TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE GÖNÜL GÖKDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11135)
|
|
Karar Tarihi: 7/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Emine Gönül
GÖKDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim
Halil DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, el atmanın önlenmesi ve eski hâle getirme davasında
usul ve kanuna aykırı karar verilmesi; esaslı iddiaların Yargıtay kararlarında
cevaplanmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul ili Şişli ilçesinde bulunan yüksek katlı
bir binada kat maliki olarak ikamet etmektedir.
9. Başvurucu ve bir kısım kat maliki, binanın 28. katında oturan
kat malikinin projeye aykırı imalatlar yaptığını, binanın ortak kullanım
alanlarına müdahalede bulunduğunu iddia ederek 29/5/2008 tarihinde Şişli 2.
Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2008/937 sayılı dosyasında el atmanın önlenmesi ve
eski hâle getirme talepli dava açmıştır.
10. Mahkeme, 9/10/2009 tarihli kararında teknik bilirkişi
raporlarına göre dava konusu yerde yapılan tadilatta imar mevzuatına herhangi
bir aykırılık tespit edilmediğini, bu konuda belediyelerin denetleme ve
yaptırım yetkisinin olduğunu, inşa faaliyetinin binanın taşıyıcı sistem ve
görüntüsüne zarar vermediğini, ortak kullanım alanı olduğu iddia edilen teras
kısmına açılan bu yerin herkesin girebildiği bir kapı olmaması nedeniyle ortak
alan niteliğinde değerlendirilemeyeceğini, yangın çıkışı bakımından da Gültepe
tarafındaki merdivenin apartman merdiveni B blok tarafındaki merdivenin de
yangın merdiveni olarak düşünülmesi gerektiğini, bu açıdan davalının dairesinde
yapmış olduğu tamirat ve tadilatların projeye aykırı olmadığını, ortak alana
herhangi bir müdahalesinin söz konusu olmadığını belirterek davayı
reddetmiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargtay 18. Hukuk
Dairesi 3/10/2011 tarihli kararında, dosyaki bilgi ve
belgelerden ve özellikle yapılan keşif sonucu düzenlenen 11/11/2008 tarihli
bilirkişi kurulu raporuna göre; onaylı projeye aykırı olarak dava konusu
bağımsız bölümün salonunun teraslara bakan yan duvarlarında mimari projesine
göre bulunan 80/215 cm kapı ve 300/190 cm pencere (topal pencere) sisteminin
genişletilip ebatlarının 4,00 m x 5,00 m hâline getirildiğini, bu şekilde
pencere altında 82 cm ve pencere üstünde 250 cm yüksekliğindeki kısımlarının
kaldırıldığını, dairenin Gültepe tarafındaki cephesinde 31 aksı üzerinde ve A-B
aksları arasında kalan, genişliği 3,70 m ve yüksekliği 5 m olan kısmın
kaldırıldığını, dairenin B blok tarafındaki cephesinde 29 aksı üzerinde ve A-B
aksları arasında kalan genişliği 2 m ve yüksekliği 5 m olan kısmın
kaldırıldığını ve bu bölümlerin daha sonra delikli tuğla ile kapatıldığını, 28.
katın Gültepe tarafındaki terasında mevcut kirişlerin üzerine ilave kirişler
konulduğu ancak yapımına devam edilmediğini, yan cephelerde 8 m'lik geri çekmeler olduğunu ve teraslar oluşturulduğunu
belirterek bilirkişi raporunda tespit edilen bağımsız bölüme ait, iç tadilat
niteliğinde bulunmayan projeye aykırılıkların eski hâle getirilmesine karar
verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
12. Bu arada Şişli Adliyesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun 15/7/2011 tarihli kararı ile kapatılmış, dosya İstanbul 13. Sulh
Hukuk Mahkemesine (Mahkeme) devredilmiştir.
13. Karar düzeltme talebi üzerine aynı Daire 3/7/2012 tarihli
kararında, binanın yan cephelerde 8 m'lik geri
çekmelerle oluşturulan terasların projeye uygun olduğunu, bu nedenle bu hususun
bozmaya konu edilmemesi gerektiğini belirterek tarafvekillerinin
karar düzeltme istemini kabul etmiş, bozma kararının birinci bendinin onüçüncü satırında yer alan "yan cephelerde 8 m’lik geri çekmeler
olduğu ve teraslar oluşturulduğu” ifadesinin metinden çıkarılması
suretiyle bozma kararını düzeltmiştir.
14. Bozma üzerine Mahkemece yapılan yargılamada verilen
30/4/2013 tarihli kararda, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda 11/11/2008
tarihli billirkişi raporu hükme esas alınmış ve
davalının mimari projeye aykırı bir şekilde bağımsız bölümün teraslara bakan
yan duvarlarında pencere sistemini genişlettiği, Gültepe tarafındaki cephede
genişliği 3,70 m yüksekliği 5 m olan kısmı kaldırdığı, benzer şekilde B blok
cephesinde bir miktar yeri delikli tuğla ile kapattığı, yine binanın Gültepe
tarafındaki terasta ilave kirişler koyarak ortak alana müdahale ettiği
belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
15. Temyiz üzerine karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
10/12/2013 tarihli kararı ile onanmıştır.
16. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 21/4/2014 tarihli kararı
ile reddedilmiştir.
17. Ret kararı 3/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve
3/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 7/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
19. Başvurucu yargılama sırasında ileri sürdüğü itirazlarının
Yargıtay onama ve karar düzeltme kararlarında karşılanmadığını belirterek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin düzenlemenin gerekçesinde
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alındığı
hususuna atıfta bulunularak adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil
edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok
kararında, gerekçeli karar hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında yer aldığı belirtilmiştir.Dolayısıyla
gerekçeli karar hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
21. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
22. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
23. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
24. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
25. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt”
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
26. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
27. Somut olayda Şişli 2. Sulh Hukuk Mahkemesine açılan davada
Mahkemece verilen ret kararının Yargtay 18. Hukuk
Dairesinin 3/10/2011 tarihli kararında belirtilen ayrıntılı değerlendirmeyle
(bkz. § 10) bozulduğu, bozmadan sonra Mahkemece dosyaya sunulan ve toplanan
deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia
ve savunmaların gerekçeli kararda tartışılarak (bkz. § 13) davanın kısmen
kabulüne karar verildiği, Yargıtay tarafından da Mahkemenin gerekçesine atıfta
bulunularak hükmün onandığı ve karar düzeltme talebinin reddedildiği
anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
29. Başvurucu, dava konusu taşınmazın kat mülkiyetine tabi
olduğunu, davalının tapu maliklerinin rızasını almadan kanuna aykırı bir
şekilde tasdikli projeyi tahrif ettiğini, yargılamada delillerin eksik
incelendiğini, itirazlarının dikkate alınmadığını, karar nedeniyle ortak
kullanım alanında bulunan teras katını kullanamadığını, olası bir yangında
güvenli kaçışın engellendiğini, karara göre taşınmazın mimari projelerinde
belediye tarafından yapılacak tek taraflı değişiklerin tüm kat maliklerini
bağlayacağı sonucunun ortaya çıktığını belirterek Anayasa'nın 35. ve 36.
maddelerinde güvence altına alınan mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının, el atmanın
önlenmesi ve eski hâle getirme davasının koşulları açısından mahkemece yapılan
değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların
adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
32. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini
somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 13) suretiyle davanın reddine
karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde,
iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve
delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
38. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Şişli 2. Sulh Hukuk
Mahkemesinde 29/5/2008 tarihinde açılan davada 9/10/2009 tarihinde davanın
reddine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 3/10/2011
tarihli kararıyla hükmün bozulduğu, karar düzeltme talebinin kabulüne karar
verilerek hükmün kısmen düzeltildiği, bozma sonrası yargılamayı yürüten
İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 30/4/2013 tarihli kararında davanın kısmen
kabul edildiği, hükmün Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 10/12/2013 tarihli
kararıyla onandığı, karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 21/4/2014 tarihli
kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan
ve başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit
edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık 5 yıl 10 aylık yargılama süresinin
makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
41. Başvurucu yeniden yargılamaya ve 50.000 TL tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
42. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
43. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. i. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
ii. Yargılama sonucunun adil olmadığına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul
13. Sulh Hukuk Mahkemesine (E.2012/1015 K.2013/906 sayılı dosyası)
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.