TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MİSBAH AKTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11906)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Misbah AKTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Fikret ŞAHİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/7/2014 tarihinde İzmir 9.
Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/1/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/2/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/2/2015
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK mülga 250.
maddesiyle görevli bölümü) yürütülen bir soruşturma kapsamında 30/3/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2/4/2006 tarihli ve 2006/22 Sorgu sayılı kararı ile
tutuklanmıştır.
8. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 3/8/2006
tarihli ve E.2006/209 sayılı iddianamesi ile başvurucunun "resmi belgede
sahtecilik, ruhsatsız silah bulundurma, kasten insan öldürme, kasten insan
öldürmeye teşebbüs, tehdit, yağma, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma, genel güvenliğin kasten tehlike sokulması,
uyuşturucu madde ticareti, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve tefecilik"
suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesine kamu davası açılmıştır.
9. Dava, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
maddesiyle görevli), E.2006/41 sayılı dosya üzerinden ve başvurucu yönünden
tutuklu olarak görülmüştür.
10. Mahkemenin 1/11/2011 tarihli ve
E.2006/41, K.2011/179 sayılı kararı ile başvurucunun "suç örgütü kurma ve
yönetme" suçundan 6 yıl 3 ay hapis, "(7 ayrı) yağma" suçundan
(toplam) 70 yıl 6 ay hapis, "(7 ayrı) tehdit" suçundan (toplam) 17
yıl 12 ay hapis, "(2 ayrı) kasten insan öldürme" suçundan birer kez
ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis, "(2 ayrı) kasten insan
öldürmeye teşebbüs" suçundan (toplam) 28 yıl hapis, "(3 ayrı) kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma" suçundan (toplam) 18 yıl hapis, "kasten
yaralama" suçundan 3 yıl hapis, "ruhsatsız silah taşıma
suçundan" 2 yıl hapis ve 450 TL adli para, "(2 ayrı) resmî belgede
sahtecilik suçundan (toplam) 4 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Mahkeme, hükümle birlikte atılı
suçların niteliği, mevcut delil durumu, haklarında hükmolunan ceza miktarları
ile kaçma şüpheleri nazara alınarak başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına da karar vermiştir.
11. Anılan karar, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 30/10/2013 tarihli ve E.2013/2969,
K.2013/5727 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
12. Bozma ilamı sonrası İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2013/135 sayılı dosyası üzerinden devam olunan yargılamada 21/2/2014
tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle CMK mülga
250. maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine
dosya, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
13. İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2014/131 sayılı dosya
üzerinden devam olunan yargılamada 22/5/2014 tarihli
duruşmada başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
14. Başvurucu, 29/5/2014 tarihinde
karara itiraz etmiş; İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2014 tarihli ve
2014/255 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
15. Anılan karar, başvurucuya 8/9/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, kararı daha önceden haricen öğrendiğini
belirterek 14/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi 11/12/2014
tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Denizli D Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 12/12/2014
tarihli yazısında tahliyesine karar verilen başvurucu hakkında infaz edilmekte
olan başka mahkemece verilmiş mahkûmiyet hükmünün bulunduğu belirtilmiştir.
18. İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/12/2014
tarihli ve E.2008/547, K.2009/478 sayılı ek kararı ve İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğünün 10/2/2014 tarihli yazısından; başvurucunun hürriyetinden yoksun
bırakıldığı süreç içerisinde 25/2/2009 tarihinde başvurucu hakkında başka
mahkemelerce verilen hapis cezalarının infazına başlandığı, başvurucunun infaz
edilen 3 yıl 19 ay 24 günlük hapis cezası yönünden 31/10/2012 tarihinde koşullu
olarak salıverildiği, yine 24/12/2012 - 27/12/2012 tarihleri arasında da başka
mahkemece verilen yedi günlük hapis cezasının infaz edildiği, 12/3/2013
tarihinde ise bir başka mahkemece verilen bir yıllık hapis cezasının infazına
başlandığı; başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği dosyada 2/4/2006 -
25/2/2009 tarihleri arasında geçen tutukluluk süresinin ise İzmir 8. Asliye
Ceza Mahkemesinin E.2008/547 sayılı dosyasında verilen mahkûmiyet süresinden
mahsup edildiği anlaşılmıştır.
19. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa,
en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; diğer mahkemelerce verilen mahkûmiyet
kararlarının infaz edildiği süreler dışında dört yıldır devam eden tutukluluğun
makul süreyi aştığını, yargılandığı davanın sürüncemede bırakılarak makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek eşitlik ilkesinin, kişi hürriyeti ve
güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla
başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetinin Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı;
yargılandığı davanın sürüncemede bırakılarak makul sürede sonuçlandırılmadığı
şikâyetinin ise Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri
sürmüştür.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
28. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
29. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının, ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
30. 5271 sayılı Kanun'un tazminat
isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen kişilerin, maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten
isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması
öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin
koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında karar veya
hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir.
31. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak)
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan
Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
32. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 11/12/2014 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun,
tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında
açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının
tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarına ilişkin olarak
yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de
bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
36. Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların
da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır.
İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama
aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik
incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer
(B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
37. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
38. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun gözaltına
alındığı) 30/3/2006 tarihi ile bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 10 yıl 9 aydır.
39. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın
özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
40. Yargılamanın karmaşıklığını
değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele
alınmalı; davanın konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı,
sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın
uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi
gibi birçok unsur incelenmelidir. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif
bir iş birliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma
imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari
ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 52, 53).
41. Somut olayda başvurucu 30/3/2006
tarihinde gözaltına alınmış ve 2/4/2006 tarihinde tutuklanmıştır. İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının 3/8/2006 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında çok sayıda suç işlediğinden bahisle kamu
davası açıldığı, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince iki maktul, on mağdur, otuz
müşteki, iki katılan ve elli bir sanığın bulunuğu
davada 1/11/2011 tarihinde başvurucunun yirmi altı ayrı suçtan mahkûmiyetine
karar verildiği, anılan hükmün temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 30/10/2013 tarihli ilamı ile bozulduğu, E.2013/135 sayılı dosya
üzerinden devam olunan yargılamada Kanun değişikliği gereği dosyanın İzmir 9.
Ağır Ceza Mahkemesine devredildiği ve davanın anılan Mahkemede devam ettiği
tespit edilmiştir.
42. Davada yer alan kişi sayısı, davanın örgütlü suçlara ilişkin
olması, birçok olayın dava konusu edilmesi, başvurucuya yönelik çok sayıda
suçlamada bulunulması olguları başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu
ortaya koymaktadır. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki yargılama sürecinin
önemli bir bölümünün tutuklu olarak sürdürüldüğüdikkate
alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında, 10 yıl 9 aydır devam eden
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
44. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
45. Başvurucu, hak ihlali tespitine karar verilmesini talep
etmiştir.
46. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Başvurucunun tazminat talebi bulunmamaktadır. Bu durumda hak ihlalinin tespiti
dışında, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir
husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2014/131) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.