TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN UKAV BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12501)
|
|
Karar Tarihi: 6/7/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Osman UKAV
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine Rezzan AYDINOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu tahsis belgesine dayalı olarak açılan tapu
iptali ve tescil davasının, yargılama sırasında yapılan imar uygulaması
değişikliğiyle taşınmazın meslek lisesi alanı olarak ayrıldığı gerekçesine
dayalı olarak reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, İstanbul ili Üsküdar ilçesine bağlı Bulgurlu
Mahallesi 48 ada 1 parsel sayılı Maliye Hazinesi (Hazine) adına tapuda kayıtlı
bulunan taşınmaz üzerinde -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir
tarihte- tek katlı bir gecekondu inşa ettirmiştir.
10. Başvurucu, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 7/7/1986 tarihinde, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve
Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı
İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar
affı başvurusu yapmıştır.
11. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 14/8/1986
tarihinde bu taşınmaz için anılan Kanun’a göre "tapu tahsis belgesi"
düzenlenerek başvurucuya verilmiştir. Anılan "tapu tahsis belgesi"
Tapu Müdürlüğü tarafından 26/9/1986 tarihinde, taşınmazın
tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir.
12. Üsküdar Belediyesince (Belediye) bu taşınmazın bulunduğu
yerde 16/3/1989-17/10/1990 tarihli 1/1000 ölçekli
Islah İmar Planı yapılmıştır. Belediyenin 21/12/1989
tarihli plan tadilatında, anılan taşınmaz konut alanı olarak ayrılmış ve bu
taşınmazın üzerinde beş kat yükseklikte bina yapılabilmesine izin verilmiştir.
Belediye, bu hususları 12/9/2006 tarihinde Kadıköy
Emlak Müdürlüğüne bildirmiştir.
13. Başvurucu 18/6/2007 tarihinde
Hazine aleyhine Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil
davası açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucunun tapu tahsis belgesinin mevcut
olup uzun bir süreden beri bu taşınmazı zilyetliğinde bulundurduğu
belirtilerek, tapu verilmesi koşullarının oluştuğu iddia edilmiştir.
14. Bu arada taşınmazın konumuna ilişkin bilgiler değişmiştir.
Buna göre taşınmaz, yeni kurulan Ataşehir ilçesine
bağlı Örnek Mahallesi, 1439 ada 1 parsel olarak tapuda tescilli bulunmaktadır.
Mahkeme, taşınmazın bulunduğu ilçe ve mahallenin değiştiğini gözeterek 3/7/2008 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
15. Yetkisizlik kararı sonrası dava dosyası Kadıköy 3. Asliye
Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Yapılan yargılama sırasında 25/2/2011 tarihinde taşınmaz Toplu Konut İdaresine (TOKİ)
devredilmiştir. Başvurucunun 23/9/2011 tarihli talebi üzerine TOKİ de
yargılamaya davalı olarak dahil edilmiştir. Mahkeme,
mimari ve kadastro alanında uzman teknik bilirkişiler eşliğinde dava konusu
taşınmazın başında 27/7/2011 tarihinde keşif icra
etmiştir. Bilirkişilerin 9/9/2011 tarihli raporunda,
taşınmazın imar durumunun konut olarak belirlendiği ve düzenleme ortak payı
düşüldükten sonra 276,84 m² yüzölçümlü alanın başvurucu tarafından
kullanıldığı, taşınmazın değerinin ise 332.208 TL olduğu belirtilmiştir.
Başvurucu, bilirkişi raporunda belirtilen taşınmaz bedelini Mahkemece
gösterilen banka şubesine depo etmiştir.
16. Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme, 1/3/2012
tarihinde Hazine yönünden açılan davanın husumet yönünden reddine, TOKİ
yönünden açılan davanın ise kabulüne karar vermiştir. Mahkeme davanın kabulüyle
birlikte taşınmazın tapu kaydının kısmen iptali ile 27.684/559.340 payının
başvurucu adına tesciline, depo edilen taşınmaz bedelinin ise davalı TOKİ'ye
ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun taşınmazın bir
kısmının zilyedi olup kendisine tapu tahsis belgesi verildiği belirtilmiştir.
Mahkeme bu doğrultuda başvurucunun tahsis belgesi verilmesi için gerekli ücreti
ödediğini ve taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesinde şagil
(işgalci) olarak gösterildiğini tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca tapu tahsis
belgesinin verildiği tarihten bu yana da başvurucunun zilyetliğinin devam
ettiğine dikkati çekmiştir. Mahkemeye göre 2981 sayılı Kanun ile öngörülen
tescil için gerekli bütün koşullar tamamlanmış olup tescile kanuni bir engel de
bulunmamaktadır.
17. Karar, davalı TOKİ tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz
dilekçesinde, dava konusu taşınmazın yapılan imar planı tadilatında meslek
lisesi alanında kaldığı belirtilmiştir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi (Daire), 6/6/2012 tarihinde bu durumun belediye başkanlığından
sorulması için dosyanın mahalline iadesine karar vermiştir. İlk Derece
Mahkemesinin 25/7/2012 tarihli yazısıyla taşınmazın
imar planında konut alanında kalıp kalmadığı ve herhangi bir kamu hizmetine
tahsis edilip edilmediği Ataşehir Belediye
Başkanlığından sorulmuştur. Belediye Başkanlığının 2/8/2012
tarihli yazısıyla dava konusu taşınmazın 28/5/2010 tarihli ve 1/1000 ölçekli
uygulama imar planı tadilatında "meslek lisesi alanı" olarak
ayrıldığı bildirilmiştir.
18. Dairenin 17/10/2012 tarihli ve
E.2012/11519, K.2012/12058 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Daire ilk olarak tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi
olmayıp yalnızca fiilî kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel bir hak
sağlayan zilyetlik belgesi olduğunu vurgulamıştır. Kararda ayrıca tahsis
kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için gerekli koşullar
sıralanmıştır. Buna göre;
a.Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir
tapu tahsis belgesi mevcut olmalıdır.
b. Tahsise konu yerde 3/5/1985
tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca imar uygulama planı
veya 2981 sayılı Kanun uyarınca ıslah imar planı yapılmış olmalıdır.
c. İlgilisine tapu tahsis belgesi
gereğince başka bir yerden tahsis yapılmamış olmalıdır.
d. Tahsise konu yerin kamu hizmetine
ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış olması gerekmektedir.
e. Tahsise konu yer ile tescili
istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinin
belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif
yapılmalıdır.
f. Tahsise konu arsa bedelinin
ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri, uzman
bilirkişiler aracılığıyla saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya
belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olmalıdır.
g. Yedinci ve son olarak ise imar
parsellerinin oluşturulması sırasında taşınmazdan düzenleme ortaklık payı
kesilip kesilmediği belirlenerek kesilmiş ise uygulanan oran saptanmalıdır.
Daire, ancak bu koşulların gerçekleşmesi durumunda tahsis
miktarında düzenleme ortaklık payı oranında yapılacak indirimden sonra kalan
miktarın tesciline karar verilebileceğini belirtmiştir. Bozma ilamında, somut
olayda dava konusu taşınmazın meslek lisesi olarak ayrıldığına vurgu
yapılmıştır. Daireye göre taşınmazın bu imar durumu nedeniyle tescil kararı
verilmesi mümkün değildir. İlamda, tahsis belgesine dayalı olarak oluşturulan
imar parselinin ancak konut alanında kalmış olması durumunda tescile karar
verilebileceği belirtilmiştir. Daire sonuç olarak tapu tahsis belgesine dayalı
tescil davasında lüzumlu olan diğer koşullar gerçekleşmiş ise de belirtilen
koşulun gerçekleşmediği gerekçesiyle hükmün bozulması gerektiği sonucuna
varmıştır.
19. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 11/2/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
20. Bozma ilamı sonrası dava dosyasının devredildiği İstanbul
Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, 30/5/2013
tarihinde davalı Hazine yönünden açılan davanın husumet yönünden, davalı TOKİ
yönünden açılan davanın ise esastan reddine karar vermiştir. Ayrıca yapılan
yargılama giderleri davacıya yükletilmiş, 10.050 TL tutarındaki vekâlet
ücretinin de davalı TOKİ yararına olmak üzere davacıdan alınmasına karar
verilmiştir.
21. Başvurucunun temyiz ettiği hüküm, Dairenin 26/5/2014 tarihli ilamıyla düzeltilerek onanmıştır. Daire,
yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden hükmü düzeltmiştir. Daireye göre
dava konusu taşınmaz yargılama sırasında TOKİ'ye devredilmiştir. Ayrıca bu
taşınmazın bulunduğu yerde davanın devamı sırasında imar planı değişikliği
yapılmış, çekişmeli taşınmaz meslek lisesi alanı olarak ayrılmıştır. Daire,
davalı tarafın davanın açılmasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle davalı TOKİ
yararına vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini belirtmiştir.
22. Nihai karar başvurucu vekiline 30/6/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 23/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
24. 22/12/2001 tarihli ve 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesi şöyledir:
"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması,
tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."
25. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“a) Bu Kanun
hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel
Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince
yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre
tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine
tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde
gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.
Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya
kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas
teşkil eder.”
26. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular
hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.
a) (Değişik : 22/5/1986
- 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek
kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu
belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve
veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan
bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.
b) (Değişik : 22/5/1986
- 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel idarelerine
ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca
mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile
meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal
ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun
şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak
sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde
başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve
3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.
…
c) (Değişik:22/5/1986
- 3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya
valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma
şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel
Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul
edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye
meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare
kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu
planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.
İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları
gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.
…”
2. Yargı İçtihatları
27. Danıştay Altıncı Dairesinin 5/5/2009
tarihli ve E.2009/200, K.2009/5046 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacının 2981 sayılı Yasaya göre
hak sahibi olduğunu iddia ettiği ... adresindeki... gecekondusunun bulunduğu taşınmaz ile bitişiğindeki
aynı adada babasından veraseten intikal eden ... sayılı yerde bulunan gecekondununbulunduğu
taşınmazın yol olarak ayrılmasına ilişkin ... onay
tarihli 1/1000 ölçekli ... Revizyon İmar planında
değişiklik yapılarak konut alanına ayrılmasına yönelik plan değişikliği
talebinin reddine ilişkin ... günlü,
... sayılı işlem ile ... onay tarihli 1/1000 ölçekli ... Revizyon İmar Planı ve ...
onay tarihli 1/5000 ölçekli ... Revizyon
Nazım İmar Planının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, davacının,
henüz tapusunun bulunmadığı, tapu tahsis belgesi alabilmek amacıyla 2981 sayılı
Yasa uyarınca yaptığı başvuru neticesinde tasarruf edilen gecekondudan
hareketle ve onun dışında da herhangi bir farklı iptal nedeni ileri
sürülmeksizin dava konusu plan tadilatı talebinin reddine ilişkin işlem ile
1/1000 ölçekli Revizyon İmar Planı ve 1/5000 ölçekli Revizyon Nazım İmar
planının iptalini istediği anlaşıldığından dava konusu işlemin davacının
kişisel, meşru ve güncel bir menfaatini ihal etmediği
gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı
vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle ehliyet yönünden reddi yolundaki
temyize konu ... sayılı
kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1.
fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi
yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının onanmasına [karar verildi]".
28. Danıştay Altıncı Dairesinin 14/9/2009
tarihli ve E.2007/4009, K.2009/8338 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, mülkiyeti
belediyeye ait uyuşmazlık konusu parsel üzerinde davacı tarafından yapılan
gecekondu nedeniyle 2981 sayılı Yasa uyarınca imar affı başvurusunda
bulunulduğu, anılan gecekondu için tapu tahsis belgesi verilmesi talebinin
reddine dair işlemin ... İdare Mahkemesi'nin
... günlü, ... sayılı kararı ile iptal
edildiği, bu karar üzerine davacı tarafından açılan davada uyuşmazlık konusu
parselin tapu kaydının iptali ile davacı adına kayıt ve tescili yolundaki ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen
... günlü, ... sayılı kararın Yargıtay 14.
Hukuk Dairesinin ... günlü,
... sayılı kararı ile bozulduğu, davacının taşınmaz
ile mülkiyet ilişkisinin olmadığı, dava dilekçesinde, belediye yararı gereğince
plan değişikliği yapıldığı, yargı kararının etkisizleştirilmesinin amaçlandığı
öne sürülerek görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda, görülmekte olan
davanın mülkiyet ilişkisinden hareketle imar planı değişikliği işleminin iptali
istemiyle açıldığı, ancak yukarıda sözü geçen karar uyarınca davacının
taşınmazla henüz mülkiyet ya da mülkiyet benzeri ilişki içerisinde olmadığı,
davacının tapu kaydının iptali ve tescili istemiyle adliye mahkemesinde açılan
dava hakkında bozma kararı üzerine verilecek kararın sonucuna göre, davacı
adına taşınmazın kaydının tesciline ilişkin davanın reddedilmesi durumunda
davacının dava açma ehliyeti taşımayacağı, hususu göz önünde bulundurularak,
taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesi halinde ise dava konusu plan
değişikliği işleminin şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına
uygun olarak yapılıp yapılmadığının gerekirse yerinde keşif ve bilirkişi
incelemesi yaptırılarak açıklığa kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi
gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum”
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz
[BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129).
30. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde
etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.),
B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B.
No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
31. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması durumunda
ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren
mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği
yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı
kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], No. 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam
II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, §§ 34-35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
32. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti [BD] (k.k.), B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve
uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak
reddedildiği durumlarda “meşru bir beklenti”nin bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003,
§§ 29-33).
33. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir
düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
34. AİHM tapu tahsis belgesi verilen taşınmazların kamu malı
niteliğinde olduğunu, dolayısıyla bu taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı
yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün olmadığı için başvurucuların
tahliye edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmalarının mülkiyet hakkının
kazanılmasına gerekçe olamayacağını kabul etmektedir. Mahkeme, tapu tahsis
belgesi ile mülk sahibi olmanın koşulları olduğundan bu belgenin koşullu bir
hak sağladığını ve bu koşulların oluşup oluşmadığının ise derece mahkemeleri
tarafından değerlendirilebilecek bir husus olduğunu ifade etmektedir. Buna göre
tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları
bulunmaktadır. AİHM'e göre bu şartların yerine
getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde başvurucu, bu taşınmazla
ilgili olarak 1 No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında “mülk”ün varlığını
iddia edemez (Anat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04, 26/4/2011, §§ 53-56).
35. AİHM, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkün edinildiği hâlde
çeşitli gerekçelerle kişilerin elinden alındığının iddia edildiği şikâyetler
yönünden de benzer bir yorum yapmaktadır. Bu bakımından AİHM, mülkiyet hakkının
kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları
gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi alanların kazandırıcı
zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı yönündeki Türk hukukundaki düzenlemeler
nedeniyle başvurucuların, bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini
sağlayabilecek bir meşru beklentinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul
edilmiştir (Sarısoy ve diğerleri/Türkiye
(k.k.), B. No: 21303/07, 14/10/2014,
§ 35; Kadir Gündüz/Türkiye (k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, No: 41192/04,
24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.),
B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44).
36. Bununla birlikte İpseftel/Türkiye (B. No: 18638/05, 26/5/2015)
kararında farklı bir duruma işaret edilmiştir. AİHM, başvurucunun açtığı
kadastro tespitine itiraz davasında derece mahkemelerinin zilyetliğe dayalı
olarak mülk edinmeyi sağlayan kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin başvurucu
lehine gerçekleştiği yönündeki tespitine dikkati çekmiştir. Ancak buna rağmen
sonradan -yani kazandırıcı zamanaşımı koşulları gerçekleştikten sonra- dava
konusu taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı olarak ilan edilmesi nedeniyle
özel mülke konu olamayacağı gerekçesiyle başvurucunun davası reddedilmiştir.
AİHM yine iç hukuktaki düzenlemelere ve derece mahkemelerinin tespitlerine yer
verdikten sonra 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesindeki mülk edinmeyi sağlayan
kazandırıcı zamanaşımı koşulları gerçekleştikten sonra verilen idari ve
yargısal kararlarla mülkiyetin kaybettirildiği sonucuna varmıştır. Mahkeme
mülkün değeriyle orantılı makul bir tazminat da ödenmediğini gözeterek, ölçülü
olmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İpseftel/Türkiye, §§ 48-69).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu öncelikle uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümü
yönünden 1986 yılında imar affı başvurusunda bulunduğunu ve kendisine bu
kapsamda tapu tahsis belgesi verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, söz konusu
taşınmazın gerek bu tarihten önce ve gerekse de sonra uzun yıllardır
zilyetliğinde bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca taşınmazın bulunduğu
yerde imar ıslah planının da yapılmış olduğunu ve bu planda taşınmazın konut
alanı olarak ayrılmış olduğunu belirtmiştir.
39. Başvurucu, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve
tescil davası açtığı ve yargılama sırasında Mahkemece belirlenen rayiç bedelini
de depo ettiğini belirterek üzerine düşen bütün yükümlülükleri yerine
getirdiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre Kanun'da öngörülen bütün koşulların
dava tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olduğu İlk Derece Mahkemesince de
belirlenmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Başvurucu bununla birlikte,
yargılama sırasında yapılan bir imar plan değişikliği gerekçe gösterilerek Yargıtayca hükmün bozulduğu ve bozma ilamına uyan
Mahkemenin de davayı reddettiğini belirtmiştir. Başvurucu otuz sekiz yıldır
kullandığı bu taşınmaza yatırım yaptığını ve üzerinde oto tamir ve servis
istasyonu kurduğunu ancak bu hususun Derece Mahkemelerince hiç dikkate
alınmadığından yakınmıştır. Başvurucu sonuç olarak mülkiyet hakkına ölçüsüz bir
müdahalede bulunulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, başvurucunun imar planının
değiştirilmesi işlemine karşı ilgili idareye bir başvuruda bulunmadığı
belirtilmiştir. Bakanlığa göre başvurucunun idarenin muhtemel bir işlemine
karşı idari yargı yerinde dava açabileceği de dikkate alındığında başvuru
yollarının tüketilmemiş olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bakanlık esas yönünden ise başvurucunun imar planında yapılan
değişikliğin mülkiyet hakkı üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkileri şikâyet
ettiği belirtilmiştir. Bakanlık bu konudaki Danıştay ve Yargıtay içtihatlarına
atıfla imar planı değişiklikleri yoluyla yapılan hukuki el atmalar bakımından
beş yıl boyunca taşınmazın kamulaştırılmamış olması koşulu arandığına dikkati
çekmektedir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, plan
tadilatının başvurucunun adli yargı yerinde açtığı dava devam ederken
yapıldığını vurguladıktan sonra kanunda yer alan koşullar gerçekleştikten sonra
idare mahkemesine başvuruda bulunmasının beklenemeyeceğini beyan etmiştir.
Başvurucu ayrıca mülkiyet hakkına yapılan çok istisnai durumlarda müdahale
edilebileceğini belirtmiştir. Başvurucu bu bağlamda, uyuşmazlık konusu
taşınmaza yıllardır yatırımlarda bulunduğunu ve iş yeri inşa ettirdiğini,
üstelik taşınmazın bulunduğu yerin yakınında zaten birkaç tane okul hatta bir
meslek lisesinin de mevcut olduğunu ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
42. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Bakanlık görüşünde, imar planı değişikliğine karşı idari ve
yargısal yollara başvurulabileceği bildirildiğinden bu aşamada öncelikle
başvuru yollarının usulünce tüketilip tüketilmediği değerlendirilmelidir.
44. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak
ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun
yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
45. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının
değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel
koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle
başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
46. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda
söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını
karşılamadığı gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Ancak başvuru
yollarının tüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut
özellikleri dikkate alınarak değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural, B. No: 2014/5559, 25/4/2014, § 22).
47. Somut olayda, başvurucuya tapu tahsis belgesi verilen
taşınmaz 21/12/1989 tarihli imar plan tadilatına göre
konut alanı olarak ayrılmıştır. Başvurucu da bu husus ilgili belediyenin 12/9/2006 tarihli yazısı ile de doğrulandıktan sonra tapu
iptali ve tescil davasını açmıştır. Bu taşınmazın imar durumu ise yargılama
sırasında değiştirilmiştir.
48. Diğer taraftan başvurucu imar planı değişikliği tarihi
itibarıyla tapu kayıt maliki olmadığından başvurucunun plan değişikliği
işlemine karşı dava açamayacağı kabul edilmektedir. Nitekim Danıştay Altıncı
Dairesinin 5/5/2009 tarihli ve E.2009/200, K.2009/5046
sayılı ilamıyla tapu tahsis belgesi kapsamında plan değişikliği için yapılan
talebin idarece reddedilmesinin davacının kişisel, meşru ve güncel bir
menfaatini ihlal etmediğine ilişkin ilk derece mahkemesinin hükmü onanmıştır
(bkz. § 27). Yine aynı Dairenin 14/9/2009 tarihli ve
E.2007/4009, K.2009/8338 sayılı ilamında da tapu tahsis belgesi sahibi
davacının taşınmazla henüz mülkiyet ya da mülkiyet benzeri ilişki içinde
olmadığı belirtilerek adli yargı yerinde açılan tapu iptali ve tescil davasınınreddedilmesi durumunda davacının dava açma
ehliyetini taşımayacağı belirtilmiştir (bkz. § 28). Bu durumda somut olay
bakımından belirtilen yolun başarı sunabilen, etkili bir başvuru yolu olarak
değerlendirilebilmesi mümkün görülmemektedir.
49. Başvurucu tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu iptali ve
tescil açmış, bu davanın reddine dair karara karşı olağan kanun yolu olan
temyiz yoluna da başvurmuş ancak başvurucunun temyiz talebi reddedilmiştir.
Dolayısıyla somut olayda başvurucunun etkili olabilecek başvuru yollarını tükettikten
sonra bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün
Varlığı
(1) Genel İlkeler
51. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin
yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli
somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
52. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp
bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, §
28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru
beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia
edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri
ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen
Nakliyat Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu
kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§
49-54).
53. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında tapu tahsis
belgesi verilmesinin mülkiyet hakkı bakımından sonuçlarını tartışmıştır. Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015) başvurusunda, tapu tahsis belgesi ile
başvurucunun kullanımına bırakılan taşınmazın Maliye Hazinesi adına tapuya
tescilli olduğu belirtildikten sonra taşınmazın ıslah imar planının yapılmadığı
ve doğal sit alanı olarak ilan edilen taşınmaz yönünden 2981 sayılı Kanun'un
uygulanamayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucunun, taşınmazın
mülkiyetini elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek
bir kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihatın
bulunmadığı gözetilerek taşınmazın arazisi yönünden başvurucunun, Anayasa'nın
35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan
yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır (Ayşe Öztürk, §§ 30-62).
54. Süleyman Üstün
(B. No: 2013/6767, 4/2/2016) başvurusunda ise tapu
tahsis belgesi verilen taşınmazın özel bir kişi adına tapuda kayıtlı olması
nedeniyle tahsis belgesinin iptal edilmesi söz konusudur. Bu kararda da tapu
tahsis belgesi verilmesi koşullarının oluşmadığının derece mahkemelerince
belirlenmiş olmasına vurgu yapılarak mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir (Süleyman Üstün, §§ 30-61). Yine Mehmet Anduse (B. No: 2013/6821, 3/2/2016) başvurusunda da tapu tahsis belgesinin koşullu
olarak kullanım hakkı sağladığı, başvurucunun somut davasında ise tapu tahsis
belgesi verilmesi koşullarının dahi gerçekleşmediği belirtilmiştir. Anayasa
Mahkemesi, mevcut koşullarda başvurucuya tapu tahsis belgesi veya tapu
verilmesini sağlayan bir kanun hükmü veya yerleşik içtihadın da bulunmadığını
ve başvurucunun bunu derece mahkemeleri önünde ispat da edemediği hususlarını
dikkate alarak başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya
alacağının olmadığı sonucuna varmıştır (Mehmet
Anduse, §§ 37-57).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. 4721 sayılı Kanun'un 705. maddesinin birinci fıkrasına göre
taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, kural olarak tescille olur. Başvuru konusu
olayda ise uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden başvurucunun bir tapu kaydının
mevcut olmadığı açıktır. Bununla birlikte başvurucu, imar affı kapsamında
verildiğini tapu tahsis belgesi verildiğini ve kanunda öngörülen koşulların
gerçekleştiğini belirterek taşınmazın mülkiyetini kazandığını ileri
sürmektedir.
56. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp sadece kişinin söz
konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi,
belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili
makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de 2981
sayılı Kanun’un 10. maddesinde bu belgenin ıslah imar planı
gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas
teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı
alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi
sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde sadece bu belgeye dayalı olarak
kullanılan taşınmazın elinden alınması ile başvurucunun alacaklı konuma
geldiğinden söz edilemez.
57. Ancak başvuru konusu olay, pek çok yönüyle yukarıda
değinilen başvurulardan ayrılmaktadır. Öncelikle Ayşe Öztürk başvurusundan farklı olarak uyuşmazlık konusu
taşınmazın özel mülke konu olması yasaklanan sit alanı, orman veya mera gibi
bir taşınmaz olmadığı anlaşılmaktadır. İkincisi, Süleyman Üstün başvurusundan farklı olarak koşulları
gerçekleşmediği hâlde tapu tahsis belgesi verildiğinin tespit edilmesi gibi bir
durum da söz konusu değildir. Başvuruya konu taşınmaz kanunda öngörüldüğü gibi
Hazine adına tapuda kayıtlı olup başvurucunun süresinde imar affı başvurusunda
bulunduğundan tapu tahsis belgesi verildiği, bu belgenin sonradan iptal de
edilmediği görülmektedir.
58. Son olarak Mehmet Anduse kararında da belirtildiği gibi
başvurucunun tahsis belgesine dayalı olarak mülkiyeti edinebilmesi için kanunda
öngörülen koşulların gerçekleştiğini ispat etmesi gerekmektedir. Başvuruya konu
davada verilen hükmün temyizi üzerine Yargıtay bozma ilamında bu koşulların
neler olduğu açık olarak sayılmıştır. Anayasa Mahkemesinin görevi, başvuruya
konu olguların eşya hukuku bağlamında bir değerlendirmesini yapmak değildir.
Bireysel başvurunun ikincil doğası gereği ilgili hukuk kurallarının
yorumlanmasının derece mahkemelerinin takdirinde olduğu kuşkusuzdur. Ancak
somut olayda başvurucu, dava tarihi itibarıyla tapu tahsis belgesine dayalı
tescil koşullarının gerçekleştiğini derece mahkemeleri önünde de ileri
sürmüştür. İlk Derece Mahkemesinin 1/3/2012 tarihli
davanın kabulüne ilişkin kararında, 2981 sayılı Kanun ile öngörülen tescil için
gerekli bütün koşulların tamamlanmış olduğu belirtilmiştir. Başvurucu,
taşınmazın rayiç bedelini de mahkeme veznesine depo etmiştir. Böylelikle kanun
gereği tapu tahsis belgesi sahibi olan başvurucuya bir nevi "alım
hakkı" tanınmak suretiyle mülkü edinme imkânı tanınmıştır.
59. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 17/10/2012
tarihli bozma ilamında da bu koşullar somutlaştırılarak tek tek sayılmış ve
belirtilen bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmıştır. Daireye
göre bu koşullardan biri de tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve
imar planına göre konut alanında kalmış olmasıdır. Somut olayda ise başvurucu
tarafından davanın açıldığı tarihten önce ve dava tarihi itibarıyla taşınmazın
imar durumunun "konut alanı" olarak belirlenmiş olduğu derece mahkemelerince
tespit edilmiştir. Nitekim Daire, uyuşmazlık konusu taşınmazın imar durumunun
dava tarihi öncesinde "konut alanı" olarak belirlenmiş iken yargılama
sırasında "meslek lisesi" olarak değiştirilmesi nedeniyle hükmün
bozulmasına karar vermiştir. Bozma ilamında, açık olarak yargılama sırasında
yapılan bu imar değişikliği dışında "diğer
bütün koşulların gerçekleşmiş olduğu" kabul edilmiştir. Dolayısıyla
başvurucu yönünden tapu tahsis belgesine dayalı tescil koşullarının dava tarihi
itibarıyla gerçekleşmiş olduğu derece mahkemelerince tespit edilmiştir. Bu
durumda, derece mahkemelerinin dava tarihi itibarıyla tescil için gerekli bütün
koşulların gerçekleştiği yönündeki tespiti de dikkate alındığında başvurucunun,
uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde "meşru bir
beklentisinin" mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun söz
konusu meşru beklentisi soyut bir temele de dayalı olmayıp somut bir şekilde
Derece Mahkemelerinin açık tespitlerine dayanmaktadır. Bu nedenle somut olay bakımından
başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir
menfaatinin mevcut olduğu değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin
Varlığı
60. Anayasa’nın 35. maddesi ve mülkiyet hakkına temas eden
hükümler içeren diğer hükümleri dikkate alındığında, Anayasa'nın mülkiyet
hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Bu maddenin
birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle
"mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer
verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin
çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet
hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda
"mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının
genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından
mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca
belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi,
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
61. Başvuru konusu olayda başvurucunun tapu tahsis belgesi
sahibi olduğu ve kanunda öngörülen bütün tescil koşullarının da gerçekleştiği
tespit edilen taşınmazın, sonradan yargılama sırasında imar durumu
değiştirilmiş ve bu yüzden söz konusu taşınmazın tapuya tescil edilmesi talebi
reddedilmiştir. Dolayısıyla kamu makamlarınca yapılan bu işlemlerin
başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa
Mahkemesi, imar uygulamaları yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin,
kural olarak mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü niteliği
taşıdığını sıklıkla içtihatlarında belirtmiştir (Yüksel Bazarkaya, B. No:
2013/6615, 20/4/2016, § 65; Faruk Aksekili, B. No: 2013/1261, 4/2/2016, § 57). Ayrıca
müdahalenin sadece sonucu değil amacının da değerlendirilmesi suretiyle
müdahalenin türü belirlenmelidir. Ancak somut olayda mülkiyetin salt şehircilik
ve planlama ilkeleri gibi kamu yararı doğrultusunda kullanılmasını kontrol
eden/düzenleyen bir müdahale söz konusu değildir. Derece mahkemeleri, yargılama
devam ederken belediyece yapılan imar planı değişikliğini gerekçe göstererek,
başvurucunun tescil talebini reddetmiştir. Buna göre somut olayda asıl
müdahale, derece mahkemelerinin yargılama sırasında tescil koşullarının
değişebileceği yönündeki kabulünden kaynaklanmaktadır. Zira bu imar planı
değişikliğine rağmen tescil davasının açıldığı tarihteki koşullara göre
değerlendirilerek kabul edilseydi müdahale sadece üçüncü kural çerçevesinde
incelenebilirdi. Hâlbuki dava tarihi itibarıyla kanunda öngörülen tescil
koşullarının gerçekleştiği kabul edilmesine karşın, sonradan bu koşullarda
yapılan değişikliğe dayalı olarak başvurucunun mülkünden yoksun bırakıldığı
anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan ve mülkiyetin
kamu yararına kullanılmasının kontrolünü veya düzenlenmesini aşan nitelikteki
söz konusu müdahalenin türünün, yoksun bırakma niteliğinde olduğu açıktır (İpseftel/Türkiye, §§ 60-62).
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
62. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
63. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin, kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
64. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014,
§ 44).
65. Somut olayda taşınmazın başvurucu adına tapuya tescil
edilmemesinin temel gerekçesi, belediye tarafından yapılan imar planı
değişikliğidir. Bu imar planı değişikliğinin ise 3194 sayılı İmar Kanunu'nun
10. maddesine dayalı olduğu açıktır. Bununla birlikte yukarıda da değinildiği
üzere asıl müdahale, tapu iptali ve tescil davasında derece mahkemelerinin
tescil koşulları ile ilgili yorumundan kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesinin
hukuk kurallarının uygulanmasına yönelik şikâyetleri bakımından görevi,
bireysel başvurunun ikincillik doğası gereği sınırlıdır. Somut olayda da
müdahalenin niteliğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi, hukukun uygulanmasına
dair kamusal makamların yaklaşımının Anayasa'nın 35. maddesindeki
gereklilikleri karşılayıp karşılamadığı konusunda müdahalenin takip edilen
meşru amacı gerçekleştirmede başarılı olup olmadığını sorgulayarak sonuca
varacaktır.
(2) Meşru Amaç
66. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kamu yararı
amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu
yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir
sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı
dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı
oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).
67. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek
durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).
68. Anayasa’da yer alan eğitim ve öğrenim hakkı, kamu
otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe negatif ödevini
yüklemekle birlikte, bütün bireylere her alanda eğitim ve öğrenim sağlaması
şeklinde pozitif bir ödev yüklememektedir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 29). Bu bağlamda kanun koyucunun ve kamu
makamlarının, Anayasa'nın 42. maddesinde öngörülen bu yükümlülüğün yerine
getirebilmesi bakımından bazı tedbirler alması doğal olup bu tedbirler kapsamında
eğitim öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirileceği fiziksel mekânların
oluşturulması da zorunlu bir kamusal ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Diğer
taraftan insan, toplum, çevre ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum
hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak,
yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın
koruma, kullanma dengesini en akılcı biçimde şehircilik ilkelerine uygun olarak
belirlemek amacıyla düzenlenen imar planlarının yapılmasında ve imar planında
belirtilen biçimde davranılmasında da kamu yararı olduğu açıktır (AYM,
E.1988/34, 1989/26, 21/6/1989). Buna göre eğitim
öğretim faaliyetlerinin yürütüleceği fiziksel mekânların oluşturulması için
gerekli altyapının hazırlanması ve şehircilik ilkelerine uygun olarak imar
planları kapsamında bu doğrultuda düzenlemeler yapılmasının kamu yararına
olduğu açıktır.
69. Dolayısıyla başvuru konusu olayda tahsise konu taşınmazın
"meslek lisesi" alanı olarak kamu hizmetine ayrıldığı gerekçesiyle
başvurucu adına tapuya tescil edilmemesinde kamu yararının olduğu ve
müdahalenin bu nedenle meşru bir amacı içerdiği anlaşılmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
70. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ile bu amacı
gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
71. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği,
kişilerin mülkiyet haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve
ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil
bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, mülkiyet hakkına yapılan
müdahaleyle bireye, şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfetin yüklenmesi
durumunda bozulmuş olur. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa
Mahkemesi, bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer
taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin
davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya
yüklenen külfeti dikkate alacaktır.
72. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/807, 19/12/2013, § 38).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
73. Başvuru konusu olayda başvurucu, uyuşmazlık konusu taşınmaz
bölümü yönünden imar affı başvurusunda bulunmuş ve kendisine 14/8/1986
tarihinde tapu tahsis belgesi verilmiştir. Bu taşınmazın bulunduğu yerde 1989
yılında imar ıslah planı yapılmış, 21/12/1989 tarihli
plan tadilatıyla da taşınmazın imar durumu konut alanı olarak belirlenmiştir.
Başvurucu bunun üzerine, kanunda öngörülen tescil koşullarının gerçekleştiği
iddiasıyla Hazine aleyhine 18/6/2007 tarihinde tapu
iptali ve tescil davası açmıştır. Ancak mahkemenin yargı çevresinin değişmesi,
dava konusu taşınmazın yargılama devam ederken Hazine tarafından TOKİ'ye
devredilmesi gibi nedenlerle yargılama uzun sürmüş, davanın açıldığı tarihten
ancak yaklaşık dört yıl gibi bir süre geçtikten sonra 27/7/2011
tarihinde keşif icra edilebilmiştir. Başvurucu yapılan keşif sonucu taşınmazın
belirlenen rayiç bedelini de mahkeme veznesine depo etmiş ve Mahkemece
başvurucu yararına bütün koşulların gerçekleştiği belirtilerek 1/3/2012 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak
hükmün temyizi aşamasında Yargıtay, diğer bütün koşulların gerçekleşmiş
olduğunu kabul etmekle birlikte, yargılama sırasında 2010 yılında yapılan imar
plan değişikliğiyle taşınmazın imar durumunun "meslek lisesi alanı"
olarak belirlendiği gerekçesiyle 17/10/2012 tarihinde
hükmü bozmuştur. Mahkeme de 30/5/2013 tarihinde bozma
ilamına uymuş ve davanın reddine karar vermiştir. Yargıtay da 26/5/2014 tarihinde hükmü vekâlet ücreti yönünden düzelterek
onamıştır.
74. Derece mahkemelerinin 2981 sayılı Kanun ile ilgili somut
davadaki yorum ve tespitlerinden de anlaşıldığı üzere, tapu tahsis belgesinin,
başvurucuya taşınmazı kullanma ve anılan Kanun'da öngörülen koşulların yerine
getirilmesi kaydıyla bu taşınmazı edinme hakkı tanıdığı anlaşılmaktadır. Buna
göre öncelikle, hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesi
mevcut olmalıdır. Somut olayda başvurucuya tapu tahsis belgesinin verilmiş
olduğu ve bu belgenin hukuki geçerliliğini de kaybetmediği tespit edilmiştir.
İkinci olarak, tahsise konu yerde 3194 sayılı Kanun'un 18. maddesi uyarınca
imar uygulama planı veya 2981 sayılı Kanun uyarınca ıslah imar planı yapılmış
olmalıdır. Uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1989 yılında ıslah imar
planı yapıldığı anlaşılmaktadır. Üçüncü olarak başvurucuya tapu tahsis belgesi
gereğince başka bir yerden tahsis de yapılmadığı belirlenmiştir. Yine
taşınmazın rayiç bedeli de keşif yapılarak uzman bilirkişiler aracılığıyla
saptanmış ve mahkeme veznesine depo edilmiştir. Dolayısıyla bu koşulların
tamamının somut olayda gerçekleşmiş olduğu derece mahkemelerince kabul
edilmiştir.
75. Başvuru konusu olayda başvurucunun tescil talebi bakımından
belirleyici koşul ise tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılıp ayrılmadığı ve
imar planına göre konut alanında kalmış olup olmadığı hususunun
değerlendirilmesidir. İhlal iddiasına konu taşınmazın 21/12/1989
tarihinde yapılan plan tadilatına göre konut alanında kaldığı açıktır. Nitekim
taşınmazın imar durumunun başvurucunun açtığı dava öncesinde değişmediği,
belediyece gönderilen 12/9/2006 tarihli yazı
içeriğinden de anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun tescilini talep ettiği
taşınmaz bölümünün imar durumunun dava tarihi itibarıyla "konut
alanı" olarak belirlenmiş olduğu dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte,
başvurucudan kaynaklanmadığı anlaşılan mahkemenin yargı çevresinin değişmesi,
dava konusunun el değiştirmesi gibi sebeplerle yargılamanın uzun sürdüğü ve
yargılama devam ederken taşınmazın imar durumunun değiştirildiği görülmektedir.
Buna göre belediye tarafından taşınmazın imar durumu "meslek lisesi"
olarak değiştirilmiştir. Yargıtay da taşınmazın konut alanı olmaktan
çıkarılarak kamu hizmetine ayrılmış olması nedeniyle başvurucu adına tescil
edilemeyeceği gerekçesine dayanarak davanın kabulüne ilişkin İlk Derece
Mahkemesinin kararını bozmuştur. Dolayısıyla derece mahkemelerinin, tescil
koşullarının aslında dava tarihi itibarıyla gerçekleştiğini kabul ettikleri
ancak yargılama sonrası yapılan imar planı değişikliğini gerekçe göstererek
davayı reddettikleri görülmektedir. Bu durumda, yargılama uzun sürmemiş olsaydı
başvurucunun tescil talebinin kabul edilmiş olacağı açıkça belirlidir. Diğer
bir deyişle başvuruya konu yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması
başvurucunun aleyhine bir durum ortaya çıkarmıştır.
76. Buna göre taraflar arasında yargılama başladıktan sonra
belediye tarafından yapılan imar durum değişikliğiyle davalı Hazinenin
başvurucuya nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bunun
ise başvurucu yönünden öngörülebilir bir durum olmadığı kuşkusuzdur. Hâlbuki
davanın açıldığı tarihte başvurucunun uyuşmazlık konusu taşınmazı (mülkü)
edinme hususunda meşru bir beklentisinin olduğu derece mahkemelerince de kabul
edilmiştir. Nitekim Yargıtay ayrıca, İlk Derece Mahkemesince başvurucu aleyhine
vekâlet ücretine hükmedilmesini başvurucunun dava açılmasına sebebiyet
vermediği gerekçesiyle hukuka aykırı görmüştür. Üstelik yerleşik Danıştay
içtihatlarına göre başvurucunun, yargılama sırasında yapılan söz konusu imar
planı değişikliğine karşı dava açma hakkının da mevcut olmadığı görülmektedir.
Başvurucu, mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklentisinin bulunduğu
değerlendirilen söz konusu taşınmaz bölümü üzerinde bu beklentisi doğrultusunda
çeşitli yatırımlar yaptığını ve işyerinin mevcut olduğunu da öne sürmektedir.
Başvurucunun tescil talebine ilişkin davanın reddedilmesiyle, bu taşınmazı
kullanım olanağı da ortadan kalkmaktadır. Buna karşın başvurucunun uğradığı
zararların giderimine ilişkin herhangi bir yolun da
mevcut olmadığı görülmektedir.
77. Sonuç olarak başvurucuya tapu tahsis belgesi verilmiş,
tahsis belgesi verilen taşınmazın bulunduğu yerde ıslah imar planı yapılarak
taşınmazın imar durumu "konut alanı" olarak belirlenmiştir. Başvurucu
da 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil koşullarının gerçekleşmiş olduğu
iddiasıyla tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Derece mahkemeleri de kanunda
öngörülen tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleştiğini tespit
etmiştir. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında taşınmazın
mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisi doğmuştur. Ancak yargılama
sırasında taşınmazın imar durumunun değiştirilmesi gerekçesine dayalı olarak
başvurucunun tescil davası reddedilmiştir. Böylece başvurucu lehine mevcut olan
hukuksal durum, kamu gücü eliyle ve tek taraflı olarak öngörülemez bir biçimde
değiştirilmiştir. Üstelik bu durum, başvurucunun elinde olmayan sebeplerle ve
bütünüyle kamu makamlarının tutumundan kaynaklanmış, ancak meydana gelen
sonuçtan yine kamu makamları yararlanmıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin
tescil koşullarının yargılama sırasında değişebileceğini meşru gören söz konusu
kabulünün, başkaca herhangi bir giderim imkânının da sağlanmadığı dikkate
alındığında, başvurucu açısından şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfete
yol açtığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun kamunun yararı ile
mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin başvurucu
aleyhine bozulduğu sonucuna varılmıştır.
78. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
79. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
80. Başvurucu, ihlalin tespiti ile mülkiyet hakkının korunmasına
karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
81.Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
82. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 16.
Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.