TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ BİLBAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13550)
|
|
Karar Tarihi: 26/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
1) Ali
BİLBAY
|
|
|
2) Emine
DEMİR
|
|
|
3) Hacer
BİLBAY
|
|
|
4) Hatice
BİLBAY
|
|
|
5) İsa
BİLBAY
|
|
|
6) İsmail
BİLBAY
|
|
|
7) Sait
BİLBAY
|
|
|
8) Şemse
BİLBAY
|
|
|
9) Yasin
BİLBAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
KIRBOĞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucular; başvurucu Hatice Bilbay'ın
oğlu, diğer başvurucuların kardeşi olan H.B.nin
28/5/2005 tarihinde rahatsızlanması üzerine Eskişehir Devlet Hastanesi Alpu
Entegre Hizmet Birimine kaldırıldığını, ancak bu birimde gerekli tanı ve
tedavilerin yapılmaması sonucu idarenin hizmet kusuru nedeniyle vefat ettiğini
ileri sürerek olay nedeniyle uğradıkları zararların tazmini talebiyle Sağlık
Bakanlığı aleyhine 3/3/2006 tarihinde maddi ve manevi tazminat istemi ile tam
yargı davası açmışlardır.
10. Eskişehir 1. İdare Mahkemesinin 29/6/2007 tarihli ve
E.2006/797, K.2007/1328 sayılı kararı ile başvurucular tarafından davalı
idareye yapılmış bir başvuru bulunmadığı gerekçesi ile dava dilekçesinin bir
örneğinin davalı idareye tevdiine karar verilmiştir.
11. Başvurucuların talebinin Sağlık Bakanlığınca zımnen
reddedilmesi üzerine başvurucular tarafından Sağlık Bakanlığı aleyhine
18/12/2007 tarihinde maddi ve manevi tazminat istemi ile tam yargı davası
açılmıştır.
12. Eskişehir 1. İdare Mahkemesinin 13/11/2008 tarihli ve
E.2008/76, K.2008/966 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 7/5/2014 tarihli ve E.2013/3990, K.2014/3507 sayılı ilamıyla ilk
derece mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
14. Davalı idarenin karar düzeltme istemi, aynı Dairenin
30/12/2015 tarihli ve E.2014/9317, K.2015/9358 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
15. Bozma kararına uyularak yapılan yeniden incelemede,
Eskişehir 1. İdare Mahkemesinin 12/1/2017 tarihli ve E.2016/427, K.2017/43
sayılı kararı ile başvurucuların maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne,
davanın açılış tarihi ve ıslah tarihleri dikkate alınarak yasal faize
hükmedilmesine karar verilmiştir.
16. Temyiz talebi üzerine temyiz merciine gönderilen yargılama
dosyası Danıştay Onbeşinci Dairesinde E.2017/980
numarası ile derdesttir.
17. Başvurucular 13/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 26/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
19. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
A. Başvurucu İsmail Bilbay’ın Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
20. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 83. maddesi ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi gereği
başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla
bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde
başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk
lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilir.
21. Genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele
alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını
zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini
ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının, ilgili düzenlemelerle bireysel
başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel
başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve mahkemenin başvuruyu gereği gibi
değerlendirmesini engelleyen davranışların, başvuru hakkının kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).
22. Bu kapsamda özellikle Anayasa Mahkemesini yanıltmak amacıyla
gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge
sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur
hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan
ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler
hakkında Mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir
kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı
kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit
veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven
Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No:
2013/7302, 20/4/2016).
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 28.
maddesine göre gerçek kişiler hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle
sona ermektedir. Ölüm ile kişiliği sona erenler için ise artık hak ve fiil
ehliyetine sahip olduklarından söz etmeye olanak bulunmamaktadır. 11/1/2011
tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 43. maddesinde ve 513.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan hükümlerden anlaşıldığı üzere hukuki
işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında temsil yetkisine dair sözleşme,
aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça
taraflardan birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme
gerek kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman
Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28). Bu bakımdan müvekkilin ölümü ile
davaya vekâlet son bulduğundan müvekkilin sağlığında düzenlediği vekâletname
ile yetkili kıldığı vekili (avukatı), müvekkilin ölümünden sonra onun adına
dava açamaz (Abdulhalim Özdemir ve diğerleri, B. No: 2014/9850, 16/11/2016, §
28).
24. Başvuru konusu olayda başvurucu Hatice Bilbay,
oğlu İsmail Bilbay'a velayeten
29/3/2007 tarihinde Avukat Mehmet Kırboğa’ya vekâlet
vermiştir. Nüfus kayıtlarına göre başvurucu İsmail Bilbay'ın
2/7/2014 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Vekil tarafından 13/8/2014
tarihinde başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü
konusunda bir bilgiye yer verilmediği gibi başvuru sonuçlanana kadar da bir
bildirimde bulunulmayarak Mahkemeyi yanıltıcı bir davranışın ortaya konulduğu
anlaşılmaktadır. Başvuru tarihinden önce vefat eden başvurucu adına aksi bir
kanıya varılacak durum bulunmadığından vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat
tarafından yapılan bireysel başvuruda, başvurucunun güncel bir hakkının ihlal
edildiği iddiasının değerlendirilmesi söz konusu olamayacaktır.
25. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
26. Avukat Mehmet Kırboğa aleyhine,
Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı
Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi
uyarınca takdiren 1.000 TL disiplin para cezasına
hükmedilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucuların
Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
30. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar, başvurucuların 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi kapsamında davalı idareye başvuru
yapmaksızın doğrudan dava açmaları nedeniyle dava dilekçesinin bir örneğinin
davalı idareye tevdiine karar verilmesi sonucunda başvuruculara atfedilebilecek
bir gecikmenin de olduğu dikkate alındığında, somut olayda (18/12/2007
tarihinden itibaren) yaklaşık 9 yıl 10 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varılması gerekir.
31. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
32. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
33. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
34. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
35. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında;
i. Başvurucular Ali Bilbay,
Hatice Bilbay ve Sait Bilbay'ın
aynı konutu paylaştığı ve ekonomik birliktelik içerisinde olduğu dikkate
alınarak net 9.600 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine,
ii. Başvurucular Emine Demir, Hacer Bilbay,
İsa Bilbay, Şemse Bilbay ve
Yasin Bilbay'ın farklı konutlarda ikamet ediyor
olmaları dikkate alınarak net 9.600 TL manevi tazminatın başvuruculara ayrı
ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
36. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucu İsmail Bilbay
hariç olmak üzere diğer başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu İsmail Bilbay yönünden
yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanılması nedeniyle REDDİNE,
2. Avukat Mehmet Kırboğa'nın 6216
sayılı Kanun’un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
83. maddesi uyarınca takdiren 1.000 TL disiplin para
cezası ile CEZALANDIRILMASINA,
B. Diğer başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. 1. Başvurucular
Ali Bilbay, Hatice Bilbay
ve Sait Bilbay'a net 9.600 TL manevi tazminatın
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
2. Başvurucular
Emine Demir, Hacer Bilbay, İsa Bilbay,
Şemse Bilbay ve Yasin Bilbay'anet
9.600 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
3. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucu İsmail Bilbay dışında diğer başvuruculara
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Danıştay Onbeşinci
Dairesine (E.2017/980) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Şanlıurfa Barosuna ve Türkiye Barolar
Birliğine GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.