TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALUK PEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9094)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 18/3/2016-29657
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Haluk PEK
|
Vekili
|
:
|
Av. İlter AKSOYLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında
geçirilen rahatsızlık nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan
davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı, mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/1/2015tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
6/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 14/4/2011 tarihinde Afganistan'da askerlik görevi
sırasında rahatsızlanması üzerine ilk müdahalenin ardından ambulans uçakla
Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Komutanlığı Beyin ve Sinir Cerrahisi
bölümüne sevk edilmiş, burada bir süre tedavi olduktan sonra hava değişimine
gönderilmiştir.
9. Hava değişim süresinin bitimini müteakip GATA'da yapılan
muayenesi sonrasında düzenlenen 13/1/2012 tarihli rapor ile başvurucu hakkında subaraknoid hemoraji, karotid sifon ve bifürkasyondan kaynaklanan embolize
bilateral internal karotis arter anevrizması tanısıyla "Askerliğe elverişli değildir." kararı
verilmiş, söz konusu rapor 14/2/2012 tarihinde onaylanarak kesinleşmiştir.
10. Diğer taraftan başvurucunun tedavisi devam etmekte iken
terhis tarihinin gelmesi nedeniyle 19/5/2011 tarihinde başvurucu hakkında
normal terhis işlemi tesis edilmiştir.
11. Başvurucunun müracaatı üzerine 22/6/2012 tarihinde İstanbul
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesince özürlü sağlık kurulu raporu
düzenlenmiş ve başvurucunun %57 oranında vücut fonksiyon kaybına uğradığı
tespiti yapılmıştır.
12. Başvurucu; vücut fonksiyon kaybına askerlik görevini ifa
ettiği Afganistan’daki tıbbi müdahalenin, sağlık hizmetlerinin ve hastane
koşullarının yetersiz oluşunun da etkili olduğu iddiasıyla 13/5/2013 tarihinde
idareye başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de
başvurusu, altmış günlük yasal süre içinde cevap verilmemek suretiyle
reddedilmiştir.
13. Başvurucu aynı taleple tazminat davası açmış, Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi (AYİM)İkinci Dairesi 18/9/2013 tarihli ve E.2013/1213,
K.2013/1048 sayılı kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Karar
oyçokluğu ile alınmış olup kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin
incelenmesi sonucunda; davacının 14.04.2011 tarihinde Afganistan'da görev
sırasında rahatsızlandığı, geçirmiş olduğu "SAK" nedeniyle Nato Hastanesinde ilk müdahalesinin yapıldığı, müteakibinde
ambulans uçakla Ankara GATA Komutanlığı Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümüne nakil
edildiği, bu hastanede yapılan tedavi sonrasında TSK Rehabilitasyon Merkezine
sevk edildiği, tedavisinin burada da 1,5 ay kadar sürdüğü ve davacının bu
süreçte toplam 7 ay süre ile hava değişimine gönderildiği, hava değişim
sürelerinin bitimini müteakip Ankara GATA Komutanlığı Askeri Hastanesinde
yapılan muayenesi sonrası aynı hastane tarafından düzenlenen 13.01.2012 tarih
ve 407 sayılı rapor ile "Subaraknoid Hemoraji, Karotid Sifon ve Bifürkasyondan Kaynaklanan Embolize
Bilateral İnternal Karotis Arter Anevrizması" tanısı ile "Askerliğe
Elverişli Değildir" kararı verildiği, söz konusu raporun 14 Şubat 2012
tarihinde onaylanarak kesinleştiği, 22 Haziran 2012 tarihinde ise davacının
başvurusu üzerine İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesince Özürlü
Sağlık Kurulu raporu düzenlendiği ve "Geçirilmiş Subaraknoid
Hemoraji (Embolize Bilateral İnlternal Karotis Arter)" tanısı ile %57 vücut fonksiyon kaybına
uğradığının tespit edildiği, bunun üzerine maddi ve manevi tazminat talebiyle
13.05.2013 tarihinde davacı vekili tarafından davalı idareye müracaat edildiği,
60 günlük yasal sürede cevap verilmemesi üzerine 03.09.2013 tarihinde bu
davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Açıklanan olayda; süre yönünden bir
değerlendirme yapıldığında, askerliğe elverişsizlik raporunun düzenlendiği ve
terhis işlemlerine başlandığı tarih itibariyle davacının zararını öğrendiği
anlaşılmakla birlikte; Mahkememizin yerleşik içtihatlarında da benimsendiği
üzere davacının lehine yorum yapılarak zarardan raporun onay tarihi itibariyle
(14.02.2012) haberdar olduğunun kabulünün gerektiği, zararın rapor onay
tarihinde kesin bir biçimde öğrenilmiş olması sebebi ile sonradan bu kesinliği teyid eder mahiyetteki yeni birtakım işlemlerin yapılmış
ve/veya muhatabına bildirilmiş olmasının başvuru süresini ve dolayısıyla dava
açma süresini etkilemeyeceği, askerliğe elverişsizlik raporunun TSK Sağlık
Komutanlığına başvurulmak suretiyle 03.06.2013 tarihinde öğrenilmiş olmasının,
yine davacının başvurusu üzerine İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi
tarafından düzenlenen ve 14.02.2012 onay tarihli askerliğe elverişsizlik
raporunda "geçirilmiş subaraknoıd hemorat" olarak tanımlanan rahatsızlıktan kaynaklı
olduğu belirtilen 22.06.2012 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunun, zararı
öğrenme ve dolayısıyla dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı, 1602
sayılı AYİM Kanununun 43 ncü maddesinin amir hükmü ve
Mahkememizin istikrar kazanmış olan içtihatları uyarınca, davacının 14.02.2012
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde idari müracaatta bulunmasının gerektiği,
davacının ise bu bir yıllık süre geçtikten sonra tazminat istemli 13.05.2013
tarihli dilekçesiyle davalı idareye müracaat ettiği, bu şekilde "bir yıl
içinde yetkili makama müracaat" koşulunun gerçekleşmediği anlaşıldığından
davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve
kanaatine varılmıştır.”
14. Karşıoy gerekçesi şöyledir:
“… dava konusu olayda davacının askerliğe
elverişli olmadığına ilişkin kesinleşen sağlık kurulu raporunun davacıya tebliğ
edilip edilmediğinin dosyadaki belgelerle anlaşılamadığı, davacı vekilinin
beyanlarına göre; daha sonra davacının babası aracığıyla 2013 yılı başlarında
bir rapor temin edildiği, bunun onay tarihinin okunmadığı, müteakiben yazılı
müracaatları üzerine 27.05.2013 tarihli TSK Sağlık K.lığının
yazısı ile söz konusu raporun 03.06.2013 tarihinde davacıya ulaştığı, dosyada
bu iddiaların aksini ortaya koyan herhangi bir belge de olmadığı, davacı
vekilinin beyanlarının doğru olması durumunda, yani kesinleşen raporun davacıya
tebliğ edilmemesi durumunda, ilk olarak 2013 yılı başlarında temin edilen
raporla davacının zararını sebebiyle birlikte öğrenmiş olacağı kabul edilerek,
13.05.2013 tarihinde idareye yapılan zorunlu müracaat (1 yıl içinde) ve zımni
ret sonrasında, 03.09.2013 tarihinde açılan davanın süresinde olacağı
değerlendirildiğinden, davacı vekilinin raporun tebliğ edilmediğine ilişkin
iddiaları araştırılmadan, davanın süresinde açılmadığı yönünde tesis edilen
Sayın Çoğunluk kararına katılamadık.”
15. Karar başvurucuya 18/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 17/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur
B. İlgili Hukuk
17. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
18. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis
edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni
bir işlem yapılması; üst makamdan,
yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre
içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini
durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş
sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
19. 1602 sayılı Kanun’un40. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma
süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
20. 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin
4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; askerliğe elverişli olmadığına ilişkin raporun
14/2/2012 tarihinde onaylanarak kesinleşmesine rağmen kendisine raporun
onaylandığına dair bir bildirim yapılmadığını, 2013 yılı başında babasının
askerlik şubesi aracılığıyla temin ettiği rapor fotokopisinde onay tarihinin
okunamadığını, raporun onay tarihini 3/6/2013 tarihinde kendisine ulaşan
idarenin cevap yazısıyla öğrendiğini, bu nedenle yapılan idari müracaatın
süresinde olduğu hâlde davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi sonucunda adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini, diğer yandan idarenin hizmet kusurundan
dolayı sakat kalması sonucunda Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile zararının tazmin edilmemesi
neticesinde mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespitine
ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının yanında hizmet kusurundan dolayı sakat kalması ve zararının
tazmin edilmemesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile
mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de maddi ve manevi
varlığın korunması ile mülkiyet hakkına yönelik iddiaların açılan davanın
esasının incelenmesi neticesinde çözüme kavuşturulacak nitelikte olması ve davanın
süresinde açılmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle
başvurunun yalnızca adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan
mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
24. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Başvurucu, açtığı davanın süre aşımı nedeniyle
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüş yazısında mahkemeye erişimin bir unsuru olan
mahkeme hakkının mutlak bir hak olmadığı, özellikle bir davanın açılabilirliğine ilişkin bazı sınırlamalar ve niteliği
gereği bu konuda düzenleyici işlemlere konu olabileceği, bununla birlikte bu
sınırlamaların dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmaması gerektiği, AYİM’in
yerleşik içtihatlarına göre sağlık kurulu raporlarına dayanılarak açılan tam
yargı davalarında sağlık kurulu raporunun onaylanma tarihinin bir yıllık hak
düşürücü sürenin başlangıcı olarak kabul edildiği belirtilerek başvurucunun
iddiaları incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda
bulunulmuştur.
27. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır.”
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
30. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri
olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru
yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen
kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını
gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da
uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
31. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik
ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmasını ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
32. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık
ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin
olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar,
nitelikleri gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu
sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
33. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun
yollarına başvurma hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
34. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler,
hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Bu süreler mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle
güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak
geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle
oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi
önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler,
devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı
oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini
engellemiş sayılmaz.
35. Başvurucu, askerlik hizmeti sırasında 4/4/2011 tarihinde
rahatsızlanması üzerine ilk müdahalenin ardından ambulans uçakla Ankara GATA
Komutanlığı Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümüne sevk edilmiş; burada bir süre
tedavi olduktan sonra hava değişimine gönderilmiş, hava değişim süresinin
bitimini müteakip GATA'da yapılan muayenesi sonrasında düzenlenen 13/1/2012
tarihli rapor ile başvurucu hakkında subaraknoid hemoraji, karotid sifon ve bifürkasyondan
kaynaklanan embolize bilateral
internal karotis arter
anevrizması tanısıyla
"Askerliğe elverişli değildir." kararı verilmiş, söz
konusu rapor 14/2/2012 tarihinde onaylanarak kesinleşmiştir. Başvurucu ise
tedavisi devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyle 19/5/2011
tarihinde hakkında terhis işlemi tesis edilmiştir. Başvurucu daha sonra
özürlülük oranının tespiti amacıyla İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesine başvurmuş, anılan Hastane tarafından düzenlenen raporda da rahatsızlık
nedeniyle başvurucunun %57 oranında vücut fonksiyon kaybına uğradığı
belirlenmiştir.
36. Başvurucu vücut fonksiyon kaybına, askerlik görevini ifa
ettiği Afganistan’daki tıbbi müdahalenin, sağlık hizmetlerinin ve hastane
koşullarının yetersiz oluşunun da etkili olduğu iddiasıyla 13/5/2013 tarihinde
idareye başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de
başvurusu, altmış günlük yasal süre içinde cevap verilmemek suretiyle
reddedilmiştir.
37. Başvurucunun aynı taleple açtığı tam yargı davasında ise
AYİM İkinci Dairesi, başvurucunun askerliğe elverişsizlik raporunun
düzenlendiği ve terhis işlemlerine başlandığı tarih itibarıyla zararını
öğrendiği, bu tarihten itibaren dava açma süresinin başlamasına rağmen lehe
yorum ve Mahkemenin içtihadı dikkate alınarak askerlik hizmetine tabi
tutulmasından dolayı uğradığı zarar nedeniyle en geç raporun onay tarihinden
itibaren dava açma süresinin başlaması gerektiği, İstanbul Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesince başvurucu hakkında düzenlenen özürlülük oranına ilişkin
raporda başvurucunun askerliğe elverişsizliğine neden olan rahatsızlık dışında
bir tespitin bulunmadığı için bu raporun zararı öğrenme ve dolayısıyla dava
açma süresine bir etkisinin bulunmadığı, bu nedenle başvurucunun raporun onay
tarihi olan 14/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl içinde idari müracaatta
bulunmasının gerekirken bu bir yıllık süre geçtikten sonra 13/5/2013 tarihinde
idareye başvurup herhangi bir cevap verilmemesi üzerine 3/9/2013 tarihinde
açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir.
38. Mahkemelerin, usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir.Mahkemeye
erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde
olacaktır.
40. İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma
tehdidi altında olmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla
düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı
hakları ihlal edilmiş olanların AYİM’de dava açmadan
önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl
içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri, bu
isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği
düzenlenmiştir (Kemal İnan, B.
No: 2013/1524, 6/10/2015, § 50).
41. Başvurucu 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma
süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette
bulunmamıştır. Anılan sürenin başlangıç tarihinin, başvurucunun hakkında
düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin,
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
42. Askerlik sırasında meydana gelen eylemden dolayı uğranılan
zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönünde yapılan 2013/1524
sayılı başvuru hakkında mahkememizin verdiği ve mahkemeye erişim hakkının ihlal
edilmediği yönündeki kararında erken terhis işlemi ile başvurucunun zararın
kaynağına ilişkin sağlık raporuna ulaşabileceği ve bu nedenle AYİM’in yaptığı yorumun mahkemeye erişim hakkını ihlal
etmediği gerekçesine dayanılmış (Kemal İnan,
§ 50) ise de somut
başvuruda başvurucunun askerlik hizmeti sırasında meydana gelen rahatsızlığı
devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyle normal terhis tarihinde
askerlik hizmetinin sonlandırıldığı, sağlık raporunun ise başvurucuya tebliğ
edildiğine ilişkin bir bilginin bulunmadığı ve başvurucunun kendi çabalarıyla
elde ettiği rapor üzerine idari müracaatta bulunduğu görüldüğünden başvurunun
2013/1524 sayılı başvuru hakkında verilen karardaki olay ile aynı bağlamda
olmadığı anlaşılmaktadır.
43. AİHM askerde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak
açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesine ilişkin olarak kendisine
yapılan başvuruda zararın ölüm olayıyla meydana geldiğine; AYİM'in,
bir yıllık başvuru süresinin ölümle ilgili yapılan kovuşturmanın sonucunda
verilen takipsizlik kararının ilgililere tebliğ tarihi ile değil; ölüm olayının
öğrenilmesi ile başlayacağına dair yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal
etmediğine karar vermiştir (Canan Eyilmez ve diğerleri/Türkiye, B. No: 74704/11,
1/7/2014, §§ 32-34) .
44. AİHM, Rodoplu/Türkiye (B.
No: 41665/02, 23/1/2007) kararında yapılan ameliyat sonrasında bir gözünü
kaybeden başvurucunun açtığı tam yargı davasının süre aşımı yönünden
reddedilmesine ilişkin olarak başvurucunun mevzuatta öngörülen süreye uymaması
için geçerli bir nedeninin olmadığını, her hâlükârda belirlenen süreler içinde
başvuru yapma imkânına sahip olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkı ihlal
edilmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
45. AİHM, Eşim/Türkiye (B.
No: 59601/09, 17/9/2013) kararında süre aşımı nedeniyle davası reddedilen
başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu
değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine
getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış; tedavisi
uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlikle
ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş
dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin
olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında
mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak
amacıyla idareye başvurmuş ancak bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine
başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada
AYİM söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava
açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
46. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun
aslen beş yıllık süre sınırını, başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren
hesaplayan yerel mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş;
başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmamasının tartışma
konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası açmasının
beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin nazarında şahsi
yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların
uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine
hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı hakkındaki katı
yorumunun, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olması nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25 ve 26).
47. Başvuru konusu olaya bakıldığında askerlik hizmeti sırasında
idari eylem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle
başvurucunun açtığı davada, AYİM tarafından başvurucunun bu durumuyla ilgili
askere elverişsizlik raporunun düzenlendiği ve terhis işlemlerinin başladığı
tarih itibarıyla bundan haberdar olduğu, bunun yanında içtihadın gözetilmek
suretiyle başvurucu lehine yorum ile sağlık raporunun kesinleştiği tarihten
itibaren dava açma süresinin başladığı şeklinde değerlendirme yapılarak 1602
sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden sonra başvurucunun yaptığı başvuru üzerine
açtığı davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Askere elverişsizliğe
ilişkin sağlık raporunun başvuruya tebliğine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
48. Buna göre başvurucunun askerlik hizmeti sırasında meydana
gelen rahatsızlığı nedeniyle erken terhis işlemine tabi tutulmaması ve
rahatsızlığının devam ettiği sürede normal terhis tarihinde terhis edilmesi
nedeniyle başvurucunun terhis tarihi itibarıyla bir zarara uğramış olduğunu ve
zararın hangi sebep veya sebeplerden kaynaklandığını değerlendirmesi mümkün
değildir. Başvurucunun terhis tarihinden çok sonra hakkında düzenlenen sağlık
raporu uyarınca zararın idareden kaynaklanmış olabileceğini değerlendirse bile
anılan rapor başvurucuya tebliğ edilmemiş olup AYİM’in,
başvurucunun uğradığını ileri sürdüğü zararı öğrendiği veya öğrenmesi gerektiği
tarih hakkında bir araştırma yapmaksızın uğranıldığı ileri sürülen zararın
öğrenilmesine imkân tanımayan sağlık raporunun kesinleştiği tarihi esas almak
suretiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermesinin başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını imkânsız hâle getirdiği sonucuna
varılmıştır.
49. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, ihlalin tespitine ve yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun,
mahkemeye erişim hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
İkinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.