TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN YAMALAK BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/9450)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Abuzer
YAZICIOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Metin
YAMALAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde yaptığı açlık
grevinden dolayı başvurucuya disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade
özgürlüğünün, İnfaz Hâkimliğinde Kürtçe savunma yapma talebinin reddedilmesi
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/12/2013 tarihinde Bolu Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini 11/8/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
20/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 29/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
9. Başvurucu 7/11/2012 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu idaresine
verdiği dilekçe ile süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başladığını
bildirmiştir. Dilekçenin içeriği şöyledir:
“Kürt halk lideri sayın Abdullah Öcalan
üzerinde yürütülen tecrit politikasını protesto etmek ve Kürtçe üzerinde
uygulanan yasak ve kısıtlamalara son verilerek eğitim, hukuk, siyaset gibi tüm
kamusal ve sosyal yaşam alanlarında serbest olmasını talep etmek amacıyla
bugünden itibaren süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlıyorum."
10. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan mahkûm veya tutuklulardan bir
kısmı da (altmış üç kişi) başvurucu gibi dilekçe vererek açlık grevi
başlatmışlardır. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı, başvurucunun da
içinde bulunduğu mahkûm ve tutuklular hakkında açlık grevi yapmaları nedeniyle
disiplin soruşturması başlatmıştır.
11. Disiplin Kurulu Başkanlığı 14/11/2012 tarihli kararı ile
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi gereğince
başvurucunun "3 Ay Süre İle Bazı
Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma Cezası" ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Disiplin soruşturmasında başvurucu Kürtçe
savunma yapmak istediğini belirterek yazılı veya sözlü savunma yapmamıştır.
12. Başvurucu, anılan karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine itiraz
etmiştir. İnfaz Hâkimliğinde 18/9/2013 tarihli duruşmaya başvurucu avukatı
olmadan katılmıştır. Başvurucuya hakları hatırlatıldıktan sonra hakkında
verilen disiplin cezasına ilişkin olarak beyanları Kürtçe bilen bir tercüman
aracılığıyla tespit edilmiştir.
13. Bolu İnfaz Hâkimliği 25/9/2013 tarihli ve E.2013/75,
K.2013/1737 sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Hükümlü iddiası, disiplin kurulu kararı,
karardaki gerekçe ve dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; usul ve
yasaya uygun olduğu değerlendirilen Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın 14/11/2012 tarih ve
2012/361 Karar sayılı kararına karşı yapılan hükümlüler … ve Metin Yamalak’ın itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.”
14. Başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin kararına yaptığı itiraz,
Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin 6/11/2013 tarihli 2013/1200 değişik iş sayılı
kararı ile reddedilmiştir.
15. Nihai karar başvurucuya 13/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir
16. Başvurucu 2/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5275 sayılı Kanun'un “Disiplin
cezalarının niteliği ve uygulama koşulları” başlıklı 37. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli
bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun,
tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı
davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile
ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan
kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını
engellemez.”
18. 5275 sayılı Kanun'un “Bazı
Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma” başlıklı 40. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
" (1) Bazı etkinliklere katılmaktan
alıkoyma cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar süreyle kurumun kültürel ve
spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
…
g) Açlık grevi yapmak.”
19. 16/5/2001 tarih ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun “İnfaz Hâkimliklerinin Görevleri"
kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan
disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.”
20. 4675 sayılı Kanun'un “İnfaz
hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı
6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"…Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı
yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını
aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra
kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun
savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
…
İnfaz hâkimi, bu Kanunda hüküm bulunmayan
hallerde 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
hükümlerine göre inceleme ve işlemlerini yürütür ve kararını verir."
21. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa
Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararlarında hükümlü
ve tutukluların disiplin ve cezalandırılmalarına dair kısmı şöyledir:
"Disiplin suçu işlediği öne sürülen
mahpuslar:
a. Kendilerine isnat edilen suçlamaların
mahiyeti hakkında anlayacakları bir dilde ve ayrıntılı olarak
bilgilendirilmelidir;
b. Savunmalarını hazırlayabilmeleri için
yeterli zaman ve imkanlara sahip olmalıdırlar;
c. Savunmalarını bizzat kendilerinin yapmasına
ya da adaletin yararı bunu gerektiriyorsa hukuki bir yardım alarak yapmalarına
izin verilmelidir;
d. Tanık dinlenmesini istemelerine ve onları
dinlemelerine, ya da kendileri adına dinlenmelerine izin verilmelidir;
ve,
e. Soruşturma esnasında kullanılan dili
anlayamıyor veya konuşamıyorsa bir çevirmenin yardımından ücretsiz olarak
yararlanmalıdır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; hükümlü olarak kaldığı Bolu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda 6/11/2012 tarihinde açlık grevine başladığını,
bu eylemi nedeniyle disiplin cezası aldığını, disiplin kuruluna savunmasını ana
diliyle yapmak istediğini belirttiği hâlde idare tarafından izin verilmediğini,
idarenin tarafsız ve bağımsız olmamasına rağmen disiplin cezası verdiğini,
disiplin cezasına itiraz sürecinde avukat talebinin kabul edilmediğini, bu
nedenle savunma hakkının kısıtlandığını, açlık grevinin kendini ifade etmek
için bir hak olduğunu belirterek Anayasa'nın 25, 26. ve 36. maddelerinde
tanımlanan ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespitini, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını ve tazminat
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. İfade Özgürlüğü İhlal
İddiası
24. Başvurucu, görüşlerini ifade etmek için katıldığı açlık
grevi nedeniyle disiplin cezası almasının, ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
25. Anayasa'nın "Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi
şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine
bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
26. Anayasa'nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar "söz, yazı,
resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her
türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602,
23/1/2014, § 43).
27. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, § 40).
28. Anayasa Mahkemesi, var olduğu düşünülen sorunlara ilişkin
demokratik bir çözüm arayışına dikkat çekmek veya benzer nitelikteki demokratik
eylemlere destek olmak amacıyla açlık grevi yapılmasını bir çeşit ifade yöntemi
olarak kabul etmektedir. (Mehmet Ayata,
B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24). Başvurucu bu ifade yöntemini, kendi beyanına
göre "Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit
uygulaması ve Kürtçenin kamusal alanda serbest kullanımı sorununa"
ilişkin demokratik bir çözüm arayışına dikkat çekmek ve açlık grevi yapan diğer
tutuklu ve hükümlülere destek olmak amacıyla kullanmaktadır.
29. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583,
10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü
de (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003;
T./Birleşik Krallık, B. No:
8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır.
30. Diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade
özgürlüğü, sınırlanabilir bir haktır ve Anayasa'da yer alan temel hak ve
özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün
demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde bu hakka ilişkin sınırlamaların
daha dar yorumlanması ve sınırlamaların gerekli olduğuna dair gerekçenin
inandırıcı ve makul olması gerekir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne
alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların
denetiminin Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve
Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Fikriye Aytin ve diğerleri,
B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 27).
31. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilir. Ancak bu durumda dahi
hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma, makul ve
ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 23/3/1983, §§ 99-105).
Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğüne yapılacak bir
sınırlamada, cezaevinde suçun önlenmesi, düzenin ve disiplinin sağlanması
açısından idarenin takdir marjı daha geniştir (Kamuran
Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 44).
32. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin
Mevcudiyeti
33. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu "Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulaması ve
Kürtçenin kamusal alanda serbest kullanımı sorunlarına dikkat çekmek"
amacıyla diğer tutuklu ve hükümlülerin de dâhil olduğu açlık grevine katılması
nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi
olarak kabul edilen açlık grevi yapmaktan dolayı verilen disiplin cezasının
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
34. Yukarıda anılan müdahale Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde "açlık grevi yapmak" eylemine
karşılık gelen disiplin yaptırımının, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik
müdahalenin kanuni dayanağı olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
ii. Meşru Amaç
36. Başvuru konusu olayda, başvurucunun hükümlü olması nedeniyle
belirlenen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları açısından
değerlendirilmesi gerekir. Açlık grevi nedeniyle başvurucuya disiplin cezası
verilmesinin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı
ve bunun da Anayasa'nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
37. İfade özgürlüğü mutlak olmadığından bazı sınırlandırmalara
tabi tutulabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin
güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir.
38. Anayasada belirtilen "demokratik
toplum" kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla
yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça
yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 65).
39. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa'nın, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her
temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla
getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve
etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
40. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin
gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka
deyişle öze dokunan sınırlamalar "demokratik
toplum düzeni gerekleri" ve "ölçülülük
ilkesi"ne
evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunan sınırlamalar yönünden "demokratik
toplum düzeni gerekleri" ve "ölçülülük
ilkesi" bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, §
67).
41. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen "demokratik
toplum düzeninin gerekleri" kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü
üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını,
başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini
göstermelerini gerektirmektedir. "Demokratik
toplum düzeninin gerekleri"nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını
ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması
ya da gidilebilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).
42. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı
Kanun'un sekizinci bölümünde düzenlenmiş, uygulanacak disiplin suç ve
cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275
sayılı Kanun'un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Anılan kurala göre
5275 sayılı Kanun kapsamında bir disiplin suçunun oluşabilmesi için her bir
disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi
yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir.
Buna göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi,
güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile
idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları,
kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre
Kanun'da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6,
K.2013/111, 10/10/2013).
43. 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek olan açlık grevi
eyleminin "bazı etkinliklere
katılmaktan alıkoyma" disiplin cezası ile cezalandırılacağı
hüküm altına alınmıştır. Kanun'un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz
kurumunda tek başına açlık grevi eylemi yapılması itiraz konusu kuralda yer
alan disiplin suçunun oluşabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz
kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın
sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir (AYM,
E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun
katıldığı açlık grevinin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini
bozacak nitelikte olup olmadığı incelenmelidir (Mehmet Ayata, § 40).
44. Terör örgütü üyesi olmak suçu kapsamında hükümlü olan
başvurucu, diğer ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaptığı
açlık grevine destek olmak amacıyla açlık grevine başlamıştır. Somut olay
değerlendirilirken, başvurucunun terör suçu kapsamında hükümlü olduğu, amacının
PKK terör örgütünün liderinin cezaevi şartlarının değiştirilmesini sağlamak
olduğu ve başka ceza infaz kurumlarında terör suçundan tutulan diğer
mahkûmların da açlık grevi yaptıkları gözetilmelidir. Başvurucunun da açlık
grevine başlaması Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun
düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilmiş ve düzenin ve
güvenliğin bozulmasını engellemek için başvurucuya disiplin cezası vermiştir.
45. Başvurucuya verilen disiplin cezasının, ceza infaz kurumunda
düzenin ve güvenliğin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından
alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple
demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında
başvurucunun ifade özgürlüğünün sınırlandırılması ile ceza infaz kurumunda
düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı arasında makul dengenin kurulmadığı
söylenemez (Benzer yöndeki AİHM bir kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.),
B. No: 18139/07, 11/5/2010).
46. Öte yandan verilen disiplin cezası, başvurucunun üç ay süre
ile kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasını
öngörmektedir. Bu bağlamda verilen disiplin cezası, cezaevinde düzenin ve
disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale
değildir (Atilla ve diğerleri/Türkiye).
47. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı
İhlal İddiası
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. Başvurucu, hakkında verilen disiplin cezasının bağımsız ve
tarafsız olması mümkün olmayan Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından
verildiğini, savunma alınmadan ceza verildiğini, bu cezanın kaldırılması
talebiyle yaptığı şikâyetin değerlendirilmesi sürecinde, avukatı ile savunma
yapma isteğinin İnfaz Hâkimliği tarafından reddedildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde, İnfaz Hâkimliği aşamasında tercüman
talebinin karşılandığı, avukat talebinin ise gerekçesi belirtilerek
reddedildiği, başvurucunun Türkçe bilen ve yazılı savunmalarında bunu
belgeleyen bir kişi olduğunu belirtilmiştir.
50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, avukat
talebinin infaz hâkimliğince kabul edilmediğini, Bakanlık görüşlerinin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uygun olmadığını vurgulamış ve
iddialarını tekrarlamıştır.
51. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
52. Sözleşme'nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi
şöyledir:
"3. Bir suç ile itham edilen herkes
aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî
olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde,
resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;”
53. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
54. Mahkûmlara uygulanan disiplin yaptırımlarına karşı, 4675
sayılı Kanun'un 6. maddesi gereğince İnfaz Hâkimliğine şikâyet hususu kabul
edilmiştir. Bu çerçevede disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine İnfaz
Hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer
delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya
tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla
avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. Dolayısıyla hükümlü
veya tutuklulara cezaevi disiplin kurulu tarafından verildikten sonra
uygulanacak disiplin yaptırımlarına ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğine yapılacak
bir şikâyet ile yargı yolu sağlanmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 29).
55. Öncelikle disiplin soruşturmasının Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin
belirlenmesi gerekmektedir. Bu hususta AİHM kural olarak disiplin
soruşturmalarının Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğini
kabul etmektedir. Ancak bu kuralın istisnası olarak ”suç isnadının” özerk yorumu bağlamında disiplin suçlamasının “suç” alanında kalması da mümkündür. AİHM,
adil yargılanma hakkının kapsamını belirlerken keyfî işlemlere karşı etkin bir
koruma sağlanabilmesi için görünüme ilişkin değil esasa yönelik bir
değerlendirme yapmaktadır (Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, §
28).
56. AİHM; bir disiplin soruşturmasının, Sözleşme’nin 6.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca “suç
isnadı” başlığı kapsamında kalıp kalmadığını belirlemek amacıyla
bazı kriterler belirlemiştir. Bu kapsamda öncelikle eylemin iç hukuktaki
nitelenmesi dikkate alınmaktadır. Bununla birlikte disiplin suçunun ve bu suç
için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığı da gözetilmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71...,
8/6/1976, § 81; Campbell ve Fell/Birleşik Krallık,
B. No: 7819/77..., 28/6/1984, § 67).
57. Somut olayda başvurucunun cezaevinde gerçekleştirdiği
eylemlerine ilişkin olarak 5275 sayılı Kanun’un disiplin hükümleri çerçevesinde
disiplin kurulu tarafından ceza verilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun eylemleri
disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmiştir.
58. AİHM, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu
doğuracak cezaların kural olarak “suç”
alanında değerlendirilmesini öngörmüştür (Engel
ve diğerleri/Hollanda, § 82). Ancak somut olayda başvurucunun,
özgürlüğünden yoksun kalması daha önce hakkında verilen mahkûmiyet kararının
sonucu olup disiplin cezasının başvurucunun kişi özgürlüğünü kısıtlaması söz
konusu değildir. Dolayısıyla başvurucunun aldığı cezanın niteliğinin, disiplin
cezasının niteliğini aştığı söylenemez. Disiplin cezasının ağırlığı konusunda
başvurucunun “3 ay süre ile bazı
etkinliklere katılmaktan alıkoyma” disiplin cezası ile
cezalandırıldığı gözetildiğinde “suç”
alanı kapsamında kalacak ağırlıkta bir cezaya maruz bırakıldığı da söylenemez.
Sonuç olarak başvurucunun iddiaları Sözleşme’nin 6. maddesinde belirtilen “suç isnadı” bağlamında değerlendirilmesi
mümkün değildir (Giyasettin Aydın, § 31).
59. Başvurucunun, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
cezasının infazı ile kurumun kültürel ve sportif etkinliklerinden yoksun
bırakılması sonucu ortaya çıkacağından disiplin cezasının kişisel hak ve bu
bağlamda "medeni" hak
niteliğinde olduğu kabul edilmelidir (Gülmez/Türkiye,
§ 25; Ganci/İtalya, B. No. 41576/98, 30/10/2003, §
25; Enea/İtalya [BD], B. No: 74912, 17/9/2009, §§
105-107). Dolayısıyla başvurucunun disiplin cezasına çarptırılmasından dolayı
yaptığı şikâyetin infaz hâkimliği tarafından incelenmesinin "medeni hak" kapsamında
kaldığının ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesi ile Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasının mümkün olduğunun kabul edilmesi
gerekir.
60. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında hükümlü olan başvurucu
hakkında verilen disiplin cezasına karşı yaptığı itirazın değerlendirilmesinde
Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
61. Başvuruya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler Cihan Yeşil (B. No: 2013/8635) bireysel
başvuru kararında ortaya konulmuştur. Mevcut başvurunun incelenmesinde, sözü
geçen kararda belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir yön
bulunmamaktadır.
62. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "suç isnadına" ve "medeni hak ve yükümlülüklere"
ilişkin dava türlerinin her birine uygulanabileceğinde herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin
olarak yukarıda yapılan değerlendirmede başvurucunun iddialarının Sözleşme'nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "medeni
hak ve yükümlülükler" yönü kapsamında kaldığı
değerlendirilmiştir. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan
haklar madde metninde de belirtildiği üzere münhasıran suç isnadı altında
bulunan kişilere tanınmış usule ilişkin haklardır. Bu hakların Sözleşme'nin 6.
maddenin (1) numaralı fıkrasında belirtilen "medeni
hak ve yükümlülükler" ile ilgili "uyuşmazlıklar" için uygulanıp uygulanamayacağının
belirlenmesi gerekmektedir (Cihan Yeşil,
§ 42).
63. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
belirtilen "medeni hak ve
yükümlülükler" ile ilgili uyuşmazlıklarda "hakkaniyete uygun yargılanma"
kavramına uygun düştüğü ölçüde maddenin ikinci ve üçüncü fıkrasında belirtilen
suç isnadı altındaki kişilere tanınan usule ilişkin hakların da güvence altına
alındığını kabul etmektedir (Dombo Beheer B.V./Hollanda, B. No: 14448/88,
27/10/1993, §§ 31-33; Albert ve Le Compte/Belçika, B. No: 7299/75, 7496/76,
10/2/1983, §§ 39-41). Bu bağlamda AİHM, "suç
isnadına" maruz kalmış kişilere uygulanacak 6. madenin (2) ve
(3) numaralı fıkrası hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde "kıyasen" (mutatis
mutandis) disiplin soruşturmaları için de
uygulanabilir olduğunu kabul etmiştir (Albert
ve Le Compte/Belçika, § 39).
64. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan "hakkaniyete
uygun yargılama" kavramının, aynı maddenin (3) numaralı
fıkrasında yer alan "suç isnat edilmiş kişi"nin
asgari haklarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu kabul etmiştir (Erol Aydeğer, B.
No: 2013/4784, 7/3/2014, § 34). Bununla birlikte Mahkeme, Anayasa'nın 38.
maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından disiplin
cezalarının da bu maddede öngörülen ilkelere tâbi olduğunu belirtmiştir (AYM,
E.2010/28, K.2011/139, 20/10/2011). Böylelikle Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin
6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen masumiyet karinesinin disiplin
suçları için de uygulanabileceğini öngörmüştür (Cihan Yeşil, § 44).
65. Öte yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye
Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye
Kararlarında da hükümlülere uygulanacak disiplin cezaları bakımından
Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen usule ilişkin
hakların “adaletin yararı gerektirdiği
ölçüde” tanınması tavsiye edilmiştir.
66. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında, somut olayda
başvurucunun disiplin cezasına karşı yaptığı itirazlarda uygun düştüğü ölçüde "kıyasen" Sözleşme'nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin tanıdığı usule ilişkin
güvencelere sahip olduğu kabul edilmesi gerekir.
67. AİHM "hakkaniyete
uygun yargılama" kavramından hareket ederek adil yargılamanın
gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa'nın 36. maddesinde
de açıkça ifade edilmiş olan "savunma hakkı"dır.
Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik
toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple AİHM'e göre
hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın
yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam
olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil,
etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Cihan Yeşil, § 48).
68. Suç isnadı altındaki kişinin müdafi yardımından yararlanma
hakkının, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında korunan bir hak olduğu kuşkusuzdur
(AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013). Bu hak gereğince sanığa talebi hâlinde müdafii tayin edilmesi gerekmektedir.
69. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c)
bendinde hakkında bir suç isnadında bulunulan kişi, kendisini bizzat savunma
hakkına sahip olduğu gibi bir müdafi yardımıyla savunma hakkına da sahiptir.
Ceza yargılaması temelinde savunma hakkının ve bu bağlamda Sözleşme'nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin "hakkaniyete uygun yargılanma" kavramına uygun
düştüğü ölçüde disiplin suçlarına kıyasen uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bu
bağlamda yukarıdaki paragraflarda ceza yargılaması temelinde belirlenen
ilkelerin uygun düştüğü ve adaletin gerektirdiği ölçüde başvurucunun iddiaları
açısından değerlendirilmesi mümkündür (Cihan
Yeşil, § 52).
70. Somut olayda başvurucunun, vekil ile temsil edilmesi için
mevzuatta herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Nitekim İnfaz Hakimliği de
yasal zorunluluk bulunmamasını gerekçe göstererek müdafi talebini reddetmiştir.
Başvurucu, kendisinin vekilinin olmadığını ve savunmasını atanacak vekille
birlikte yapacağını belirtmiştir.
71. 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
eklenen cümleye göre disiplin cezasına karşı yapılan şikâyeti inceleyen İnfaz
Hâkiminin, müdafisi hazır olan ve vekaletnamesini ibraz eden avukatı ile
birlikte veya avukat aracılığı ile hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan
ve talep edilen delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını vermesi gerekir.
72. Başvuru konusu olayda Bolu İnfaz Hâkimliği, başvurucunun
savunmasını tercüman huzurunda fakat müdafi talebini kabul etmeyerek almış ve
değerlendirmesini yaparak şikâyetin reddine karar vermiştir. Şikâyet incelemesi
tercüman temini için dört celse ertelenmiş ise de 4675 sayılı Kanun hükümleri
çerçevesinde ilk derece ara kararı ile müdafii talebi
reddedilerek başvurucuya kendi avukatını temin etme fırsatı tanınmamış ve bu
aşamadan sonra da başvurucu, kendi avukatını temin ederek hazır bulundurmamıştır.
73. Şikâyet konusu olayın niteliği itibarıyla isnat edilen
suçlamanın anlaşılması, savunma hazırlamak için ilgilisine yeterli süre ve
imkân verilmesi, tercüman imkânı sağlanması veya tanık ve benzeri delillerin
araştırılması gibi hususlarda eksiklik veya özensizlik bulunmamaktadır. Buna
benzer disiplin suçu olaylarında müdafi yardımından yararlandırılma, bir
zorunluluk olarak kabul edilmemiş "adaletin
yerine gelmesi için gerekli olma" şeklinde formüle edilen bir
şarta bağlanmıştır. Bu kapsamda değerlendirme yapılırken itiraza konu Ceza
İnfaz Kurumu disiplin işleminin, toplu açlık grevine katılma eyleminden
kaynaklandığı, savunma hazırlamak için teknik veya hukuki bilgi gerektirecek
karmaşık olaylar bulunmadığı ve infaz hakimliği şikâyet değerlendirme sürecinin
basit usul kuralları ile yürütüldüğü dikkate alınmalıdır.
74. Yukarıdaki tespitler çerçevesinde İnfaz Hâkimliğinin,
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca başvurucunun kendisini savunması için gerekli
olan kolaylıkları sağlamadığını söylemek mümkün değildir. Ayrıca disiplin
soruşturmasına konu olayın delil toplama ve araştırma gerektirecek
karmaşıklıkta olmaması, eyleme verilen disiplin cezasının nitelikli olmaması ve
itiraz inceleme sürecinin basit usul kuralları ile yürütülmesi nedeniyle müdafi
yardımının, adaletin yerine gelmesi için zorunlu bir durum olmadığını somut
olay itibariyle ortaya koymaktadır.
75. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında
güvence altına alınan savunma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.
İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucunun
adli yardım talebinin kabulü ile muaf tutulan yargılama giderlerinin
tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesi uyarınca
başvurucunun yargılama giderlerini ödemeden tamamen MUAF TUTULMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.