TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
F. K. ve DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8735)
|
|
Karar Tarihi: 17/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucular
|
:
|
1. F. K.
|
|
|
2. M.S.
|
|
|
3. I. S.
|
Vekilleri
|
:
|
Av.
Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, geri gönderme merkezinde (GGM) sağlıksız, aşırı
kalabalık, temiz olmayan bir ortamda, uzun süre özgürlükten yoksun bırakılmanın
gayri insani ve aşağılayıcı nitelikte olduğu, bu nedenle Anayasa'nın 17.
maddesinin ihlal edildiği; belirtilen koşullara karşı iç hukukta etkili bir
başvuru yolu bulunmadığı, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı
olarak 40. maddesinin ihlal edildiği; özgürlükten mahrum bırakılmanın yasal
dayanaktan yoksun olduğu, yargısal denetiminin bulunmadığı ve bu çerçevede iç
hukukta tazminat sağlama imkanı tanınmadığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 19.
maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/12/2013 tarihinde Bakırköy 6. Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/4/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru formu ve ekleri, görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 20/6/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
10/7/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 25/7/2014 tarihinde ibraz etmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Bakanlık görüşünde bildirilen hususlar çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Birinci başvurucu F.K., ikinci başvurucu M.S. ve üçüncü
başvurucu I.S.’nin annesidir. Başvurucular Özbekistan
Cumhuriyeti vatandaşı olup, başvuru tarihi itibarıyla Türkiye’de ikamet
etmektedirler.
8. Birinci başvurucu, Özbekistan’da yaşamaktayken devlet başkanı
tarafından uygulandığını iddia ettiği "baskı
ve zulümden dolayı" çocukları olan ikinci ve üçüncü başvurucuları
da yanına alarak ülkesini terk etmiştir.
9. Birinci başvurucunun eşi İsveç’te sığınmacı olarak
yaşamaktadır. Anılan başvurucu, Türkiye’ye geldikten sonra eşinin yanına gitmek
istemiş, bu nedenle kendi iddiasına göre vize işlemlerini yaptırmak için bu
işlerde aracılık eden bir kişiye para verip vize almıştır. Birinci başvurucu,
vize işlemlerini tamamladıktan sonra uçak biletlerini alarak, çocuklarıyla
birlikte, 28/9/2013 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanına gitmiştir.
Ancak kontrol sırasında, pasaportunda bulunan vizenin usulsüz (sahte) olduğu
gerekçe gösterilerek gözaltına alınmıştır. Başvurucunun ifadesi 28/9/2013 günü
saat 14:07’de tamamlanmıştır. Ancak başvurucu ve çocukları, Türkiye’de ikamet
izinleri bulunmasına rağmen, yabancı uyruklu olmaları nedeniyle serbest
bırakılmamışlardır. Başvurucu ve çocukları 30/9/2013 tarihine kadar, anılan
havalimanı nezarethanesinde tutulmuşlardır.
10. Başvurucular 30/9/2013 günü Kumkapı (İstanbul) GGM’ye götürülmüşlerdir.
11. Başvurucular, Özbekistan’a sınır dışı edilme işlemleri
yürütülürken sığınma talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular, ayrıca sığınma
başvurusu için Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliğine de
müracaat etmişlerdir.
12. Tutuldukları dönemde, kendi iddialarına göre, birinci
başvurucu hamile, kızı olan ikinci başvurucu beş, oğlu olan üçüncü başvurucu
ise dokuz yaşlarındadır.
13. Başvurucular, sığınma müracaatına ilişkin işlemleri
tamamlandıktan sonra 4/11/2013 günü serbest bırakılmışlardır.
14. Başvurucular, 3/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Kumkapı GGM’nin
Durumu
15. Başvuru formu ve Bakanlık görüş yazısında sunulan bilgiler
karşılaştırıldığında başvurucuların,30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında
ise Kumkapı GGM’de tutuldukları konusunda tereddüt
bulunmamaktadır.
16. Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı
Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından 2009 yılının Haziran ayında aralarında başvurucuların tutuldukları
Kumkapı GGM’nin de bulunduğu Türkiye’nin farklı
illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret
gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009 tarihli
Rapor'un (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili kısımları
şöyledir:
“…
2007 yılının Mart
ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek
ve 200 kadın için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan
göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde
124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.
...
44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki
maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen
birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan
kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm
kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını
belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde
faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.
...
45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu
yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki
koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı
iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin;
duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması,
v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi
ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.
Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz
önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok
yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir
(örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman
bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak
kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT
İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde
azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları
içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.
...
47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar
açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu
öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan
bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava
egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle
haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun
bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı
uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.
Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet
derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca,
İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin
günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından
faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.
Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı
ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin
‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava
faaliyetlerinden faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi
bilgilendirmiştir. ...
CPT bu zamana kadar atılan adımları
memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde
tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava
egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını
istemektedir.
...
51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı
merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda
şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine
göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde
yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı
merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin,
hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar
gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.
…”
17. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu,11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir
ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon
tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne,
İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında
İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili
kısımları şöyledir:
“…
III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM
…
Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde
yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012
tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme
gerçekleştirmiştir.
…
İncelemeler sırasında illerin valileri,
emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde
barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları
incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler,
sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum
örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği,
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki
Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan
Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri
de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon
çalışmalarına katkı sağlamışlardır.
…
V. İNCELEMELER
1. Genel Bilgi
Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının
karşılandığı yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri
gönderme merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır;
ancak faal olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde hizmet
verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme
merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan
İncelemeler
…
c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ca) Geri Gönderme
Merkezi Hakkında Bilgilendirme
Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri
Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve
Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;
- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde;
ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme
merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.
- Geri gönderme merkezinin profiline
bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.
- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı
100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde
bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış
yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan
yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.
- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme
merkezi olarak kullanılmaktadır.
- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı
ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila
40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.
- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde
pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek
suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi
imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube
Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce
karşılanmaktadır.
- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet
bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3
öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.
- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze
gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene
etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine
götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan
Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen
psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde
kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik
malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet
yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin
yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara
oyuncak ve günlük süt verilmektedir.
- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması
nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü)
havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya
çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.
- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş
zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım
sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor
aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca
tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde
ibadethane de bulunmaktadır.
…
- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca
yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere
kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu,
burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir
bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50
dilde hazırlanmıştır.
- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle
yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır.
Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda
barındırılmaktadır.
- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı
süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak
ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi
sağlanmaya çalışılmaktadır. …
- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve
ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun
kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi
olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi
halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi
istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü
olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde
duruldu.
cb) Geri Gönderme
Merkezinde Yapılan Gözlemler
İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si
kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi.
Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir
merkezinde olduğu görüldü.
Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı
bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza
sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların
hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.
Merkezde sığınmacıların hemen hemen her
istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve
sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel
ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.
Merkezde her zaman bulunan bir sağlık
görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor
eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.
İhtiyacı olanlara bedava verilecek
kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan
bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı
göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının
bulunduğu görüldü.
Merkezde barınanların boş zamanlarını
geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen
hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar verildiği belirtildi.
Merkezde çocukların günün her anında
istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda
çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.
Merkezde hem televizyon odası hem de yemek
odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte
oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son
teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.
Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla
ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkanını
engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez
içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor
yapabildikleri gözlemlendi.
Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı
kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında
konuşlandırıldığına şahit olundu.
…
VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
…
- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ile ilgili olarak;
1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara
sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi
bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler
barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma
şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun
görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana
taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı
göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya
gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların
kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel
gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile
uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde
barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış
olacaktır.
3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin
gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir
günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri
gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale
gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki
bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır.
Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı
göçmenlerin kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse
Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.
4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün
hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi
edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz
olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri
gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek
bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.
5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı
göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür.
Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında
çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı
sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor
aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması,
çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı
yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı
kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar
Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.
- Genel olarak;
1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene
kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet
Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak
Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu
niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme
merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak
olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu
kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış
personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı
ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği
belirtilmektedir.
2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa
dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin
işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir
düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı
uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde
hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması,
işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan
yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve
esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.
…
4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa
dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı,
iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve
herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması
gerekmektedir.
5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine,
avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı
olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme
merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.
…
6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı
göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda
bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla
denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin
sağlanmasında da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme
merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz
etmektedir.
7- Ülkemizde uluslararası koruma ve
yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli
güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli
konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla
kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen
uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak
düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu
bir uluslar arası koruma sistemi hayata
geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda
bulunmaktadır.
…”
18. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM
hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri
Gönderme Merkezi Raporu” (İHK Raporu) yayımlanmıştır. Rapora esas
teşkil eden ziyaret tarihi 2/5/2014’tür. Rapor'da,
Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde
tutulanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.
Anılan Rapor'da yer alan bazı bilgiler şöyledir:
“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:
13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde,
02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde,
merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam
384’tür.
- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte,
aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.
- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru
yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.
- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş.
tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği
alıkonanlarca yapılmaktadır.
- Haftada bir perşembe günleri doktor
gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.
- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında
çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.
- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup,
yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul
şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek
verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.
- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat
17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde
hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten
gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.
…
B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER
14. İdarenin kullandığı birimlerden demir
kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları
açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve
kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları,
yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane
olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti
mevcuttur.
C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER
1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması
…
16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında,
gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat
17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya
çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle
açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk
nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada
tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını
ifade etmiştir.
17. İnceleme esnasında görüşülenler ise,
belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler
en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri
Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını
beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.
…
21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya
çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin
havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’
Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya
çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri
zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...
23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye
çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve
güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’
iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların
durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç
duyulduğu dile getirilmiştir.
24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama
konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin,
merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı,
bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği
ifade edilmektedir.
…
2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin
Barınması
…
29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal
kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde,
incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir.
Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500
arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.
30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan
incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül
sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer
kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.
…
31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri
Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan
düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk
gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır.
Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari
7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT
standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43
http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis
raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan
yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde
olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]
…
77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir
denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra
ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz
kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir.
Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması
nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler
çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir
daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar,
adli mercilere intikal etmemektedir.
…”
19. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, AİHM’in Yarashonen/Türkiye kararında (B. No: 72710/11,
24/6/2014, §§ 18-19) şöyle özetlenmiştir:
“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı
Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür.
Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere,
üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84
metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan
on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm
odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı
tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda
servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin
uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı
bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan
kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır.
Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı
temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte
edilmektedir.
19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere,
diğerlerinin yanı sıra (inter alia)
her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve
tutulan erkekler için ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın
fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan
belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış
ve odanın ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu
gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise
büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya
odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde
battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır.
Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere
ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve
bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”
20. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca, BM Göçmenlerin
İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan Rapor’dan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen
BM Raporu’un ilgili kısımları şöyledir:
“30. ... (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel
Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti
üzerine 25-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette
bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra
(inter alia) Kumkapı ve
Edirne’deki geri gönderme merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde
BM Genel Kurulu’na bir rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun
ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:
42. Özel Raportör ziyareti esnasında
göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma
koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim
konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.
...
52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında
Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme
merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi,
avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı
kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde
bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün
Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı
görüşmeler, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata
geçirilmediğini ortaya koymaktadır.
…
54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri
gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da
aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda
veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça
kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık,
sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe
kaynaklarıdır.’
…”
21. Bakanlık görüşünde nakledilen, Emniyet Genel Müdürlüğünün
14/5/2014 tarihli ve 61243/479/70197 sayılı yazısının ilgili kısımları
şöyledir:
“…
Başvuranların 30.09.2013-04.11.2013 tarihleri
arasında Kumkapı GGM'de tutulduğu koşullar hususunda:
Söz konusu merkezin insani yaşam koşullarına uygun bir merkez olduğu,
başvuranın da içinde yer aldığı yabancı şahıslara karşı herhangi bir kötü
muameleye, onur kırıcı ceza ve işleme tabi tutulmadıkları, bu merkeze zaman
zaman Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (AİÖK), İnsan Hakları İzleme Örgütü
(HRW) gibi uluslararası kuruluşlarca ziyaretlerin yapıldığı, eksiklik tespit
edilmesi durumunda belirlenen eksikliğin giderilmeye çalışıldığı ve bu
doğrultuda personele eğitimlerin verildiği,
Kumkapı GGM'nin 1 ve
2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak üzere 3 kattan oluştuğu ve
toplamda 300 kişiyi barındırabildiği, 1 . kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50,
58 ve 84 metrekarelik 4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat
misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84
metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar
misafirhanesinde ise; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84
metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu,
Bahse konu tarihler arasında misafirhane
mevcudunun 300 kişiyi aşmadığı, göçmenlerin kendi vatandaşları veya kendilerine
yakın buldukları kişilerle aynı odalarda kalmak istedikleri ve bu duruma
görevlilerce müdahale edilmediği, bundan dolayı şahısların hangi odada ve kaç kişi
kaldıkları hususlarının tam olarak bilinmediği,
Ayrıca, Geri Gönderme Merkezinde hava
şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine çıkartılarak temiz havadan
faydalanmalarının sağlandığı, başvuranın da tutulduğu süre içerisinde
havalandırmanın yaptırıldığı, çocukların ise oyun parkında oynadıkları, aynı
zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu, merkezin içerisinde bir
kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah, öğlen ve akşamları katlara
çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri, şahısların özel ihtiyaçlarını
buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç öğün yemek verildiği, çocuklar
için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin özel bir temizlik firması
aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve katların ilaçlandığı, katlara
sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik malzemelerinin kesintisiz verildiği,
katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk suyun bulunduğu, TV izleme, spor
yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, geri
gönderme merkezinde kalan şahısların hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil
servis yardımı ve günlük şikâyet durumuna göre oluşturulan hastane ekibince
tedavilerinin zaman kaybedilmeden yapıldığı,
Ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık
Müdürlüğü'nden gelen 1 doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin
yapıldığı
…”
22. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli ve 12062 sayılı
yazısı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli
yazısında, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki defter kayıtlarına
göre Kumkapı GGM'nin mevcudunun 310 ilâ 350 kişi
arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.
C. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
23. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 4. maddesi şöyledir:
“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun
veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla
Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri çevrilirler.
Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda
kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma
sonuna kadar, icabederse, en yakın idare merkezine
gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli
mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle
kabulleri caizdir.
Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde
Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe
gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.
Umumiyetle mültecilerin ve iskan
hakkındaki mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle
gelen yabancıların, pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri
Bakanlığının kararına bağlıdır.”
24. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye
girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:
“1. Serseriler ve dilenciler;
2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi
tehlikeye sokmıyacak halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi
himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden
istisna edilebilirler);
3. Türkiye Cumhuriyetinin
taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik
anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul
edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;
4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;
5. Türkiye Cumhuriyetinin
emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere
ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle
geldikleri sezilenler;
6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa
sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın
ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar;
7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri
müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp
Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de
yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”
25. 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında (mülga)
Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan
yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet
edebilirler.”
26. 5683 sayılı mülga
Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka
sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler
İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”
27. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı
ile kabul edilip, 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere
Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma
Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine
Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K.
Yön/3.mad)
Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye
iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların
talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi
ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu
Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.
İçişleri
Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere
devredebilir.
Valilikçe
veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan karar valilikler aracılığıyla yabancıya
tebliğ edilir.
Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri
Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri
Bakanlığı’nca gösterilecekbir yerde serbest ikamet
edebilir.
Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı
15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.
İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi
için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak
belirlenebilir.
Karara itiraz eden yabancının bu konudaki
ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri
Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai
karar yabancıya tebliğ edilir.
İtirazları nihai olarak reddedilenlerin
durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde deikamet
izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde
Türkiye’yi terk etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar,
İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme
yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılırlar.”
2. Uluslararası Hukuk
28. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin
Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010) ilgili
kısımları şöyledir:
“48. Açık havada egzersiz yapma konusunun
üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet
programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz
yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT,
istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün
açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi
gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul
büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde
olması gerektiği barizdir.
…
29. CPT’nin bakış
açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak
özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler
özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa,
fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. …
Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip,
temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması
önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar
önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen
gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün
içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve
diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına,
pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar
uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.
…
79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak
tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı,
sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden
oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar …
tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri
mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır.”
29. BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı
kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin
Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her hangi bir
biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan
sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”
30. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi”
kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve
tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her
hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir
makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili
denetimine tabi tutulur.”
31. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR
EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların
Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f)
bendi şöyledir:
“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne
ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni
hatırlatarak
...
(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma
koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar
mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve
fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
33. Başvurucular, vatandaşı oldukları ve baskıya dayalı bir
rejimle yönetildiğini iddia ettikleri Özbekistan’dan Türkiye’ye geldikten
sonra, İsveç’te bulunan (F.K.'nin) eşinin yanına
gidebilmek için bulundukları Sabiha Gökçen Havalimanında, sahtecilik nedeniyle
gözaltına alındıktan sonra ilk olarak tutuldukları havalimanı nezarethanesinin
dar, kalabalık ve gün ışığından yoksun bir yer olduğunu, 30/9/2013 ilâ
4/11/2013 tarihleri arasında, yaşam ve özgürlüklerinin tehlike altında olduğu
Özbekistan’a sınır dışı edilme riski altında ve herhangi bir yargısal merciin
kararı olmadan 36 gün boyunca Kumkapı GGM’de
gözaltında tutulduklarını, söz konusu merkezin dış dünyadan tecrit edilmiş,
giriş çıkışları sürekli kontrol edilen yüksek güvenlikli bir merkez olduğunu ve
aynı zamanda yaşam koşullarının cezaevinden daha ağır, sağlıksız, gayriinsani
ve onur kırıcı olduğunu, bu nedenle ruhsal ve fizyolojik olarak sağlık
durumlarının bozulduğunu belirterek, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Başvurucular ayrıca, Türkiye’de yabancı kişilerin geri
gönderme merkezlerinde gayriinsanî ve onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde
uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz
kaldığını, bu nedenle kanun yollarının kullanılmasının etkili olmadığını
belirterek, Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ifade
etmişlerdir.
35. Başvurucular, keyfi ve hukuk dışı gerekçelerle 36 gün
boyunca GGM’de tutulmalarının yabancı olmalarından
kaynaklandığını ve Türk hukukunda bu tür yabancılara ilişkin belirtilen tutma
işlemlerinin yasal denetiminin bulunmadığını, ayrıca kendilerine uygulanan
özgürlük kısıtlamasının “gözaltı”
ve “tutuklama” sayılmaması
nedeniyle tazminat talep edilmesinin de mümkün olmadığını, niçin tutuldukları
konusunda bilgilendirilmedikle- rini
ve yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir tutma kararı olmadan
özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu belirterek, Anayasa’nın 19. maddesinin
ihlal edildiğini belirtmişlerdir.
36. Nihayet başvurucular, kimliklerinin gizli tutulmasını, adli
yardımdan yararlandırılmalarını ve maruz kaldıklarını iddia ettikleri hak
ihlalleri sonucunda uğradıkları zararlar nedeniyle kendilerine maddi ve manevi
tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
38. Başvurucuların, sınır dışı tehdidi altında GGM’de tutulduklarına, GGM’nin
tutma koşullarının elverişsizliğine ve burada sağlık yardımı taleplerinin
zamanında karşılanmamış olmasına ilişkin şikayetlerinin, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası; yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde
gayriinsanî koşullarda, uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve
başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığı
şikayetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi; geri
gönderme merkezinde tutulmalarının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma
nedenleri hakkında bilgilendirilmeleri ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi
konularına ilişkin şikayetlerinin ise Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Adli Yardım Talepleri
Yönünden
39. Çocuk yaşta olan ikinci ve üçüncü başvurucular ile anneleri
olan birinci başvurucunun, ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları, herhangi
bir gelirlerinin bulunmadığı, birinci başvurucunun çalışma izninin olmadığı ve
eşinin başka bir ülkede yaşadığı, bu nedenlerle geçimlerini önemli ölçüde zor
duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları,
başvuru formunda sunulan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa
Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B.
No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin
değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucuların, açıkça dayanaktan
yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulü gerekir.
2. Sınır Dışı Edilmek
Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği
Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal
Edildiği İddiaları
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu
kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
41. Başvurucular, Türkiye’de yabancı kişilerin gayriinsanî, onur
kırıcı muamele oluşturacak biçimde ve uzun süre GGM’de
tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare
mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının
etkili olmadığını belirterek, Anayasa’nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
42. Bakanlık görüşünde, iç hukuktaki başvuru yollarının AİHM’in aradığı standartları taşımaması nedeniyle 4/4/2013
tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun kabul
edildiği, ancak bu Kanun’un sınır dışı işlemlerine karşı yargı yolunu
düzenleyen ilgili maddesinin başvuru yapıldığı tarihte yürürlükte olmadığı
bildirilmiştir.
43. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, Bakanlık
görüş yazısında AİHM’in Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye kararına
atıf yapıldığını, anılan kararda, Türk iç hukukundaki düzenlemelerin
Sözleşme’nin 13. maddesindeki şartları taşımadığı gerekçesiyle ihlal kararı
verildiğini, Bakanlık görüşünde belirtildiği gibi, 6458 sayılı Kanun’un başvuru
tarihinden sonra, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girdiğini, tutuldukları GGM’nin koşulları ile ilgili idareye yapılan başvuruların
pratikte hiçbir fayda sağlamadığını ifade etmişlerdir.
44. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
45. Sözleşme’nin “Etkili
başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de
tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi
bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa
dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
46. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
hakkını güvence altına almaktadır.
47. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için
öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de
tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının
ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde
başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili
olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28-29).
48. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları
güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre
değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki, Anayasa’nın 40. maddesi
uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem
teoride hem de uygulamada, ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise
sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir
tazmin imkanı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, §
71).
49. Ancak, ihlal iddiasına konu edilen hak Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan, “işkence”,
“eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye
tabi tutmama yasağı olduğunda, Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu
haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz
edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda cezalandırıcı,
ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânı sunan
bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde, bu tür ihlaller açısından sadece
tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere
yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını
Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul
edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle, somut başvuruda olduğu
gibi, “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
koşullarda tutulma şikâyetleri açısından, ancak tutulma koşullarının
iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların
tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir.
Elbette, ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak
başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara
karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması gerekmektedir (K.A. [GK], § 72).
50. AİHM de, Sözleşme tarafından söz
konusu hükme atfedilen özel önemin, Devlet tarafından tazmin edici bir hukuk
yoluna ilaveten, bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir
mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, B. No: 72710/11, 24/6/2014, §
61).
51. Başvurucuların, 28/9/2013 ilâ 30/9/2013 tarihleri arasında
havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında ise
Kumkapı GGM’de tutuldukları konusunda tereddüt
bulunmamaktadır.
52. Bakanlık görüşünde, başvurucuların tutuldukları dönemde
anılan Merkezlerindeki elverişsiz yaşam koşullarını önleme ve doğan zararları
tazmin etmek üzere belirlenmiş, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile
güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme
kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu
sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi
bir karar sunulmamıştır. Kaldı ki, yabancıların GGM’de
tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi, bu tür koşulların
hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucuların tutuldukları
dönemde yürürlükte olan açık bir düzenleme de bulunmamaktadır.
53. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında; tutulan bir göçmenin,
önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini, yani idare
mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının
iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için
tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari
kararın, davalı Devlet tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine
ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye, § 63; ayrıca bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).
54. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda
da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir
denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra
ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları
insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir.
Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması
nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler
çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir
daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar,
adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer
verilmiş olması, başvurucuların iddialarını güçlendirmektedir (bkz. § 18).
55. Nitekim, 2012 tarihli TBMM Raporu’nda da benzer şekilde,
tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve işleyişlerinin
nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı
sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden
olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması
gerektiği ifade edilmiştir.
56. Başvurucuların tutulma tarihlerinden sonra, 11/4/2014
tarihinde yürürlüğe giren 6458 sayılı Kanun’da dahi tutulma koşullarının
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve
herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya
tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının
standartlarını belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini
içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının
öngörülmediği, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A. [GK], § 80).
57. Bu tespitler ışığında, GGM’de
idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucular açısından, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin
korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve
makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun
bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle, somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı
etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucuların etkili
başvuru haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. Kumkapı GGM’nin Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiği
İddiaları
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu
kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
60. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
61. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
62. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup, her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile
ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 83).
63. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini
belirleyebilmek için, anılan fıkrada geçen “eziyet”
ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
64. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak, kişi üzerinde uygulanan
muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 89).
65. Yukarıda değinildiği üzere, bir muamelenin bu kavramlardan
hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel
koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak
yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup
olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi
de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca
muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate
alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı
anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar,
ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz
ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı
muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 90).
66. Bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması
nedeniyle yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673,
21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu
yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına
girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik
değerlendirmesi ise, koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de muamelenin
süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı
ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60, benzer yöndeki
AİHM kararları için bkz. Kafkaris/Kıbrıs, B. No: 21906/04, 12/2/2008, § 95,
Yarashonen/Türkiye, § 71)
67. Bir muamelenin “insanlık
dışı” olarak nitelendirilebilmesi için, bunun tasarlanarak
uygulanmış olmasının yanısıra bedensel yaralanma ya
da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi; diğer taraftan bir muamelenin
“aşağılayıcı” olarak
nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde,
onlara, korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).
68. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında
“aşağılayıcı” olup olmadığını
tespit ederken, bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma
düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında, söz konusu tedbirin, Anayasa’nın
17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde, ilgilinin kişiliğini
etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte, böyle
bir amacın olmaması, kesin olarak, bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini
devre dışı bırakmamakla birlikte, bir ceza veya muamelenin, “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide
edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide
olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).
69. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde
tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanı, ağırlıklı olarak dikkate alınması
gereken bir kriterdir (K.A. [GK],
§ 96).
70. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört
metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç
metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının
Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar
vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, §
45; Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan, AİHM tutulu
bulunan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı
verilmesinin bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul
etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 150).
71. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın
17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde, kişi başına düşen alan
hesabının yanı sıra, tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları,
kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın
temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da
dikkate alınması gerekmektedir (K.A.
[GK], § 98). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği
standartlarda (bkz. § 28), kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli
olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu
kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir
programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde
tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve
bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı sağlamasının önemli
olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi
gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün içinde zaman
geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun
dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin tutuldukları süre
ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması
gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara
(ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada egzersiz yapma
imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve
mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması
gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler”
açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır.
72. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar
(bkz. §§ 69-71) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari
standartları oluşturmakla birlikte, burada yer verilen standartların her bir
somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
73. Başvurucular, sırf yabancı olmaları nedeniyle 30/9/2013 ilâ
4/11/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de 36 gün
özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarını, yaşamlarının ve özgürlüklerinin
tehlike altında bulunduğu Özbekistan'a sınır dışı edilme riski ve korkusu ile
tüm pencereleri ve kapıları hapishane gibi demir parmaklıklarla çevrili, dış
dünyadan tecrit edilmiş yüksek güvenlikli özel bir binada tutulduklarını, uzun
süre boyunca cezaevinden daha kötü ve ağır fiziksel koşullar altında
tutulduklarını, kaldıkları odanın çok kalabalık olduğunu, geç saatlere yoğun
gürültü ve sigara dumanına maruz kaldıklarını, verilen yemeklerin yetersiz
olduğunu, hamile (birinci başvurucu) ve çocuklara (ikinci ve üçüncü
başvurucular) uygun yemek verilmediğini, kaldıkları koğuşun temiz olmadığını,
böcek ısırıkları nedeniyle vücutlarında kızarıklıklar ve şişlikler oluştuğunu,
özellikle çocukların böceklerden ötürü sürekli bir korku içinde kaldıklarını,
tutuldukları süre içinde sadece iki defa ve kısa süreyle temiz hava almaya
çıkartıldıklarını, geceleri uyumakta zorluk çektiklerini, başvurucuların
tutulduğu odada on yedi ranza (34 yatak) bulunduğunu, yataklar dışında oyun,
oturma ya da sosyal faaliyet için kullanılabilecek bir boşluk bulunmadığını,
kaldıkları odada beşi hamile ve bir veya daha fazla çocuklu en az on sekiz
yetişkin kadın olduğunu, odada kalan kişi sayısının genellikle 35’ten fazla
olduğunu, kaldıkları odanın 24 saat kamera ile izlendiğini, birinci
başvurucunun hamile ve hasta olmasına rağmen doktor muayenesinin yapılmadığını,
avukatının müracaatından yaklaşık üç hafta sonra doktor muayenesine
götürüldüğünü, ikinci ve üçüncü başvurucuların 24 saat boyunca yetişkin
insanların bulunduğu, sürekli sigara içilen ve aşırı kalabalık ortamda
bulunmalarının ve oyun oynayacak veya yaşıtlarıyla zaman geçirebilecek bir yer
tahsis edilmemesinin ruh ve beden sağlıkları yönünden katlanılmaz bir hal
olduğunu, yaklaşık yirmi günde bir, açık havaya çıkarılmalarının gayriinsani ve
onur kırıcı muamele olduğunu, ikinci başvurucunun hasta olmasına rağmen ancak
kustuktan sonra hastaneye götürüldüğünü, belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
74. Bakanlık görüşünde, AİHM’in Dougoz/Yunanistan kararına atıf yapılarak,
Devlet tarafından tutulan kişilerin tutuldukları ortamda aşırı kalabalık,
ısınma, sağlık, uyku, yemek, dinlenme ve dış dünyayla iletişime yönelik
hizmetlerin yetersizliğinin insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye neden
olabileceği, tutma koşulları değerlendirilirken, söz konusu koşulların
kümülatif etkileri ve başvurucunun iddialarının göz önünden bulundurulması
gerektiği ifade edilmiştir. Somut başvuruya ilişkin olarak Bakanlık görüşünde,
başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları koşullar
hakkında Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere atıfta bulunulmuştur
(bkz. § 21).
75. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, GGM’nin fiziki koşullarına ilişkin verilen bilgilere itiraz
etmişlerdir. Başvurucular, kadınların tutulduğu üçüncü katta 100 kişiden fazla
kişi tutulduğunu ve kendi kaldığı odada yatak sayısından fazla kişi kaldığını,
Bakanlık tarafından sunulan bilgiler doğru kabul edilse dahi kişi başına düşen
alanın 3,37 metrekare olduğunu, bu miktarın CPT standartlarının (7 metrekare)
yarısından az olduğunu, çocukların sürekli sigara içilen, kirli ve ışıkları
sürekli açık olduğu ortamda yetişkinlerle birlikte yaşadıklarını, çocuk oyun
odası ve bahçedeki oyun parkından yararlandırılmadıklarını, Bakanlık tarafından
biri hamile ve ikisi çocuk olan başvurucuların, belirtilen özel durumlarına
uygun koşullarda tutulmaları ve sağlık hizmeti almaları konusunda özel önlemler
alındığına dair herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığını, Bakanlık görüşünde
ifade edildiği şekilde haftada bir gün gelen doktorun, 300 kişi kapasiteli
Merkezde ne kadar sağlık hizmeti verebileceğinin tartışmalı olduğunu, Merkezde
bulunduğu iddia edilen kantin ve dinlenme odalarını hiç görmediklerini ifade
etmişlerdir.
76. Başvuru dosyasında, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde, Merkezin yaşam koşullarına ve
özellikle de her bir tutulan kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin
bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucuların hangi odayı kaç kişi ile
paylaştıklarına ilişkin de net bir bilgi ne başvurucular,
ne de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı
bilgi nedeniyle, kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının, Merkezde
tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi
sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması
bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
77. Başvuru formu ve Bakanlık görüş yazısında sunulan bilgiler
karşılaştırıldığında başvurucuların, 28/9/2013 ilâ 30/9/2013 tarihleri arasında
havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında ise
Kumkapı GGM’de tutuldukları konusunda tereddüt
bulunmamaktadır.
78. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan
bilgiler, 2012 tarihli TBMM Raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel
Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan
2009 tarihli CPT Raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı (bkz. K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015)
ve bu karara önemli ölçüde esas teşkil eden İHK’nın
Raporu, eldeki en önemli verileri oluşturmaktadır.
79. Anılan belgelerdeki tespitler, başvurucuların tutuldukları
dönemden yaklaşık bir yıl önce düzenlenmiş olan 2012 tarihli TBMM Raporu ve BM
Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri ile başvurucuların
tutuldukları dönemden bir yıl sonra düzenlenmiş olan İHK Raporu arasında
belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Bu çerçevede, düzenlendikleri zaman
periyotları farklılık arz etse de başvurucuların tutuldukları dönemden önce
veya sonra düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu
gösteren herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutuldukları zaman
diliminin öncesinde veya sonrasındaki saptamaların, başvurucuların tutma
koşulları yönünden de önemli ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu
nedenle, başvurucuların tutuldukları dönem haricindeki zaman dilimlerini
kapsayan bir kısım tespitlerin, başvurucuların tutulma koşullarının
değerlendirilmesi kapsamında dikkate alınması mümkün görülmüştür.
80. Bakanlık görüş yazısında nakledilen, Emniyet Genel
Müdürlüğünün 14/5/2014 tarihli yazısında, Kumkapı GGM’nin
fiziki koşulları ve tutulan kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler
verilmiştir. Anılan Genel Müdürlüğün 7/1/2016 tarihli yazısında da aynı
bilgiler tekrar edilmiş olup, ayrıca yazı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısında, başvurucuların tutuldukları tarih
aralığındaki defter kayıtlarına göre Kumkapı GGM'nin
ortama mevcudunun 310 ilâ 350 kişi arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.
81. 2012 tarihli TBMM Raporu’nda, Merkezin kapasitesinin 100’ü
kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden
günlük ortalama 30 ilâ 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda
yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde
291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu
bilgilerine yer verilmiştir.
82. İHK Raporu'nda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre
Merkezin toplam kapasitesi 300 kişi olup, 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam
384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine
Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden
ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK
Raporu'nda görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ilâ 500
arasında kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve her
gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate
alındığında, başvurucuların tutuldukları dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında
kişi bulunduğunun, yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.
83. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin
tespitine geçildiğinde, Kumkapı GGM’ye ilişkin
hazırlanan rapor ve görüşler (bkz. § 15 vd.) incelendiğinde, başvurucuların
tutuldukları dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmi kapasitesinin 300 kişi
olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir
değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK’nın
raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere, şehir
merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu
kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün
görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte değerlendirildiğinde,
kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 metrekare olduğu
ve bu alanın genişliğinin son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.
84. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık
olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
85. Bu tür merkezlerde kalan kişilere tahsis edilen alanın
darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman
geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup,
yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur
olarak dikkate alınabilir (K.A.
[BD], § 104).
86. Bu çerçevede başvurucuların içinde yaşadıkları koşullar
incelendiğinde, İHK Raporu’nda ifade edildiğine göre, Merkezde idarenin
kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler)
dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır.
Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle
bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları
bilgisi yer almaktadır. Bu durumda, Merkezde kalanların ortak kullanım alanı
olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların
da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak, sadece bitişik nizam ranzaların ve
dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde
nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.
87. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29
Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine
gerçekleştirilen resmi ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı Rapor’da geri gönderme merkezlerindeki koşullardan
rahatsızlık duyulduğu, çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında
tutulan kişilerin çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve
dış alanlara erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı kalabalıklık”,
“sağlığa elverişsiz koşullar” ve
“yetersiz gıda” hususlarının
diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz
§ 28).
88. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak, CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas
alındığında, tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını
sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir
saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması
gerekmektedir.
89. 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM Raporu’nda, gerek Merkezin konumu ve gerekse personel
eksikliği nedeniyle, tutulan düzensiz göçmenlerin, haftanın sadece bir günü
kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer verilmiştir. Ancak
yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin, fiili uygulama ile
uyumlu olup olmadığı, Rapor’dan anlaşılamamaktadır.
Kaldı ki, anılan Rapor’da dolaylı olarak, bu tespitin
dahi, GGM’yi düzensiz göçmenler için bir hapishane
haline getirdiği belirtilmek suretiyle, haftada bir defa havalandırmanın
yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.
90. İHK Raporu’nda, Merkez Müdürünün, gözetim altındakilerin
binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta
sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 18). Bu konuda başvurucular, tutuldukları 36 gün
boyunca sadece iki defa ve kısa süreli olarak açık havaya çıkarıldıklarını
iddia etmektedirler (bkz. § 73). Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlerin,
belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği, hatta içlerinden bazılarının
haftalarca bu imkândan yararlanamadıkları dönemler olduğu, bazılarının ise 3-4
ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkanın
verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucuların iddialarını doğrulamaktadır.
91. Merkez yetkililerince “sağlanmaya
çalışıldığı” ifade edilen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT
standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası, yetkililer de Merkezin
bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması
ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle, tutulan kişileri açık havaya çıkma
imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 18). Görüldüğü
üzere, Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan
yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi, CPT tarafından
ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu
veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının,
CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.
92. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde, Merkezin,
kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek
şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları
dönemde maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma
mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının
yetersiz ve daha da önemlisi, sağlanan açık havadan yararlanma imkânının
oldukça sınırlı olmasının, başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları
daha da tahammül edilemez hale getirdiği ve tüm bu koşullar altında biri hamile
ve ikisi çocuk olan başvurucuların 36 gün boyunca tutulmalarının, Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
93. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar,
başvurucuların Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları
muamelenin, bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle
şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu
durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın
ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan,
başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer
iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
94. Açıklanan nedenlerle, somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
4. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Anayasa’nın 19.
Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
95. Başvurucular, “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne”
çıkarılmadıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
96. Bakanlık görüş yazısında, Sözleşme’nin 5. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının, aynı maddenin (1) numaralı fırkasının (c) bendine göre
tutulan kişilerin hakim önüne çıkarılma hakkını
içerdiği, somut olayda başvurucular anılan bent kapsamında tutulmadıklarından
Sözleşme’nin “5/3 hükmünün”
uygulanma imkanı bulunmadığı, başvurucuların bu şikayetlerinin Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
97. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü yönünden herhangi
bir beyanda bulunmamışlardır.
98. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un
45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
99. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve
beşinci fıkraları şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması
veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
…
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine
en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört
gün içinde hâkim önüne çıkarılır.Kimse,
bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun
bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve
savaş hallerinde uzatılabilir.”
100. Sözleşme’nin “Özgürlük
ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine
hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç
kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan
veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak
zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir
kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
…
3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen
koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli
görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır;
kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında
serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır
bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
…”
101. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı
fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve
makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri, ancak
suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu
işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul
nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence,
hakkında bir ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından
geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının,
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı
fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından, yukarıda belirtilen
güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.
102. Bu çerçevede, başvurucularca yapılan nitelendirme esas
alındığında, Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği
iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer
aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
103. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
104. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
105. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
106. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili
fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).
107. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
108. Başvurucular, “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıkları
iddialarını ortaya koyarken, kendi öznel durumlarının “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında
olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmalarının,
suç işledikleri şüphesine veya suç işlemelerinin ya da suç işledikten sonra
kaçmalarının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama
veya kanıt sunmamışlardır.
109. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların ihlal iddialarını
kanıtlayamadıkları anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Anayasa’nın 19.
Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
110. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu
kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İdari Gözetim Altında
Tutulmanın Hukuki Olmadığı İddiası
111. Başvurucular, keyfi ve hukuk dışı gerekçelerle 30/9/2013
ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında GGM’de
tutulduklarını, anılan 36 gün boyunca gözaltında tutulmalarının gerekçesinin
sadece yabancı olmaları olduğunu, özgürlüklerinin kısıtlanması için yasal bir
dayanak bulunmadığını, herhangi bir yargı merciinin gözaltı emri veya tutuklama
kararı bulunmadığını, AİHM'in Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye kararında
ulusal sistemin başvurucuları keyfi tutuklamaya karşı koruyamadığına karar verdiğini,
özgürlük kısıtlamasının mahkemeye veya yetkili bir merci önüne çıkarılma
amacını taşımadığını, 36 gün boyunca gözaltında tutulmalarının kanuni bir
dayanağı bulunmadığını ileri sürerek Anayasa'nın 19. maddesi ikinci fıkrasının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
112. Bakanlık görüş yazısında, benzer olaylara ilişkin AİHM
kararlarındaki ilkelere atıfta bulunularak, konuya ilişkin kanun boşluğunun
doldurulması amacıyla kabul edilen 6458 sayılı Kanun’un 11/4/2014 tarihinde
Resmî Gazete’de yayımlandığı, anılan Kanun’da
yabancıların sınır dışı işlemleri öncesi tutulmalarına ilişkin ayrıntılı
düzenleme bulunmakla birlikte, başvurunun yapıldığı tarihte bu hükümlerin henüz
yürürlüğe girmediği, başvuruya konu olayda, başvurucuların tutuldukları tarihte
mevzuatta sınır dışı işlemleri esnasında ilgililerin tutulmalarını düzenleyen
kanun bulunmadığı bildirilmiştir.
113. Başvurucular, Bakanlığın konuya ilişkin görüşlerinin, bu
kapsamdaki iddialarını teyit ettiğini ifade etmişlerdir.
114. Başvurucuların 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında
Kumkapı GGM’de tutuldukları ve bunun Anayasa’nın 19.
maddesi anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt
bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için
bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 125).
115. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen
veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.”
116. Sözleşme’nin “Özgürlük
ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1)numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen hallerdışında ve yasanın
öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak
girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin
yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya
tutulması.”
117. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra,
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (Ramazan
Aras, § 43).
118. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi
ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre
bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi
sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması
veya tutulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda, bir kişinin
suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç
bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari
gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi
uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli
özen” (due diligence)
içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden
söz edilemez (K.A. [GK], § 123).
119. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden
yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için, hukuka uygun olması ve keyfi muamele
teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli
ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi; koşullarının genel kabul görmüş
standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele
teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usulî
hakların ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme
hükümleri, esas olarak, kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak
bazı hallerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini
isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya
koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 129; A. ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 164).
120. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına
yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin
koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim
kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata
erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir
şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı
özgürlükten yoksunluğun keyfiliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki
olduğundan söz edilemez (K.A.
[GK], § 125).
121. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458
sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Bakanlık görüş yazısında
da belirtildiği üzere bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucuların GGM’de tutuldukları 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri
arasında, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar
arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren,
ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması uygulamasında, tutma kararı verme işleminin
koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim
kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata
erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir
şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
122. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. İdari Gözetim Altında
Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediği İddiası
123. Başvurucular, idari gözetim sürecinde havalimanında ve GGM'de gözaltı nedenleri ve kendilerine yöneltilen
suçlamalar hakkında derhal veya daha sonra bilgi verilmediğini, uzun süre
tutuldukları halde hangi sebeple ve niçin tutuldukları, kendileri hakkında
nasıl bir işlem yapılacağı konusunda bilgi verilmediğini, kendileri hakkında
verilecek idari kararın beklenmesi nedeniyle "belirsizlik" içinde tutulduklarını, bu nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
124. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların belirtilen
iddialarına ilişkin bilgi bulunmadığı, bu hususa ilişkin olarak İçişleri
Bakanlığının görüşünün dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
125. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, Emniyet
Genel Müdürlüğünün yazısında yer verilen “tarafıma
isnat edilen suç anlatıldı” ifadesinin yalnızca ceza soruşturma
kapsamında yapılan gözaltı işlemi için geçerli olduğunu, ceza soruşturması
işlemlerini müteakiben tutulmalarına devam edilmesinin nedenleri, ne kadar süre
tutulacakları ve yasal hakları konularında bilgilendirme yapılmadığını ifade
etmişlerdir.
126. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bununhemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal,
toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”
127. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2)numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.”
128. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan
veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak “derhal” bildirileceği kurala bağlanmıştır.
129. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise
yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü
suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirileceği hükme bağlanmıştır.
130. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve
maddi gerekçelerin teknik olmayan, basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde
açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine
imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki
bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi
taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin
derhal yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre
değerlendirilmesi gerekir (K. A.
[GK], § 138; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 136).
131. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından
hazırlanan Rapor’da, bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de başvurucuların tutuldukları dönemdeki uygulama ile
ilgili olarak dikkate alınması gerekenifadelere yer
verilmiştir. Rapor’da, 2010 yılının Eylül ayında
Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme
merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi,
avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır
dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde
bilgilendirilmeleri talimatı verildiği, buna rağmen, Özel Raportör’ün
Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı
görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata
geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere belirtilen
tespitler, başvurucuların iddialarını destekler mahiyettedir.
132. Konuya ilişkin olarak Bakanlık görüş yazısında atıfta
bulunulan Emniyet Genel Müdürlüğü yazısında, 28/9/2013 tarihinde saat 02:30
sıralarında İsveç’e gitmek üzere geldikleri Sabiha Gökçen Havalimanı pasaport
kontrol noktasında, başvurucuların Avusturya oturum belgelerinin ve Avusturya
sürücü belgesinin sahte olabileceğinden şüphelenildiği, birinci başvurucu
hakkında nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda resmi belgede
sahtecilik suçundan adli soruşturma açıldığı ve adli hizmetler büro amirliğinde
ifadesinin alındığı, kendisine isnat edilen suçun belirtildiği ve kendisinin de
“tarafıma isnat edilen suç anlatıldı”
şeklinde beyanda bulunduğu, soruşturma evrakının ilgili Cumhuriyet
Başsavcılığına intikalinin sağlandığı, soruşturmaya konu belgeler üzerine
yapılan kriminal incelemesi sonucunda sahte oldukları
yönünde uzman raporu düzenlendiği bilgilerinin sunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında sunulan bu bilgilendirme
ceza soruşturması kapsamında yapılan işlemlere dönük olup, anılan işlemleri
müteakiben başvurucuların GGM’de tutulmalarına neden
olan prosedüre ilişkin bir bilgilendirme yapıldığına dair herhangi bir bilgi
veya belge sunulmamıştır.
133. Bu çerçevede, bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi
ve belgelerden, başvuruculara Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası
anlamında, tutma sebepleri ve haklarındaki iddialar konusunda bir bildirim
yapıldığı sonucuna ulaşılamamıştır.
134. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iii. İdari Gözetim Altında
Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yol Bulunmadığı İddiası
135. Başvurucular, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yasaya
uygunluğu hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve
yasaya aykırı görmesi halinde serbest bırakılmalarını sağlayacak bir yargı
merciine başvurma hakkından yoksun olduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
136. Bakanlık görüş yazısında, 6458 sayılı Kanun ile bu konuda
ayrıntılı düzenleme yapılmakla birlikte bu hükümlerin başvuru tarihi itibarıyla
yürürlükte olmadığı bildirilmiştir.
137. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda
bulunmuşlardır.
138. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
139. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden
yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir
süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest
bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
140. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının
hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması
hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak, tutukluluğun
veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu
üzerine, tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının
devamına ilişkin kararların bir mahkeme nezdinde incelenmesi açısından güvence
oluşturmaktadır.
141. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, başvuru
konusu olay açısından bakıldığında, tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun
bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü
oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri
ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli
nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları
bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 64).
142. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda
bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen
hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir
bir yol olması gerekir. Aksi halde, söz konusu hükmün amaçları açısından
gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A. [GK], § 152).
143. Başvurucular hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma
işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği
bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere, başvurucuların
tutuldukları dönem (30/9/2013 ilâ 4/11/2013) itibarıyla yürürlükte olan
mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın
kanuna aykırılığının tespiti halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka
ifadeyle, başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan
mevzuatta, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan
bir başvuru yolu öngörülmemiştir.
144. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucularla benzer
şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı
merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 142).
145. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iv. Haksız Tutulma
Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiği İddiası
146. Başvurucular, Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında
öngörülmüş olan, aynı madde kapsamındaki ihlaller nedeniyle iç hukukta
başvurulabilecek ve tazminat talep edilebilecek bir merci bulunmadığını, idari
yargı veya adli yargıya başvurmaları halinde bir netice elde etmelerinin mümkün
olmadığını, şikayet edilen işlemlerin uygulamada idari işlem olarak
değerlendirildiğini ve gözetim altındaki kişilerin, misafir olarak
değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması olarak
nitelendirilmediğini, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
147. Bakanlık görüş yazısında, başvuru tarihinde başvurucuların
tutulmalarının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek tazminat talep etmelerine imkan sağlayan iç hukuk yolu bulunmadığı bildirilmiştir.
148. Başvurucular, Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda
bulunmuşlardır.
149. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir.”
150. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış
bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı
vardır.”
151. Görüldüğü üzere, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve
Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki
fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların, Devletçe
tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.
152. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince,
aynı maddenin iki ilâ sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali halinde
tazminat talep etme imkanı sağlayan bir mekanizma
oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılan hallerde, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması
bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu
doğuracaktır.
153. Somut başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü
ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık,
başvurucuların beyanları ve Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere,
başvurucuların bireysel başvuruda bulundukları tarih itibarıyla Türk hukuk
sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya
giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan
zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.
154. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
155. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
156. Başvurucular, maruz kaldıkları hak ihlalleri nedeniyle
maddi tazminat olarak (birinci başvurucuya) 4.000 TL ödenmesini; yaşadıkları
sıkıntılar, uğradıkları hak ihlalleri ve olay tarihinde hamile olan birinci
başvurucu ile çocuk olan ikinci ve üçüncü başvurucuların çektikleri ıstırap ve
manevi zararlara karşılık birinci başvurucuya 40.000 TL, ikinci ve üçüncü
başvuruculara ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
157. Başvuruda, başvurucuların idari gözetim altında tutulmaları
işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa’nın 17. maddesi ile
bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci
ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
158. Başvurunun özel koşulları dikkate alınarak, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvuruculara
net 25.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesi gerekir.
159. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların sunmuş oldukları belgeler,
iç hukuktaki hak arama süreci kapsamında yapılan masraflara ilişkin olup,
tespit edilen ihlaller nedeniyle maddi zarara uğradıklarını ortaya koyan
herhangi bir belge sunmamışlardır. Bu nedenle, başvurucuların maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
160. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. Başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli
tutulması taleplerinin KABULÜNE,
C. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal
edildiği iddialarının “açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle” KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin
ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın
40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve
dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Başvuruculara net 25.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.