logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Osman Ukav [1.B.], B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN UKAV BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/12501)

 

Karar Tarihi: 6/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Osman UKAV

Vekili

:

Av. Emine Rezzan AYDINOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tapu tahsis belgesine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının, yargılama sırasında yapılan imar uygulaması değişikliğiyle taşınmazın meslek lisesi alanı olarak ayrıldığı gerekçesine dayalı olarak reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, İstanbul ili Üsküdar ilçesine bağlı Bulgurlu Mahallesi 48 ada 1 parsel sayılı Maliye Hazinesi (Hazine) adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmaz üzerinde -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- tek katlı bir gecekondu inşa ettirmiştir.

10. Başvurucu, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 7/7/1986 tarihinde, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır.

11. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 14/8/1986 tarihinde bu taşınmaz için anılan Kanun’a göre "tapu tahsis belgesi" düzenlenerek başvurucuya verilmiştir. Anılan "tapu tahsis belgesi" Tapu Müdürlüğü tarafından 26/9/1986 tarihinde, taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir.

12. Üsküdar Belediyesince (Belediye) bu taşınmazın bulunduğu yerde 16/3/1989-17/10/1990 tarihli 1/1000 ölçekli Islah İmar Planı yapılmıştır. Belediyenin 21/12/1989 tarihli plan tadilatında, anılan taşınmaz konut alanı olarak ayrılmış ve bu taşınmazın üzerinde beş kat yükseklikte bina yapılabilmesine izin verilmiştir. Belediye, bu hususları 12/9/2006 tarihinde Kadıköy Emlak Müdürlüğüne bildirmiştir.

13. Başvurucu 18/6/2007 tarihinde Hazine aleyhine Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucunun tapu tahsis belgesinin mevcut olup uzun bir süreden beri bu taşınmazı zilyetliğinde bulundurduğu belirtilerek, tapu verilmesi koşullarının oluştuğu iddia edilmiştir.

14. Bu arada taşınmazın konumuna ilişkin bilgiler değişmiştir. Buna göre taşınmaz, yeni kurulan Ataşehir ilçesine bağlı Örnek Mahallesi, 1439 ada 1 parsel olarak tapuda tescilli bulunmaktadır. Mahkeme, taşınmazın bulunduğu ilçe ve mahallenin değiştiğini gözeterek 3/7/2008 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.

15. Yetkisizlik kararı sonrası dava dosyası Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Yapılan yargılama sırasında 25/2/2011 tarihinde taşınmaz Toplu Konut İdaresine (TOKİ) devredilmiştir. Başvurucunun 23/9/2011 tarihli talebi üzerine TOKİ de yargılamaya davalı olarak dahil edilmiştir. Mahkeme, mimari ve kadastro alanında uzman teknik bilirkişiler eşliğinde dava konusu taşınmazın başında 27/7/2011 tarihinde keşif icra etmiştir. Bilirkişilerin 9/9/2011 tarihli raporunda, taşınmazın imar durumunun konut olarak belirlendiği ve düzenleme ortak payı düşüldükten sonra 276,84 m² yüzölçümlü alanın başvurucu tarafından kullanıldığı, taşınmazın değerinin ise 332.208 TL olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporunda belirtilen taşınmaz bedelini Mahkemece gösterilen banka şubesine depo etmiştir.

16. Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme, 1/3/2012 tarihinde Hazine yönünden açılan davanın husumet yönünden reddine, TOKİ yönünden açılan davanın ise kabulüne karar vermiştir. Mahkeme davanın kabulüyle birlikte taşınmazın tapu kaydının kısmen iptali ile 27.684/559.340 payının başvurucu adına tesciline, depo edilen taşınmaz bedelinin ise davalı TOKİ'ye ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun taşınmazın bir kısmının zilyedi olup kendisine tapu tahsis belgesi verildiği belirtilmiştir. Mahkeme bu doğrultuda başvurucunun tahsis belgesi verilmesi için gerekli ücreti ödediğini ve taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesinde şagil (işgalci) olarak gösterildiğini tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca tapu tahsis belgesinin verildiği tarihten bu yana da başvurucunun zilyetliğinin devam ettiğine dikkati çekmiştir. Mahkemeye göre 2981 sayılı Kanun ile öngörülen tescil için gerekli bütün koşullar tamamlanmış olup tescile kanuni bir engel de bulunmamaktadır.

17. Karar, davalı TOKİ tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde, dava konusu taşınmazın yapılan imar planı tadilatında meslek lisesi alanında kaldığı belirtilmiştir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi (Daire), 6/6/2012 tarihinde bu durumun belediye başkanlığından sorulması için dosyanın mahalline iadesine karar vermiştir. İlk Derece Mahkemesinin 25/7/2012 tarihli yazısıyla taşınmazın imar planında konut alanında kalıp kalmadığı ve herhangi bir kamu hizmetine tahsis edilip edilmediği Ataşehir Belediye Başkanlığından sorulmuştur. Belediye Başkanlığının 2/8/2012 tarihli yazısıyla dava konusu taşınmazın 28/5/2010 tarihli ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı tadilatında "meslek lisesi alanı" olarak ayrıldığı bildirilmiştir.

18. Dairenin 17/10/2012 tarihli ve E.2012/11519, K.2012/12058 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Daire ilk olarak tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiilî kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel bir hak sağlayan zilyetlik belgesi olduğunu vurgulamıştır. Kararda ayrıca tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için gerekli koşullar sıralanmıştır. Buna göre;

a.Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesi mevcut olmalıdır.

b. Tahsise konu yerde 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca imar uygulama planı veya 2981 sayılı Kanun uyarınca ıslah imar planı yapılmış olmalıdır.

c. İlgilisine tapu tahsis belgesi gereğince başka bir yerden tahsis yapılmamış olmalıdır.

d. Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış olması gerekmektedir.

e. Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılmalıdır.

f. Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri, uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olmalıdır.

g. Yedinci ve son olarak ise imar parsellerinin oluşturulması sırasında taşınmazdan düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediği belirlenerek kesilmiş ise uygulanan oran saptanmalıdır.

Daire, ancak bu koşulların gerçekleşmesi durumunda tahsis miktarında düzenleme ortaklık payı oranında yapılacak indirimden sonra kalan miktarın tesciline karar verilebileceğini belirtmiştir. Bozma ilamında, somut olayda dava konusu taşınmazın meslek lisesi olarak ayrıldığına vurgu yapılmıştır. Daireye göre taşınmazın bu imar durumu nedeniyle tescil kararı verilmesi mümkün değildir. İlamda, tahsis belgesine dayalı olarak oluşturulan imar parselinin ancak konut alanında kalmış olması durumunda tescile karar verilebileceği belirtilmiştir. Daire sonuç olarak tapu tahsis belgesine dayalı tescil davasında lüzumlu olan diğer koşullar gerçekleşmiş ise de belirtilen koşulun gerçekleşmediği gerekçesiyle hükmün bozulması gerektiği sonucuna varmıştır.

19. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 11/2/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

20. Bozma ilamı sonrası dava dosyasının devredildiği İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, 30/5/2013 tarihinde davalı Hazine yönünden açılan davanın husumet yönünden, davalı TOKİ yönünden açılan davanın ise esastan reddine karar vermiştir. Ayrıca yapılan yargılama giderleri davacıya yükletilmiş, 10.050 TL tutarındaki vekâlet ücretinin de davalı TOKİ yararına olmak üzere davacıdan alınmasına karar verilmiştir.

21. Başvurucunun temyiz ettiği hüküm, Dairenin 26/5/2014 tarihli ilamıyla düzeltilerek onanmıştır. Daire, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden hükmü düzeltmiştir. Daireye göre dava konusu taşınmaz yargılama sırasında TOKİ'ye devredilmiştir. Ayrıca bu taşınmazın bulunduğu yerde davanın devamı sırasında imar planı değişikliği yapılmış, çekişmeli taşınmaz meslek lisesi alanı olarak ayrılmıştır. Daire, davalı tarafın davanın açılmasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle davalı TOKİ yararına vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini belirtmiştir.

22. Nihai karar başvurucu vekiline 30/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 23/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Mevzuat Hükümleri

24. 22/12/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesi şöyledir:

"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.

Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."

25. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

“a) Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.

Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.”

26. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.

a) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.

b) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.

c) (Değişik:22/5/1986 - 3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.

İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.

…”

2. Yargı İçtihatları

27. Danıştay Altıncı Dairesinin 5/5/2009 tarihli ve E.2009/200, K.2009/5046 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:

"Dava, davacının 2981 sayılı Yasaya göre hak sahibi olduğunu iddia ettiği ... adresindeki... gecekondusunun bulunduğu taşınmaz ile bitişiğindeki aynı adada babasından veraseten intikal eden ... sayılı yerde bulunan gecekondununbulunduğu taşınmazın yol olarak ayrılmasına ilişkin ... onay tarihli 1/1000 ölçekli ... Revizyon İmar planında değişiklik yapılarak konut alanına ayrılmasına yönelik plan değişikliği talebinin reddine ilişkin ... günlü, ... sayılı işlem ile ... onay tarihli 1/1000 ölçekli ... Revizyon İmar Planı ve ... onay tarihli 1/5000 ölçekli ... Revizyon Nazım İmar Planının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, davacının, henüz tapusunun bulunmadığı, tapu tahsis belgesi alabilmek amacıyla 2981 sayılı Yasa uyarınca yaptığı başvuru neticesinde tasarruf edilen gecekondudan hareketle ve onun dışında da herhangi bir farklı iptal nedeni ileri sürülmeksizin dava konusu plan tadilatı talebinin reddine ilişkin işlem ile 1/1000 ölçekli Revizyon İmar Planı ve 1/5000 ölçekli Revizyon Nazım İmar planının iptalini istediği anlaşıldığından dava konusu işlemin davacının kişisel, meşru ve güncel bir menfaatini ihal etmediği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle ehliyet yönünden reddi yolundaki temyize konu ... sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının onanmasına [karar verildi]".

28. Danıştay Altıncı Dairesinin 14/9/2009 tarihli ve E.2007/4009, K.2009/8338 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:

"Dosyanın incelenmesinden, mülkiyeti belediyeye ait uyuşmazlık konusu parsel üzerinde davacı tarafından yapılan gecekondu nedeniyle 2981 sayılı Yasa uyarınca imar affı başvurusunda bulunulduğu, anılan gecekondu için tapu tahsis belgesi verilmesi talebinin reddine dair işlemin ... İdare Mahkemesi'nin ... günlü, ... sayılı kararı ile iptal edildiği, bu karar üzerine davacı tarafından açılan davada uyuşmazlık konusu parselin tapu kaydının iptali ile davacı adına kayıt ve tescili yolundaki ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ... günlü, ... sayılı kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin ... günlü, ... sayılı kararı ile bozulduğu, davacının taşınmaz ile mülkiyet ilişkisinin olmadığı, dava dilekçesinde, belediye yararı gereğince plan değişikliği yapıldığı, yargı kararının etkisizleştirilmesinin amaçlandığı öne sürülerek görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

 Uyuşmazlık konusu olayda, görülmekte olan davanın mülkiyet ilişkisinden hareketle imar planı değişikliği işleminin iptali istemiyle açıldığı, ancak yukarıda sözü geçen karar uyarınca davacının taşınmazla henüz mülkiyet ya da mülkiyet benzeri ilişki içerisinde olmadığı, davacının tapu kaydının iptali ve tescili istemiyle adliye mahkemesinde açılan dava hakkında bozma kararı üzerine verilecek kararın sonucuna göre, davacı adına taşınmazın kaydının tesciline ilişkin davanın reddedilmesi durumunda davacının dava açma ehliyeti taşımayacağı, hususu göz önünde bulundurularak, taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesi halinde ise dava konusu plan değişikliği işleminin şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olarak yapılıp yapılmadığının gerekirse yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak açıklığa kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi gerekmektedir."

B. Uluslararası Hukuk

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum” esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).

30. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).

31. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], No. 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, §§ 34-35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).

32. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti [BD] (k.k.), B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda “meşru bir beklenti”nin bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).

33. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye (k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).

34. AİHM tapu tahsis belgesi verilen taşınmazların kamu malı niteliğinde olduğunu, dolayısıyla bu taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün olmadığı için başvurucuların tahliye edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmalarının mülkiyet hakkının kazanılmasına gerekçe olamayacağını kabul etmektedir. Mahkeme, tapu tahsis belgesi ile mülk sahibi olmanın koşulları olduğundan bu belgenin koşullu bir hak sağladığını ve bu koşulların oluşup oluşmadığının ise derece mahkemeleri tarafından değerlendirilebilecek bir husus olduğunu ifade etmektedir. Buna göre tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. AİHM'e göre bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde başvurucu, bu taşınmazla ilgili olarak 1 No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk”ün varlığını iddia edemez (Anat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04, 26/4/2011, §§ 53-56).

35. AİHM, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkün edinildiği hâlde çeşitli gerekçelerle kişilerin elinden alındığının iddia edildiği şikâyetler yönünden de benzer bir yorum yapmaktadır. Bu bakımından AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı yönündeki Türk hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların, bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21303/07, 14/10/2014, § 35; Kadir Gündüz/Türkiye (k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, No: 41192/04, 24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.), B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44).

36. Bununla birlikte İpseftel/Türkiye (B. No: 18638/05, 26/5/2015) kararında farklı bir duruma işaret edilmiştir. AİHM, başvurucunun açtığı kadastro tespitine itiraz davasında derece mahkemelerinin zilyetliğe dayalı olarak mülk edinmeyi sağlayan kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin başvurucu lehine gerçekleştiği yönündeki tespitine dikkati çekmiştir. Ancak buna rağmen sonradan -yani kazandırıcı zamanaşımı koşulları gerçekleştikten sonra- dava konusu taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı olarak ilan edilmesi nedeniyle özel mülke konu olamayacağı gerekçesiyle başvurucunun davası reddedilmiştir. AİHM yine iç hukuktaki düzenlemelere ve derece mahkemelerinin tespitlerine yer verdikten sonra 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesindeki mülk edinmeyi sağlayan kazandırıcı zamanaşımı koşulları gerçekleştikten sonra verilen idari ve yargısal kararlarla mülkiyetin kaybettirildiği sonucuna varmıştır. Mahkeme mülkün değeriyle orantılı makul bir tazminat da ödenmediğini gözeterek, ölçülü olmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İpseftel/Türkiye, §§ 48-69).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

38. Başvurucu öncelikle uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümü yönünden 1986 yılında imar affı başvurusunda bulunduğunu ve kendisine bu kapsamda tapu tahsis belgesi verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, söz konusu taşınmazın gerek bu tarihten önce ve gerekse de sonra uzun yıllardır zilyetliğinde bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde imar ıslah planının da yapılmış olduğunu ve bu planda taşınmazın konut alanı olarak ayrılmış olduğunu belirtmiştir.

39. Başvurucu, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil davası açtığı ve yargılama sırasında Mahkemece belirlenen rayiç bedelini de depo ettiğini belirterek üzerine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirdiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre Kanun'da öngörülen bütün koşulların dava tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olduğu İlk Derece Mahkemesince de belirlenmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Başvurucu bununla birlikte, yargılama sırasında yapılan bir imar plan değişikliği gerekçe gösterilerek Yargıtayca hükmün bozulduğu ve bozma ilamına uyan Mahkemenin de davayı reddettiğini belirtmiştir. Başvurucu otuz sekiz yıldır kullandığı bu taşınmaza yatırım yaptığını ve üzerinde oto tamir ve servis istasyonu kurduğunu ancak bu hususun Derece Mahkemelerince hiç dikkate alınmadığından yakınmıştır. Başvurucu sonuç olarak mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahalede bulunulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Bakanlık görüşünde, başvurucunun imar planının değiştirilmesi işlemine karşı ilgili idareye bir başvuruda bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlığa göre başvurucunun idarenin muhtemel bir işlemine karşı idari yargı yerinde dava açabileceği de dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmemiş olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bakanlık esas yönünden ise başvurucunun imar planında yapılan değişikliğin mülkiyet hakkı üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkileri şikâyet ettiği belirtilmiştir. Bakanlık bu konudaki Danıştay ve Yargıtay içtihatlarına atıfla imar planı değişiklikleri yoluyla yapılan hukuki el atmalar bakımından beş yıl boyunca taşınmazın kamulaştırılmamış olması koşulu arandığına dikkati çekmektedir.

41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, plan tadilatının başvurucunun adli yargı yerinde açtığı dava devam ederken yapıldığını vurguladıktan sonra kanunda yer alan koşullar gerçekleştikten sonra idare mahkemesine başvuruda bulunmasının beklenemeyeceğini beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca mülkiyet hakkına yapılan çok istisnai durumlarda müdahale edilebileceğini belirtmiştir. Başvurucu bu bağlamda, uyuşmazlık konusu taşınmaza yıllardır yatırımlarda bulunduğunu ve iş yeri inşa ettirdiğini, üstelik taşınmazın bulunduğu yerin yakınında zaten birkaç tane okul hatta bir meslek lisesinin de mevcut olduğunu ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

42. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

43. Bakanlık görüşünde, imar planı değişikliğine karşı idari ve yargısal yollara başvurulabileceği bildirildiğinden bu aşamada öncelikle başvuru yollarının usulünce tüketilip tüketilmediği değerlendirilmelidir.

44. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

45. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).

46. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını karşılamadığı gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Ancak başvuru yollarının tüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut özellikleri dikkate alınarak değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural, B. No: 2014/5559, 25/4/2014, § 22).

47. Somut olayda, başvurucuya tapu tahsis belgesi verilen taşınmaz 21/12/1989 tarihli imar plan tadilatına göre konut alanı olarak ayrılmıştır. Başvurucu da bu husus ilgili belediyenin 12/9/2006 tarihli yazısı ile de doğrulandıktan sonra tapu iptali ve tescil davasını açmıştır. Bu taşınmazın imar durumu ise yargılama sırasında değiştirilmiştir.

48. Diğer taraftan başvurucu imar planı değişikliği tarihi itibarıyla tapu kayıt maliki olmadığından başvurucunun plan değişikliği işlemine karşı dava açamayacağı kabul edilmektedir. Nitekim Danıştay Altıncı Dairesinin 5/5/2009 tarihli ve E.2009/200, K.2009/5046 sayılı ilamıyla tapu tahsis belgesi kapsamında plan değişikliği için yapılan talebin idarece reddedilmesinin davacının kişisel, meşru ve güncel bir menfaatini ihlal etmediğine ilişkin ilk derece mahkemesinin hükmü onanmıştır (bkz. § 27). Yine aynı Dairenin 14/9/2009 tarihli ve E.2007/4009, K.2009/8338 sayılı ilamında da tapu tahsis belgesi sahibi davacının taşınmazla henüz mülkiyet ya da mülkiyet benzeri ilişki içinde olmadığı belirtilerek adli yargı yerinde açılan tapu iptali ve tescil davasınınreddedilmesi durumunda davacının dava açma ehliyetini taşımayacağı belirtilmiştir (bkz. § 28). Bu durumda somut olay bakımından belirtilen yolun başarı sunabilen, etkili bir başvuru yolu olarak değerlendirilebilmesi mümkün görülmemektedir.

49. Başvurucu tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu iptali ve tescil açmış, bu davanın reddine dair karara karşı olağan kanun yolu olan temyiz yoluna da başvurmuş ancak başvurucunun temyiz talebi reddedilmiştir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun etkili olabilecek başvuru yollarını tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

(1) Genel İlkeler

51. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).

52. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).

53. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında tapu tahsis belgesi verilmesinin mülkiyet hakkı bakımından sonuçlarını tartışmıştır. Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015) başvurusunda, tapu tahsis belgesi ile başvurucunun kullanımına bırakılan taşınmazın Maliye Hazinesi adına tapuya tescilli olduğu belirtildikten sonra taşınmazın ıslah imar planının yapılmadığı ve doğal sit alanı olarak ilan edilen taşınmaz yönünden 2981 sayılı Kanun'un uygulanamayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucunun, taşınmazın mülkiyetini elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihatın bulunmadığı gözetilerek taşınmazın arazisi yönünden başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır (Ayşe Öztürk, §§ 30-62).

54. Süleyman Üstün (B. No: 2013/6767, 4/2/2016) başvurusunda ise tapu tahsis belgesi verilen taşınmazın özel bir kişi adına tapuda kayıtlı olması nedeniyle tahsis belgesinin iptal edilmesi söz konusudur. Bu kararda da tapu tahsis belgesi verilmesi koşullarının oluşmadığının derece mahkemelerince belirlenmiş olmasına vurgu yapılarak mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden konu bakımından yetkisizlik nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Süleyman Üstün, §§ 30-61). Yine Mehmet Anduse (B. No: 2013/6821, 3/2/2016) başvurusunda da tapu tahsis belgesinin koşullu olarak kullanım hakkı sağladığı, başvurucunun somut davasında ise tapu tahsis belgesi verilmesi koşullarının dahi gerçekleşmediği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, mevcut koşullarda başvurucuya tapu tahsis belgesi veya tapu verilmesini sağlayan bir kanun hükmü veya yerleşik içtihadın da bulunmadığını ve başvurucunun bunu derece mahkemeleri önünde ispat da edemediği hususlarını dikkate alarak başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya alacağının olmadığı sonucuna varmıştır (Mehmet Anduse, §§ 37-57).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

55. 4721 sayılı Kanun'un 705. maddesinin birinci fıkrasına göre taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, kural olarak tescille olur. Başvuru konusu olayda ise uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden başvurucunun bir tapu kaydının mevcut olmadığı açıktır. Bununla birlikte başvurucu, imar affı kapsamında verildiğini tapu tahsis belgesi verildiğini ve kanunda öngörülen koşulların gerçekleştiğini belirterek taşınmazın mülkiyetini kazandığını ileri sürmektedir.

56. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp sadece kişinin söz konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi, belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesinde bu belgenin ıslah imar planı gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde sadece bu belgeye dayalı olarak kullanılan taşınmazın elinden alınması ile başvurucunun alacaklı konuma geldiğinden söz edilemez.

57. Ancak başvuru konusu olay, pek çok yönüyle yukarıda değinilen başvurulardan ayrılmaktadır. Öncelikle Ayşe Öztürk başvurusundan farklı olarak uyuşmazlık konusu taşınmazın özel mülke konu olması yasaklanan sit alanı, orman veya mera gibi bir taşınmaz olmadığı anlaşılmaktadır. İkincisi, Süleyman Üstün başvurusundan farklı olarak koşulları gerçekleşmediği hâlde tapu tahsis belgesi verildiğinin tespit edilmesi gibi bir durum da söz konusu değildir. Başvuruya konu taşınmaz kanunda öngörüldüğü gibi Hazine adına tapuda kayıtlı olup başvurucunun süresinde imar affı başvurusunda bulunduğundan tapu tahsis belgesi verildiği, bu belgenin sonradan iptal de edilmediği görülmektedir.

58. Son olarak Mehmet Anduse kararında da belirtildiği gibi başvurucunun tahsis belgesine dayalı olarak mülkiyeti edinebilmesi için kanunda öngörülen koşulların gerçekleştiğini ispat etmesi gerekmektedir. Başvuruya konu davada verilen hükmün temyizi üzerine Yargıtay bozma ilamında bu koşulların neler olduğu açık olarak sayılmıştır. Anayasa Mahkemesinin görevi, başvuruya konu olguların eşya hukuku bağlamında bir değerlendirmesini yapmak değildir. Bireysel başvurunun ikincil doğası gereği ilgili hukuk kurallarının yorumlanmasının derece mahkemelerinin takdirinde olduğu kuşkusuzdur. Ancak somut olayda başvurucu, dava tarihi itibarıyla tapu tahsis belgesine dayalı tescil koşullarının gerçekleştiğini derece mahkemeleri önünde de ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesinin 1/3/2012 tarihli davanın kabulüne ilişkin kararında, 2981 sayılı Kanun ile öngörülen tescil için gerekli bütün koşulların tamamlanmış olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, taşınmazın rayiç bedelini de mahkeme veznesine depo etmiştir. Böylelikle kanun gereği tapu tahsis belgesi sahibi olan başvurucuya bir nevi "alım hakkı" tanınmak suretiyle mülkü edinme imkânı tanınmıştır.

59. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 17/10/2012 tarihli bozma ilamında da bu koşullar somutlaştırılarak tek tek sayılmış ve belirtilen bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmıştır. Daireye göre bu koşullardan biri de tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış olmasıdır. Somut olayda ise başvurucu tarafından davanın açıldığı tarihten önce ve dava tarihi itibarıyla taşınmazın imar durumunun "konut alanı" olarak belirlenmiş olduğu derece mahkemelerince tespit edilmiştir. Nitekim Daire, uyuşmazlık konusu taşınmazın imar durumunun dava tarihi öncesinde "konut alanı" olarak belirlenmiş iken yargılama sırasında "meslek lisesi" olarak değiştirilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozma ilamında, açık olarak yargılama sırasında yapılan bu imar değişikliği dışında "diğer bütün koşulların gerçekleşmiş olduğu" kabul edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu yönünden tapu tahsis belgesine dayalı tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olduğu derece mahkemelerince tespit edilmiştir. Bu durumda, derece mahkemelerinin dava tarihi itibarıyla tescil için gerekli bütün koşulların gerçekleştiği yönündeki tespiti de dikkate alındığında başvurucunun, uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde "meşru bir beklentisinin" mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun söz konusu meşru beklentisi soyut bir temele de dayalı olmayıp somut bir şekilde Derece Mahkemelerinin açık tespitlerine dayanmaktadır. Bu nedenle somut olay bakımından başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu değerlendirilmiştir.

b. Müdahalenin Varlığı

60. Anayasa’nın 35. maddesi ve mülkiyet hakkına temas eden hükümler içeren diğer hükümleri dikkate alındığında, Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Bu maddenin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

61. Başvuru konusu olayda başvurucunun tapu tahsis belgesi sahibi olduğu ve kanunda öngörülen bütün tescil koşullarının da gerçekleştiği tespit edilen taşınmazın, sonradan yargılama sırasında imar durumu değiştirilmiş ve bu yüzden söz konusu taşınmazın tapuya tescil edilmesi talebi reddedilmiştir. Dolayısıyla kamu makamlarınca yapılan bu işlemlerin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesi, imar uygulamaları yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin, kural olarak mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü niteliği taşıdığını sıklıkla içtihatlarında belirtmiştir (Yüksel Bazarkaya, B. No: 2013/6615, 20/4/2016, § 65; Faruk Aksekili, B. No: 2013/1261, 4/2/2016, § 57). Ayrıca müdahalenin sadece sonucu değil amacının da değerlendirilmesi suretiyle müdahalenin türü belirlenmelidir. Ancak somut olayda mülkiyetin salt şehircilik ve planlama ilkeleri gibi kamu yararı doğrultusunda kullanılmasını kontrol eden/düzenleyen bir müdahale söz konusu değildir. Derece mahkemeleri, yargılama devam ederken belediyece yapılan imar planı değişikliğini gerekçe göstererek, başvurucunun tescil talebini reddetmiştir. Buna göre somut olayda asıl müdahale, derece mahkemelerinin yargılama sırasında tescil koşullarının değişebileceği yönündeki kabulünden kaynaklanmaktadır. Zira bu imar planı değişikliğine rağmen tescil davasının açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilerek kabul edilseydi müdahale sadece üçüncü kural çerçevesinde incelenebilirdi. Hâlbuki dava tarihi itibarıyla kanunda öngörülen tescil koşullarının gerçekleştiği kabul edilmesine karşın, sonradan bu koşullarda yapılan değişikliğe dayalı olarak başvurucunun mülkünden yoksun bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan ve mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolünü veya düzenlenmesini aşan nitelikteki söz konusu müdahalenin türünün, yoksun bırakma niteliğinde olduğu açıktır (İpseftel/Türkiye, §§ 60-62).

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

62. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

63. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin, kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

(1) Kanunilik

64. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

65. Somut olayda taşınmazın başvurucu adına tapuya tescil edilmemesinin temel gerekçesi, belediye tarafından yapılan imar planı değişikliğidir. Bu imar planı değişikliğinin ise 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 10. maddesine dayalı olduğu açıktır. Bununla birlikte yukarıda da değinildiği üzere asıl müdahale, tapu iptali ve tescil davasında derece mahkemelerinin tescil koşulları ile ilgili yorumundan kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının uygulanmasına yönelik şikâyetleri bakımından görevi, bireysel başvurunun ikincillik doğası gereği sınırlıdır. Somut olayda da müdahalenin niteliğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi, hukukun uygulanmasına dair kamusal makamların yaklaşımının Anayasa'nın 35. maddesindeki gereklilikleri karşılayıp karşılamadığı konusunda müdahalenin takip edilen meşru amacı gerçekleştirmede başarılı olup olmadığını sorgulayarak sonuca varacaktır.

(2) Meşru Amaç

66. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).

67. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).

68. Anayasa’da yer alan eğitim ve öğrenim hakkı, kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe negatif ödevini yüklemekle birlikte, bütün bireylere her alanda eğitim ve öğrenim sağlaması şeklinde pozitif bir ödev yüklememektedir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 29). Bu bağlamda kanun koyucunun ve kamu makamlarının, Anayasa'nın 42. maddesinde öngörülen bu yükümlülüğün yerine getirebilmesi bakımından bazı tedbirler alması doğal olup bu tedbirler kapsamında eğitim öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirileceği fiziksel mekânların oluşturulması da zorunlu bir kamusal ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan insan, toplum, çevre ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma, kullanma dengesini en akılcı biçimde şehircilik ilkelerine uygun olarak belirlemek amacıyla düzenlenen imar planlarının yapılmasında ve imar planında belirtilen biçimde davranılmasında da kamu yararı olduğu açıktır (AYM, E.1988/34, 1989/26, 21/6/1989). Buna göre eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütüleceği fiziksel mekânların oluşturulması için gerekli altyapının hazırlanması ve şehircilik ilkelerine uygun olarak imar planları kapsamında bu doğrultuda düzenlemeler yapılmasının kamu yararına olduğu açıktır.

69. Dolayısıyla başvuru konusu olayda tahsise konu taşınmazın "meslek lisesi" alanı olarak kamu hizmetine ayrıldığı gerekçesiyle başvurucu adına tapuya tescil edilmemesinde kamu yararının olduğu ve müdahalenin bu nedenle meşru bir amacı içerdiği anlaşılmaktadır.

(3) Ölçülülük

(a) Genel İlkeler

70. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

71. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği, kişilerin mülkiyet haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle bireye, şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfetin yüklenmesi durumunda bozulmuş olur. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi, bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır.

72. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/807, 19/12/2013, § 38).

(b) İlkelerin Olaya Uygulanması

73. Başvuru konusu olayda başvurucu, uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümü yönünden imar affı başvurusunda bulunmuş ve kendisine 14/8/1986 tarihinde tapu tahsis belgesi verilmiştir. Bu taşınmazın bulunduğu yerde 1989 yılında imar ıslah planı yapılmış, 21/12/1989 tarihli plan tadilatıyla da taşınmazın imar durumu konut alanı olarak belirlenmiştir. Başvurucu bunun üzerine, kanunda öngörülen tescil koşullarının gerçekleştiği iddiasıyla Hazine aleyhine 18/6/2007 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Ancak mahkemenin yargı çevresinin değişmesi, dava konusu taşınmazın yargılama devam ederken Hazine tarafından TOKİ'ye devredilmesi gibi nedenlerle yargılama uzun sürmüş, davanın açıldığı tarihten ancak yaklaşık dört yıl gibi bir süre geçtikten sonra 27/7/2011 tarihinde keşif icra edilebilmiştir. Başvurucu yapılan keşif sonucu taşınmazın belirlenen rayiç bedelini de mahkeme veznesine depo etmiş ve Mahkemece başvurucu yararına bütün koşulların gerçekleştiği belirtilerek 1/3/2012 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak hükmün temyizi aşamasında Yargıtay, diğer bütün koşulların gerçekleşmiş olduğunu kabul etmekle birlikte, yargılama sırasında 2010 yılında yapılan imar plan değişikliğiyle taşınmazın imar durumunun "meslek lisesi alanı" olarak belirlendiği gerekçesiyle 17/10/2012 tarihinde hükmü bozmuştur. Mahkeme de 30/5/2013 tarihinde bozma ilamına uymuş ve davanın reddine karar vermiştir. Yargıtay da 26/5/2014 tarihinde hükmü vekâlet ücreti yönünden düzelterek onamıştır.

74. Derece mahkemelerinin 2981 sayılı Kanun ile ilgili somut davadaki yorum ve tespitlerinden de anlaşıldığı üzere, tapu tahsis belgesinin, başvurucuya taşınmazı kullanma ve anılan Kanun'da öngörülen koşulların yerine getirilmesi kaydıyla bu taşınmazı edinme hakkı tanıdığı anlaşılmaktadır. Buna göre öncelikle, hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesi mevcut olmalıdır. Somut olayda başvurucuya tapu tahsis belgesinin verilmiş olduğu ve bu belgenin hukuki geçerliliğini de kaybetmediği tespit edilmiştir. İkinci olarak, tahsise konu yerde 3194 sayılı Kanun'un 18. maddesi uyarınca imar uygulama planı veya 2981 sayılı Kanun uyarınca ıslah imar planı yapılmış olmalıdır. Uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1989 yılında ıslah imar planı yapıldığı anlaşılmaktadır. Üçüncü olarak başvurucuya tapu tahsis belgesi gereğince başka bir yerden tahsis de yapılmadığı belirlenmiştir. Yine taşınmazın rayiç bedeli de keşif yapılarak uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanmış ve mahkeme veznesine depo edilmiştir. Dolayısıyla bu koşulların tamamının somut olayda gerçekleşmiş olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir.

75. Başvuru konusu olayda başvurucunun tescil talebi bakımından belirleyici koşul ise tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılıp ayrılmadığı ve imar planına göre konut alanında kalmış olup olmadığı hususunun değerlendirilmesidir. İhlal iddiasına konu taşınmazın 21/12/1989 tarihinde yapılan plan tadilatına göre konut alanında kaldığı açıktır. Nitekim taşınmazın imar durumunun başvurucunun açtığı dava öncesinde değişmediği, belediyece gönderilen 12/9/2006 tarihli yazı içeriğinden de anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun tescilini talep ettiği taşınmaz bölümünün imar durumunun dava tarihi itibarıyla "konut alanı" olarak belirlenmiş olduğu dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte, başvurucudan kaynaklanmadığı anlaşılan mahkemenin yargı çevresinin değişmesi, dava konusunun el değiştirmesi gibi sebeplerle yargılamanın uzun sürdüğü ve yargılama devam ederken taşınmazın imar durumunun değiştirildiği görülmektedir. Buna göre belediye tarafından taşınmazın imar durumu "meslek lisesi" olarak değiştirilmiştir. Yargıtay da taşınmazın konut alanı olmaktan çıkarılarak kamu hizmetine ayrılmış olması nedeniyle başvurucu adına tescil edilemeyeceği gerekçesine dayanarak davanın kabulüne ilişkin İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Dolayısıyla derece mahkemelerinin, tescil koşullarının aslında dava tarihi itibarıyla gerçekleştiğini kabul ettikleri ancak yargılama sonrası yapılan imar planı değişikliğini gerekçe göstererek davayı reddettikleri görülmektedir. Bu durumda, yargılama uzun sürmemiş olsaydı başvurucunun tescil talebinin kabul edilmiş olacağı açıkça belirlidir. Diğer bir deyişle başvuruya konu yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması başvurucunun aleyhine bir durum ortaya çıkarmıştır.

76. Buna göre taraflar arasında yargılama başladıktan sonra belediye tarafından yapılan imar durum değişikliğiyle davalı Hazinenin başvurucuya nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bunun ise başvurucu yönünden öngörülebilir bir durum olmadığı kuşkusuzdur. Hâlbuki davanın açıldığı tarihte başvurucunun uyuşmazlık konusu taşınmazı (mülkü) edinme hususunda meşru bir beklentisinin olduğu derece mahkemelerince de kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay ayrıca, İlk Derece Mahkemesince başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesini başvurucunun dava açılmasına sebebiyet vermediği gerekçesiyle hukuka aykırı görmüştür. Üstelik yerleşik Danıştay içtihatlarına göre başvurucunun, yargılama sırasında yapılan söz konusu imar planı değişikliğine karşı dava açma hakkının da mevcut olmadığı görülmektedir. Başvurucu, mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklentisinin bulunduğu değerlendirilen söz konusu taşınmaz bölümü üzerinde bu beklentisi doğrultusunda çeşitli yatırımlar yaptığını ve işyerinin mevcut olduğunu da öne sürmektedir. Başvurucunun tescil talebine ilişkin davanın reddedilmesiyle, bu taşınmazı kullanım olanağı da ortadan kalkmaktadır. Buna karşın başvurucunun uğradığı zararların giderimine ilişkin herhangi bir yolun da mevcut olmadığı görülmektedir.

77. Sonuç olarak başvurucuya tapu tahsis belgesi verilmiş, tahsis belgesi verilen taşınmazın bulunduğu yerde ıslah imar planı yapılarak taşınmazın imar durumu "konut alanı" olarak belirlenmiştir. Başvurucu da 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil koşullarının gerçekleşmiş olduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Derece mahkemeleri de kanunda öngörülen tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleştiğini tespit etmiştir. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisi doğmuştur. Ancak yargılama sırasında taşınmazın imar durumunun değiştirilmesi gerekçesine dayalı olarak başvurucunun tescil davası reddedilmiştir. Böylece başvurucu lehine mevcut olan hukuksal durum, kamu gücü eliyle ve tek taraflı olarak öngörülemez bir biçimde değiştirilmiştir. Üstelik bu durum, başvurucunun elinde olmayan sebeplerle ve bütünüyle kamu makamlarının tutumundan kaynaklanmış, ancak meydana gelen sonuçtan yine kamu makamları yararlanmıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin tescil koşullarının yargılama sırasında değişebileceğini meşru gören söz konusu kabulünün, başkaca herhangi bir giderim imkânının da sağlanmadığı dikkate alındığında, başvurucu açısından şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfete yol açtığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun kamunun yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna varılmıştır.

78. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

79. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

80. Başvurucu, ihlalin tespiti ile mülkiyet hakkının korunmasına karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.

81.Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

82. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Osman Ukav [1.B.], B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı OSMAN UKAV
Başvuru No 2014/12501
Başvuru Tarihi 23/7/2014
Karar Tarihi 6/7/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tapu tahsis belgesine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının, yargılama sırasında yapılan imar uygulaması değişikliğiyle taşınmazın meslek lisesi alanı olarak ayrıldığı gerekçesine dayalı olarak reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 705
2981 İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar KanunuBir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun 10
13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi