TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEZAİ BALTA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8834)
Karar Tarihi:4/2/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Sezai BALTA
Vekili
Av. Yasin OCAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında geçirilen rahatsızlık nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının, adil yargılanma hakkı ile sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/11/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıylayapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/12/2014tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kırklareli-Pınarhisar 55. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı emrinde er olarak askerlik hizmetini ifa ettiği sırada sevkedildiği Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesinde 23/1/2008 ile 7/3/2008 tarihleri arasında tedavi görmesini müteakip Hastanenin 7/3/2008 tarihli sağlık kurulu raporuyla akciğer tüberkülozu tanısıyla uzun süreli hava değişimine gönderilmiştir.
8. İzin bitiminde yapılan muayene sonucunda başvurucuya bronşektazi tanısı konularak 21/1/2009 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporuyla askerliğe elverişli olmadığı belirtilip başvurucu taburcu edilmiştir.
9. Diğer taraftan tedavisi devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyleuzun süreli hava değişiminde iken 28/2/2008 tarihinde başvurucu hakkında normal terhis işlemi tesis edilmiştir.
10. Başvurucunun daha sonra özürlü oranının belirlenmesi için yaptığı başvuru üzerine Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan muayenesinde 14/8/2012 tarihli özürlü sağlık kurulu raporu ile başvurucuya sol üst lobektomi -TBC'ye seconder- orta dereceli kronik obstrüktif akciğer hastalığı tanısı konularak "%40 oranında sürekli" özürlü raporu verilmiş vehakkında efor gerektiren ağır işlerde çalışamayacağı tespiti yapılmıştır.
11. Başvurucu 7/9/2012 tarihinde askerlik yaptığı ortamda yeterli sağlık koşullarının olmaması nedeniyle mevcut hastalığa yakalandığını, askerdeki ilk tedavilerinde durumunun basit bir vaka gibi değerlendirilerek kendisine yeterli ihtimamın gösterilmemesi nedeniyle hastalığının ilerlediğini, tam olarak iyileşmeden GATA'dan taburcu edildiği için terhis sonrasında da tedavi olduğunu ve tedavisinin sürdüğünü, nihayet 14/8/2012 tarihli raporla %40 oranında kalıcı iş gücü kaybı meydana geldiğinin sabit görüldüğünü ve yardıma muhtaç hâle geldiğini belirterek Millî Savunma Bakanlığından maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
12. Başvuruya idarece kanuni süresi içinde cevap verilmemesi üzerine adli yardım talepli açılan tam yargı davasında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesi öncelikle başvurucunun adli yardım talebini kabul etmiş ve 20/2/2013 tarihli ve E.2013/247, K.2013/209 sayılı kararı ile de davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Bu hükümler çerçevesinde davacının durumu değerlendirildiğinde; askerlik hizmeti esnasında hizmet koşullarından raporlarda belirtilen rahatsızlığa yakalanıp vaktinde tedavi yapılmaması nedeniyle rahatsızlığının ciddi boyutlara ulaşıp askerliğe elverişsiz hale geldiği belirtilen olay ile ilgili olarak davacı hakkında askerde iken 23.01.2008-21.01.2009 tarihleri arasında yapılan tedavi ve muayenesinin ardından GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi sağlık kurulunun 21.01.2009 tarih ve 328 nolu raporunda "Bronşuektezi" tanısıyla askerliğe elverişli olmadığına karar verildiği ve terhis işleminin yapıldığı, Mahkememizin istikrar kazanmış olan içtihatları uyarınca, lehe yapılan yorumla, davacının zararını en geç, tıbbi tedavi sonrasında verilen bu raporun onay tarihinde öğrendiğinin kabul edilmesinin gerektiği, bu durumda 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 43/1 nci maddesinin “idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazımlı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır." şeklindeki açık düzenlemesi karşısında 21.01.2009 tarihli raporun onay tarihinden itibaren bir yıl içerisinde idari müracaatta bulunmasının gerektiği, davacının ise bu bir yıllık süre geçtikten sonra tazminat istemli dava dilekçesiyle 07.09.2012 tarihinde davalı idareye müracaat ettiği, 17.08.2012 tarihli özürlülük durumuna ilişkin raporun zararın öğrenilme tarihini etkilen bir niteliği olmadığı, bu şekilde “bir yıl içinde yetkili makama müracaat” koşulunun gerçekleşmediği anlaşıldığından, davanın süreaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.”
13. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 11/9/2013 tarihli ve E.2013/1125, K.2013/946 sayılı kararıyla reddedilmiş, karar, 1/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 29/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
16. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan,
yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
17. 1602 sayılı Kanun’un40. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
18. 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; askerlik sırasındaki tedavi ile iyileşmeyip yalnızca hastalığının pasifize edildiğini, terhisini izleyen tarihlerde tedavi olduğunu ve tedavisinin devam ettiğini, 14/8/2012 tarihli raporla %40 oranında kalıcı iş gücü kaybının sabit görülüp yardıma muhtaç hâle geldiğinin ortaya çıkması üzerine yasal süresi içinde idareye başvurduğunu, başvurusunun zımnen reddi üzerine süresinde dava açmasına rağmen davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi sonucunda adil yargılama hakkının ihlal edildiğini, diğer yandan Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile Anayasa’nın 56. maddesinde düzenlenen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi durumunun yargılama giderlerini karşılamayacak durumda olması nedeniyle adil yardım talebinde bulunmuş ve 250.000 TL maddi ile 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının yanında hizmet kusurundan dolayı yaşam hakkı ve sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de yaşam ve sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına yönelik iddiaların açılan davanın esasının incelenmesi neticesinde çözüme kavuşturulacak nitelikte olması ve davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurunun yalnızca adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir
3. Esas Yönünden
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda, bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
28. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmayı, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermeyi ifade etmektedir (AYM., E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
29. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davaların koşulları, nitelikleri gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
30. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar, mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).
31. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler, hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Bu süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmaz.
32. Başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirdiği sırada rahatsızlanmış; sevkedildiği GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesinde 23/1/2008-7/3/2008 tarihleri arasında tedavi görmüş, Hastanenin 7/3/2008 tarihli sağlık kurulu raporuyla akciğer tüberkülozu tanısıyla uzun süreli hava değişimine gönderilmiştir. Hava değişimi bitiminde yapılan muayenesi sonucunda başvurucuya bronşektazi tanısı konularak 21/1/2009 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporuyla askerliğe elverişli olmadığının tespiti yapılmıştır. Diğer taraftan tedavisi devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyle başvurucu 28/2/2008 tarihinde terhis edilmiştir.
33. Başvurucunun daha sonra özürlü oranının belirlenmesi için yaptığı başvuru üzerine Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan muayenesinde 14/8/2012 tarihli özürlü sağlık kurulu raporu ile başvurucuya sol üst lobektomi -TBC'ye seconder- orta dereceli kronik obstrüktif akciğer hastalığı tanısı konularak "% 40 oranında sürekli" özürlü raporu verilmiş ve hakkında efor gerektiren ağır işlerde çalışamayacağı tespiti yapılmış, bunun üzerine başvurucu 7/9/2012 tarihinde rahatsızlığının askerlik hizmeti sırasında olduğu, kendisine yeterli ihtimamın gösterilmemesi nedeniyle rahatsızlığının ilerlediği, tam iyileşmeden taburcu edildiği gerekçeleriyle Millî Savunma Bakanlığından uğradığı zararın tazmini talebinde bulunmuş; idarenin başvuruya cevap vermemesi üzerine AYİM nezdinde tam yargı davası açmıştır.
34. AYİM İkinci Dairesi; başvurucunun askerliğe elverişsizlik raporunun düzenlendiği ve terhis işlemlerine başlandığı tarih itibarıyla zararını öğrendiği, bu tarihten itibaren dava açma süresinin başlamasına rağmen lehe yorum ve Mahkemenin içtihadı dikkate alınaraken geç raporun onay tarihinden itibaren dava açma süresinin başlaması gerektiği, diğer taraftan düzenlenen özürlülük oranına ilişkin raporun zararın öğrenilme tarihini etkileyen bir niteliğinin bulunmadığı, bu nedenle 21/1/2009 tarihliaskerliğe elverişsizlik raporunun onay tarihinden itibaren bir yıl içinde idareye müracaat edilmesi gerekirken bu tarihten sonra 7/9/2012 tarihinde yapılan başvuru üzerine açılan davanın süresinde olmadığı yönünde karar vermiştir.
35. Mahkemelerin, usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
36. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır.
37. İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların AYİM’de dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde -cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde- tam yargı davası açmaları gerektiği düzenlenmiştir (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 50).
38. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette bulunmamıştır. Anılan sürenin başlangıç tarihinin, kendisi hakkında düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
39. Askerlik sırasında meydana gelen eylemden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönünde yapılan Kemal İnan (B. No: 2013/1524, 6/10/2015) başvurusu için Mahkememizin verdiği ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği yönündeki kararda, erken terhis işlemi ile başvurucunun zararın kaynağına ilişkin sağlık raporuna ulaşabileceği ve bu nedenle AYİM’in yaptığı yorumun mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediği gerekçesine dayanılmıştır. Somut başvuruda ise başvurucunun askerlik hizmeti sırasında meydana gelen rahatsızlığı devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyle normal terhis tarihinde askerlik hizmetinin sonlandırıldığı, sağlık raporunun ise başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir bilginin bulunmadığı ve başvurucunun özürlülük raporunu alması üzerine idari müracaatta bulunduğu görüldüğünden terhis tarihi itibarıyla başvurucunun rahatsızlığının ne olduğu, sebebi ve zararının idareden kaynaklandığı hakkında bir bilgiye sahip olmadığı, bu nedenle bu başvurunun 2013/1524 sayılı başvuru hakkında verilen karardaki olay ile bağlantısı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
40. AİHM, askerde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesine ilişkin olarak kendisine yapılan başvuruda zararın ölüm olayıyla meydana geldiğine; AYİM tarafından, bir yıllık idareye başvuru süresinin ölümle ilgili yapılan kovuşturmanın sonucunda verilen takipsizlik kararının ilgililere tebliğ tarihi ile değil, ölüm olayının öğrenilmesi ile başlayacağına dair yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğine karar vermiştir (Canan Eyilmez ve diğerleri/Türkiye, B. No:74704/11, 1/7/2014, §§ 32-34) .
41. AİHM, Rodoplu/Türkiye (B. No: 41665/02, 23/1/2007) kararında hastanede yapılan ameliyat sonrasında bir gözünü kaybeden başvurucunun açtığı tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesine ilişkin olarak başvurucunun mevzuatta öngörülen süreye uymaması için geçerli bir nedeninin olmadığını, her hâlükârda belirlenen süreler içinde başvuru yapma imkânına sahip olduğunu belirterek başvurunun bu kısmının mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğinden kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
42. AİHM, Uğur Eşim/Türkiye (B. No: 59601/09, 17/9/2013) kararında süre aşımı nedeniyle davası reddedilen başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış, tedavi süresi uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlik ile ilişiği kesilmiştir. Başvurucu, sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş dönmesinden yakınmış; 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak amacıyla idareye başvurmuş ancak bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
43. AİHM anılan kararında davanın temelinde yer alan konunun aslen beş yıllık süre sınırını, başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren hesaplayan yerel mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş (Eşim/Türkiye, § 23), başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmadığı tartışma konusu olmadığındanbeş yıl içinde tazminat davası açmasının kendisinden beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin nazarında şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların uğradığı zararı değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine hükmetmiş (Eşim/Türkiye, § 25) ve AYİM’in süre sınırı hakkındaki katı yorumunun, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, § 26).
44. Başvuru konusu olaya bakıldığında askerlik hizmeti sırasında idari eylem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle başvurucunun açtığı davada;başvurucunun, rahatsızlığının idareden kaynaklandığını terhis işlemlerinin başladığı ve askere elverişsizlik raporunun düzenlendiği tarih itibarıyla öğrendiğini, bunun yanında içtihadın gözetilmek suretiyle -başvurucu lehine yorum ile- sağlık raporunun kesinleştiği tarihten itibaren dava açma süresinin başladığı şeklinde değerlendirme yapılarak 1602 sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden sonra başvurucunun yaptığı başvuru üzerine açtığı davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle AYİM tarafından dava reddedilmiştir. Askere elverişsizliğe ilişkin sağlık raporunun başvuruya tebliğine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
45. Buna göre başvurucunun, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen rahatsızlığı nedeniyle hakkında erken terhis işlemi yapılması ve rahatsızlığının devam ettiği sürede normal terhis tarihinde terhis edilmesi nedenleriyle terhis tarihi itibarıyla bir zarara uğramış olduğunu ve zararın hangi sebep veya sebeplerden kaynaklandığını değerlendirmesi mümkün değildir. Başvurucunun terhis tarihinden çok sonra hakkında düzenlenen sağlık raporu uyarınca zararın idareden kaynaklanmış olabileceğini değerlendirse bile anılan raporun başvurucuya tebliğine ilişkin bir bilginin bulunmaması ve AYİM kararında da tebliğe ilişkin bir gerekçeye yer verilmemiş olması dikkate alındığında AYİM’in, başvurucunun uğradığını ileri sürdüğü zararı öğrendiği veya öğrenmesi gerektiği tarih hakkında yeterli bir araştırma yapmaksızın uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenilmesine imkân tanımayan normal terhis tarihini ve lehe yorum ile sağlık raporunun kesinleştiği tarihi esas almak suretiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermesinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını imkânsız hâle getirdiği sonucuna varılmıştır.
46. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu, olay nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
49. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde mahkemeye erişim hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın bir örneğinin ilgili AYİM İkinci Daresine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olduğundan bu aşamada tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.