logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(K.A. [2.B.], B. No: 2014/11014, 16/4/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

K.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/11014)

 

Karar Tarihi: 16/4/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Okan TAŞDELEN

Başvurucu

:

K. A.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hakaret suçunu işlediğinden bahisle hakkında açılan kamu davası neticesinde adli para cezasına hükmedilmesi sebebiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ilgili hükmün Anayasaya aykırılığının tespit edilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 30/6/2014 tarihinde İstanbul 37. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

5. Kendisi de avukat olan başvurucu hakkında, diğer bir avukata telefonda hakaret ettiği iddiasıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı genel usullere göre soruşturmayı yapmış ve 6/11/2013 tarih ve E.2013/42931 sayılı iddianamesi ile kamu davası açmıştır.

6. Bakırköy 15. Sulh Ceza Mahkemesi yargılama esnasında, müştekiyi, bir tanığı ve başvurucuyu dinlemiştir. Tanık hakaret içeren sözleri duyduğu yönünde beyanda bulunmuştur. Mahkeme tutanaklarına göre başvurucu, suçlamayı kabul etmemiş ve 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasını istemediğini belirtmiştir.

7. Bakırköy 15. Sulh Ceza Mahkemesi 30/5/2014 tarih ve E.2013/1324, K.2014/693 sayılı kararıyla, dosya kapsamı itibarıyla başvurucunun diğer avukata hakaret ettiği sonucuna varmış ve başvurucu hakkında 1.500 TL adli para cezasına hükmetmiştir. Temyiz sınırının altında kaldığından, mahkûmiyet kararı kesindir.

8. Başvurucu, 30/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

9. 19/03/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet savcısı” kenar başlıklı 58. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. ...

10. 1136 sayılı Kanun’un “Kovuşturma izni, son soruşturmanın açılması kararı ve duruşmanın yapılacağı mahkeme” kenar başlıklı 59. maddesinin (1), (2) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir.

Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenliyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.

Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen avukatların duruşmaları, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde yapılır. (Ek cümle: 02/05/2001 - 4667/38. md.) Durum avukatın kayıtlı olduğu baroya bildirilir.

11. 26/09/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret” kenar başlıklı 129. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

12. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 2. maddesi şöyledir:

(Ek madde: 31/03/2011-6217 S.K 26 mad.)

(1) Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/6/2014 tarih ve 2014/11014 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, 1136 sayılı Kanun uyarınca ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerekirken davasının sulh ceza mahkemesinde görüldüğünü, yargılamanın hâkimin odasında yapıldığını ve önünde monitör olmadığı için savunmaları tutanağın verilmesiyle gördüğünü, kendini adil bir şekilde savunamadığını, tanık ifadesinin inandırıcı olmadığının Mahkemece dikkate alınmadığını, yargılamaya konu fiili, haksız bir fiile tepki olarak işlediği için 5237 sayılı Kanun’un 129. maddesi uyarınca cezalandırılmaması gerektiğini, temyiz hakkını kullanmak istediği yönündeki beyanının hükmün açıklanmasının geriye bırakılması (HAGB) hükmünün uygulanmasını istemediği şeklinde tutanağa geçirildiğini, hâkimin kesin hüküm verebileceği hususunda bilgilendirmediği için HAGB hakkını kullanamadığını, temyiz sınırının altında kalacak biçimde karar verildiğini, istinaf mahkemelerinin halen kurulamamasının bireyin savunma hakkını elinden almasına yol açmaması gerektiğini belirterek, adil yargılanma ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, daha ağır suç işleyenler temyiz hakkını kullanabilirken daha basit suç işleyenlerin bu hakkı kullanamamasının Anayasa’nın eşitlik ilkesine, 31/3/2011 tarih ve 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un ise Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

15. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin, “doğal hâkim ilkesinin ihlali” ve “yargılamanın sonucu itibariyle adil olmadığı” başlıkları altında incelenmesi gerektiğini değerlendirmektedir.

a. Doğal Hâkim İlkesinin İhlal Edildiği İddiası

16. Başvurucu, görevsiz mahkemede yargılandığını ileri sürmektedir.

17. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:

Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

18. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.

19. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Bkz. Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

20. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bkz. Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

21. Bununla birlikte başvurucu, Bakırköy 15. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılama süresince, 1136 sayılı Kanun’un 58. ve 59. maddeleri uyarınca hakkındaki soruşturmanın, avukatların tabi olduğu usule uygun yapılmadığı ve ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerektiğine ilişkin herhangi bir itirazda bulunmamıştır.

22. Bu nedenle, başvurucunun doğal hâkim ilkesine uyulmadığına yönelik şikâyetinin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Sonucu İtibariyle Adil Olmadığı İddiası

23. Başvurucu, kendisini adil bir şekilde savunamadığından, Mahkeme tutanaklarının gerçeği yansıtmadığından, hâkimin temyizi kabil olmayacak biçimde hüküm kuracağını belirtmemesi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep hakkını kullanmaktan mahrum kaldığından ve haksız bir şekilde mahkûm edildiğinden şikâyet etmektedir.

24. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

25. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir

26. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

27. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Bkz. Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

28. Başvurucunun, kendisini adil bir şekilde savunamadığı, ifadelerinin tutanağa yanlış geçirildiği, “temyiz hakkımı kullanmak ve kendimi tüm yasal imkânlarla savunmak istiyorum” demesine rağmen, bunun HAGB’nin uygulanmasını istemediği biçiminde yazıldığı iddialarını destekleyen herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi; dosya muhteviyatında, Mahkeme tutanaklarının gerçeği yansıtmadığını düşünmeye sevk edecek bir hususa da rastlanmamıştır.

29. Başvurucu ayrıca, temyiz sınırının altında kalabilecek bir mahkûmiyet kararı verilebileceği hususunda hâkim tarafından bilgilendirilmediğini ve bu nedenle temyiz hakkını kullanamamasının yanı sıra hükmün açıklanmasının önüne geçme hakkından da faydalanamadığını iddia etmiştir. Ancak, bizatihi hâkimin henüz yargılamanın başında ne şekilde karar vereceğini açıklaması, adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturacaktır. Mevcut olayda, başvurucu 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geriye bırakılması ile yargılamaya devam edilerek mahkûmiyet ya da beraat hükmü kurulması arasında bir tercih yapmış ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına ilişkin hakkından feragat etmiştir. Görüldüğü üzere belirtilen hakkın kullanılmaması, avukat olan başvurucunun kendi tercihinin sonucu gerçekleşmiştir.

30. Hükmedilen para cezasının miktarının belirlenmesi ise hâkimin takdir hakkı kapsamında kalmaktadır.

31. Son olarak, istinaf mahkemelerinin kurulmamasının savunma hakkının elinden alınması biçimde uygulanamayacağı yönündeki iddia, soyut ve genel bir şikâyet niteliğinde bulunduğundan, ayrı bir inceleme yapılmasına ihtiyaç duyulmamıştır.

32. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesinin kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurucunun şikâyetlerinin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiası Yönünden

33. Başvurucu, hükmedilen para cezasının miktarı itibarıyla kararın temyize kapalı olmasının eşitlik ilkesine ve buna ilişkin hükmün getirildiği 6217 sayılı Kanun’un Anayasaya aykırı olduğundan şikâyet etmiştir.

34. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Ayırımcılık yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.

36. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı şekilde ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle, ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmelidir (Bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

37. Başvurucu, eşitlik ilkesine dayanan şikâyetini, adil yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak ileri sürmüş ve bu haktan faydalandırma hususunda ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmiştir. Dolayısıyla, başvurucunun iddiası, Sözleşme’nin 14. maddesi de dikkate alınarak Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında incelenmelidir.

38. Eşitlik” kavramı, herhangi bir nesnel ve makul dayanağı olmaksızın aynı durumdaki bireylere farklı muamelede bulunulmamasına ilişkin gerekliliği ifade eder. Bu kavramın somutlaştığı Anayasa’nın 10. maddesi “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle”; Sözleşme’nin 14. maddesi ise “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma” dayalı olan farklı muamele şekillerini yasaklamaktadır (Bkz. İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 49).

39. Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez (Pek çok karar arasında bkz. AYM, E.1998/10, K.1998/18, K.T. 20/5/1998; AYM, E.2004/54, K.2005/24, K.T. 4/5/2005; AYM, E.2014/99, K.2014/181, K.T. 4/12/2014).

40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de her türlü farklı muamelenin değil; ancak, kişilerin veya grupların bir diğerinden ayrılabildiği, kişisel bir nitelik (ırk, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya toplumsal köken gibi) temeline veya bu şekilde bir sebebe dayanan farklı muamelelerin ayrımcılık olarak değerlendirileceğini belirtmektedir (Bkz. Gerger/Türkiye, B. No: 24919/94, 8/7/1999, § 69; ve Halis/Türkiye, B. No: 30007/96, 23/5/2002).

41. Başvurucunun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia ettiği uygulama, 5320 sayılı Kanun’a Geçici 2. madde eklenmesini öngören 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesinden kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesi bu hükmü incelemiş ve Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerinde korunan hukuk devleti ilkesine ve adil yargılama hakkına aykırılık oluşturmayacağı sonucuna varmıştır (Bkz. AYM, E.2011/64, K.2012/168, K.T. 1/11/2012). Anayasa Mahkemesi gerekçesinde, benzer durumlarda istinaf kanun yoluna başvurulamayacağı düzenlemesindeki değerlendirmesine atıfta bulunmuştur.

42. Bahse konu kararın ilgili kısmında şu hususların altı çizilmiştir:

“Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup, aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada bunlardan birine öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin sınırını oluşturabilmektedir. Anayasa’nın adil yargılanma hakkını düzenleyen 36. maddesinde herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa’nın 142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden Anayasa’nın 141. maddelerinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.

Kanun koyucunun belli miktara kadar olan adli para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yolunu kapatmaktaki amacının, bölge adliye mahkemelerinin [Yargıtayın] iş yükünün artmasını ve sonuçta yargılamanın yavaşlamasını engellemek olduğu anlaşılmaktadır. Ceza adalet sisteminde “az önemli suçlar” kategorisi içerisinde kabul edilebilmeleri mümkün olan doğrudan para cezası verilmesini gerektiren suçlar nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz ve istinaf yolunun kapatılması, belirlenen sınırın, paranın satın alma gücü karşısında adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması nedeniyle, hukuk devleti ilkesini ve hak arama özgürlüğünü zedelememektedir.”

43. Eldeki başvuruya konu olayda başvurucu, daha yüksek miktardaki para cezalarının aksine olarak, Sulh Ceza Mahkemesinin hükmettiği 1.500,00 TL tutarındaki miktarın temyiz edilememesinin eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ve Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmiştir.

44. Bununla birlikte, yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında, temyiz edilebilme kabiliyetine dair ayrımın, kişisel bir temelde değil; kanun koyucunun tercihi doğrultusunda, verilen cezanın miktarı gözetilerek yapıldığı görülmektedir ve ayrımcılık olarak yorumlanamaz. Nitekim başvurucu da kendisinin hangi kişisel nedenle ayrımcılığa tabi tutulduğuna dair bir açıklamada bulunamamıştır.

45. Bu itibarla, başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucunun,

1. Doğal hâkim ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,

2. Yargılamanın sonucu itibariyle adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

3. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(K.A. [2.B.], B. No: 2014/11014, 16/4/2015, § …)
   
Başvuru Adı K.A.
Başvuru No 2014/11014
Başvuru Tarihi 30/6/2014
Karar Tarihi 16/4/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hakaret suçunu işlediğinden bahisle hakkında açılan kamu davası neticesinde adli para cezasına hükmedilmesi sebebiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ilgili hükmün Anayasaya aykırılığının tespit edilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1136 Avukatlık Kanunu 58
59
5237 Türk Ceza Kanunu 129
5320 Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun geçici 2
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi