logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Nigar Erdem [1.B.], B. No: 2013/9313, 16/7/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİGAR ERDEM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9313)

 

Karar Tarihi: 16/7/2014

R.G. Tarih-Sayı: 16/10/2014-29147

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Zühtü ARSLAN

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

Nigar ERDEM

Vekili

:

Av. Fatma Gülay GÜNER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu boşanma davası sonrası açtığı nafakanın artırılması davasının makul sürede sonuçlandırılmaması ve dava neticesinde lehine takdir edilmiş olan nafakanın kaldırılmasına karar verilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 10., 13., 36. ve 41. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle yoksun kaldığı nafaka alacaklarının kendisine ödenmesine ve uğradığı manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 18/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 19/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 7/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu 25/1/2008 tarihinde Ankara 5. Aile Mahkemesinin E.2008/99 sırası üzerinde açtığı davada, davalı ile aralarındaki boşanma davası neticesinde lehine hükmedilen yoksulluk nafakası ve velayetleri kendisine bırakılmış olan çocuklar için takdir edilen iştirak nafakasının artırılmasını talep etmiştir.

8. Davalı eski eş tarafından aynı esas sayılı dosya üzerinde açılan karşı dava ile yoksulluk nafakasının kaldırılması talep edilmiştir.

9. Yargılama sırasında Ankara 1. Aile Mahkemesinin E.2008/378 sırası üzerinde görülen ayrı bir dava neticesinde, müşterek çocukların velayetinin davalı babaya verilmesine hükmedilmiştir.

10. Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, 25/3/2009 tarih ve E2008/99, K.2009/390 sayılı karar ile, müşterek çocuklarının annede olan velayetlerinin babaya verilmiş olması ve başvurucunun dosya kapsamındaki delillerden evlenme olmaksızın evli imiş gibi bir başka şahısla birlikte yaşadığının tespit edilmesi gerekçelerine istinaden, başvurucunun davasının reddi ve davalı-karşı davacının davasının kabulüne ve yoksulluk nafakasının karşı dava tarihi olan 14/2/2008 tarihinden geçerli olmak üzere kaldırılmasına hükmedilmiştir.

11. İlk derece mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/6/2013 tarih ve E.2013/8280, K.2013/9823 sayılı kararı ile onanmıştır.

12. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 8/10/2013 tarih ve E.2013/5625, K.2013/14137 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

13. Ret kararı başvurucu vekiline 20/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve 18/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

 “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 16/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/12/2013 ve 2013/9313 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, boşanma davası neticesinde kendi lehine yoksulluk nafakası ve velayetleri kendisine verilen çocuklar lehine iştirak nafakasına hükmedildiğini, belirtilen nafakaların artırılması talebi ile açtığı davanın yargılamasının çok uzun sürdüğünü, bu süreçte tedbiren ödemelerinin durdurulmasına hükmedilen nafaka alacaklarının akıbetinin yargılama süresince belirsiz kaldığını ve yargılama neticesinde davasının reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 10., 13., 36. ve 41. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, başvurucunun iddialarının incelenmesi neticesinde, iddialarının özünün makul sürede yargılanma hakkının ihlali ile yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddialarına ilişkin olduğu anlaşılmakla, söz konusu iddiaların belirtilen kapsamda değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası

18. Başvurucu, açtığı nafakanın artırılması talepli davada, nafakanın tedbiren durdurulması ve yargılama neticesinde verilen nafakanın kaldırılması kararının yanlış hukuki değerlendirme sonucunda verildiğini beyan ederek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

20. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

22. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).

23. Başvurucu tarafından, yanlış hukuki değerlendirme yapılarak nafakanın tedbiren durdurulmasına ve yargılama sonucunda nafakanın kaldırılmasına karar verildiği, bu kapsamda hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

24. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası

25. Başvuru dosyası kapsamından, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

26. Başvurucu açtığı nafakanın artırılması talepli davanın beş yıldan uzun bir süre sonra sonuçlandığını ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle nafaka alacaklarının akıbetinin uzun süre belirsiz kaldığını belirterek, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

31. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

32. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).

33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

34. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

35. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

36. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, nafakanın artırılması talebi hakkında yürütülen bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu davanın açılmış olduğu 25/1/2008 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 45). Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle sonuçlanan başvuru konusu yargılama açısından bu tarih Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin E.2013/5625, K.2013/14137 sayılı, karar düzeltme talebinin reddine dair ilam tarihi olan 8/10/2013 tarihidir.

38. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

39. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun boşanma davası sonucunda başvurucu lehine takdir edilen yoksulluk nafakası ile velayetleri başvurucuya verilen müşterek çocuklar için takdir edilen iştirak nafakalarının artırılması talebi olduğu, 25/1/2008 tarihli dilekçe ile yargılamasına başlanılan süreçte, davalı tarafından karşı dava açıldığı, yargılamanın 18/7/2008 tarihli celsesinde verilen ara karar uyarınca başvurucu için tayin edilmiş olan yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren tedbiren durdurulmasına karar verildiği, yapılan yargılama neticesinde Mahkemece verilen 25/3/2009 tarihli kararın başvurucu tarafından 13/5/2009 tarihinde temyiz edilmesi üzerine dosyanın yaklaşık bir yıl sonra 12/4/2010 tarihinde temyiz incelemesine gönderildiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 15/9/2009 tarihli kararı ile, müşterek çocukların velayetlerinin değiştirilmesi talebini içeren Ankara 1. Aile Mahkemesinin E.2008/378 sayılı dosyasının evraka eklenmesi talebiyle dosyanın mahalline geri çevrildiği, ilk derece mahkemesince tekrar temyiz incelemesine gönderilen dosyanın Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 24/5/2010 tarihli kararı ile, müşterek çocukların velayetlerinin değiştirilmesi talebini içeren Ankara 1. Aile Mahkemesinin E.2008/378 sayılı dosyasına ait kararın kesinleşmesi akabinde gönderilmesi talebiyle dosyanın geri çevrildiği, velayetin değiştirilmesine ilişkin belirtilen dosyada verilen kararın 13/9/2012 tarihinde kesinleştiğine dair 29/4/2013 tarihinde şerh verilmesi üzerine, başvuruya konu yargılama dosyasının temyiz incelemesi yapılmak üzere 7/5/2013 tarihinde Yargıtaya gönderildiği, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/6/2013 tarihli onama kararı üzerine başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 8/10/2013 tarihli kararı ile reddedildiği ve belirtilen süreç nazara alındığında toplam beş yıl sekiz aylık yargılama sürecinin üç yıl sekiz aylık bölümünün başka bir yargılama dosyasına ilişkin kararın kesinleşmesinin beklenilmesi amacıyla geçirildiği anlaşılmaktadır.

40. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken ilgili makamların tutumu kapsamında sadece ilgili yargı makamlarının tutumu dikkate alınmayıp, Devletin kamu gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir. Somut yargılama açısından 1. Aile Mahkemesinin E.2008/378 sayılı dosyasının akıbetinin beklenilmesi noktasındaki takdir ilgili usul hükümleri uyarınca derece mahkemelerine ait olmakla beraber, belirtilen dava akıbetinin üç yıl sekiz aylık bir süre boyunca beklenilmesinin somut yargılamanın süresi üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.

41. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin asliye hukuk mahkemesi nezdinde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.

42. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64), davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve özellikle nafakanın artırılması talebine ilişkin olması nedeniyle yargılama konusunun başvurucu açısından taşıdığı değer nazara alındığında, söz konusu yaklaşık altı yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

44. Başvurucu, yoksun kaldığı nafaka alacaklarının kendisine ödenmesini ve 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

46. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı yıllık yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya takdiren 5.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

48. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya 5.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

16/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Nigar Erdem [1.B.], B. No: 2013/9313, 16/7/2014, § …)
   
Başvuru Adı NİGAR ERDEM
Başvuru No 2013/9313
Başvuru Tarihi 18/12/2013
Karar Tarihi 16/7/2014
Resmi Gazete Tarihi 16/10/2014 - 29147

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu boşanma davası sonrası açtığı nafakanın artırılması davasının makul sürede sonuçlandırılmaması ve dava neticesinde lehine takdir edilmiş olan nafakanın kaldırılmasına karar verilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 10. , 13. , 36. ve 4 maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle yoksun kaldığı nafaka alacaklarının kendisine ödenmesine ve uğradığı manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi