logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(C.K. [2.B.], B. No: 2013/8728, 15/12/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

C.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8728)

 

Karar Tarihi: 15/12/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

C. K.

.

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, cezaevinde infaz ve koruma memurları tarafından yapıldığı iddia edilen işkence ve kötü muameleye ilişkindir.

BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 2/12/2013 tarihinde Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 20/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 29/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Bakanlık tarafından 26/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 2/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

6. Başvurucu 6/7/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

II. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (Cumhuriyet Başsavcılığı) S.2012/88022 No.lu dosyasından temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 1983 doğumlu olan başvurucu, başvuru tarihinde Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

1. İşkence ve Kötü Muamele İddialarıyla İlgili Adli Soruşturma

9. Başvurucu, 25/6/2012 tarihinde hükümlü olarak bulunduğu Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda görevli infaz ve koruma memurlarının Cezaevindeki bazı uygulamalara itiraz etmesi nedeniyle ellerine ters kelepçe taktıklarını, gözlerini ve ellerini bağladıklarını, kıyafetlerini çıkararak suya soktuklarını, yerde tekme ve yumrukla darbettiklerini, “Biz böyle işkence yaparız, bize kimse hesap soramaz.” diyerek kendisini tehdit ettiklerini ileri sürerek Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına 19/7/2012 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. S.2012/2191 sayı ile kaydedilen dosyada başvurucunun 19/7/2012 tarihli ifadesi şöyledir:

“… Ben halen İzmir Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak kalmaktayım. Buca Kapalı Cezaevinden buraya bundan iki hafta kadar önce sevk edildim. Buca Cezaevinde infaz koruma memurları bana işkence ettiler. Ben bu konuyla ilgili İnsan Hakları Komisyonuna, Adalet Bakanlığına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, Dünya Af Örgütüne, Orta Araplar Birliği Başkanlığına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına, Cezaevi Savcılığına, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben dilekçeler yazdım. Gönderdiğim dilekçeleri hangi numaralarla gönderdiklerini görevli memurlara sorduğumda bana cevap vermediler. Tam olarak hatırlamıyorum ancak 31/6/2012 ya da 1/7/2012 tarihinde Buca Kapalı Cezaevinde kalmakta olduğum hücreden ismini Recep olarak bildiğim infaz ve koruma memuru ve yanında bulunan 10-11 tane infaz ve koruma memuru da dahil olmak üzere beni alıp bilmediğim bir odaya götürdüler. Bana bağırıp çağırdılar. Bana seni başka bir bölüme vereceğiz orada yatacaksın dediler. Çok pis ve kötü bir odaydı. Benim götürüldüğümü aynı bölümde kaldığım arkadaşım S.K. da şahittir. Onlara cezaevi müdürüyle görüşmek istediğimi söyleyince, ‘Ulan bizim canımızı sıkıyorsun’ diyerek bana saldırdılar ve vurarak yere yatırdılar. Sonra üzerimdeki elbiselerimi çıkarttılar, ellerimi arkadan kelepçelediler. Dolu olan bir kova su getirerek beni baş aşağı o kovanın içine soktular. Ben nefessiz kaldıkça tekrar tekrar yaptılar. Namaz kıldığımdan başımda bulunan sarıkla benim ağzımı bağladılar. Sonra kendimden geçmişim. Bu olaydan dolayı benim psikolojim bozuldu. Kendime gelince aynı gün içerisinde bileklerimi keserek intihar girişiminde bulundum. Bununla ilgili doktor raporlarım mevcuttur. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavim yapıldı.”

Yapılan soruşturma sonucunda Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 21/7/2012 tarihli ve S.2012/2191, K.2012/189 sayılı yetkisizlik kararıyla dosya İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. S.2012/76684 sayı ile kaydedilen dosya 22/10/2012 tarihli ve K.2012/2978 sayılı birleştirme kararıyla aynı yer Savcılığının S.2012/88022 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.

10. Başvurucunun 23/8/2012 tarihinde aynı olayla ilgili olarak ikinci kez Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunması üzerine 2012/2705 sayılı dosya üzerinden soruşturma yapılmıştır. Başvurucunun ikinci kez alınan 18/9/2012 tarihli ifadesi şu şekildedir:

“… Ben 25.06.2012 tarihinde Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kalıyordum. Bu kaldığım zaman içerisinde, olay günü cezaevi uygulamaları hakkında bazı itirazlarımı dile getirdim. Bunun karşılığı olarak İnfaz Koruma Memuru Recep ve bir grup memur daha bana işkence yaptı. Beni ters kelepçeye aldılar. Gözlerimi ve ağzımı bağladılar. Nedenini bilmediğim bir şekilde beni soydular. Hatırladığım kadarı ile beni suya batırıp çıkardılar. Beni nefessiz bıraktılar. Biz adama böyle işkence yaparız, bizden kimse hesap soramaz diyerek beni tehdit ettiler. Beni ters kelepçeye aldıkları sırada sırt üstü, yüz üstü düşürdüler. Yerde beni tekmelediler. Bu olay sonrasında yara aldığım için beni İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Hastanesine götürdüler. Orada tedavim yapıldı.Hastanede birkaç gün yoğun bakımda kaldım. Tedavim bittikten sonra Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna götürüldüm. Döndüğüm esnada da bana kötü muamele yapmaya devam ettiler. Ben bu şikayetimi, Adalet Bakanlığına, İnsan Haklarına, Cumhurbaşkanlığına, Diyanet İşleri Bakanlığına, HSYK’ya vs. bildirdim. Bana işkence yapan görevli memurları görsem tanırım. Hepsini teşhis edebilirim. Bu görevli memurlar da Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda gündüz vardiyasında çalışırlar. İşkence yapılırken ve tehdit edilirken S.K., M.A ve Ö.A. tanık olmuşlardır. Kendileri en son Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kalıyorlardı. Bildiğim kadarı ile M.A. Şakran Cezaevine gelmiş. Ö.A. benim koğuş arkadaşımdır. Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kalır. Beni darp eden ve bana işkence yapan şahıslardan şikayetçiyim. Ben şu an İzmir 3 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kalmaktayım. Dilekçelerimin akibetlerinin tarafıma bildirilmesini de talep ediyorum. Bu yaşadığım olaylar beni çok etkiledi. Psikolojimi bozdu. Maddi ve manevi zarara uğradım. Adli Tıpa sevkimi istiyorum.”

Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 19/9/2012 tarihli ve S.2012/270, K.2012/217 sayılı yetkisizlik kararıyla dosya, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

11. Dosya, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının S.2012/88022 sayılı sırasına kaydedilmiştir.

12. Başvurucunun Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/901 sayılı talimat dosyasında 6/11/2012 tarihinde üçüncü kez alınan ifadesi şöyledir:

“… Olay tarihinde ben İzmir Buca Ceza İnfaz Kurumunda bulunuyordum ve hücre cezası almıştım. Hücre cezamı çektiğim esnada infaz ve koruma memurları yanıma gelerek bana hiçbir açıklama yapmadan beni odadan başka bir yere götürdüler ben de kendilerine beni nereye götürüyorsunuz dedim. Bunun üzerine bana ‘Canımızı sıkıyorsun geç önümüze’ dediler. Recep denilen infaz ve koruma memuru benim boğazımı sıkarak nefessiz kalacak şekilde bana ‘Çok canımı sıkıyorsun, çok konuşuyorsun, çok biliyorsun’ dedi ve bunun üzerine beni yere yatırarak yüzüme yumruklarla vurdular Sonra ters kelepçe yaptılar ve ağzımı bağlayarak beni suya batırıp çıkardılar. Üzerimden kıyafetleri çıkardılar, elleri ve ayakları ile beni taciz ediyorlardı. Beni neden darp ettiklerini bilmiyorum. Bu olay ile ilgili olarak vücudumda yaralar oluştu. Burnumun üstünde iz kaldı ve kolumdan bu olay nedeni ile ameliyat oldum. Burnumdan dolayı da nefes alıp vermekte zorlanıyorum. Aynı zamanda hastaneye yattığım esnada ailem beni ziyaret için hastaneye geldiğinde benim hastanede olmadığımı ve cezaevine gittiğimi söylemişler. Ancak cezaevine gittiklerinde de cezaevinde olmadığımı söyleyerek ailemi mağdur etmişlerdir. Ben hastaneden çıktıktan 4 gün sonra şikayetçi oldum. Bu şikayetlerimi İnsan Haklarına, Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, Adalet Bakanlığına, Baro Başkanlığına dilekçe yazdım. Daha sonra bu dilekçeler ile ilgili olarak bana herhangi bir cevap verilmedi. Bu olayda benim kaldığım hücrenin karşısında bulunan koğuşta yer alan S.K. ve M.A. tanıktır. Sorulduğu takdirde olayı anlatacaklardır.

Ameliyat olduğum esnada benim ameliyat olma iznimi cezaevi savcısı ve İzmir C Başsavcısı vermektedir. Bu izni verirken neden ameliyat olduğumun araştırılması gerekiyordu. Bu konuda herhangi bir araştırma yapılıp yapılmadığının ve ilgililer hakkında soruşturma yapılıp yapılmadığının araştırılarak tarafıma bilgi verilmesini istiyorum. Ayrıca ailemden izin alınıp alınmadığının tarafıma bildirilmesi istiyorum.”

13. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 25/6/2012 ile 1/7/2012 tarihleri arasında İnfaz Kurumunda başvuru konusu olayın meydana geldiği bölümde görevli infaz ve koruma memurlarının kimlikleri ve görev çizelgesi 11/3/2013 tarihli yazıyla istenmiştir. Gelen cevap yazısına göre ilgili infaz ve koruma memurları soruşturmaya dâhil edilerek şüpheli sıfatıyla savunmaları alınmıştır.

14. Şüpheliler R.K., H.G., S.G. ve C.G.nin 3/6/2013 tarihli ifadeleri şöyledir:

“… şikayetçi olan C.K. isimli şahıs geçen yıl Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kalmaktaydı. Kendisine 25/6/2012 ila 1/7/2012 tarihinde şiddet uyguladığımız iddiası doğru değildir. Müştekiye iddia edildiği gibi tarafımızdan şiddet uygulanmamıştır… Ayrıca 25/6/2012 tarihinde 14. koğuşta kalmakta olan M.B. isimli şahsın gözüne parmaklarını sokmaya çalışmasından dolayı hakkında tutanak tutularak tarafımızdan yeni bölüm 17. no.lu odaya verilmiştir. Buna ilişkin tutanak dosya içerisindedir. Kendisi yeni bölüm 17 no.lu odaya aktarımı sırasında bizlere direnmiş, bunun üzerine tarafımızdan orantılı güç kullanmak suretiyle tekli odaya konulmuştur. Müşteki kurumumuzda kaldığı süre içerisinde agresif tavırlar sergileyen, sık sık kendine zarar veren bir kişi idi. İddiaları tamamen gerçek dışıdır. Kendisini dövmediğim gibi su dolu kova içerisine başını soktuğum iddiaları da gerçek dışıdır. Atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. Diğer arkadaşlarımın da müştekiye yönelik eylemleri olmamıştır.”

15. Şüpheliler M.D. ve M.A.nın 5/6/2013 tarihli ifadeleri şöyledir:

“Ben 25/6/2012-01/7/2012 tarihleri arasında yeni bölüm 1. kat 15. koğuş gözetim görevlisi olarak çalışmaktaydım. Hakkımda şikayette bulunan C.K. isimli hükümlünün iddiaları gerçek dışıdır. Ben göreve 23:00 saatinde gelmekteydim. Göreve geldiğimde kendisinin infaz ve koruma memuru arkadaşlara mukavemette bulunduğunu duydum. Benim olayla alakam yoktur. Atılı suçlamayı kabul etmem.”

16. Şüpheli A.E.nin Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/824 sayılı talimat dosyasındaki 11/6/2013 tarihli savunması şöyledir:

“… Olay tarihinde ben Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapmaktaydım. C.K. cezaevinde hücre cezası bulunması nedeniyle tek hücrede kalıyordu. Hücre cezalarında havalandırma 1 saattir. Hücre cezalarında bulunan mahkûmları dışarı çıkarılırken diğer koğuşta bulunan mahkûmları içeri alırız. Herhangi bir sorun yaşanmasın diye. Ancak olay tarihinde C.K. isimli hükümlü hücreden çıkarılıp havalandırmaya getirildiği esnada mahkûmlara küfretmiş, bunun üzerine 14. koğuştaki mahkûmlar ayaklandı. Biz de ayaklanma üzerine devreye girerek sorunu gidermek istedik. Tekrar C.K.nin havalandırmasına izin vermeden ortam büyümesin diye hücreye aldık. Ancak C.K. içeri alınmasına rağmen karşı koğuşa küfür etmeye devam etti. Biz bu durumu kontrol memuru olan R.K..ye haber verdik. R.K. de gelerek olay büyümesin diye C.K.yi hücreden çıkartmamızı istedi. R.K. de C'a: ‘Seni başka bir hücreye alalım, birbirinizi görmeyin sorun çıkıyor.’ dedi. Bu sırada başmemurlara da haber verdiğimiz için geldiler. C.K. de ‘Bu odadan çıkmam, bir Allah'ın kulu gelsin beni çıkartamaz.’ dedi. Başmemurlarımız ‘Buna direnme başka yolu yok seni almak zorundayız yoksa sorun çıkıyor.’ demelerine rağmen C.K. direnmeye devam etti. Biz de mecburen yasal prosedüre göre C.'ı başka bir hücreye aldık. Daha sonra nöbetim bittiği için cezaevinden ayrıldım. Bahsedildiği gibi C.K. isimli hükümlüye hiç bir şekilde darp uygulanmadı, hakaret edilmedi, tehdit edilmedi. Zaten kendisi de bizden sonra tekrar zorluk çıkarmış ve kendisini vücuduna zarar verecek şekilde camla kesmiştir. Bunlar da doktor raporu ile sabittir. Biz kendisine hiç bir şekilde zarar vermedik, darp uygulamadık.”

17. Şüpheli İ.Ü.nün Karabük Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/537 sayılı talimat dosyasındaki 21/6/2013 tarihli savunması şöyledir:

“… 2012 yılında İzmir Buca Kapalı Cezaevinde görev yaptım. Bana sormuş olduğunuz C.K. isimli hükümlüyü hatırladım. Nöbet çizelgesine göre iddia edilen olay tarihinde cezaevinde nöbetteydim. 15. koğuşta kalan müşteki, 14. koğuşta kalan hükümlülere laf attı. Ağız kavgaları başladı. 14. koğuşun tepkisi dinmeyince müştekiyi koğuşundan aldık. 17. koğuşun alt kısmına koyduk. Müşteki koğuşundan çıkmak istemedi. Bana ve kendisine beraberce müdahale ettiğimiz arkadaşlara tehditler savurdu. Biz zor kullanarak daha başka olaylar çıkmasın diye koğuşunu değiştirdik. Müştekinin iddiaları asılsızdır. Kesinlikle kendisine işkence yapmadık…”

18. Tanık M.A.nın Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığında 29/11/2012 tarihinde istinabe suretiyle vermiş olduğu ifadesi şöyledir:

“… C. K. benim yeğenim olur. Bahsettiği olaya tanık değilim. Yalnız kolunda alçı ve yüzünde darp izlerine tanığım. Buca’da aynı anda ziyarete çıktığım sırada görmüştüm. Kendisiyle konuştuk, infaz ve koruma memurlarının darp ettiğini söyledi. O olay için suç duyurusunda bulunduğunu da söylemişti. Ben infaz ve koruma memuruna sordum ne oldu diye o da hücrede rahat durmadı kendisine müdahale etmek zorunda kaldık, kafasını duvara vuruyordu dedi. Ben olaya bire bir şahit değilim.”

19. Tanık S.K.nın 29/11/2012 tarihli Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığında istinabe suretiyle ifadesi şöyledir:

“… C. K.nin ifadesi doğrudur. Dediği gibi 15-20 tane infaz koruma memuru gelip onu odadan çıkarmak istedi. Sonra çıktılar, koridorda kendi aralarında münakaşa yaşadılar. Neler konuştukları duyulmuyordu, onu ayaklarının altına aldılar, ters kelepçe taktılar, dövdüler, sonra onu alıp götürdüler. Geri gelmediler, başka hücreye götürmüşler, bize de bu kadar olmasa da böyle davranışları oluyordu infaz koruma memurlarının. Bu olaydan önce o infaz koruma memurlarıyla C.K.nin bir tartışması olmuştu. Kendileri C.’a tutanak tutmuştu. O zaman aralarında husumet başladı. Bana da infaz koruma memurları şiddet uyguladığı için ben de onlardan şikayetçiyim.”

20. Savcılık tarafından 11/3/2013 tarihli müzekkereyle İnfaz Kurumundaki kamera kayıtları istenmiş, verilen cevapta olay yerini gören kamera kaydının bulunmadığı bildirilmiştir.

2. Başvurucunun Adli Raporları

21. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 15433533 protokol No.lu 29/6/2012 tarihli epikriz raporuna göre başvurucu C.K.nın kalp damar cerrahi servisine 25/6/2012 tarihinde giriş yaptığı, 26/6/2012 ile 27/6/2012 tarihleri arasında yoğun bakımda kaldığı, 28/6/2012 tarihinde yoğun bakımdan çıkarak servise alındığı, 29/6/2012 tarihinde taburcu olduğu kayıtlıdır. Olayın öyküsünde faça ile sol kolun muhtelif yerini yaralayan hastanın ulnar trase üzerinde yaklaşık 4 cm’lik derin kesi hattı mevcut olduğu yazılıdır. Ameliyat notunda şunlar ifade edilmiştir: “Sol ön kolda dirsek 3-4 cm distalde ulnar yüzde delici kesici alet yarası mevcut idi. Explore edildi. Ulnar arterin 10 cm segment boyunca intakt olduğu görüldü. Etraf venöz kanamaları ligatüre ve koterize edilerek kontrol altına alındı. Cilt, cilt altı sütüre edilerek operasyona son verildi.” 28/6/2012 tarihli psikiyatri kliniğinde yapılan muayenesinin sonuç kısmı şöyledir: “29 yaşında erkek mahkûm koğuş kısmında görüldü. Cezaevinde yaşadığı bir stresör olay sonrası sol ön kolda kesi yapması sonucu ulnar arter yaralanması nedeniyle opere edilmiş. Hasta kendisine planlı bir şekilde zarar vermediğini ifade ediyor. RDM: bilinç açık oryante koopere, ılımlı anksiyöz duygulanım, ılımlı irritabl dd. Cezaevinde yaşantılarına ilişkin düşünce uğraşıları. Vücutta mutipl selfdestrüktif skar izleri, öyküde alkol ve madde kötüye kullanımı tanımlandı. Uyku ve iştah olağandı, anerji yok, anhedoni ılımlı, dürtü denetim sorunları tanımlandı. Psikotik bulgu, aktif suisidal ve homosuisidal düşünce tanımlanmadı. Hastada antisosyal kişilik bozukluğu ve çoklu madde kötüye kullanımı tanıları düşünüldü. Hastanın selfdestrüktif davranışı impulsif vasıfta değerlendirildi. Terapötik anlaşma sağlandı. Psikiyatri poliklinik kontrolü önerildi.”

22. Başvurucunun olayla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. ve 87. maddeleri uyarınca yaralanmasının niteliğiyle ilgili olarak Tekirdağ Devlet Hastanesinden kesin rapor aldırılmıştır. Hastanenin 19/4/2013 tarihli ve 4564 sayılı kesin raporu şöyledir: “25/6/2012 tarihinde sol koldan yaralanma nedeniyle dış merkezde ameliyata alınan hastanın o tarihteki ameliyat notu okundu ve mevcut bulgularla büyük damar yaralanması olmadığı saptandı. 18/3/2013 tarihinde tarafımdan yapılan muayenesinde damar yaralanmasına göre herhangi bir patoloji saptanmamıştır. Hastanın yaralanma fiili, tedavisi ameliyat koşullarında ancak basit bir tıbbi müdahale ile giderilmiş (ameliyat notuna göre) ve yaşamını tehlikeye sokan bir duruma rastlanmamıştır.”

3. Başvurucu Hakkında Yapılan Disiplin Soruşturması Kapsamında Alınan İfadeler

23. 25/6/2012 tarihli tutanak üzerine başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

24. Başvurucunun gözlerine parmak soktuğu iddia edilen hükümlü tanık M.B.nin 25/6/2012 tarihli ifadesi şöyledir:

“Ben olay sırasında koğuşumuzun bahçe kapısının önünde oturup koğuştaki arkadaşlardan E.P. ve N.D. ile birlikte çay içiyorduk. Bahçe kapısı kapalı idi. Karşı 15. koğuş açıktı. C.K. isimli arkadaş bize doğru yürüdü. Kapı aralığından çay ikram etmek istedik. Bu ara muhabbet sırasında C.K.ye ‘Dün koğuşunuzda bir bağrışma vardı, ne oldu?’ diye sorduğumda: ‘Sen kimsin sana hesap mı vereceğim?’ dedi ve iki parmağını her iki gözüme soktu. Ben geri çekildim. Bu sırada 14. koğuşa hitaben: ‘Ulan sizin hepinizin karısını alacağım.’ dedi. Koğuş bunun üzerine bahçe kapısının önünde toplandı ve tepki gösterdi. Bu esnada görevliler geldi. C.K.yi alıp müşahede odasına götürdüler. Aradan 10-15 dakika geçtikten sonra bu şahıs koğuşa odasından küfür etmeye devam etti. Kolundaki saati çıkarıp cama fırlattı ve 15. koğuşun camını kırdı. Hadise devam edince görevliler gelip C.K.yi 17. koğuşa götürdüler. Psikolojik sorunlu birisi olduğunu öğrendim. Bundan dolayı şikayetçi değilim.”

25. Koğuş mümessil yardımcısı hükümlü tanık E.P. ve hükümlü tanık N.D., 25/6/2012 tarihinde tanık M.B. ile benzer mahiyette ifade vermişlerdir.

26. Başvurucu C.K.nın 6/7/2012 tarihli ifadesi özetle şöyledir:

“Olay günü hücre cezam nedeniyle bulunduğum yeni bölüm 15. koğuştan havalandırma için bahçeye çıkarıldım. Bahçenin karşısında bulunan yeni bölüm 14. koğuştaki hükümlülerden isimlerini bilmediğim birkaç kişi bana karşı ‘Burası bizim çiftliğimiz.’ diyerek laf attılar. Benim hasımlarım olduğundan hasımlarım tarafından ayarlanan kişiler olabileceğini düşündüğümden kendilerine karşı herhangi bir cevap vermedim. Mazgal kapısında bulunan biri bana yumruk salladı. Ben de kendimi korumak için karşılık verdim. Gözüne gelsin diye elimi sallamadım. Ben koğuşa karşı küfretmedim. Sadece mazgal önünde bulunan ve karşı hakarette bulunan şahsa küfrettim. Olay üzerine görevli memurlar beni yerime koydular. Yemek geldi. Yemeğimi yedim. Öğle vakti olduğundan dolayı namaz kılıyordum. O esnada karşı koğuşta bana laf söyleyen şahıslar bulunduğum yere bir şey fırlatarak camların kırılmasına sebep verdiler. Ben camların kırılması için herhangi bir şey fırlatmadım. Saatimi attığım söyleniyor. Fakat ben saatimi atmadım. Saatim elimden alındı. Camları ben kırmadım. Karşı koğuşta bulunan kişiler camları kırmışlardır. Bu olayı kaldığımız yerde bulunan S.K. de görmüştür. Olay nedeniyle yerimden alınarak yeni bölüm 17. koğuşa verilmek istendiğimde memurlara direnmem yerimde kalmak istediğimdendir. Benim amacım bu konularla ilgili yetkililerle görüşmekti Şu anda bulunduğum yere verildiğimde bana yapılan haksızlıklar ve işkenceler nedeniyle yatağımı yakmak istedim. Ayrıca kendimi kesmem de bu konular nedeniyledir. Kendimi kaybettim. Ne yaptığımı bilmiyordum. Ben daha önce kaldığım yeni bölüm 11. koğuşa geçmek istedim. Fakat görevliler kurum müdürü ile o an görüşmediklerinden beni istediğim koğuşa vermediler ve yeni bölüm 17. koğuşa verdiklerinde kendimi kaybetmem nedeniyle bu olayları yaptım. Bu olan olaylar rahatsızlığımın bana verdiği etkilerden dolayıdır.”

27. Yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığının 16/7/2013 tarihli ve S.2012/88022, K.2013/35045 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

Müşteki C.K.nin suç tarihinde 15 no.lu koğuşta hücre cezasının infazı için bulunduğu sırada havalandırmaya çıkarıldığı, havalandırmanın karşısında bulunan 14 no.lu koğuşta kalmakta olan M.B.’nin gözüne parmaklarını sokmaya çalışması ve 14 no.lu koğuşa hitaben küfür etmesi olayı sonrası 14 no.lu koğuşta kargaşa çıkmasını önlemek amacıyla müştekinin 17 no.lu odaya aktarılması sırasında, koğuşundan çıkmayarak memurlara direnmesi nedeniyle şüpheli infaz ve koruma memurları tarafından orantılı şekilde güç kullanılarak koğuşunun değiştirildiği, müştekinin koğuş değişikliği sırasında çok agresif olup görevlilere direnmesi nedeniyle yaralanmış olduğu değerlendirilmekle, yasal unsurları itibariyle oluşmayan basit yaralama suçu hakkında kamu davası açma olanağı bulunmadığından, basit yaralama suçundan ötürü tüm şüpheliler hakkında kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA …”

28. Bu karara başvurucu tarafından yapılan itiraz, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/10/2013 tarihli ve 2013/2646 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 27/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. 2/12/2013 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

29. 5237 sayılı Kanun’un “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:

“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

30. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kurumların iç güvenliği” kenar başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.”

31. 4/6/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) “Güvenlik ve gözetim servisi“ kenar başlıklı 22. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

“İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.”

32. Aynı Tüzük’ün “Kurumların iç güvenliği” kenar başlıklı 44. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Kurumların iç güvenliği, Bakanlığa bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.

(2) Açık kurumlar ile çocuk eğitim evlerindeki idare ile infaz ve koruma görevlileri; firarların önlenmesi, asayiş ve disiplinin sağlanması için gözetim ve denetimle yükümlüdürler.”

2. Uluslararası Belgeler

33. 27/8/1990 ila 7/9/1990 tarihlerinde Havana’da Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı Üzerine Sekizinci Birleşmiş Milletler Konferansı’nda kabul edilen “Kanun Adamlarının Zor ve Silah Kullanmalarına Dair Temel Prensipler”in “Tutulan veya hapsedilen kişiler bakımından asayişi sağlama” kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

“Kanun adamları, kurum içinde güvenliğin ve düzenin sürdürülmesi için gerekli olmadıkça veya kişisel güvenlikleri tehdit edilmedikçe, hapsedilen kişilerle olan ilişkileri sırasında zor kullanamazlar.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 2/12/2013 tarihli ve 2013/8728 sayılı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda görevli infaz ve koruma memurları tarafından 25/6/2012 tarihinde işkence yapılması sonucunda acilen hastaneye kaldırıldığını, burada ameliyat olup 29/6/2012 tarihine kadar yoğun bakım ünitesinde tutulduğunu, işkence nedeniyle hayati tehlike geçirdiğini, işkence yapan görevlilerin hastaneye gelip görevli doktorlara yaralanmasıyla ilgili yanlış bilgi verdiklerini, doktorlara kendi kendini yaraladığını söylediklerini, hastanede bulunduğu sırada Cumhuriyet Savcılığına gönderdiği şikâyet dilekçesinin bu görevliler tarafından yok edildiğini, 19/7/2013 tarihinde yeniden Cumhuriyet Savcılığına şikâyet dilekçesi göndermesine kadar aradan geçen zaman içinde işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili hiçbir işlem yapılmadığını, sonrasında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheliler hakkında yapılan soruşturma sonucunda eylemin ağırlığı ve meydana gelen yaralanmalar nedeniyle yapılan tıbbi müdahaleler sonucu son anda yaşama döndürüldüğü dikkate alınmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi, kendisine vekil atanması ve adli yardım talebinde bulunmuştur.

36. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

37. Başvurucu ayrıca güvenlik gerekçesiyle kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

38. Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde somut olayda, başvurucunun sosyal güvenlik kapsamında bir gelirinin ve adına kayıtlı bulunan taşınır veya taşınmaz malının olmadığı, başvuru tarihi itibarıyla hükümlü olarak bir ceza infaz kurumunda bulunduğu, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderini ödeme gücünden yoksun olduğu, UYAP üzerinden yapılan incelemeden ve fakirlik ilmühaberinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan talebinin kabulü gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik açısından değerlendirme yapılırken başvuru konusu işkence iddialarının gerçekleştiği tarihin 25/6/2012 olması nedeniyle zaman bakımından yetkisizlik hususunun Mahkemece değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

40. Başvurucu, Bakanlığın bu görüşüne karşı 6/7/2015 tarihli cevap dilekçesinde herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Başvuru konusu olaydaki işkence iddiaları her ne kadar bu tarihten önce gerçekleşmiş ise de soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşme tarihinin 4/10/2013 olması nedeniyle başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında olduğu değerlendirilmiştir.

42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

3. Esas Yönünden

a. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

i. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlığın Görüşü

43. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Buca Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, infaz ve koruma memurlarının 25/6/2012 tarihinde işkence yapmaları sonucunda acilen hastaneye kaldırıldığını, burada ameliyat olduktan sonra 29/6/2012 tarihine kadar yoğun bakım ünitesinde tutulduğunu, işkence nedeniyle yaşamsal tehlike geçirdiğini ileri sürmüştür.

44. Bakanlık görüşünde, infaz ve koruma memurları tarafından uygulanan zor kullanmanın haklı ve gerekli olup olmadığının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği, AİHM’in yerleşik içtihatlarına göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS/Sözleşme) 3. maddesi kapsamına girmesi için kötü muamelenin asgari bir seviyeye ulaşması gerektiği, Mahkemeye göre bir kimse özgürlüğünden yoksun bırakıldığında veya daha genel olarak güvenlik güçleriyle karşı karşıya kaldığında davranışlarından kaynaklanan kesin bir zorunluluk yoksa kendisine karşı zor kullanılmasının insanlık onuruna aykırı olacağı ve kural olarak 3. madde ile koruma altına alınan hakkı ihlal edeceği belirtilmiştir. Bakanlık, AİHM içtihatlarında AİHS'in 3. maddesine aykırı uygulamalara ilişkin iddiaların uygun delil unsurlarıyla desteklenmesi gerektiğini, bir kişiye karşı kendi davranışı mutlak surette gerekli kılmadıkça her tür fiziksel güç kullanımının kural olarak 3. maddeyle güvenceye alınan hakkın ihlalini oluşturacağını dile getirmiştir.

45. Bakanlık görüşünde, somut olaya ilişkin olarak başvurucu C.K.nın 25 Haziran 2012 tarihinde 15 No.lu odada bulunduğu sırada havalandırmaya çıkarıldığında havalandırma alanının karşısında bulunan 14 No.lu odada kalan hükümlü M.B.nin gözüne parmaklarını soktuğu, yine 14 No.lu odada bulunanlara küfretmeye başladığı, olayın büyümesini önlemek amacıyla başvurucunun 17 No.lu odaya yerleştirilmesine karar verildiği, bu sırada 14 No.lu odanın camlarını saatini fırlatarak kırdığı, kırık cam parçalarıyla kendisine zarar verdiği belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun odasından çıkmamak için görevli memurlara direnmesi nedeniyle orantılı güç kullanılarak kendisine daha fazla zarar vermesini engellemek için odasının değiştirildiğini, tanık beyanlarında da başvurucunun saldırgan davranışlar sergileyerek cezaevi disiplin kurallarına uymadığını, başvurucu hakkında verilen disiplin cezalarının fazlalığına bakıldığında da cezaevinde suç işlemeye devam eden, yangın çıkaran, camları kıran, disiplin kurallarına uymayan sorunlu bir kişiliğe sahip olduğunu, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 29/6/2012 tarihli epikriz raporunun da yukarıda anlatılan hususları teyit ettiğini belirtmiştir.

ii. Genel İlkeler

46. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyet incelemelerinin, devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usule ilişkin boyutları bakımından ayrı ayrı yapılması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük, hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamaktadır. Pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.

47. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

48. AİHS’in 3. maddesi şöyledir:

“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”

49. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

50. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

51. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin 3. maddesi sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 93).

52. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı, somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki sebep de eklenebilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği sırada meydana gelip gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa, § 104).

53. Bir ceza veya muamelenin “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için belirli bir yasal muamele veya ceza ile bağlantılı ıstırap veya aşağılamanın kaçınılmaz unsurlarının ötesine geçmesi gerekmektedir (Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 100)

54. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi cezaevinde güvenliği sağlamak, düzeni korumak ve suç işlenmesini önlemek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda, iç hukuk hükümlerine uygun olarak ve sadece kaçınılmaz ve aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], §§ 81, 82; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ivan Vasilev/Bulgaristan, B. No: 48130/99, 12/4/2007, § 63; Dedovskiy ve diğerleri/Rusya, B. No: 7178/03, 15/8/2008, § 82). Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu tür fiiller prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Bu bağlamda AİHM, suçla mücadeleye özgü inkâr edilemez zorlukların, bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya sınırlar koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ribitsch/Avıısturya, B. No: 18896/91, 4/12/1995, § 38).

55. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin "işkence" olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen "eziyet" ve "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan "işkence", "eziyet" ve "hakaret" suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

56. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin "işkence" olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 1. maddesinde "işkence" teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek "kasıt” unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).

57. "İşkence" seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler "eziyet" olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak"eziyet"te, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 167; Eğmez/Kıbrıs, § 78). AİHM; fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleleri "insanlık dışı muameleler" olarak nitelendirmiştir (İrlanda/Birleşik Krallık; Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya, [BD], B. No: 48787/99, 8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§ 41, 42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu nitelikteki muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında "eziyet" olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

58. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada "eziyet"ten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

iii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

59. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir.

60. İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu, hakkında verilen yirmi gün hücre cezasının infazı için 15 No.lu koğuşa alınmıştır. Başvurucu hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun günlük havalandırma hakkını kullanması için koğuştan çıkarıldığında 14 No.lu koğuşta bulunan hükümlü M.B.nin gözüne parmaklarını soktuğu, bu koğuştaki hükümlülere küfrederek koğuşta karmaşa çıkmasına neden olduğu, saatini fırlatarak 15 No.lu koğuşun camını kırdığı, güvenlik nedeniyle 17 No.lu odaya götürülmesi sırasında infaz koruma memurlarına karşı direnmesi üzerine diğer hükümlüleri görmeyen 17 No.lu koğuşa zor kullanılarak alındığı, bu sırada sol kolunu kırık cam parçasıyla keserek kendine zarar verdiği sonucuna varılmıştır.

61. Başvurucu disiplin soruşturması sırasında verdiği 6/7/2012 tarihli savunmasında olay nedeniyle yerinden alınarak 17 No.lu koğuşa verilmek istendiğinde memurlara karşı direndiğini, olay sırasında kendisini kaybettiği için vücudunu keserek zarar verdiğini ifade etmiştir. Savcılık tarafından da başvurucunun olay sırasında saldırgan bir şekilde direnmesini engellemek için görevliler tarafından zor kullanma sırasında basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı kabul edilmiş ancak müdahale sırasında kullanılan cebrin orantılı olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

62. İnfaz Tüzüğü’nün 22. maddesinin (8) numaralı ve 44. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca infaz ve koruma memurları, görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidirler. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca meşru savunma kapsamında kalan durumlarda da bu yetkiye sahiptirler. Ancak aynı Kanun’un 256. maddesi uyarınca zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç, gösterilen mukavemetle ölçülü ve kademeli olmalıdır.

63. 5237 sayılı Kanun’un 265. maddesinde görevi yaptırmamak için direnme eylemi düzenlenmiştir. Kamu görevlisine karşı görevi yaptırmamak için direnme iki şekilde gerçekleşebilir. Aktif direnme infaz ve koruma memuruna karşı fiilî bir saldırı ya da güç kullanımı suretiyle görevini yapmasına engel olmak şeklinde gerçekleşirken; pasif direnme koğuşa girmeme, koğuştan çıkmama, araçtan inmeme, infaz ve koruma memurunun talimatlarına uymama şeklinde gerçekleşmekte ve fiilî bir güç kullanımını içermemektedir. Direnmenin türüne göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımının şiddeti ve derecesi değişebileceği gibi kuvvet kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen amaçla orantılı olması gerekmektedir.

64. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun 17 No.lu koğuşa alınması işlemine direnmesi üzerine infaz ve koruma memurlarının müdahalesine maruz kaldığı belirtilmiştir. Bu kapsamda AİHM kararları ışığında tespit edilmesi gereken hususlardan ilki, bu müdahalenin iç hukuk hükümlerine uygun olup olmadığıdır. İç hukuktaki düzenlemelere göre infaz ve koruma memurları cezaevlerinde iç güvenliği sağlamakla, güvenlik gerekçesiyle verilen emirlere karşı aktif veya pasif direnişi önlenmekle görevlidir. Hücre cezasının infaz edildiği odadan günlük havalandırma hakkını kullanması amacıyla bahçeye çıkarıldığı sırada diğer koğuşta kalan bir hükümlünün gözlerine parmaklarını sokan ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda hükümlülere küfrettiği açıklanan başvurucunun (bkz. § 27), bu eylemleri nedeniyle İnfaz Kurumunda bir güvenlik sorununun doğduğu, oluşan bu güvenlik sorunundan başvurucunun bizzat kendisinin etkilenmesinin de mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Gerek başvurucuyu gerekse diğer hükümlüleri korumak ve muhtemel olayları önlenmek için görevliler tarafından başvurucunun 17 No.lu koğuşa götürülmesi sırasında göstermiş olduğu direnişi kıracak ölçüde görevlilerin başvurucuya müdahale etme zorunluluğunun doğduğu, bu sırada kullanılan maddi cebrin infaz ve koruma memurlarının görev sınırları kapsamında kaldığı ve bunun iç hukuktaki düzenlemelere uygun olarak gerçekleştirildiği değerlendirilmiştir.

65. Somut olayda ele alınması gereken ikinci husus ise görevliler tarafından kullanılan gücün amaçla orantılı olup olmadığının tespitidir (Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 65). Başvurucuda oluşan yaraların sayısı ve niteliği, hangi şartlarda ne şekilde meydana geldiği, başvurucunun güç kullanımı sırasında takındığı tutum yapılacak değerlendirmede önem taşımaktadır.

66. Başvurucunun tedavi olduğu İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 29/6/2012 tarihli epikriz raporunda, müdahale sırasında kullanılan cebir sonucunda başvurucuda meydana gelmesi muhtemel ekimoz, abrazyon, kontüzyon, fissür, lezyon vb. bir araz bulunmamaktadır. Başvurucu hakkında aldırılan Tekirdağ Devlet Hastanesinin 19/4/2013 tarihli kesin raporunda ise sadece başvurucunun sol kolunda meydana gelen ve cerrahi operasyon sonucunda iyileşen yara izlerinden bahsedilmiştir. Tekirdağ Devlet Hastanesinin kesin raporunda belirtilen başvurucunun kolundaki kesinin başvurucunun kendisi tarafından gerçekleştirilmesi, bunun dışında başvurucuda başkaca herhangi bir darp cebir izinin bulunmaması dikkate alındığında zor kullanmanın amaçla orantılı olduğu anlaşılmaktadır.

67. Açıklanan nedenlerle başvurucuya yapılan müdahalenin yasal ve amaçla orantılı olduğu anlaşıldığından Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

i. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlığın Görüşü

68. Başvurucu, başvuru formu ve Bakanlık görüşüne karşı sunmuş olduğu cevap dilekçesinde işkence yapan görevlilerin hastaneye gelerek doktorlara kendi kendini yaraladığına dair yanlış beyanda bulunduklarını, hastanede bulunduğu sırada gönderdiği suç ihbarı dilekçesinin görevliler tarafından yok edildiğini, 19/7/2012 tarihinde Savcılığa tekrar suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatıldığını, hastanedeki doktorların mevcut yaralanma nedeniyle adli işlem başlatılması için girişimde bulunmaları gerektiğini, yaralanmasının bu kadar ciddi olmasına karşın kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek işkence ve kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

69. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları çerçevesinde şikâyetin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu belirtmiştir.

ii. Genel İlkeler

70. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usule ilişkin boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Anguelova/Bulgaristan, B. No: 38361/97, 13/6/2002, § 137; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, § 72).

71. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde, Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı değilse bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin, fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Corsacov/Moldova, B. No: 18944/02, 4/4/2006, § 68).

72. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).

73. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı, soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk davranmalı, kararları da temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113; Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, § 103; Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96 - 57834/00, 3/6/2004, § 136). Bu kapsamda yetkililer, diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113; Tanrıkulu/Türkiye [BD], B. No: 23763/94, 8/7/1999, § 104; Gül/Türkiye, B. No: 22676/93, 14/12/2000, § 89).

74. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir (Cezmi Demir, § 117; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Oğur/Türkiye [BD], B. No: 21594/93, 20/5/1999, §§ 91, 92; Mehmet Emin Yüksel/Türkiye, B. No: 40154/98, 20/7/2004, § 37; Güleç/Türkiye, B. No: 21593/93, 27/7/1998, §§ 81, 82). Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ergi/Türkiye, B. No: 23818/94, 28/7/1998, §§ 83, 84).

75. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen soruşturma yapılmamış olması ya da yeterli soruşturma yapılmamış olması tek başına kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler görüldüğünde soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Batı ve diğerleri/Türkiye, §§ 133, 134).

76. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi ve özellikle hayatı tehlikeye atan suçların cezasız bırakılmaması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maiorano ve diğerleri/İtalya, B. No: 28634/06, 15/12/2009, § 124; McKerr/Birleşik Krallık, B. No: 28883/95, 4//5/2001, §§ 111, 114; Opuz/Türkiye, B. No: 33401/02, 9/6/2009, § 150; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 31/11/2004, § 96).

77. AİHM, işkence veya kötü muamele suçu işlendiğinin iddia edildiği durumlarda etkili başvurunun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alması durumunda meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55; Eski/Türkiye, B. No: 8354/04, 5/6/2012, § 34; benzer yöndeki Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi Nihai ve Tavsiye kararları için bkz. Türkiye, 27/5/2003, CAT/C/CR/30/5).

iii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

78. Kamu gücünü kullanan infaz ve koruma memurlarının eylemleri sonucunda işkence ve kötü muamele yapıldığı iddialarına yönelik etkili bir soruşturmanın gerçekleşip gerçekleşmediği, soruşturmanın tüm aşamalarında yukarıda açıklanan ilkelere riayet edilip edilmediğinin değerlendirilmesiyle tespit edilebilir.

79. Başvurucu, hastanede bulunduğu sırada Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbarında bulunduğunu ancak bunun infaz ve koruma memurları tarafından yok edildiğini ileri sürmüş ise de bununla ilgili olarak başvurucunun iddialarına dayanak olabilecek nitelikte ibraz edilmiş belge ya da anlatım bulunmamaktadır. Hastanede kaldığı dört gün boyunca başvurucunun iddialarına ilişkin olarak 5237 sayılı Kanun’un 280. maddesi uyarınca meslekleri gereği suçu bildirme yükümlülüğü olan sağlık çalışanları tarafından kolluk görevlilerine ya da Cumhuriyet Savcılığına suç ihbarında bulunulmamıştır.

80. İnfaz Kurumuna döndükten sonra 19/7/2012 tarihinde Aliağa Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunan başvurucunun S.2012/2191 sayılı soruşturma dosyasında aynı gün ifadesi alınmıştır. İki gün sonra 21/7/2012 tarihinde ise dosya yetkisizlik kararıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Savcılık dosyayı S.2012/76684 sayılı sıraya kaydetmiştir. Başvurucunun 23/8/2012 tarihinde aynı olayla ilgili olarak ikinci kez yapmış olduğu suç duyurusu kapsamında 18/9/2012 tarihinde ikinci kez ifadesi alınmış, Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 19/9/2012 tarihli ve S.2012/2705 sayılı yetkisizlik kararıyla bu dosya da İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tüm dosyalar birleştirilerek S.2012/88022 sayılı dosya üzerinden soruşturmaya devam edilmiştir.

81. Tüm soruşturma süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık tarafından derhâl soruşturmaya başlandığı, İnfaz Kurumunda görevli memurların listesinin istendiği, gelen liste doğrultusunda ilgili infaz ve koruma memurlarının şüpheli sıfatıyla savunmalarının alındığı, kamu tanıkları ile başvurucunun gösterdiği tanıkların dinlendiği, olay yerini gören kamera görüntülerinin bulunup bulunmadığının araştırıldığı, başvurucunun olaydan sonra ilk tedavi gördüğü İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinden epikriz raporu temin edilerek başvurucunun iddialarıyla ilgili olarak 5237 sayılı Kanun’un 86. ve 87. maddeleri bağlamında Tekirdağ Devlet Hastanesinden 19/4/2013 tarihli kesin raporun aldırıldığı görülmüştür. Yapılan soruşturmanın, söz konusu olay nedeniyle sorumlu kamu görevlilerinin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan ve etkililiğine önemli derecede tesir eden eksiklik bulunmadığı anlaşılmıştır.

82. Başvurucunun soruşturmanın açıklığını temin edecek ve meşru menfaatlerini koruyabilecek bir şekilde üç kez beyanına başvurularak soruşturma sürecine dâhil edildiği, soruşturmanın yaklaşık bir yıl gibi makul bir sürede sonuçlandırıldığı, soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksiklik bulunmadığından işkence ve kötü muamele yasağının usule ilişkin yönünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekmektedir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde kimliğin gizli tutulma talebinin KABULÜNE,

C. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen işkence ve kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

E. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyete neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA

15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(C.K. [2.B.], B. No: 2013/8728, 15/12/2015, § …)
   
Başvuru Adı C.K.
Başvuru No 2013/8728
Başvuru Tarihi 2/12/2013
Karar Tarihi 15/12/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, cezaevinde infaz ve koruma memurları tarafından yapıldığı iddia edilen işkence ve kötü muameleye ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı İnfaz kurumunda güç kullanımı İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 256
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 33
Tüzük 6/4/2006 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük 22
44
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi