TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYLA AYDİNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10319)
|
|
Karar Tarihi: 14/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ayla
AYDİNÇ
|
|
|
2. Aydoğan
AYKUTLU
|
|
|
3. Azime Ayperi LEFLEF
|
|
|
4. Bekir
ÇİMEN
|
|
|
5. Ercan
MERCAN
|
|
|
6. Hasan
Necdet TOK
|
|
|
7. Hasan
Tuncay ÖNAL
|
|
|
8. Hikmet
Lale SÜMENGEN
|
|
|
9. Hüseyin
Hakan TÜZOMAY
|
|
|
10. Levent
ÇATIR
|
|
|
11. Muharrem
Nezihi TOK
|
|
|
12. Neşe ÇAVDAROĞLU
|
|
|
13. Rahile TOK
|
|
|
14. Sabri
ÇATIR
|
|
|
15. Sümeyra AYDOĞAN
|
|
|
16. Şenol
MERCAN
|
|
|
17. Timuçin
TULGAR
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Zeynep
DOĞAN AKARKEN-Av. Hakan AKARKEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş,
ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra
edilmemesi, taşınmaza kamulaştırılmasız olarak el
atılması, taşınmaz için düşük bedel tespit edilmesi, belirlenen bedele
işletilen yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, mahkeme kararının
kesinleşmesinden itibaren bedele kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz
oranının uygulanmaması ve yargılama masraflarına karar tarihinden itibaren faiz
işletilmesinin adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular tarafından 31/1/2013 ve 26/2/2013 tarihlerinde
Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan
kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davaları anılan Mahkemenin
E.2013/37 Sıra sayısına kayıtlı dosyasında birleştirilmiş ve yapılan
değerlendirme sonucunda 10/10/2013 tarihli ve E.2013/37, K.2013/312 sayılı
karar ile 179.726,89 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal
faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvuruculara ödenmesine,
başvurucular lehine 1.320 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"...
Mahkememizde yapılan açık yargılama sırasında davacılar vekili ve
davalı vekili tarafından gösterilen ve toplanan delillerden; Davacılar
vekilinin dava dilekçesine ve diğer dilekçelerine, davalı vekilinin cevap
dilekçesine ve diğer dilekçelerine, dava konusu taşınmazın tapu kaydına, imar
durumuna, emsal taşınmaz kayıtlarına, mirasçılık belgelerine, mahkememizce
resen seçilen iki inşaat, ziraat, iki mülk ve fen bilirkişileri vasıtasıyla
mahallinde 30/04/2013 tarihinde yapılan keşfe, keşif sonucu fen bilirkişisi
tarafından ibraz edilen 06/05/2013 tarihli rapor ve krokiye, kamulaştırma
bilirkişileri tarafından ibraz edilen 24/05/2013 tarihli rapora ve 09/09/2013
tarihli ek rapora ve tüm dosya kapsamına göre; ...
dava konusu taşınmaza fiilen el atılıp atılmadığı, el atılmış ise
tazminat miktarının tespiti bakımından resen seçilen iki inşaat, inşaat, iki
mülk ve fen bilirkişileri vasıtasıyla mahallinde 30/04/2013 tarihinde keşif
yapıldığı, keşif sonucu fen bilirkişisi tarafından 06/05/2013 tarihli rapor ve
krokinin ibraz edildiği, keşfen tespit edildiği üzere
dava konusu taşınmazın tamamının fiilen yol olarak kullanıldığı, kamulaştırma
bilirkişileri tarafından ibraz edilen 24/05/2013 tarihli raporda, arsa
vasfındaki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak ve aynı taşınmaza ilişkin
Sincan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/329 Esas sayılı dosyasındaki
değerlendirme de nazarı dikkate alınmak suretiyle asıl ve birleşen davanın dava
tarihi itibarıyla taşınmazın m2 değerinin 170,00.TL olduğunun belirtildiği,
bilirkişi raporu hesap hatası dışında denetime uygun bulunduğundan mahkememizce
de kabul gördüğü, hisse hesabı hatalarına ilişkin olarak bilirkişilerden alınan
09/09/2013 tarihli ek rapora göre asıl ve birleşen dosyada talep edilebilecek
toplam tazminat miktarının 179.726,89.TL olduğu, ek rapor denetime uygun
bulunduğundan mahkememizce dekabul gördüğü, davacılar
vekili bilirkişi ek raporuna göre taleplerini ıslah ettiğinden toplanan
deliller muvacehesinde davacıların sabit olan davasının kabulüne dair karar
verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm tesis
edilmiştir.
..."
9. İlk Derece Mahkemesi kararının ardından başvurucular
lehlerine hükmedilen tazminatı tahsil edebilmek amacıyla Ankara 8. İcra
Dairesinin E.2013/20563 Sıra sayısına kayıtlı dosyası ile icra takibi
başlatmışlardır.
10. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı taraflarca temyiz
talebinde bulunulmuş, başvurucular 5/11/2013 tarihli temyiz dilekçelerinde
taşınmazın bedelinin düşük tespit edildiği ve lehlerine maktu vekâlet ücretine
hükmedilmemesi gerektiği hususlarında itirazlarını ortaya koymuşlar; inceleme
sonucu Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 14/4/2014 tarihli ve E.2013/28610,
K.2014/10619 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.
11. Onama ilamı başvuruculara 4/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
taraflarca karar düzeltme yoluna başvurulmaması üzerine yargılama süreci sona
ermiştir.
12. Başvurucular 26/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
13. Başvurucular 7/12/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sundukları dilekçe ile söz konusu tazminata ilişkin 5/2/2016 tarihinde kısmi
bir ödeme yapıldığını ancak Ankara 8. İcra Dairesinin 29/3/2016 tarihli
hesabına göre bakiye 37.020,23 TL alacakları olduğunu, bakiye miktarın ödenmesi
için ilgili İcra Dairesince 8/4/2016 tarihinde borçluya ihtar gönderildiğini
belirtmişlerdir.
14. İlgili idare 8/12/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunduğu
dilekçe ile söz konusu tazminatın 3.668,76 TL gelir vergisi kesintisi yapılmak
sureti ile 4/2/2016 tarihinde tamamen ödendiğini beyan etmiştir.
15. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden Ankara 8.
İcra Dairesinin E.2013/20563 sayılı icra dosyası üzerinde yapılan incelemede
borçlu idareye 8/4/2016 tarihinde bakiye borcu için ihtar muhtırası
gönderildiği, ilgili idarenin cevap olarak sunduğu 9/11/2016 tarihli yazısı ile
bakiye borç bulunmadığını belirttiği, başvurucunun ise 24/1/2017 tarihinde icra
dairesine dilekçe sunarak bakiye alacak için haciz talebinde bulunması üzerine
Ankara 8. İcra Dairesinin borçlu idarenin alacaklı olarak dosyasının bulunduğu
Ankara 1. İcra Dairesine müzekkere gönderip borçlu idarenin Ankara 1. İcra
Dairesi nezdindeki alacaklarına haciz konulduğunu bildirdiği görülmüştür.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucular Ercan Mercan ve Bekir Çimen
Yönünden İnceleme
17. Başvurucular vekilleri Av. Zeynep Doğan Akarken ve Av. Hakan
Akarken, bireysel başvuru tarihinden önce 25/4/2013 tarihinde vefat ettiği
anlaşılan Ercan Mercan ile bireysel başvuru tarihinden önce 15/9/2013 tarihinde
vefat ettiği anlaşılan Bekir Çimen'in adil yargılanma ve mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar
başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
19. 6216 sayılı Kanun'un "Başvuru
hakkının kötüye kullanılması" kenar başlıklı 51. maddesi
şöyledir:
"Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye
kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında,
ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere
disiplin para cezasına hükmedilebilir."
20. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) “Başvuru hakkının kötüye
kullanılması” kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:
“Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki
davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit
edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”
21. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir
kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü
amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk
düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda
bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve mahkemenin başvuruyu
gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).
22. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32;
S.Ö., § 29).
23. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama
neticesinde başvuruculardan Ercan Mercan ve Bekir Çimen'in bireysel başvuru
tarihinden önce 25/4/2013 ile 15/9/2013 tarihlerinde vefat ettikleri tespit
edilmiş ancak Av. Zeynep Doğan Akarken ve Av. Hakan Akarken tarafından,
başvurucuların anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle 26/6/2014
tarihinde başvuru formunda başvurucuların öldüğü konusunda bir bilgiye yer
verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.
24. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman
Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).
25. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar
verilmesi gerekir.
26. Bu durumda Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru
yapmaları nedeniyle Av. Zeynep Doğan Akarken ve Av. Hakan Akarken aleyhine 6216
sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi
uyarınca disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Başvurucu Muharrem Nezihi Tok Yönünden
İnceleme
27. Başvurucu; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş,
ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra
edilmemesi, taşınmaza kamulaştırılmasız olarak el
atılması, taşınmaz için düşük bedel belirlenmesi, belirlenen bedele işletilen
yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, Mahkeme kararının kesinleşmesinden
itibaren bedele kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının
uygulanmaması ve yargılama masraflarına dava tarihinden itibaren faiz
işletilmesinin adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. İçtüzük'ün 80. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini
haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun
düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün
80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine
devam edilebileceği öngörülmüştür.
29. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucuların mirasçılarının
makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönünde iradeleriniAnayasa
Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine
varılabilir (Abdurrahman Miişoğlu
ve diğerleri, B. No: 2014/7674, 23/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda
başvurucu Muharrem Nezihi Tok başvuru tarihinden sonra 30/12/2014 tarihinde ölmüş
ancak mirasçıları makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde
iradelerini bildirmemişlerdir. Başvurucu yönünden başvurunun incelenmesine
devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de
bulunmamaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucu Muharrem Nezihi Tok yönünden
başvurunun düşmesine karar
verilmesi gerekir.
C. Diğer Başvurucular Yönünden İnceleme
1. Mahkemeye Erişim Hakkı
ve Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucular;kamu
kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra
edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkı ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
32. Somut olayda başvurucular ile ilgili idare arasında bakiye
borç bulunup bulunmadığı konusunda bir uyuşmazlık olduğu anlaşılmakta ise de
borcun takibinin yapıldığı icra dosyası kapsamında bakiye borç hesaplanarak
ilgili idareden ödeme talep edildiği, ilgili idarenin ise borcu bulunmadığını
belirtmekle birlikte kendisinden talep edilen meblağa yönelik icra mahkemeleri
nezdinde bir girişimde bulunduğuna dair Anayasa Mahkemesine bilgi sunulmadığı
anlaşıldığından başvurucular lehine hükmedilen tazminat bakımından kısmi ödeme
yapıldığı kabulü ile değerlendirme yapılacaktır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
34. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, icra edilebilir
bir yargı kararının hiç icra edilmemesi ya da icranın makul süre içinde
yapılmaması, kararın verildiği yargılamada sağlanmış olan mahkemeye erişim
hakkı dâhil adil yargılanma hakkı güvencelerini anlamsız hâle getirir.
Dolayısıyla böyle bir durum mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurur
(Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 37-54).
35. Öte yandan mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir
alacak, mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu
kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya
da ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının
ihlaline neden olur (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, §§ 55-75).
36. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararları dikkate alındığında somut olayda yukarıda belirtilen
nitelikteki yargı kararının üç yılı aşan bir süre geçmiş olmasına rağmen kısmen
icra edilmiş olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varmak gerekir.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucular,
taşınmazlarına kamulaştırma usulüne uyulmadan el atılması nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
40. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle
bir kamulaştırma işlemi olmadığından kullanılan taşınmazın devrini
meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare
tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere
"kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden
mahkeme kararıdır. Kamulaştırmasız el atma uygulaması, hukuki planda
taşınmazların maliki olarak kalan başvuranları herhangi bir kamu yararı gerekçesi
ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır.
Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler
tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma,
her ne olursa olsun idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir
durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye, kanuna aykırı davranışından fayda
sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının
ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, kişilerin öngörülemez ve
keyfî durumlarla karşılaşma tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama,
yeterli derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde
gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sarıca
ve Dilaver/Türkiye, 11765/05, 27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
41. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu
zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ile
4/11/1983 ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu gereği asıl olan kamulaştırma
işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak
Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken
dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren
bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile
aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma
kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz
sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58).
42. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el
atmıştır. Anayasanın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı
Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun mülkiyetinde bulunan
taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
43. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazlarına
uygulanan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle
2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine
ulaşılmıştır.
44. Belirtilen nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedelinin
Düşüklüğüne İlişkin İddialar
45. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası
sonunda taşınmaz için emsallerine göre düşük bedel tespit edildiğini belirterek
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
46. İncelenen şikâyetin dayanağını oluşturan kamulaştırmasız el
atılan taşınmazın uğradığı zararın gerçek değerinin ödenmesi talebi,
Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi
temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet
ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma
yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi,
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
47. Somut olayda yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince
uyuşmazlık konusu taşınmazın tapu kaydının imar durumunun taşınmaza emsal
olabilecek taşınmaz kayıtlarının incelendiği, resen seçilen bilirkişiler
katılımında taşınmazda keşif yapılarakbilirkişi
raporları düzenletildiği, taşınmazın arsa vasfında olduğunun ve fiilen yol
olarak kullanıldığı tespitinin yapıldığı, aynı taşınmaza ilişkin bir başka dava
dosyasındaki değerlendirme de dikkate alınarak söz konusu taşınmaz için m²
değerinin ortaya konulduğu ve böylece bedel tespiti yapıldığı, tespit edilen
bedele yönelik itirazların temyiz aşamasına da konu edildiği bununla birlikte
İlk Derece Mahkemesi kararının onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır (bkz. §§
8, 10).
48. El atmaya konu taşınmazın kullanım durumu, başvurucunun
taşınmazdan yararlanma biçimi tazminat tespiti yapılırken öne çıkan
unsurlardandır. Keşif ve bilirkişi marifetiyle Mahkemece taşınmazın arsa
vasfını haiz olduğu tespit edilmiş ve kullanım durumu da dikkate alınarak
tazminat tutarı takdir edilmiştir. Mevcut hâliyle Mahkeme kararında yapılan
tespit kapsamında hükmedilen tazminat miktarı, tutar itibarıyla belirli bir tatmin
sağladığı ve taşınmazın kabul edilen durumuna göre makul seviyede olduğu sürece
Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda Mahkemenin
takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı açıktır.
49. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve
görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının diğerkabul
edilemezlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
4. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedeline
Uygulanan Faiz Oranı ile Faiz Hesaplamalarına İlişkin İddialar
50. Başvurucular
açtıkları kamulaştırmasız el atma davası sonunda taşınmaz için hükmedilen
bedele kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı yerine yasal faiz oranı
uygulandığını ve yargılama sürecindeki masrafları için yapılan faiz
hesaplamasında başlangıç tarihinin karar tarihi olarak dikkate alınmasının adil
olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucuların bireysel başvuru konusu şikâyetlerini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmeleri, bu konuda sahip oldukları bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunmaları, bu süreçte dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olmaları gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
52. Somut olayda başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri
sürdükleri bu iddiaları yargılama sürecinde dile getirmedikleri, bu iddialarına
ilişkin bilgi veya belge sunmadıkları ve böylece başvuru yollarını usulüne
uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Mahkemece Hükmedilen
Tazminata Kesinleşme Tarihinden İtibaren Kamu Alacakları İçin Öngörülen En Yüksek Faizin Uygulanmamasına İlişkin
İddia
54. Başvurucular, lehlerine tazminata hükmeden İlk Derece
Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminatın ödenme
tarihine kadar tazminat tutarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz
oranının uygulanması gerektiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
55. Anayasa Mahkemesince başvurucuların şikâyetine benzer
şikâyetlerin yer aldığı bireysel başvuru dosyalarında yapılan incelemelerde
mahkeme kararlarının kesinleşmesinden itibaren hükmedilen tazminat bedellerine
kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gereğinin Yargıtayca 2011 yılından bu yana kabul edildiği ancak
başvurucuların bu konudaki taleplerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip oldukları bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunmaları gerektiği, aksi hâlde şikâyetin
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunacağı hüküm
altına alınmıştır (Nejat Sakaoğlu,
B. No: 2013/9403, 14/10/2015, §§ 22-34; Nejdet Sakaoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/9404, 18/11/2015, §§
30-42).
56. Somut olayda başvurucular; icra takibi sürecinde
alacaklarına, Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren kamu alacaklarına
öngörülen en yüksek faizin uygulanması yönünde talepte bulunduklarına,
taleplerinin reddedildiğine ya da bu konuda bir uyuşmazlık çıkarıp bunu
mahkemeler önüne taşıdıklarına dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada
bulunmamışlardır. Oysa başvurucuların -Yargıtayın
2011 yılından itibaren değişen içtihadı gözönüne
alındığında- bireysel başvuruya konu ettikleri bu şikâyetlerini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmeleri, bu
konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunmaları
gerekmektedir.
57. Açıklanan nedenlerle somut başvuruda Anayasa Mahkemesi
içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir sebep görülmediğinden başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Lehe Hükmedilen Maktu
Vekâlet Ücretine İlişkin İddia
58. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası devam
ederken yapılan kanun değişikliği sonucu nispiden
maktuya dönüştürülen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
59. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
60. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin davanın taraflarından birini
diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler
yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete
uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci
etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı
şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme
arasında bir illiyet bağı bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan
başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel
Malkoç, [GK], B.
No:2013/9466, 27/10/2015, §§ 23-24).
61. Somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan değişiklik,
davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte
olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine ilişkindir. Vekâlet ücreti
ise bir usul hukuku kavramı olup buna ilişkin yasal değişiklikler derhâl uygulanma
niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen düzenleme davanın her iki tarafı için
vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden ve davayı her iki tarafın da kazanma
imkânı bulunduğundan düzenlemenin silahların eşitliğine aykırı olduğundan
bahsedilemez. Keza benzer davalarda, davayı kazanan davacıların kamu
kurumlarından alacakları vekâlet ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek
zorunda kaldıkları vekâlet ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu
kurumları için bazen lehe bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır (Mürsel Malkoç, § 25).
62. Diğer taraftan vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve
davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin
lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir
usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler
mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların
önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere
meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla
başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını
belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç, § 29).
63. Derece Mahkemesi hükmünün vekâlet ücreti yönünden 24/5/2013
tarihli ve 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde
değişiklik yapan düzenlemeye dayandığı, usule ilişkin mezkûr düzenlemenin
derhâl uygulanma niteliğini haiz olduğu, ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin
onuncu fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da
uygulanacağı hükmünün yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kararın kanuni
olduğu açıktır (Mürsel Malkoç, §
33).
64. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek,
idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları
tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak
amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar
öngörmüştür. Bu kuralla, kanun koyucunun takdir yetkisiniidarelerin
vekâlet ücreti yükünü hafifletmek yönünde kullanmasında kamu yararı ve hukuk
devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Ayrıca bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle
açılan tazminat davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet ücreti maktuya
dönüştürülürken davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel tespiti davalarında
olduğu gibi nispiden maktuya çevrilerek davacı
üzerinde olan dava yükünü hafifletecek şekilde düzenleme yapılmıştır (Mürsel Malkoç, § 45).
65. Ayrıca, alınacak hukuki yardımın niteliği ve maliyetinin
vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki olduğu ve
alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda farklılıklar
göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa
yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama
giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul
edilebilir bir ücretin belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve
mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm
verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili
bağlayacağından -hükmedilen ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını
engellemedikçe- Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mürsel Malkoç, § 47).
66. Sonuç olarak başvurucuların lehine hükmedilen tazminat
miktarı ve lehe hükmedilen yargılama giderleri gözönünde
bulundurulduğunda maktu vekâlet ücretinin başvurucuların vekille dava
açmalarını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı,
başvurucular üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı ve başvurucuların mahkemeye
erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine
ulaşılmıştır (Mürsel Malkoç, §
48).
67. Buna göre 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının, vekâlet ücreti
yönünden maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi ile sonuçlanmasında adil
yargılanma hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
68. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
69. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
70. Somut olayda adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
71. Başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan
Aykutlu, Azime Ayperi Leflef,
Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen,
Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu,
Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra
Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'a kamu kurum ve kuruluşları aleyhine
verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun
süre icra edilmemesi nedeniyle ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuların her birine 7.200 TL; taşınmazlarına
kamulaştırmasız olarak el atılması nedeniyle her birine 5.000 TL olmak üzere toplam
12.200 TL manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
72. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan Aykutlu, Azime Ayperi Leflef, Hasan Necdet Tok,
Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen, Hüseyin
Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu, Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra
Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'a müşterek olarak ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
74. Ayrıca yargı kararının mümkün olan en kısa sürede icra
edilmesi ve böylece hukuk devleti ilkesi ile adalete olan güvenin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi için ihlal kararının bir örneğinin ilgili
idareye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Ercan Mercan ve Bekir Çimen'e vekâleten Av. Zeynep Doğan
Ararken ve Av. Hakan Ararken tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması
nedeniyle REDDİNE,
2. Muharrem Nezihi Tok yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. 1. Diğer başvurucular yönünden ekonomik değere ilişkin icra
edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucular yönünden kamulaştırmasız el atma nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer başvurucular yönünden Mahkemece belirlenen taşınmaz
bedelinin düşüklüğü nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer başvurucular yönünden Mahkemece belirlenen taşınmaz
bedeline uygulanan faiz oranı ile faiz hesaplamaları nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Diğer başvurucular yönünden Mahkemece hükmedilen tazminata
kesinleşme tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz
uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Diğer başvurucular yönünden lehe hükmedilen maktu vekâlet
ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 1. Diğer başvurucular yönünden ekonomik değere ilişkin icra
edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının ve mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Diğer başvurucular yönünden kamulaştırmasız el atma nedeniyle
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Yargı kararının en kısa sürede icra edilmesi için kararın bir
örneğinin Karayolları Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucular Ayla Aydinç, Aydoğan
Aykutlu, Azime Ayperi Leflef,
Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen,
Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu,
Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra
Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'ın her birine 12.200 TL manevi
tazminatın ayrı ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucular Ayla Aydinç,
Aydoğan Aykutlu, Azime Ayperi Leflef,
Hasan Necdet Tok, Hasan Tuncay Önal, Hikmet Lale Sümengen,
Hüseyin Hakan Tüzomay, Levent Çatır, Neşe Çavdaroğlu,
Rahile Tok, Sabri Çatır, Sümeyra
Aydoğan, Şenol Mercan ve Timuçin Tulgar'a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca Avukat Zeynep Doğan
Ararken ve Avukat Hakan Ararken'in 2.000'er TL
disiplin para cezası ile CEZALANDIRILMALARINA,
İ. Kararın bir örneğinin Ankara Barosu Başkanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.