TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL YILDIRIM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9332)
Karar Tarihi: 20/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Cüneyt DURMAZ
Başvurucular
1. İsmail YILDIRIM
2. Rıdvan YILDIRIM
3. Serdar YILDIRIM
4. Türkan YILDIRIM
5. Süreyya ÇAÇA
Vekili
Av. Mustafa ERCAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 2003 yılında uğranılan bıçaklı saldırı sonucu gerçekleşen ölüm olayıyla ilgili ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi ve devam etmesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasınailişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru Kızıltepe 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla 16/12/2013 tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 24/8/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 12/9/2003 tarihinde saat 15.00 sıralarında kendisine ait hayvan sürüsünü otlatmakta olan A.B., Şırnak-Cizre kara yolu Kızılsu mevkisinde bir erkek cesedi olduğunu fark etmiştir. Aynı gün saat 17.00 sıralarında Çavuşhan Mahallesi Muhtarı S.Ç.ye telefonla bilgi vermiş, S.Ç. saat 18.30'da Kumçatı Jandarma Karakol Komutanlığı görevlilerine olayı bildirmiştir.
9. Jandarma Komutanlığı askerleri, Şırnak-Cizre kara yolunun 27. kilometresinde, anayola 65 metre mesafede, anayoldan ayrılan Kızılsu tali yoluna ise 10 metre mesafede sırtüstü yatan söz konusu erkek cesedine saat 19.30 sıralarında ulaşmıştır. Bölgede yaşanan terör eylemleri nedeniyle ceset üzerinde uzaktan kumandalı bomba düzeneği olabileceği değerlendirilerek inceleme yapılmış; çevrede gerekli güvenlik önlemleri alındıktan sonra ancak gece saat 02.00 sıralarında Cumhuriyet savcısı olay yerine gelmiştir.
10. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) ve Adli Tıp Kurumu tarafından ceset üzerinde ayrı ayrı yapılan incelemeler neticesinde maktulün boynunun vücudundan ayrılmayacak şekilde kesilmiş olduğu, vücudunun on yedi farklı bölgesinde bıçak yarası bulunduğu tespit edilmiştir. Cesedin üç dört gün açıkta beklediği, bileklerinden bağlandığı, ayaklarının çıplak olduğu ve yerde sürüklenmiş olduğu da diğer tespitler olarak kayıtlara geçmiştir.
11. Maktulün cesedinin bulunduğu Kızılsu mevkisinde anayol kenarında maktule ait çakmak, cep telefonu ve terlikler bulunmuştur. Ceset ise anayola daha uzak bir mesafede bulunmuştur. Olay yeri inceleme ekibi tarafından cesedin yanında faile ait olabileceği değerlendirilen bir adet ayak izi tespit edilmiştir. Olay yerine ait fotoğraflar çekilerek soruşturma dosyasına eklenmiştir.
12. Maktulün üzerinden Reşat Yıldırım adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı çıkmış, yakınları tarafından teşhis edilerek kimliği doğrulanmıştır. Maktulün cebinden 47 PE ... plakalı kamyona ait ruhsat ve sigorta poliçeleri çıkmasına rağmen olay yerinde araç ve anahtarına rastlanmamıştır.Maktul üzerinden çıkan cep telefonu ve bazı isimler ile telefon numaralarının yazılı olduğu bir kâğıt parçası incelenmek üzere muhafaza altına alınmıştır. Ayrıca maktulün cebinde “ne olur sevgilim bana doğruyu söyle” sözleriyle başlayan,“seni çok seviyorum çilili” sözleriyle biten bir mektup bulunmuştur.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12/9/2003 tarihinde 2003/900 sayılı soruşturma başlatılmıştır. Maktul üzerinde ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmıştır. Soruşturma işlemleri genel olarak kolluk tarafından yürütülmüştür. Jandarma Komutanlığı aracılığıyla tanıkların ifadeleri alınmış ve fezleke düzenlenerek Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur.
14. Anılan fezlekede ailesinden maktule ait olduğu öğrenilen 0537 202 ... numaralı telefon ile en son 6/9/2003 günü saat 19.55’te 0536 833 ... numaralı telefon ile 45 saniye görüşme yapılmış olduğu, 0537 202 ... numaralı telefon hattının Reşit Yıldırım adına değil İsmail Çetin adına kayıtlı olduğu ve İstanbul'dan alındığının tespit edildiği ancak olay yerinde bulunan cep telefonu üzerinden çıkan telefon hattının M.P. adına kayıtlı 0537 721 ... numara olduğu, kartın 11/9/2013 günü Şırnak’ta “B… İletişim”den alındığı, bu numara ile hiç görüşme yapılmadığı, kamyonunu bırakıp kaçan eşkâlleri belli ancak kimlikleri tespit edilemeyen iki şahıs tarafından Reşit Yıldırım'ın öldürülmüş olabileceği, kaçan şahıslardan birinin M.P. isimli şahıs olabileceğinin, kamyonu bırakıp kaçan iki kişiyi gören ve kısmen eşkâl tarifi yapan R.Ç., H.T. ve Z.Ç.nin verdikleri ifadede samimi olmadıklarının, M.P. hakkında tespit edilen bilgilerden Reşit Yıldırım'ın ölümü ile ilgili bu şahsın da ilgisinin olabileceğinin kuvvetle muhtemel olduğunun değerlendirildiği ifade edilmiştir.
15. Fezlekede yer verildiği üzere olay yerinde bulunan cep telefonunun içinden çıkan sim kartın maktule ait olmadığı anlaşılmıştır. Maktulün kullandığı sim kart bulunamamış, M.P. adına kayıtlı başka bir sim kart ele geçirilmiştir. İletişim şirketinden alınan kayıtlarda sim kart ile hiç görüşme yapılmadığı anlaşılınca bu konuda başka araştırma yapılmamıştır.
16. Maktulün resmî olarak evli olmadığı ancak beş yıldır birlikte yaşadığı F.Ç. Jandarma Komutanlığına verdiği ifadesinde imam nikahlı eşi olarak bahsettiği maktulün başka bir kadınla ilişkisi olup olmadığını bilmediğini, maktulün son olarak 6/9/2003 tarihinde arkadaşı ve ortağı N.Ö., eşi E.Ö. ve S.Ö. ile birlikte iki gece evde konakladığını ve sonra bir daha kendisinden haber alamadığını belirtmiştir. F.Ç., kolluk görevlilerinin Reşat Yıldırım’ın evlerinde misafir olarak kalan arkadaşının eşi E.Ö. ile ilişkisi olup olmadığına yönelik ısrarcı sorusuna bir kez daha bilmediği yanıtını vermiştir.
17. Tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere maktul, 2003 yılı Ağustos ayında satın aldığı ancak parasını ödemediği kamyonu ile Şırnak çevresindeki köyleri dolaşarak saman ticareti yapmaktadır. Oto komisyoncusu M.K., defalarca aramasına rağmen maktule ulaşamadığını ve alacağını hâlâ tahsil edemediğini belirtmektedir.
18. Saman ticareti için gittiği köylerde bazı geceler kaldığı bilinen maktulün Dağdibi köyünde Iraklı evli iki kadınla ilişkisi olduğu iddia edilmektedir. Aynı zamanda başvurucu olan maktulün ağabeyi İ.Y.ye göre maktul ölümünden iki hafta önce Dağdibi köyünde üç gece kalmıştır. Ancakbahsi geçen kadınların kimler olduğu konusunda bilgi bulunmamaktadır.
19. Maktulün iş seyahatlerinden birine katılaneşi F.Ç., maktulün ölümüyle ilgisi olabileceğini düşündüğü bir olayı şöyle aktarmaktadır: Pirinçli köyünde maktulün ortağı N.Ö.nün evinde iki gece konakladıktan sonra ayrılmak üzereyken yanına yaklaşan on beş yaşındaki F.Ö. “Senin kocan pistir, yaramaz, bozuktur, bir daha bu köye gelmesin.” demiştir. F.Ö. tanık olarak jandarmaya verdiği ifadesinde bu iddiayı reddetmiştir. Maktulün ölümünden önceki gün bu köyde bulunduğu bilinmektedir.
20. Geçitboyu, maktulün zaman zaman gittiği köylerden bir diğeridir. Kesin olarak bilinmeyen bir tarihte maktul ve kardeşi İ.Y., Geçitboyu köyünden ismini bilmedikleri bir şahsa saman satmışlardır. Saman ücretini tahsil edemedikleri için aralarında münakaşa çıkmış, şahıs tarafından tehdit edilmişlerdir. Olayı köyün imamının gördüğü belirtilmekle birlikte tehdit eylemini gerçekleştirenlerin kim oldukları bilinmemektedir. Jandarma kayıtlarına göre maktul en son bu köyde görülmüştür.
21. Maktulün öldürüldüğü değerlendirilen 10/9/2003 gecesi saat 22.00 sıralarında maktule ait kamyon kimliği belirsiz iki erkek şahıs tarafından Davutköy'e şüpheli bir şekilde bırakılmıştır. 17 ile 25 yaş arasında, birisi 1.65 metre diğeri 1.80 metre boylarında olduğu belirtilen şahıslar kamyonun mazotunun bittiğini belirterek aracı uygunsuz bir yere park ettikten sonra kaçarak köyü terk etmişlerdir. Bu kişilerin açık kimlikleri bilinmemektedir.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı, yapılan tüm araştırmalara rağmen faillerin kimliklerini tespit etme olanağının artık kalmadığı gerekçesiyle aldığı daimî arama kararını 30/4/2004 tarihinde Jandarma Komutanlığına bildirmiştir. Bu karar üzerine kolluk, üçer aylık sürelerle faillerin araştırılmaya devam edildiğini bildiren ancak ne şekilde araştırıldığının belirtilmediği bir yazıyı düzenli olarak Cumhuriyet Başsavcılığına göndermeye başlamıştır.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/1/2007 tarihinde, ilgili iletişim şirketinden “0537 202 ... numaralı hat ile 12.08.2003-12.09.2003 tarihleri arasında yapılan görüşmelerin IMEİ nosu ve yer bilgisinin gösterilerek gönderilmesi” talebinde bulunmuştur.
24. 8/5/2009 tarihinde maktulün üzerinden çıkan sim kartın adına kayıtlı olduğu M.P. hakkındatutuklanmak üzere yakalama emri düzenlenmiştir. Kasım 2001 ila Nisan 2003 tarihleri arasında Şırnak'ta askerlik yapan M.P.nin kimlik fotokopisini telefon bayisine verdiği,bilgisi dışında adına hat çıkarıldığı anlaşılınca 3/4/2012 tarihinde yakalanarak kasten öldürme suçundan ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır.
25. Cumhuriyet Başsavcılığının almış olduğu daimî arama kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Cumhuriyet Savcısı son olarak 9/10/2013 tarihinde Jandarma Komutanlığına, daimî arama kararında belirtilen üç aylık süre içinde yazısına cevap verilmediğini belirtmiştir. Soruşturma faili meçhul olarak devam etmektedir.
26. Başvurucular 16/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. Bakanlığa yapılan bildirimde (bkz. § 5), Anayasa’nın 17. maddesi uyarınca başvurucuların yaşam haklarının ihlal edilip edilmediği, bu kapsamda özellikle de aşağıda yer verilen hususlar hakkında görüş sunulması talep edilmiştir:
“a. Maktulün cebinde bulunan mektubun kim tarafından veya kimin için yazıldığının araştırılıp araştırılmadığı
b. Dağdibi Köyünde yaşadığı ve maktulle ilişkisi olduğu belirtilen Iraklı kadınlarla ilgili araştırma yapılıp yapılmadığı
c. Pirinçli Köyünden F.Ö. isimli çocuğun maktul hakkında sarf ettiği sözlerin nedeninin araştırılıp araştırılmadığı
d. Maktulün son kez görüldüğü Geçitboyu Köyünden maktulü tehdit eden kişilerin kimliklerinin tespit edilip edilmediği
e. Halen devam etmekte olan soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığı …”
28. Bakanlık görüşünde, özellikle dikkate alınması talep edilen hususlarla ilgili olarak Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı ile yazışma yapıldığı, bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sunulan 6/8/2015 tarihli ve 2003/900 Soruşturma sayılı yazıda söz konusu soruşturma sürecinde maktulün cebinde bulunan mektubun kim tarafından ve kimin için yazıldığının tespit edilemediği, söz konusu mektubun emanete alınmış olduğu, ekte gönderilen maktulün kardeşi İ.Y.nin 13/9/2003 tarihli ifadesinde ''Bana göstermiş olduğunuz mektubu yazan elin sahibini de bilmiyorum. Yazı itibariyle tanıyamadım. Tahminimce kardeşim alacak meselesi nedeniyle öldürülmüştür.'' şeklinde beyanda bulunduğu, bunun dışında söz konusu mektuba ilişkin herhangi bir belgenin soruşturma dosyası içinde mevcut olmadığı ifade edilmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığının anılan yazısında, maktulün Dağdibi köyünde yaşadığı ve maktulle ilişkisi olduğu belirtilen Iraklı kadınlarla ilgili olarak tanık beyanlarına başvurulmak suretiyle araştırma yapıldığı, tanıklardan İ.S.nin 21/9/2003 tarihli ifadesinde ''Bu şahsın köyde herhangi birisiyle büyük çaplı alacak verecek davası veya kadın ilişkisinin olup olmadığını bilmiyorum.'' şeklinde beyanda bulunduğu,aynı şekilde tanıklardan A.S.nin de 20/9/2003 tarihli ifadesinde ''Reşat'ın bizim köyden herhangi bir kadınla ilişkisinin olduğunu duymadım.'' şeklinde beyanda bulunduğuancak konuya ilişkin tanık beyanlarına başvurmak suretiyle araştırma yapılmış olmasına rağmen Iraklı olduğu belirtilen kadınların kimlik bilgilerinin tespit edilemediği bildirilmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığı anılan yazısında ayrıca Pirinçli köyünden F.Ö. isimli çocuğun soruşturma kapsamında konuya ilişkin olarak beyanına başvurulduğu ancak çocuğun “Ben Reşat'ın eşi Fatma'ya 'Kocan pistir, bozuk ve yaramaz adamdır, bir daha bu köye gelmesin' demedim.” diyerek söz konusu iddiaları reddettiği, maktulün son kez görüldüğü Geçitboyu köyünden maktulü tehdit eden kişilerin kimliklerinin tespit edilemediği ifade edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
31. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve esaslarına ilişkin 18/10/2011 tarihli Genelge'sinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
50. Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
33. Başvurucular; kardeşleri Reşat Yıldırım'ın 2003 yılında öldürülmesinin üzerinden on yıldan fazla süre geçtiğini,faillerin tespiti için yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını,sadece kolluk ile gerçekleşen ve bir sonuç getirmeyen yazışmaların yapılmasıyla yetinildiğini, Cumhuriyet Başsavcılığının sonuca yönelik bir soruşturma işlemi yürütmediğini, soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular tarafından Anayasa’da güvence altına alınan diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Bakanlık görüşünde, zaman bakımından yetki konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verildikten sonra başvuruya konu olayın 12/9/2003 tarihinde gerçekleştiği, olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın derdest olduğu, soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30/4/2004 tarihinde faillerin tespitine imkân kalmadığı gerekçesiyle daimî arama kararı verildiği, maktulün üzerinden çıkan sim kartın sahibi olduğu anlaşılan M.P. isimli kişinin yakalanmasına ilişkin kararın verildiği 8/5/2009 tarihine kadar herhangi bir esaslı işlem yapılmadığı, adı geçen M.P. isimli kişinin 3/4/2012 tarihinde yakalandığı, bilgisi dışında adına hat çıkarılmış olduğu anlaşılınca serbest bırakıldığı, bu tarihten sonra da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen daimî arama kararının geçerliliğini sürdürmekte ve söz konusu soruşturmanın faili meçhul olarak devam etmekte olduğu ifade edilmiştir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrasında Anayasa Mahkemesinin ancak 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleyeceği hükme bağlanmıştır.
37. Başvuru konusu ceza soruşturması derdesttir. Bakanlık görüşünde belirtilen 30/4/2004 tarihli "daimî arama" kararı, soruşturmayı neticelendirici bir özelliğe sahip olmadığı gibi devletin etkili soruşturma yükümlülüğü somut olayda devam etmektedir. Dolayısıyla başvuruya konu soruşturmayı neticelendiren ve kritik tarihten önce kesinleşmiş bir işlem mevcut değildir. Esasen başvurucunun şikâyeti de doğrudan doğruya 2003 yılında meydana gelen ölüm olayına ilişkin olmayıp etkili yürütülmediğini iddia ettiği soruşturma ve bu çerçevede kamu otoritesince sergilendiği iddia edilen pasif tutuma yöneliktir.
38. Bu itibarla kritik tarihten önce kesinleşmiş olan herhangi bir nihai işlem veya kararı konu almadığı sonucuna varılan başvurucunun ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı anlaşılmaktadır.
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
43. Diğer taraftan etkili bir başvurudan söz edebilmek için başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim (tazminat) sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir (Sedat Selim Ay, B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ramirez Sanchez/Fransa, B. No: 59450/00, 4/7/2006, §§ 157-160).
44. Öncelikle "başvuru yollarının tüketilmesi" kuralı,bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
45. Ancak bir soruşturmanın açılmayacağının, soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının ve ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren başvurucular tarafından yapılan bireysel başvuruların kabul edilmesine karar verilmelidir. Yaşam hakkı ile ilgili böyle bir durumda başvurucular gerekli özeni göstermeli, inisiyatifleri ele alabilmeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler. Soruşturmanın çok uzun sürmesi sonucunda soruşturma süreci tamamlanmadan başvuru yapılması durumunda ölenin yakınlarına karşı çok katı bir tutum takınılmadan bir değerlendirme yapılmalıdır. Ancak bu durumun tespiti doğal olarak her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kadri Budak/Türkiye, B. No: 44814/07, 9/12/2014, § 55).
46. Buna göre başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesine ilişkin şikâyetleri açısından kabul edilebilirlik değerlendirmesi yapılırken başvuru yollarının tüketilmesi yönünde karar verebilmek için devletin, Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında "etkili soruşturma yapma" pozitif yükümlülüğünün çerçevesinin ve somut olayda ne şekilde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir. İç içe girmiş olması nedeniyle kabul edilebilirlik konusundaki bu değerlendirmenin esas hakkındaki inceleme ile birlikte yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
47. Kabul edilebilirlik incelemesi açısından son olarak ifade edilmesi gerekir ki 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular, ölen kişinin kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
48. Başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine dair iddialarının 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı tespit edilmiş olup başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Bakanlığın Görüşü
49. Bakanlık görüşünde, başvurucuların iddialarına ilişkin olarak öncelikle Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için yetkililerin resen harekete geçmesi, soruşturmakla görevli olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin olaylara karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmaları, soruşturmanın, ölenin ailesinin meşru çıkarlarının korunması için yeterli ölçüde açık olması, makul bir hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların belirlenmelerine ve gerekirse cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte olması gerektiği ifade edilmiştir.
50. Bakanlık görüşünde, yine Mahkeme kararlarına dayanılarak somut olayda varılan sonuçla ilgili değil bu sonucu doğuran araçlarla ilgili bir yükümlülüğün söz konusu olduğu, yetkililerin somut olaya ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul önlemleri almaları gerektiği, soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini engelleyebilecek nitelikteki her eksikliğin onun etkinliğine zarar verebileceği belirtilmiştir.
51. Bakanlık görüşünün devamında başvuruya konu olayda yürütülen soruşturma işlemlerine yer verilerek ceza soruşturmasının devletin yaşam hakkını koruma bağlamında sahip olduğu soruşturma yükümlülüğüne uygunluğu konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
b. Genel İlkeler
52. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu,yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94). Bu yükümlülük sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir. Devletin -doğal olmayan her ölüm olayında kendisi, öldürmeme ya da yaşamı koruma yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapmamış olması soruşturma yükümlülüğünün ihlalini doğurabilir. Zira bu tür olaylarda etkili bir soruşturma yürütülmesi, yaşam hakkını korumak için ihdas edilen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanmasının güvencesini oluşturmaktadır (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §§ 25, 26).
53. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa'nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
54. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir. Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Bu kapsamda yetkililerce tanıklarının ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması gibi söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için soruşturma konusu olayın gerektirdiği mümkün olan tüm tedbirlerin alınması, ölümün gerçekleşme sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99; Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 73).
55. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ek olarak her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
56. Yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızda gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Bazı özel durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve soruşturmanın devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri; yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96; Filiz Aka, § 29).
57. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
58. Gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin, başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
c. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
59. Başvuru konusu olayda soruşturma dosyasının incelenmesinden Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cesedin bulunduğu 12/9/2003 tarihinde olay yerine gidildiği ve inceleme ve delil tespitleri yapıldığı, aynı gün resen soruşturmanın başlatıldığı, maktul üzerinde ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapıldığı, maktule ait cep telefonu hattının görüşme kayıtlarının incelendiği, ayrıca olay yerinde başkası adına kayıtlı olduğu anlaşılan sim kartın iletişim şirketinden alınan kayıtlarında sim kart ile hiç görüşme yapılmadığı anlaşılınca bu hususta başka araştırma yapılmadığı, Jandarma aracılığıyla tanıkların ifadelerinin alındığı, maktulün öldürüldüğü kabul edilen 10/9/2003 gecesi maktule ait kamyonun iki kişi tarafından Davutköy'e şüpheli bir şekilde bırakıldığının tespit edildiği ancak bu şahısların açık kimliklerinin belirlenemediği, sonrasında yapılan tüm araştırmalara rağmen artık faillerin kimliklerini tespit etme olanağının kalmadığı gerekçesiyle 30/4/2004 tarihinde daimî arama kararı verildiği ve bu karar doğrultusunda Jandarma Komutanlığı ile rutin yazışmalar gerçekleştirildiği, maktulün üzerinden çıkan sim kartın adına kayıtlı olduğu anlaşılan M.P.hakkında yakalama emri düzenlendiği, 3/4/2012 tarihinde ifadesi alındıktan sonra bilgisi dışında adına hat çıkarıldığı anlaşılınca M.P.nin serbest bırakıldığı, soruşturma kapsamında Cumhuriyet Savcısının başvuru tarihi öncesinde son olarak 9/10/2013 tarihinde Jandarma Komutanlığına, daimî arama kararında belirtilen üç aylık süre içinde yazısına cevap verilmediğini belirttiği görülmektedir.
60. Somut olay resen harekete geçme ve araştırma ile ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda değerlendirildiğinde olay yeri inceleme ve otopsi gibi, ceset ve olay yerindeki maddi bulguların tespiti, bunlardan yararlanarak başka bilgilere ulaşmaya çalışılması gibi konularda kayda değer ciddi bir eksikliğin bulunmadığı görülmektedir.
61. Başvuru konusu olaydaki gibi olayın nasıl gerçekleştiğine ve faillerinin kimler olduğuna dair somut bir bilginin bulunmadığı durumlarda şüpheli herhangi bir şey görmesi ya da duyması olası kişilerin kısa süre içinde sorgulanması ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması açısından büyük bir önem arz etmektedir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 61). Geçen zamanla birlikte delillerin kaçınılmaz bir şekilde kaybolması, tanıkların yer değiştirmesi ve yaşananları hatırlamanın güçleşmesi gibi nedenlerle delil toplama ve olayın gerçekleşme şeklini belirlemenin giderek zorlaşacağı açıktır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, § 62).
62. Bu açıdan Bakanlıktan görüş isteme yazısında yer verilen ve olayın aydınlatılması açısından önemli olabileceği değerlendirilen hususlara yönelik soruşturma işlemlerine bakıldığında maktul üzerinde çıkan mektubu yazma ihtimali olabilecek kişilerin tespit edilebilmesi için başvuruculardan İ.Y.nin ifadesine başvurulduğu, maktulün ilişkisi olduğu ileri sürülen Iraklı kadınların tespit edilebilmesi için ilgili köydeki iki kişinin beyanlarının alındığı ancak kadınların kimlik bilgilerinin tespit edilemediği, maktulün eşine maktul hakkında bazı sözler sarf eden Pirinçli köyündeki F.Ö.nün ifadesinin alındığı ancak bu kişinin söz konusu sözleri sarf etmediğini beyan ettiği,maktulün başvurucu İ.Y. ile birlikte alışveriş yaptıkları ve sonrasında kendilerini tehdit ettikleri belirtilen Geçitboyu köyündeki kişilerin kimliklerinin tespit edilemediği bilgisinin yer aldığı görülmektedir.
63. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, soruşturma kapsamında maktulün olay öncesi kişisel ve ticari ilişkilerinin özellikle ilgili tanık beyanlarının alınması suretiyle aydınlatılmaya çalışıldığı ancak bir sonuca ulaşılamadığı ifade edilmiştir. Bakanlık görüşü ekinde sunulan ifade tutanaklarından ilgili tanık beyanlarının 2003 yılı Eylül ayında alındığı görülmüştür. Maktulün eşi ve kardeşleriyle de kısmen ilgili olduğu anlaşılan bu konularda eksik veya hatalı bir soruşturma işlemi yürütüldüğüne dair başvurucuların ceza soruşturması aşamasında ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına herhangi bir müracaatları olmadığı, ayrıca başvurucuların kendilerine tebliğ edilen Bakanlık görüşünde yer verilen söz konusu soruşturma işlemlerinin eksik veya hatalı olduklarına dair bir beyanda bulunmadıkları anlaşılmaktadır.
64. Genel olarak başvurucuların başvuru dilekçelerinde de soruşturma sürecine yönelik somut herhangi bir husus ileri sürmedikleri, sadece soyut olarak soruşturmanın etkili olmadığını, olayın soruşturma makamlarınca bazen alacak, bazen kişisel husumet bazen de kız meselesine indirgendiğini ve uzun sürdüğünü ifade ettikleri görülmektedir.
65. Maktulün üzerinde bulunan cep telefonu hattının M.P. isimli kişiye kayıtlı olduğu, soruşturmanın ilk aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan fezlekede tespit edilmiş olmasına rağmen bu dönemde anılan kişiye ulaşmak adına ne gibi işlemler yürütüldüğü soruşturma dosyasından anlaşılamamaktadır. Bu kişi hakkında ancak 2009 yılında yakalama kararı alındığına dair bir kayıt bulunmaktadır. Olayın aydınlatılması açısından önemli olduğu değerlendirilebilecek söz konusu kişiye ulaşmak için çok uzun bir süre sonra harekete geçildiğinin kabul edilmesi hâlinde dahi bu durum soruşturmanın etkililiği açısından bir eksiklik olarak ifade edilebilecek olmakla birlikte kişinin ifadesinin alınması sonrasında ulaşılan bilgilere bakıldığında olayın aydınlatılmasında bu eksikliğin fiilen bir etkisinin olmadığına kanaat getirilmiştir.
66. Soruşturmada, maddi delillerin toplanmasının yanı sıra tanık beyanlarına dayalı olarak olayın gerçekleşme şeklini belirlemek adına maktulün olay öncesinde irtibat kurduğu kişiler ve başvurucular dâhil maktulün yakınlarının ifadelerinin alındığı anlaşılmaktadır. Bunların dışında somut olayın koşullarında hangi maddi delilin veya tanık beyanının elde edilmemesinin soruşturmanın ilerlemesine engel olduğunu ortaya koyacak bir veri Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır.
67. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda, soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin ölen kişinin yakınlarının soruşturma kapsamında her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, 62). Kaldı ki daha önce ifade edildiği gibi başvurucuların bu konuda ileri sürdükleri herhangi bir somut kanıt bulunmamaktadır.
68. Bu tespitlerin yanı sıra başvurucuların soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin kendilerine sunulmadığına veya olayın aydınlatılmasını sağlayacak nitelikteki ilave delil tespitinde bulunma veya araştırma yapılmasına yönelik taleplerinin soruşturma makamlarınca yerine getirilmediğine ilişkin herhangi bir iddiaları da bulunmadığı dikkate alındığında ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine katılmaları gerekliliği yönünden de kayda değer bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
69. Başvurucular 2004 yılında soruşturma kapsamında daimî arama kararı verildiğini ve o tarihten sonra da sadece soruşturmanın ilerlemesine hizmet etmeyen rutin yazışmaların yapıldığını ifade etmektedir.
70. Başvuru konusu soruşturmada, daimî arama kararı sonrası, maktulün üzerinden çıkan sim kartın adına kayıtlı olduğu anlaşılan M.P.hakkında 8/5/2009 tarihinde, yakalama emri düzenlenmiş; 2012 yılında ifadesi alındıktan sonra olayla bir ilgisinin olmadığının anlaşılması üzerine serbest bırakılmıştır. Cumhuriyet savcısı son olarak 9/10/2013 tarihinde, jandarmaya daimî arama kararında belirtilen üç aylık süre içinde yazısına cevap verilmediğini belirtmiş olup soruşturma faili meçhul olarak devam etmektedir.
71. Soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu her bir olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Filiz Aka, § 44, Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
72. Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde gerçekleşen olaylardaki delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesi söz konusu olamaz. Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir usul ancak Anayasa Mahkemesinin somut olaylara ilişkin elinde bulunan kesin ikna edici nitelikteki bulgulara dayalı olarak benimsenebilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
73. Bu çerçevede başvuru konusu soruşturmanın herhangi bir somut gelişmeye rağmen soruşturma makamlarının hareketsiz kalmaya devam ettiklerini ortaya koyan bir tespitte bulunmasını sağlayacak bir yönünün olmadığı, ayrıca başvurucuların da bu husus açısından dikkate alınabilecek herhangi somut bir iddialarının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
74. Dolayısıyla incelenen soruşturma sürecinde tek başına çok uzun süre önce daimî arama kararı verilmesi ve buna bağlı olarak kolluk birimleri ile rutin yazışmaların yapılması, soruşturmanın gerekli özen ve hızda yapılmadığının tespit edilebilmesi açısından yeterli değildir. Kaldı ki olay yerinde bulunan sim kartın adına kayıtlı olduğu kişinin tespiti üzerine söz konusu kişi hakkında 2009 yılında yakalama emri düzenlenmesi ve 2012 yılında ifadesinin alınması yönünde harekete geçmiş olmaları soruşturma makamlarının tamamen hareketsiz kalmadıklarını destekleyici bir tespit olarak ifade edilebilir.
75. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve öldürme olayını çevreleyen koşullar gözönünde bulundurulduğunda soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine kanaat getirilen durumlarda, sadece bir kişiyi öldürenlerin kimliklerinin tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucu çıkarılması mümkün değildir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Sabuktekin/Türkiye, B. No: 27243/95, 19/3/2002, § 103; Amaç ve Okkan/Türkiye, B. No: 54179/00, 54176/00, 20/11/2007, § 59, Behçet Taş/Türkiye, B. No: 48888/09, 10/3/2015, § 47). Bu yönde bir çıkarımda bulunulabilmesi, soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olmasının olağan bir gereğidir (bkz. § 53).
76. AİHM de bu konuda yaptığı incelemelerde ölüm olayına ilişkin maddi delillerin toplandığı, ilgili olabilecek tanıkların ifadelerine başvurulduğu, silah ve benzeri maddi bulgular üzerinde gerekli teknik incelemelerin yapıldığı, özellikle de tanıkların olası katillerin teşhisine imkân sağlayacak net bilgiyi sunamamış olduğu tespitini yaptığı olaylarda daimî arama kararı verilip uzun bir süre ilerleme kaydedilememiş ve/veya başvuranların yakınlarını öldürenlerin kimliklerinin tespit edilememiş olmasına bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucuna ulaşılamayacağını kabul etmiştir (Sabuktekin/Türkiye, §§ 97-103; Amaç ve Okkan /Türkiye, §§ 50-59, Behçet Taş/Türkiye, §§ 40-47).
77. Başvuru konusu soruşturmaya ilişkin tespitler bir arada değerlendirildiğinde ölüm olayının nedenini aydınlatmak için gerekli adımların zamanında atılmadığı, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda gerekli özenin gösterilmediği, dolayısıyla soruşturmanın derinliği ile ciddiyeti üzerinde önemli etki gösterecek nitelikte birtakım eksik yönlerinin bulunduğu sonucuna ulaşılmasını sağlayacak yeterli tespitin bulunmadığı, soruşturmanın çok uzun bir süre daimî arama kararı kapsamındaki yazışmaların dışında hiçbir işlem yürütülmeksizin devam etmesinin ve maktulü öldüren kişi veya kişilerin tespit edilememesinin -somut olayın koşullarında- Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği yeterlilik ve hızda bir inceleme içermediğinin kabul edilmesini mümkün kılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
78. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.