehitleri haftası kapsamında Kızıldere'ye gitme, 15/03/2011, 30/03/2011, 06/04/2011 ve 08/04/2011 tarihlerinde Malatya Yeşilyurt Caddesi ve Kernek Meydanı civarında örgüt yanlısı YÜRÜYÜŞ isimli dergiyi satma, 25-26-27 Nisan 2011 tarihlerinde Malatya Paşaköşkü Mahallesi'nde İstanbul İli'nde yapılacak alternatif 1 Mayıs etkinlikleri için sergi açma, 1 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da düzenlenen 1 Mayıs etkinliklerine tek tip kıyafet giyerek askeri düzende yürüyüş yapan grubun yanında görevli olarak katılma, 05/05/2011 tarihinde Malatya Kemal Özalper İlköğretim Okulu'nda düzenlenen yürüyüşe katılma, 07/05/2011 tarihinde örgüt tarafından şehit ilan edilen Güler Zere'nin mezarını ziyaret etme, öncesinde aynı şahsın cenaze törenine katılma, 10/05/2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nce terör örgütüne düzenlenen operasyonu protesto eylemine katılma..."

20. İlk derece mahkemesinin kararında başvurucunun katıldığı belirtilen eylemlerin DHKP/C terör örgütü tarafından organize edildiği ve başvurucunun örgüt talimatı uyarınca bu eylemlere katıldığının kabul edildiği görülmektedir. Kararda başvurucunun 2011 yılında İstanbul'da gerçekleştirilen 1 Mayıs İşçi Bayramı etkinliğine "Halk Cephesi" yazılı önlük giyerek katıldığı ve askerî nizamda yürüyen grubu müdahalelerden korumak amacıyla önleyici pozisyonda yanlarında yürüdüğü de belirtilmiştir. Başvurucunun örgüt üyesi cenazesine de "Halk Cephesi" yazılı önlükle katıldığı ifade edilmiştir. Yine başvurucunun sattığı belirtilen "Yürüyüş" dergisinin de anılan terör örgütüne müzahir yayın yaptığı ve satışından elde edilen gelirin örgüte mali kaynak olarak aktarıldığı kabul edilmiştir.

21. İlk derece mahkemesinin kararında, anılan terör örgütü tarafından organize edildiği kabul edilen eylemlere ilişkin olarak başvurucunun gerçekleştirdiği hazırlıklar ve bu eylemlere diğer örgüt üyelerinin çağrılmasıyla ilgili konuşmalarının bulunduğu birçok iletişim kaydına yer verildiği görülmektedir. Başvurucunun gerçekleştirdiği kabul edilen iletişim kayıtlarında telefonların başka şahıslar üzerine kayıtlı olduğu belirtilmişse de konuşmaların bazılarında başvurucu olduğu kabul edilen şahsın "Ben Halk Cephesinden [E.]" ya da "Ben [E.]" demiş olduğu ve bazılarında da konuştuğu şahısların kendisine "[E.]" şeklinde hitap ettiği görülmektedir.

22. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında terör örgütü üyesi olmak suçu yönünden başvurucuyla beraber tüm sanıklar hakkında yapılan değerlendirme şu şekildedir:

"Sanıkların bu şekilde; örgütün amacı, stratejisi, yapılanması ve faaliyetleri doğrultusunda düzenli, ve sürekli olarak eylemde bulunmaları bu eylemlerin diğer örgüt üyeleri veya örgüte müzahir şahısları organize etme, birçok propaganda ve gösteri eylemine katılma, yapılacak eylem ve gösteriler için materyal hazırlama temin etme, terör örgütüne müzahir yayın yapan gazete, dergi gibi yayınlardan birden çok bulundurma, dağıtma, diğer örgüt üyeleri ile örgütün amacı doğrultusunda organize bir şekilde irtibat kurma, örgüt üyelerini, örgüt üyesi yakınlarını sahiplenme, onların ihtiyaçları ile ilgilenme vb gibi ve yukarıda izah edildiği şekilde çeşitlilik gösteren eylemlerde bulunmaları yine bu eylemlerinin bir kısmının terör örgütüne müzahir yayın yapan basın yayın organlarında propaganda amaçlı yayınlanması eylemleri dikkate alındığında sanıkların terör örgütü üyesi olduklarının kabulü gerekmiştir. Öte yandan deliller ve oluş kısmında ayrıntılı olarak değerlendirildiği üzere sanıklara isnat edilen eylemlerin sabit olması yanında esasen sanıklar da atılı eylemleri gerçekleştirdiklerini kabul etmektedirler. Ancak bir kısmı yukarda sayılan birçok vahim eylemde bulunan DHKP/C terör örgütü ve DHKP/C terör örgütünü temsil eden 'HALK CEPHESİ' isimli yapılanmanın eylemlerinin paralelinde hareket edilmiş olunması, DHKP/C terör örgütünün sahiplenilerek anılan örgütçe sözde şehit ilan edilen kişilerin benimsenmesi, örgüte yönelik güvenlik kuvvetlerince yapılan operasyonlara organize ve düzenli bir şekilde refleks gösterilerek tepki verilmesi, 1 Mayıs İşçi Bayramı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, cezaevi operasyonları gibi yıldönümlerinde mutat bir kutlama veya protesto yapılmayıp örgütü ifade eden pankart, yazılı afiş, yazı ve benzeri metaryal taşınması, örgüt ve örgütün geçmişinde yer alan kişilerin ifade edildiği sloganların atılması, örgütün simgesi haline gelmiş flama, bayrak ve benzeri metaryal taşınması, tek tip elbise giyilmesi gibi demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılması sayılamayacak eylemler ve bu eylemlerin sürekliliği değerlendirildiğinde sanıkların eylemleri ile örgütü sürekli gündemde tutma kamunun ilgisini çekme örgüte elaman veya yandaş kazandırma niteliğinde olduğu dolayısı ile bu yöndeki savunmalarına itibar edilemeyeceği ve

Sanıkların üyesi bulunduğu silahlı terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştiren örgüt olup, sanıkların sübutu kabul olunan eylemlerinin de amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılıkla ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre örgütün amacı ve stratejisi doğrultusunda örgütle organik bağ kurup, örgütün amacı doğrultusunda süreklilik, çeşitlilik, yoğunluk ve etkinlik gösteren nitelikte eylemler olduğu değerlendirilmiştir. "

23. Başvurucu terör örgütü üyeliğinden mahkûmiyetine dair kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 21/6/2013 tarihinde başvurucunun terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûmiyetini onamış, terör örgütü propagandası yapmak suçundan mahkûmiyetini ise yasal değişiklik uyarınca kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinden bozmuştur. Başvurucunun terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûmiyetinin onanmasına dair kararın ilgili kısmı şöyledir:

"1- Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan incelemede;

Fiziki takip tutanakları, iletişimin usulüne uygun olarak tespitine ilişkin kayıtlar, arama ve elkoyma tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre; Dairemizce de silahlı terör örgütü DHKP/C'nin alt yapılanması olarak kabul edilen HÖC (Hak ve Özgürlükler Cephesi)'ün 2008 yılından itibaren Halk Cephesi adı altında sürdürdüğü faaliyetleri kapsamında düzenlenen etkinlik ve eylemlere katılma, müzahir kitlenin anılan eylemlere katılması için çalışma, eylemlere katılımı ve eylem yerlerine ulaşımı koordine ve organize etme, örgütün propagandasını yapma, örgüt mensubu iken ölen ya da öldürülen şahısların cenazelerini ve sanık veya hükümlü sıfatıyla cezaevinde bulunan örgüt mensuplarını örgütsel bağlılık içinde sahiplenme ve bu kapsamda gerçekleştirilen eylemlerin örgütle bağlantılı yayın organlarında yer almasını sağlama şeklindeki çeşitlilik ve süreklilik gösteren eylemleri nedeniyle sanıkların DHKP/C silahlı terör örgütü üyesi olduklarına ilişkin kabul ve uygulamada bir isabetsizlik görülmemiştir."

24. Başvurucu 2/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 140. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı, başvurucu hakkında teknik araçlarla izleme kararı verildiği 21/4/2011 tarihinde şu şekildedir:

" Teknik araçlarla izleme kararı en çok dört haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir..."

26. Diğer ilgili ulusal ve uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Metin Birdal [GK] (B. No:2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-39)başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, dijital delillerin güvenilirliğine ilişkin olarak talep edilen bilirkişi incelemesi ile temyiz aşamasında Yargıtay nezdindeki duruşma taleplerinin gerekçesiz biçimde reddedilmesi, ilk derece yargılaması aşamasında müdafinin sözü yarıda kesilerek savunma hakkının kısıtlanması, ayrıca hakkındaki teknik araçlarla izleme ve iletişimin tespiti kararlarının usulüne uygun olarak verilmemiş olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

29. Başvurucu, Yargıtay aşamasında duruşma yapılması talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceğine karar vermiştir (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725, 19/11/2014, §§ 44-46).

31. Somut olayda başvurucu, ilk derece mahkemesinde duruşmalı olarak yargılandığından temyiz incelemesi sırasında ayrıca duruşma yapılmamasının duruşmalı yargılama hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kaldı ki başvurucu temyiz aşamasında duruşma yapılmasının yargılamayı ne şekilde etkileyeceği ya da yapılmamış olmasının yargılamayı ne şekilde etkilediği konusunda bireysel başvuru formunda somut bir açıklama da yapmamıştır. Bu nedenle duruşmalı yargılama hakkı yönünden bir ihlal bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

32. Başvurucu duruşma esnasında müdafinin sözü yarıda kesildiğinden savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilebilmesi için, savunma hakkının tam ve etkili bir biçimde kullanılmasının sağlanması gerekir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). Ceza yargılamasının temel koşulu, şüpheli veya sanığa suçlamanın niteliği ve sebebinin ayrıntılı bir biçimde bildirilmesidir. Ceza kovuşturmasında iddianamenin tebliğ edilmesiyle sanığın, suçlamalardan haberdar olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca sanığa ve müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri sürenin verilmesi gerekmektedir (Erol Aydeğer, §§ 35-38).

34. Somut olayda hakkındaki suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında başvurucunun bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunabilmesi için gerekli önlemlerin alındığı ve savunmasını hazırlaması için gerekli süreden faydalandığı tespit edilmiştir. Bunun yanında başvurucu, müdafinin duruşma esnasında sözü yarıda kesilerek savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmekteyse de somut olarak mahkeme önünde hangi argümanı ileri sürme imkânından faydalanamadığı ve bunun yargılamaya etkisi konusunda bireysel başvuru formunda bir açıklama yapmamıştır. Bu nedenle savunma hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının da açık olduğu anlaşılmaktadır.

35. Başvurucu, iletişim kayıtları dışında hakkındaki tüm delillerin teknik takip kararı sonucu elde edilen görüntüler şeklindeki dijital delillerden oluştuğunu, görüntülerin mahkeme huzurunda izlenmesi talepleri ile bunların güvenilirliğine ilişkin olarak bulundukları bilirkişi incelemesi taleplerinin keyfî biçimde reddedildiğini ileri sürmüştür.

36. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

37. Somut olayda başvurucu, yalnızca teknik araçlarla izleme kararı ile elde edilen görüntüleri ilk derece mahkemesi huzurunda izleyememesi ve bu delillere ilişkin bilirkişi taleplerinin gerekçesiz biçimde reddedilmesinden şikâyet etmektedir. Başvurucu anılan görüntüleri izleyemediğine dair bir iddia ileri sürmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun ne bireysel başvuru formunda ne de yargılama aşamasında söz konusu dijital delillere ilişkin somut bir şikâyette bulunmadığı ve bu görüntüleri mahkeme huzurunda izlemesinin uyuşmazlığın çözümüne nasıl bir etkisi olacağını açıklamadığı da dikkate alındığında başvurucunun soyut şikâyetleri nedeniyle başvuru konusu yargılamada silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilmiş olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

38. Başvurucu; yargılama kapsamında hakkında ilk kez 22/3/2011 tarihinde teknik araçlarla izleme kararı verildiğini, buna rağmen 21/4/2011 tarihinde ikinci kez verilen teknik araçlarla izleme kararında hakkında birinci kez teknik araçlarla izleme kararı verildiğinin kabul edildiğini ve bu nedenle ikinci kez yapılan teknik takipte elde edilen görüntülerin hukuka uygun deliller olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını da belirtmiştir.

39. İlgili zamanda yürürlükte olan mevzuat uyarınca (bkz. § 22) başvurucu hakkında bir kez daha dört hafta süre ile teknik araçlarla izleme kararı verilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Başvurucu hakkında ikinci kez verilen karardan sonra tekrar teknik araçlarla izleme kararı verildiğine dair bir bulgu olmadığı gibi başvurucu da aksine bir iddiada bulunmamıştır. Bu bağlamda başvurucu hakkında ikinci kez verilen teknik araçlarla izleme kararının sehven birinci kez verildiği şeklinde kabul edildiği ve bu hatanın teknik araçlarla izleme kararıyla elde edilen görüntüler şeklindeki dijital delillerin hukuka aykırı hâle gelmesini sağlayacak derecede ağır bir hata olduğundan bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının da bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulunması gerekir.

40. Başvurucu adil yargılanma hakkı başlığı altında son olarak iletişimin tespiti kararlarının usulüne uygun olarak verilmediğini ileri sürmüştür. İlgili mevzuatta ancak başka türlü delil elde etme imkânı olmaması hâlinde iletişim tespiti kararı alınabileceğinin öngörüldüğünü belirten başvurucu; somut olayda başka türlü delil elde etme imkânı bulunduğunu, nitekim iletişimin tespitine karar verildikten sonra gerçekleştirilen aramalarla birtakım deliller ele geçirildiğini belirtmiştir.

41. İlgili mevzuatta öngörülen "başka türlü delil elde etme olanağı bulunmaması" şartının kararın verildiği zaman yönünden geçerli olacağı ve her hâlde bu şartın ne şekilde yorumlanması gerektiği konusunda kararı verecek olan makamların geniş bir takdir yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında başvurucu hakkında verilen iletişimin tespiti kararlarının hukuka aykırı olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır (benzer bir karar için bkz. Yusuf Keskin ve Sefer Baysal, B. No: 2013/7806, 21/4/2016, §§ 94-102).

42. Dolayısıyla başvurucunun iletişimin tespiti kararı kapsamındaki iddiaları yönünden de bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğü ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Yönünden

43. Başvurucu barışçıl toplantılara katılmak ya da dergi satmak gibi anayasal hakların kullanımından ibaret olan eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde dikkate alınması nedeniyle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

44. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

2. Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi

45. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 48).

3. Terör Örgütü Üyeliği Suçu Bağlamında Yarışan Değerler Arasında Denge Kurulması

46. Uluslararası hukuk literatüründe statü suçu olarak adlandırılan terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için kişinin henüz bir suç işlemiş olması gerekmez. Örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur. Bu bağlamda örgüte üye olmak suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür. Çünkü birden fazla kişinin suç işlemek için organize olması toplum için daha açık ve yakın bir tehdit oluşturur. Özellikle günümüzde terörizmin gerek ulusal gerek uluslararası alanda ulaştığı düzey gözönüne alındığında bu tehdit oldukça somut hâle gelmektedir (Metin Birdal, § 61).

47. Terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûm edilebilmek için kişi, örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmeli; örgütün bir parçası olmayı istemeli ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağlamalıdır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Dolayısıyla üyeliğin suç olarak kabul edilmesinin ve cezalandırılmasının altında yatan sebep, terör örgütü üyesi olan kişinin aslında bu şekilde terör örgütünün toplum için arz ettiği tehlikeye bilerek ve isteyerek katkı sağlamasıdır (Metin Birdal, § 62).

48. Terör örgütüne üye olmak suçu diğer tipik suçlara nazaran erken bir aşamada cezai sorumluluk öngörmektedir. Bu nedenle bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Böyle bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin, bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin değerlendirilmesine yol açar. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre henüz ceza kanunlarında tanımlanan bir suçu dahi işlememiş kişilerin bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek kuvvette bir bağının olup olmadığının bu şekilde değerlendirilmesi ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek potansiyele sahiptir (Metin Birdal, §§ 63, 64).

49. Öte yandan modern demokrasilerde devletlerin kendi sorumluluk alanındaki bireyleri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı korumak şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu yükümlülüğün bir sonucu olarak insanların terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir dengeleme yapılması ihtiyacı doğmaktadır (Metin Birdal, § 65). Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi terör örgütü üyeliği suçundan yapılan yargılamalarda yarışan değerler arasında adil bir denge kurulabilmesi için aşağıdaki ilkeleri benimsemiştir:

- Terör örgütüne üye olma suçundan her türlü şüpheden uzak bir şekilde mahkûm edilebilmesi için -eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate alındığında- kişinin örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğunun yeterli bir gerekçe ile ispat edilmesi şarttır. Örgüt üyeliği konusundaki ispat, iddia makamınca ortaya konulan maddi olayların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yanı sıra söz konusu suçun unsurlarının, nedensellik bağının, failin kusur yeteneğinin ve kastının onun örgüt üyesi olduğunu gösterip göstermediği olacaktır (Metin Birdal, § 67).

- Ceza muhakemesindeki "Delilsiz mahkûmiyet olmaz." ilkesinin bir sonucu olarak somut, gerçekçi, olayla bağlantılı ve olayı temsil eden her şey, hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş olması şartıyla terör örgütü üyeliği suçunun delili olabilir. Dolayısıyla terör örgütlerinin yapılarının ve faaliyetlerinin çeşitliliği söz konusu olunca bir kişinin terör örgütünün üyesi olduğunun ortaya konulması için değerlendirmeye alınabilecek deliller konusunda ortak ve sınırlı bir öngörüde bulunulması mümkün değildir (Metin Birdal, §§ 68-71).

- Buna rağmen terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olunduğunu gösteren delillerin birlikte incelenmesi sonucunda sağlamlıkları sınanmalı; her bir delil her terör örgütünün amacı, niteliği, bilinirliği, kullandığı şiddetin türü ve yoğunluğu ile somut olayın ilgili diğer koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bunun yanında kişilerin delil olarak kabul edilen faaliyetleri birbiriyle sınanmalı, sağlamaları yapılarak birbirlerini tamamlayıp tamamlamadığı ve tutarsızlık içerip içermediği tespit edilmelidir. Dolayısıyla her biri örgüt üyeliğine ilişkin bir parçayı açıklayan ve delil olarak kabul edilen faaliyetler birleştirilerek olayın bütününün anlaşılması sağlanmalıdır (Metin Birdal, § 72).

50. Yukarıda kabul edilen ilkeler doğrultusunda başvurucunun katıldığı gösterinin terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûmiyetinde delil olarak dikkate alınması şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olup olmadığı değerlendirilmelidir.

51. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir (Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45). Dolayısıyla mevcut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin yapacağı değerlendirme, katıldığı nevruz etkinliğinin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinde delil olarak dikkate alınmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal edip etmediğiyle sınırlıdır. Öte yandan terör örgütüne üye olma suçunun kendine özgü nitelikleri (bkz. §§ 46-48) söz konusu inceleme yapılırken yargılamanın bir bütün olarak değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

4. İlkelerin Olaya Uygulanması

52. Başvurucunun üyesi olduğu gerekçesiyle cezalandırıldığı DHKP/C terör örgütü 1990'lı yıllardan itibaren özellikle şehirlerde gerçekleştirdiği intihar ve suikast tipi eylemleriyle yoğun bir şekilde şiddet kullandığı görülen bir terör örgütüdür (bkz. §§ 13-15). Dolayısıyla başvurucunun üyesi olduğu kabul edilerek cezalandırıldığı terör örgütü DHKP/C'nin toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz ettiği kabul edilmelidir.

53. Başvurucunun terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde dikkate alınan deliller başvurucunun terör örgütünün talimatıyla toplantı organize etmesi ve bunlara katılım sağlaması, katıldığı eylemlerin bazılarında üzerinde "Halk Cephesi" yazan önlükler olması, diğer terör örgütü üyeleriyle örgütün amaçları doğrultusunda sık bir iletişim içinde bulunması, örgüte mali kaynak sağlamak amacıyla dergi satışı yapması, örgütün propagandasını yapması ve örgüte yapılan operasyonları protesto etmesi, örgütçe şehit ilan edilen bir örgüt üyesinin cenaze törenine katılması, daha sonra da mezarını ziyaret etmesi olarak belirlenmiştir.

54. Başvurucu Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuruda anayasal haklarının kullanılmasından ibaret olan eylemlerinin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinde dikkate alınmasından şikâyetçi olmuştur. Başvurucuya göre barışçıl toplantılara katılması, suç içermediğini iddia ettiği eylemlerde bulunması ve süreli yayın satışı yapmasının bir suçun delilleri olarak kullanılması ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal etmiştir. Başvurucu dikkate alınan söz konusu delillerin hukuken geçerliliğine dair iddialarda bulunmuşsa da, söz konusu iddiaların soyut olduğu ve adil yargılanma hakkı altındaki usuli güvencelerin ihlal edildiğine dair bir bulgu olmadığı sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 29-42).

55. Dolayısıyla somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin yapacağı değerlendirme, DHKP/C terör örgütü talimatı doğrultusunda gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerin, söz konusu terör örgütüne ilişkin istihbari bilgiler ışığında hep birlikte ele alındığında başvurucunun terör örgütüne üye olduğu kanaatini tamamlayan ve destekleyen deliller olarak kullanılıp kullanılamayacağına ilişkin olacaktır.

56. Hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş olması şartıyla somut, gerçekçi, olayla bağlantılı ve olayı temsil eden her şeyin terör örgütü üyeliği suçunun delili olarak kullanılabileceğinin yeniden hatırlatılması gerekir (bkz. § 49). Dolayısıyla başvurucunun iddiasının aksine örgüt talimatıyla katıldığı ve gerçekleştirdiği belirtilen eylemlerin başvurucunun terör örgütü üyeliği suçunu ispatlamak için bir delil olarak kullanılması mümkündür. Nitekim derece mahkemesi; tespit edilen iletişim kayıtlarında birden fazla kez terör örgütünün, silahlı faaliyetlerinin yürütüldüğü alt yapılanması olan "Halk Cephesi"nden olduğunu belirten (bkz. § 11), katıldığı bazı eylemlere de üzerinde "Halk Cephesi" yazılı önlükle katıldığı görülen, ayrıca örgüt üyesi olduğu iddia ve kabul edilen kişilerle sıkı bir iletişim içinde bulunduğu tespit edilen başvurucunun örgüt üyeliği suçundan mahkûmiyetinde dikkate alınan diğer eylemlerinin de örgüt talimatı doğrultusunda gerçekleştirildiğini kabul etmiş ve bunları başvurucunun terör örgütü üyesi olduğu kanaatini destekleyici, tamamlayıcı ve güçlendirici birer delil olarak kullanmıştır. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarında, suç oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu iddia edilen eylemlerin ceza mahkemesince başvurucunun terör örgütü üyesi olduğu kanaatini destekleyici, tamamlayıcı ve güçlendirici birer delil olarak kullanılmasının makul olduğu sonucuna ulaşmıştır.

57. İfade özgürlüğü ve toplantı hakkının güvence altına alınmadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Bu haklar demokrasinin vazgeçilmez bir koşuludur ve onun ayrılmaz birer parçasıdır (Ferhat Üstündağ, § 78). Bununla birlikte başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi, eylem ve davranışlarıyla şiddeti ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen DHKP/C terör örgütünün üyesi olduğu kabul edilen başvurucunun demokratik yaşam için ciddi bir tehdit oluşturduğu kanaatine ulaşmıştır. Dolayısıyla DHKP/C terör örgütünün yöntem olarak benimsediği şiddet eylemlerinin ortadan kaldırılması doğrultusunda demokratik yaşam için ciddi bir tehdit oluşturan şiddetin devamına ve artmasına destek olacak tarzda hareket eden başvurucunun cezalandırılması acil bir toplumsal ihtiyacı karşılamaktadır. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin toplumun terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir denge kurduğu kabul edilmiştir.

58. Sonuç olarak somut olayda başvurucunun DHKP/C terör örgütünün talimatları doğrultusunda gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerinin, terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde delil olarak kullanılması ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı üzerinde haksız bir caydırıcı etki yaratacak nitelikte görülmemiştir.

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine dair başvurunun bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.

C. Özgürlük ve Güvenlik Hakkı ile Eğitim Hakkı Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararının keyfî ve gerekçesiz olarak verilmesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkı ile eğitim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

62. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak

birçok kararında "zaman bakımından yetkisi"yle ilgili ilkeleri belirlemiştir. İlk derece mahkemesince verilen mahkumiyet kararının anılan yetkinin başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra verilmiş olması gerektiği, bu tarihten önce verilen bir nihai kararla sona eren tutukluluk hallerine ilişkin başvuruların zaman bakımından yetki dışında kaldığı kabul edilmiştir (Osman Büyüksu, B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1 /2014, §§ 24-29).

63. Somut olayda başvurucunun suç isnadına bağlı tutukluluk durumu, başvurucunun mahkum edildiği 1/2/2012 tarihinde yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.

64. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. İfade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Özgürlük ve güvenlik hakkı ile eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(E.K. [2.B.], B. No: 2013/7637, 17/7/2019, § …)
   
Başvuru Adı E.K.
Başvuru No 2013/7637
Başvuru Tarihi 2/10/2013
Karar Tarihi 17/7/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bazı eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde delil olarak kullanılmasının başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, yargılama sırasında usule ilişkin güvencelere riayet edilmemesinin de adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Terör örgütüne üye olma (TCK.314) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Eğitim hakkı Eğitim Zaman Bakımından Yetkisizlik
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Yakalama, gözaltı Zaman Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Sözlü yargılanma hakkı (aleni yargılanma, duruşmada hazır bulunma vs.) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 140
160
5237 Türk Ceza Kanunu 86
256
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 13
16
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi