TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NUREDDİN ATUĞ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru
Numarası: 2014/11189)
|
|
Karar
Tarihi: 21/9/2017
|
R.G. Tarih
ve Sayı: 3/11/2017 - 30229
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Nureddin ATUĞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuka aykırı olması
ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, yargılamanın özel yetkili mahkemede devam etmesi nedeniyle kanuni
hâkim güvencesinin, siyasi parti faaliyetleri ve yasal eylemlerden dolayı
tutuklanma nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkı ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru,
başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra
Komisyona sunulmuştur.
4.
Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyleilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu işlediği
şüphesiyle 13/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve
17/9/2011 tarihinde tutuklanmıştır.
8. Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/105 sayılı dava
dosyasında tutuklu bulunan başvurucu 27/5/2014 tarihli
duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesini talep etmiş ancak başvurucunun
bu talebi aynı duruşmada reddedilmiştir.
9. Başvurucu, Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/5/2014 tarihli ret kararına itiraz etmiş ancak
başvurucunun itirazı Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/6/2014 tarihli ve
2014/480 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
10. Ret kararı başvurucuya 13/6/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 4/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurucu 18/7/2014 tarihli
duruşmada tahliye edilmiştir. Başvurucu hakkındaki dava ilk derece mahkemesinde
derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
14. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa,
en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyetive
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu; somut olay, olgu ve bilgi olmadığı hâlde
tutuklandığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
17. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47.
maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca
bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçe ve deliller
açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
18. Somut
olayda başvurucu, olgu ve bilgi olmadığı hâlde tutuklandığını ileri sürmüşse de
tutuklanmasına dayanak oluşturan ifade ve sorgu zaptı, tutuklama kararı,
iddianame gibi bir belge sunmamış; iddiasını temellendirememiş; delillerini
sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda
bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu
tarafından ileri sürülen iddianın kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
19.
Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararlarının hukuka aykırı
olduğunu, tutukluluğun devamına karar veren mahkemenin her seferinde aynı klişe
gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini, adli kontrol hükümlerinin
uygulanması taleplerinin de reddedildiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını,
delilleri karartma ve kaçma ihtimalinin olmadığını, kendisi ile benzer konumda
olan ve başka davalarda yargılanan sanıkların tahliye edildiğini, kendisinin
hâlen tutuklu olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yanında
eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
21. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü
itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine ve yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine
yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları
Anayasanın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
22. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
23. Anayasa
Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava
sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016,
§§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No:
2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
24. Somut
olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 18/7/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
25.
Açıklanan nedenlerle tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasının yargısal
başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, özel yetkili mahkemelerde yargılamanın devam ettiğini
belirterek kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
28. Somut
olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda
başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkı ile Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; siyasi parti faaliyetleri ve katıldığı yasal
eylemler nedeniyle yargılandığını ve tutuklandığını, kendisine isnat edilen
eylemlerin düşünce ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek
siyasi faaliyette bulunma hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel
başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih
sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne
şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §§ 19, 20).
32. Somut
olayda başvurucu, siyasi parti faaliyetleri nedeniyle tutuklandığını ileri
sürmüşse de bu iddiasınıtemellendirebilecek herhangi
bir belge sunmamış; delillerini sunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiştir (bkz. § 17). Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen bu
iddianın kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
33.
Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin
YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2.
Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Kanuni
hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Siyasi faaliyette bulunma iletoplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/9/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GÖRÜŞÜ
1. Silahlı
terör örgütü üyesi olduğu şüphesiyle 17/9/2011
tarihinde tutuklanan başvurucu 18/7/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucu
hakkındaki dava ilk derece mahkemesinde derdestir.
2.
Başvurucu, tutuklandığı tarihte var olan yasal bir partinin (Barış ve Demokrasi
Partisi-BDP) parti meclisi üyesi olarak iddianamede ve başvuru dilekçesinde
belirtilen çeşitli siyasi etkinliklere aktif bir şekilde katılmıştır.
3.
Anayasa'nın 67. maddesi seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını
güvenceye almaktadır. Bu maddenin birinci fıkrasına göre, "Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun
olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi
faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir".
Siyasi haklar, seçimlerde oy kullanma, aday olma ve seçilme haklarının yanında
siyasi faaliyette bulunma hakkını da kapsar (Mustafa
Ali Balbay B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §
110).
4.
Bilindiği üzere, demokratik bir toplumsal düzenin kurulması ve sürdürülmesinde
hayati bir işleve sahip olan sivil toplumun en önemli örgütlenmelerinden biri
de siyasi partilerdir. Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasi
partiler, halkı yönetime ortak etmenin meşru yollarından biridir. Mahkememizin
bir kararında da vurguladığı gibi başta siyasi tartışmalar olmak üzere
üyelerini ve toplumu ilgilendiren çeşitli konularda faaliyetlerde bulunmak,
eğitim toplantıları düzenlemek, görüş açıklamak ve eylem yapmak siyasi parti
özgürlüğünün ayırıcı özelliklerindendir (Engin
Demir, B.No: 2013/2947, 17/12/2015,
§ 63).
5.
Başvurucunun yasal bir siyasi parti üyesi olarak her vatandaş gibi parti
faaliyetlerinde yer alması demokratik bir sistemde gayet doğaldır. Sınırsız ve
mutlak bir hak olmayan siyasi faaliyetlere katılma hakkından yararlanma, suç
şüphesi içeren etkinliklere katılan ilgili kişilerin hiç bir şekilde
tutuklanmayacağı ve yargılanmayacağı anlamına gelmez.Bununla beraber, somut başvuru çerçevesinde
akılda tutulması gereken temel nokta, üç yıla yakın bir tutukluluk süresinin
ifade ve örgütlenme özgürlüğünün somutlaşmış bir yansıması olan siyasi
partilere katılma ve siyasi faaliyetlerde bulunma hakkı üzerinde caydırıcı bir
etkiye neden olmasıdır. Başvurucunun üç yıla yakın bir süre tutuklu kalması
siyasal faaliyetlere katılımını engellemiştir.
6. Siyasi
parti üye ve yöneticileri, son derece radikal ve muhalif fikirler barındıran
siyasi söylem, açıklama ve eylemlerinin makul olmayan bir süre devam edebilecek
tutuklama riski doğuracağını düşünürlerse bu gibi faaliyetlere katılmaktan veya
bunları düzenlemekten kaçınma eğiliminde olacaklardır (Engin Demir, B.No:
2013/2947, 17/12/2015, § 64). Bu durumun demokratik
toplum düzeninin yerleşmesine ve gelişmesine zarar verecek şekilde caydırıcı
etki yaratması kaçınılmazdır.
7. Çoğunluk
görüşünde, başvurucunun siyasi parti faaliyetleri nedeniyle tutuklandığı
iddiasını temellendirecek herhangi bir belge sunmadığı belirtilerek başvurucunun
delilleri sunma yükümlülüğünü yerine getirmemesinden dolayı başvurunun ilgili
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
8. Böyle
bir belge veya delil sunma yükümlülüğü siyasi parti faaliyetleri bağlamında çok
katı yorumlanmamalıdır. Kaldı ki, başvurucunun hangi siyasi etkinliklere
katıldığı başvuru dilekçesinde ayrıntılı olarak ifade edilmiştir. Bütün bu
etkinliklerin belgelenmesi hayatın olağan akışına aykırı olacaktır.
9. Sonuç
olarak, Anayasa’nın 19/7. fıkrasında düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 67. maddesinin ihlal edildiği
düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.