logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Metin Yamalak (2) [1.B.], B. No: 2013/9450, 13/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

METİN YAMALAK BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2013/9450)

 

Karar Tarihi: 13/4/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Abuzer YAZICIOĞLU

Başvurucu

:

Metin YAMALAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde yaptığı açlık grevinden dolayı başvurucuya disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, İnfaz Hâkimliğinde Kürtçe savunma yapma talebinin reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/12/2013 tarihinde Bolu Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini 11/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 20/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 29/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, başvuru tarihinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

9. Başvurucu 7/11/2012 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu idaresine verdiği dilekçe ile süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başladığını bildirmiştir. Dilekçenin içeriği şöyledir:

“Kürt halk lideri sayın Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecrit politikasını protesto etmek ve Kürtçe üzerinde uygulanan yasak ve kısıtlamalara son verilerek eğitim, hukuk, siyaset gibi tüm kamusal ve sosyal yaşam alanlarında serbest olmasını talep etmek amacıyla bugünden itibaren süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlıyorum."

10. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan mahkûm veya tutuklulardan bir kısmı da (altmış üç kişi) başvurucu gibi dilekçe vererek açlık grevi başlatmışlardır. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı, başvurucunun da içinde bulunduğu mahkûm ve tutuklular hakkında açlık grevi yapmaları nedeniyle disiplin soruşturması başlatmıştır.

11. Disiplin Kurulu Başkanlığı 14/11/2012 tarihli kararı ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi gereğince başvurucunun "3 Ay Süre İle Bazı Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma Cezası" ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Disiplin soruşturmasında başvurucu Kürtçe savunma yapmak istediğini belirterek yazılı veya sözlü savunma yapmamıştır.

12. Başvurucu, anılan karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine itiraz etmiştir. İnfaz Hâkimliğinde 18/9/2013 tarihli duruşmaya başvurucu avukatı olmadan katılmıştır. Başvurucuya hakları hatırlatıldıktan sonra hakkında verilen disiplin cezasına ilişkin olarak beyanları Kürtçe bilen bir tercüman aracılığıyla tespit edilmiştir.

13. Bolu İnfaz Hâkimliği 25/9/2013 tarihli ve E.2013/75, K.2013/1737 sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Hükümlü iddiası, disiplin kurulu kararı, karardaki gerekçe ve dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; usul ve yasaya uygun olduğu değerlendirilen Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın 14/11/2012 tarih ve 2012/361 Karar sayılı kararına karşı yapılan hükümlüler … ve Metin Yamalak’ın itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.”

14. Başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin kararına yaptığı itiraz, Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin 6/11/2013 tarihli 2013/1200 değişik iş sayılı kararı ile reddedilmiştir.

15. Nihai karar başvurucuya 13/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir

16. Başvurucu 2/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 5275 sayılı Kanun'un “Disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşulları” başlıklı 37. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.

(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez.”

18. 5275 sayılı Kanun'un “Bazı Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma” başlıklı 40. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar süreyle kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasıdır.

(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

g) Açlık grevi yapmak.”

19. 16/5/2001 tarih ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun “İnfaz Hâkimliklerinin Görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.”

20. 4675 sayılı Kanun'un “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"…Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.

İnfaz hâkimi, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre inceleme ve işlemlerini yürütür ve kararını verir."

21. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararlarında hükümlü ve tutukluların disiplin ve cezalandırılmalarına dair kısmı şöyledir:

"Disiplin suçu işlediği öne sürülen mahpuslar:

a. Kendilerine isnat edilen suçlamaların mahiyeti hakkında anlayacakları bir dilde ve ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir;

b. Savunmalarını hazırlayabilmeleri için yeterli zaman ve imkanlara sahip olmalıdırlar;

c. Savunmalarını bizzat kendilerinin yapmasına ya da adaletin yararı bunu gerektiriyorsa hukuki bir yardım alarak yapmalarına izin verilmelidir;

d. Tanık dinlenmesini istemelerine ve onları dinlemelerine, ya da kendileri adına dinlenmelerine izin verilmelidir; ve,

e. Soruşturma esnasında kullanılan dili anlayamıyor veya konuşamıyorsa bir çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanmalıdır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu; hükümlü olarak kaldığı Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda 6/11/2012 tarihinde açlık grevine başladığını, bu eylemi nedeniyle disiplin cezası aldığını, disiplin kuruluna savunmasını ana diliyle yapmak istediğini belirttiği hâlde idare tarafından izin verilmediğini, idarenin tarafsız ve bağımsız olmamasına rağmen disiplin cezası verdiğini, disiplin cezasına itiraz sürecinde avukat talebinin kabul edilmediğini, bu nedenle savunma hakkının kısıtlandığını, açlık grevinin kendini ifade etmek için bir hak olduğunu belirterek Anayasa'nın 25, 26. ve 36. maddelerinde tanımlanan ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespitini, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını ve tazminat talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. İfade Özgürlüğü İhlal İddiası

24. Başvurucu, görüşlerini ifade etmek için katıldığı açlık grevi nedeniyle disiplin cezası almasının, ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

25. Anayasa'nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."

26. Anayasa'nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

27. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).

28. Anayasa Mahkemesi, var olduğu düşünülen sorunlara ilişkin demokratik bir çözüm arayışına dikkat çekmek veya benzer nitelikteki demokratik eylemlere destek olmak amacıyla açlık grevi yapılmasını bir çeşit ifade yöntemi olarak kabul etmektedir. (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24). Başvurucu bu ifade yöntemini, kendi beyanına göre "Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulaması ve Kürtçenin kamusal alanda serbest kullanımı sorununa" ilişkin demokratik bir çözüm arayışına dikkat çekmek ve açlık grevi yapan diğer tutuklu ve hükümlülere destek olmak amacıyla kullanmaktadır.

29. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No: 8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır.

30. Diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğü, sınırlanabilir bir haktır ve Anayasa'da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde bu hakka ilişkin sınırlamaların daha dar yorumlanması ve sınırlamaların gerekli olduğuna dair gerekçenin inandırıcı ve makul olması gerekir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 27).

31. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma, makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 23/3/1983, §§ 99-105). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğüne yapılacak bir sınırlamada, cezaevinde suçun önlenmesi, düzenin ve disiplinin sağlanması açısından idarenin takdir marjı daha geniştir (Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 44).

32. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

a. Müdahalenin Mevcudiyeti

33. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu "Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulaması ve Kürtçenin kamusal alanda serbest kullanımı sorunlarına dikkat çekmek" amacıyla diğer tutuklu ve hükümlülerin de dâhil olduğu açlık grevine katılması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi olarak kabul edilen açlık grevi yapmaktan dolayı verilen disiplin cezasının başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Yukarıda anılan müdahale Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

35. 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinde, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde "açlık grevi yapmak" eylemine karşılık gelen disiplin yaptırımının, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğunda şüphe bulunmamaktadır.

ii. Meşru Amaç

36. Başvuru konusu olayda, başvurucunun hükümlü olması nedeniyle belirlenen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları açısından değerlendirilmesi gerekir. Açlık grevi nedeniyle başvurucuya disiplin cezası verilmesinin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı ve bunun da Anayasa'nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük

37. İfade özgürlüğü mutlak olmadığından bazı sınırlandırmalara tabi tutulabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

38. Anayasada belirtilen "demokratik toplum" kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 65).

39. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa'nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).

40. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar "demokratik toplum düzeni gerekleri" ve "ölçülülük ilkesi"ne evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden "demokratik toplum düzeni gerekleri" ve "ölçülülük ilkesi" bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).

41. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen "demokratik toplum düzeninin gerekleri" kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).

42. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun'un sekizinci bölümünde düzenlenmiş, uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun'un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Anılan kurala göre 5275 sayılı Kanun kapsamında bir disiplin suçunun oluşabilmesi için her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. Buna göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun'da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).

43. 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek olan açlık grevi eyleminin "bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma" disiplin cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Kanun'un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda tek başına açlık grevi eylemi yapılması itiraz konusu kuralda yer alan disiplin suçunun oluşabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun katıldığı açlık grevinin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığı incelenmelidir (Mehmet Ayata, § 40).

44. Terör örgütü üyesi olmak suçu kapsamında hükümlü olan başvurucu, diğer ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaptığı açlık grevine destek olmak amacıyla açlık grevine başlamıştır. Somut olay değerlendirilirken, başvurucunun terör suçu kapsamında hükümlü olduğu, amacının PKK terör örgütünün liderinin cezaevi şartlarının değiştirilmesini sağlamak olduğu ve başka ceza infaz kurumlarında terör suçundan tutulan diğer mahkûmların da açlık grevi yaptıkları gözetilmelidir. Başvurucunun da açlık grevine başlaması Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilmiş ve düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemek için başvurucuya disiplin cezası vermiştir.

45. Başvurucuya verilen disiplin cezasının, ceza infaz kurumunda düzenin ve güvenliğin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğünün sınırlandırılması ile ceza infaz kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı arasında makul dengenin kurulmadığı söylenemez (Benzer yöndeki AİHM bir kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).

46. Öte yandan verilen disiplin cezası, başvurucunun üç ay süre ile kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda verilen disiplin cezası, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale değildir (Atilla ve diğerleri/Türkiye).

47. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Adil Yargılanma Hakkı İhlal İddiası

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Başvurucu, hakkında verilen disiplin cezasının bağımsız ve tarafsız olması mümkün olmayan Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından verildiğini, savunma alınmadan ceza verildiğini, bu cezanın kaldırılması talebiyle yaptığı şikâyetin değerlendirilmesi sürecinde, avukatı ile savunma yapma isteğinin İnfaz Hâkimliği tarafından reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Bakanlık görüşünde, İnfaz Hâkimliği aşamasında tercüman talebinin karşılandığı, avukat talebinin ise gerekçesi belirtilerek reddedildiği, başvurucunun Türkçe bilen ve yazılı savunmalarında bunu belgeleyen bir kişi olduğunu belirtilmiştir.

50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, avukat talebinin infaz hâkimliğince kabul edilmediğini, Bakanlık görüşlerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uygun olmadığını vurgulamış ve iddialarını tekrarlamıştır.

51. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

52. Sözleşme'nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi şöyledir:

"3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;”

53. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

54. Mahkûmlara uygulanan disiplin yaptırımlarına karşı, 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesi gereğince İnfaz Hâkimliğine şikâyet hususu kabul edilmiştir. Bu çerçevede disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine İnfaz Hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. Dolayısıyla hükümlü veya tutuklulara cezaevi disiplin kurulu tarafından verildikten sonra uygulanacak disiplin yaptırımlarına ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğine yapılacak bir şikâyet ile yargı yolu sağlanmıştır (Gülmez/Türkiye, B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 29).

55. Öncelikle disiplin soruşturmasının Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu hususta AİHM kural olarak disiplin soruşturmalarının Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğini kabul etmektedir. Ancak bu kuralın istisnası olarak ”suç isnadının” özerk yorumu bağlamında disiplin suçlamasının “suç” alanında kalması da mümkündür. AİHM, adil yargılanma hakkının kapsamını belirlerken keyfî işlemlere karşı etkin bir koruma sağlanabilmesi için görünüme ilişkin değil esasa yönelik bir değerlendirme yapmaktadır (Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 28).

56. AİHM; bir disiplin soruşturmasının, Sözleşme’nin 6. maddesinin birinci fıkrası uyarınca “suç isnadı” başlığı kapsamında kalıp kalmadığını belirlemek amacıyla bazı kriterler belirlemiştir. Bu kapsamda öncelikle eylemin iç hukuktaki nitelenmesi dikkate alınmaktadır. Bununla birlikte disiplin suçunun ve bu suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığı da gözetilmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71..., 8/6/1976, § 81; Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No: 7819/77..., 28/6/1984, § 67).

57. Somut olayda başvurucunun cezaevinde gerçekleştirdiği eylemlerine ilişkin olarak 5275 sayılı Kanun’un disiplin hükümleri çerçevesinde disiplin kurulu tarafından ceza verilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun eylemleri disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmiştir.

58. AİHM, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu doğuracak cezaların kural olarak “suç” alanında değerlendirilmesini öngörmüştür (Engel ve diğerleri/Hollanda, § 82). Ancak somut olayda başvurucunun, özgürlüğünden yoksun kalması daha önce hakkında verilen mahkûmiyet kararının sonucu olup disiplin cezasının başvurucunun kişi özgürlüğünü kısıtlaması söz konusu değildir. Dolayısıyla başvurucunun aldığı cezanın niteliğinin, disiplin cezasının niteliğini aştığı söylenemez. Disiplin cezasının ağırlığı konusunda başvurucunun “3 ay süre ile bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma” disiplin cezası ile cezalandırıldığı gözetildiğinde “suç” alanı kapsamında kalacak ağırlıkta bir cezaya maruz bırakıldığı da söylenemez. Sonuç olarak başvurucunun iddiaları Sözleşme’nin 6. maddesinde belirtilen “suç isnadı” bağlamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Giyasettin Aydın, § 31).

59. Başvurucunun, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasının infazı ile kurumun kültürel ve sportif etkinliklerinden yoksun bırakılması sonucu ortaya çıkacağından disiplin cezasının kişisel hak ve bu bağlamda "medeni" hak niteliğinde olduğu kabul edilmelidir (Gülmez/Türkiye, § 25; Ganci/İtalya, B. No. 41576/98, 30/10/2003, § 25; Enea/İtalya [BD], B. No: 74912, 17/9/2009, §§ 105-107). Dolayısıyla başvurucunun disiplin cezasına çarptırılmasından dolayı yaptığı şikâyetin infaz hâkimliği tarafından incelenmesinin "medeni hak" kapsamında kaldığının ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesi ile Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasının mümkün olduğunun kabul edilmesi gerekir.

60. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında hükümlü olan başvurucu hakkında verilen disiplin cezasına karşı yaptığı itirazın değerlendirilmesinde Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

61. Başvuruya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler Cihan Yeşil (B. No: 2013/8635) bireysel başvuru kararında ortaya konulmuştur. Mevcut başvurunun incelenmesinde, sözü geçen kararda belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.

62. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "suç isnadına" ve "medeni hak ve yükümlülüklere" ilişkin dava türlerinin her birine uygulanabileceğinde herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirmede başvurucunun iddialarının Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "medeni hak ve yükümlülükler" yönü kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan haklar madde metninde de belirtildiği üzere münhasıran suç isnadı altında bulunan kişilere tanınmış usule ilişkin haklardır. Bu hakların Sözleşme'nin 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında belirtilen "medeni hak ve yükümlülükler" ile ilgili "uyuşmazlıklar" için uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesi gerekmektedir (Cihan Yeşil, § 42).

63. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen "medeni hak ve yükümlülükler" ile ilgili uyuşmazlıklarda "hakkaniyete uygun yargılanma" kavramına uygun düştüğü ölçüde maddenin ikinci ve üçüncü fıkrasında belirtilen suç isnadı altındaki kişilere tanınan usule ilişkin hakların da güvence altına alındığını kabul etmektedir (Dombo Beheer B.V./Hollanda, B. No: 14448/88, 27/10/1993, §§ 31-33; Albert ve Le Compte/Belçika, B. No: 7299/75, 7496/76, 10/2/1983, §§ 39-41). Bu bağlamda AİHM, "suç isnadına" maruz kalmış kişilere uygulanacak 6. madenin (2) ve (3) numaralı fıkrası hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde "kıyasen" (mutatis mutandis) disiplin soruşturmaları için de uygulanabilir olduğunu kabul etmiştir (Albert ve Le Compte/Belçika, § 39).

64. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "hakkaniyete uygun yargılama" kavramının, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan "suç isnat edilmiş kişi"nin asgari haklarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu kabul etmiştir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 34). Bununla birlikte Mahkeme, Anayasa'nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından disiplin cezalarının da bu maddede öngörülen ilkelere tâbi olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2010/28, K.2011/139, 20/10/2011). Böylelikle Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen masumiyet karinesinin disiplin suçları için de uygulanabileceğini öngörmüştür (Cihan Yeşil, § 44).

65. Öte yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararlarında da hükümlülere uygulanacak disiplin cezaları bakımından Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen usule ilişkin hakların “adaletin yararı gerektirdiği ölçüde” tanınması tavsiye edilmiştir.

66. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında, somut olayda başvurucunun disiplin cezasına karşı yaptığı itirazlarda uygun düştüğü ölçüde "kıyasen" Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin tanıdığı usule ilişkin güvencelere sahip olduğu kabul edilmesi gerekir.

67. AİHM "hakkaniyete uygun yargılama" kavramından hareket ederek adil yargılamanın gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa'nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan "savunma hakkı"dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple AİHM'e göre hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Cihan Yeşil, § 48).

68. Suç isnadı altındaki kişinin müdafi yardımından yararlanma hakkının, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında korunan bir hak olduğu kuşkusuzdur (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013). Bu hak gereğince sanığa talebi hâlinde müdafii tayin edilmesi gerekmektedir.

69. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde hakkında bir suç isnadında bulunulan kişi, kendisini bizzat savunma hakkına sahip olduğu gibi bir müdafi yardımıyla savunma hakkına da sahiptir. Ceza yargılaması temelinde savunma hakkının ve bu bağlamda Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin "hakkaniyete uygun yargılanma" kavramına uygun düştüğü ölçüde disiplin suçlarına kıyasen uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bu bağlamda yukarıdaki paragraflarda ceza yargılaması temelinde belirlenen ilkelerin uygun düştüğü ve adaletin gerektirdiği ölçüde başvurucunun iddiaları açısından değerlendirilmesi mümkündür (Cihan Yeşil, § 52).

70. Somut olayda başvurucunun, vekil ile temsil edilmesi için mevzuatta herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Nitekim İnfaz Hakimliği de yasal zorunluluk bulunmamasını gerekçe göstererek müdafi talebini reddetmiştir. Başvurucu, kendisinin vekilinin olmadığını ve savunmasını atanacak vekille birlikte yapacağını belirtmiştir.

71. 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasına eklenen cümleye göre disiplin cezasına karşı yapılan şikâyeti inceleyen İnfaz Hâkiminin, müdafisi hazır olan ve vekaletnamesini ibraz eden avukatı ile birlikte veya avukat aracılığı ile hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını vermesi gerekir.

72. Başvuru konusu olayda Bolu İnfaz Hâkimliği, başvurucunun savunmasını tercüman huzurunda fakat müdafi talebini kabul etmeyerek almış ve değerlendirmesini yaparak şikâyetin reddine karar vermiştir. Şikâyet incelemesi tercüman temini için dört celse ertelenmiş ise de 4675 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ilk derece ara kararı ile müdafii talebi reddedilerek başvurucuya kendi avukatını temin etme fırsatı tanınmamış ve bu aşamadan sonra da başvurucu, kendi avukatını temin ederek hazır bulundurmamıştır.

73. Şikâyet konusu olayın niteliği itibarıyla isnat edilen suçlamanın anlaşılması, savunma hazırlamak için ilgilisine yeterli süre ve imkân verilmesi, tercüman imkânı sağlanması veya tanık ve benzeri delillerin araştırılması gibi hususlarda eksiklik veya özensizlik bulunmamaktadır. Buna benzer disiplin suçu olaylarında müdafi yardımından yararlandırılma, bir zorunluluk olarak kabul edilmemiş "adaletin yerine gelmesi için gerekli olma" şeklinde formüle edilen bir şarta bağlanmıştır. Bu kapsamda değerlendirme yapılırken itiraza konu Ceza İnfaz Kurumu disiplin işleminin, toplu açlık grevine katılma eyleminden kaynaklandığı, savunma hazırlamak için teknik veya hukuki bilgi gerektirecek karmaşık olaylar bulunmadığı ve infaz hakimliği şikâyet değerlendirme sürecinin basit usul kuralları ile yürütüldüğü dikkate alınmalıdır.

74. Yukarıdaki tespitler çerçevesinde İnfaz Hâkimliğinin, Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca başvurucunun kendisini savunması için gerekli olan kolaylıkları sağlamadığını söylemek mümkün değildir. Ayrıca disiplin soruşturmasına konu olayın delil toplama ve araştırma gerektirecek karmaşıklıkta olmaması, eyleme verilen disiplin cezasının nitelikli olmaması ve itiraz inceleme sürecinin basit usul kuralları ile yürütülmesi nedeniyle müdafi yardımının, adaletin yerine gelmesi için zorunlu bir durum olmadığını somut olay itibariyle ortaya koymaktadır.

75. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında güvence altına alınan savunma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Başvurucunun adli yardım talebinin kabulü ile muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesi uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemeden tamamen MUAF TUTULMASINA

13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Metin Yamalak (2) [1.B.], B. No: 2013/9450, 13/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı METİN YAMALAK (2)
Başvuru No 2013/9450
Başvuru Tarihi 2/12/2013
Karar Tarihi 13/4/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde yaptığı açlık grevinden dolayı başvurucuya disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, İnfaz Hâkimliğinde Kürtçe savunma yapma talebinin reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) İhlal Olmadığı
Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) İhlal Olmadığı
İfade özgürlüğü Ceza infaz kurumunda açlık grevi Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 37
40
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 4
6
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi