TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEVAT AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13886)
|
|
Karar Tarihi: 4/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Cevat AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük
belirlenmesi, hükmedilen bedele faiz işletilmemesi, mahkemece ilk kararda
hükmedilerek başvurucuya ödenen tazminat miktarının Yargıtayın
bozma kararına uyularak düşürülmesi dolayısıyla davalı idareye iadesine karar
verilen tutara ayrıca mevduat faizi işletilmesine hükmedilmesi nedenleriyle
mülkiyet hakkının; yargılamanın yaklaşık dört yıl sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada görüş sunmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1947 doğumlu olup Zonguldak ili Alaplı ilçesinde
ikamet etmektedir.
9. Başvurucunun Zonguldak ili Alaplı ilçesi Kıran köyünde kâin
102 ada 528 parsel sayılı taşınmazının 2.373,94 m²lik alanı Karayolları Genel
Müdürlüğünce (idare) Alaplı-Akçakoca yolunun yapılması amacıyla 10/8/2010
tarihinde kamulaştırılmıştır.
10. Tarafların kamulaştırma bedelinde anlaşamamaları üzerine
idare tarafından 3/1/2011 tarihinde Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme)
bedel tespiti ve tescil davası açılmıştır. Mahkemece taşınmaz mahallinde
bilirkişilerle birlikte keşif icra edilmiştir.
11. Bilirkişi raporunda, üzerinde 20-25 yıllık fındık bahçesi
bulunan taşınmazdan dekar başına yıllık 150 kg fındık ürünü elde edilebileceği
ve fındığın kilogram birim fiyatının da 5 TL olduğu belirtilmiştir. Buna göre
750 TL olan brüt gelirden 120 TL olarak hesaplanan masraflar da düşüldükten
sonra net gelir ise 630 TL şeklinde hesaplanmıştır. Raporda, Yargıtay
içtihadına göre Karadeniz Bölgesinde kapitalizasyon
faizinin %3 ile %5 arasında olduğu hatırlatılarak taşınmazın denize yakın
olması ve eğiminin %2-3 olması sebepleriyle kapitalizasyon
faizinin %3 olarak dikkate alınması gerektiği kanaati açıklanmıştır. Raporda
ayrıca;
-Taşınmazın ilçe merkezine 5 km mesafede olması, elektrik ve yol
gibi kamu hizmetlerinden yararlanması ve kara yoluna yakınlığı nedeniyle (%65),
-Karadeniz Sahil Yoluna yakın olmasının sağladığı ulaşım ve
pazara erişim kolaylığı nedeniyle (%60),
-Taşınmazın, iskân için tercih edilen 0-100 metre rakımında
bulunması ve bu rakımdaki tarım arazisinin kıt olması nedeniyle (%70),
-Bölgede tarım arazilerine verilen manevi değer nedeniyle (%50),
-Bölgedeki yoğun ormanlık nedeniyle tarım arazisinin kıt
bulunması, emsal satışların 104 TL olması ve bölgenin tersane ilan edilmesi
nedenleriyle (%100) olmak üzere toplamda taşınmazın değerinin %345 oranında
artırılması gerektiği ifade edilmiştir. Raporda, yıllık net gelirin (630 TL) kapitalizasyon faizi oranına (%3) bölünmesiyle tespit
edilen 21 TL'ye, hesaplanan objektif değer artış oranı da (21x345/100=72,45) da
eklenmek suretiyle taşınmazın metrekare değeri 93,45 TL olarak bulunmuştur.
Buna göre ödenmesi gereken net kamulaştırma bedeli 244.689,15 TL şeklinde
saptanmıştır.
12. Mahkemece, bilirkişi raporu yeterli görülerek raporda
belirlenen 244.689,15 TL başvurucu adına açılan banka hesabına bloke
ettirilmiştir. Mahkeme, 7/7/2011 tarihli kararıyla bilirkişi raporuna istinaden
kamulaştırma bedelini 244.689,15 TL olarak tespit etmiş ve taşınmazın kamulaştırılan
bölümünün idare adına tesciline hükmetmiştir.
13. Mahkeme kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire)
15/3/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında, dava konusu
taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporundaki özelliklerine göre objektif değer
artışının %200'den fazla olmaması ve Daireye intikal eden dosyalar ile
taşınmazın özelliklerine göre kapitalizasyon faizinin
de %4 olarak dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
14. Bozma kararına uyan Mahkeme, bilirkişiden bozma kararının
gerekçesine uygun ek rapor düzenlemesini istemiştir. Bozma kararındaki
gerekçeye uygun olarak düzenlenen ek bilirkişi raporunda taşınmazın metrekare
değeri 47,25 TL, kamulaştırılan kısmının bedeli ise 122.335,11 TL olarak tespit
edilmiştir.
15. Mahkemece 4/4/2013 tarihli kararla taşınmaz bedelinin
bilirkişi raporu doğrultusunda 122.335,11 TL olarak tespit edilmesine
hükmedilmiştir. Mahkeme, önceki kararda fazladan hükmedilerek başvurucu adına
açılan banka hesabına bloke edilen 122.354,04 TL farkın da varsa işleyen
mevduat faiziyle birlikte idareye iadesine karar vermiştir.
16. Bu karar Dairenin 15/1/2014 tarihli kararıyla onanmış, karar
düzeltme istemi de 30/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar
15/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 14/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz
malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, …
asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin
tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın
malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de
tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası
için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler
marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için
mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde
mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara
tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve
bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde
hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak
üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve
bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve
hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen
bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir.
… İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair
makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma
bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve
paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların
bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md)
Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu,
kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile
birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal
veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü,
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve
unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca
yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma
tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde
getireceği net gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve
yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
…. ”
20. Dairenin 5/7/2007 tarihli ve E.2007/6711, K.2007/8920 sayılı
kararının ilgili bölümü şöyledir:
“2-Yargıtay uygulaması ile benimsenen bilimsel verilere göre Türkiye
genelinde kapitalizasyon faiz oranı 3 ile 15 arasında
değişmektedir. Kapitalizasyon faiz oranının % 3
alınabilmesi için taşınmazın; nüfus yoğunluğunun çok, arazinin kıt bulunduğu karadeniz sahil bandı gibi bölgelerde bulunması gerektiği
gözetilerek, dava konusu taşınmaz için kapitalizasyon
faiz oranının % 4'ten az olamıyacağı düşünülmeden,
taşınmaz bedelinin fazla tesbit edilmesi ve bu konuda
bilirkişi kurulundan ek rapor alınmaması,
Doğru görülmemiştir."
21. Dairenin 11/3/2008 tarihli ve E.2008/105, K.2008/2933 sayılı
kararının ilgili bölümü şöyledir:
“1-Kapitalizasyon faizi Türkiye genelinde % 3
ile % 15 oranları arasında değişmektedir. Asgari hadden kapitalizasyon
faizi uygulanabilmesi için taşınmazların bulunduğu bölgenin Karadeniz sahil
bandı gibi nüfus yoğunluğunun son derece fazla ve arazinin de kıt olması
gerekir. Dava konusu taşımaz bu nitelikleri taşımamaktadır.
Açıklanan
nedenle kapitalizasyon faizinin % 4 oranından daha
düşük alınması mümkün değildir. Belirtilen orana göre hesaplama yapılması için
raporu hükme esas alınan bilirkişi kurulundan ek rapor alınması veya bu konuda
mahkemece resen hesaplama yapılarak hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme
ile fazla bedele hükmedilmesi,
...
Doğru görülmemiştir."
22. Dairenin 10/11/2009 tarihli ve E.2009/9745, K.2009/15339
sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“1-Kapitalizasyon faizi, Yargıtay İçtihatlarına ve bilimsel verilere
göre Türkiye genelinde %3 ve %15 arasında değişmektedir. Arazinin az, nüfusun
yoğun olduğu Karadeniz sahil bandı gibi bölgelerde kapitalizasyon
faizi %3 oranında uygulanmaktadır. Ancak dava konusu taşınmazın bulunduğu
bölgeden gelen dava dosyaları ile taşınmazın bilirkişi raporunda yazılı
özellikleri dikkate alındığında (İlçe merkezine, yola uzaklığı vs.) kapitalizasyon faizinin %5 oranında olacağı gözetilmeden
daha yüksek oranda kabulü ile taşınmaza eksik bedel tespiti,
...
Doğru görülmemiştir."
23. Dairenin 18/9/2012 tarihli ve E.2012/12187, K.2012/16711
sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“3-Bu bölgeden Dairemize intikal eden dosyalar
ve taşınmazın özelliklerine göre kapitalizasyon faiz
oranının % 4 olacağı gözetilmeden daha düşük oranda kabulü ile fazla bedele
hükmedilmesi,
...
Doğru görülmemiştir."
24. Dairenin 28/11/2012 tarihli ve E.2012/16707, K.2012/24282
sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“1) Taşınmazın bilirkişi raporunda yazılı özellikleri,
konumu ve yerleşim yerine yakınlığı gözetilerek gelir metoduna göre tespit
edilen m2 birim bedeline % 200yerine, daha yüksek oranda objektif değer
arttırıcı unsur eklenerek fazla bedele hükmedilmesi,
2) Aynı bölgeden Dairemize intikal eden dava
dosyaları ve taşınmazların özelliklerine göre kapitalizasyon
faiz oranının % 4 olacağı gözetilmeden, % 3 kabulü ile fazla bedel takdiri,
...
Doğru görülmemiştir."
25. Dairenin 28/11/2012 tarihli ve E.2012/16671, K.2012/24283
sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“1) Taşınmazların bilirkişi raporunda yazılı özellikleri,
konumu ve yerleşim yerine yakınlığı gözetilerek gelir metoduna göre tespit edilen
m2 birim bedeline % 200yerine, daha yüksek oranda objektif değer arttırıcı
unsur eklenerek fazla bedele hükmedilmesi,
2) Aynı bölgeden Dairemize intikal eden dava
dosyaları ve taşınmazların özelliklerine göre kapitalizasyon
faiz oranının % 4 olacağı gözetilmeden, % 3 kabulü ile fazla bedel takdiri,
...
Doğru görülmemiştir."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de
kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde
aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi
edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit
edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada
başvuranların üzerine meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve
aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır
(Aka/Türkiye, B. No: 19639/92,
23/9/1998, §§ 48-50; Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, §§ 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, §§ 57-60).
27. AİHM, istikrarlı olarak kamu makamlarınca yapılacak
ödemelerin gecikmesini faiz ödemeleriyle ilişkilendirmektedir. AİHM'in çeşitli kararlarında makul olmayan bir gecikme gibi
nedenlerle tazminatın değer kaybettiği durumlarda bu tazminatın yeterliliğinin
azalacağı belirtilmiştir (Angelov/Bulgaristan, B. No: 44076/98, 22/4/2004,
§ 39; Almeida Garrett, Mascarenhas Falcão ve diğerleri,B.
No: 29813/96-30229/96, § 54). Nitekim böyle başvurularda AİHM, esas itibarıyla
kamu makamlarının geçen süre nedeniyle ödenmesi gereken tutardaki değer
kayıplarını telafi etmek için gecikme faizi ödeyip ödemediğini dikkate
almaktadır. Kısacası AİHM, mülkiyet hakkı kapsamında faiz ödemesini, esasen
devletin borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar
arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını giderme yükümlülüğüyle
ilişkilendirmektedir (Akkuş/Türkiye,
§ 29).
28. Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon
karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir. Mahkemelerce
belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi hâlinde daha katı bir tutum
sergileyerek %5'e kadar değer kayıplarını hesaplama faktörlerindeki
değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (Arabacı/Türkiye
(k.k.), B. No: 65714/01, 7/3/2002; Dökmeci/Türkiye, B. No: 74155/14,
6/12/2016, § 56). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının
icra edilmesi ile ilgili bir sorundur. Mahkemelerde geçen yargılama süresindeki
enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer kaybı yönünden ise meydana
gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu konuda
kamusal makamların belirli bir takdir yetkisinin olduğu da gözetilerek, bu
farkın başvurucular açısından aşırı bir yük getirip getirmediği incelenerek
karar verilmektedir (Aka/Türkiye,
§§ 41-51; Güleç ve Armut/Türkiye (k.k.), B. No: 25969/09, 16/11/2010).
29. AİHM'in Eko-Elda Avee/Yunanistan
kararında (B. No: 10162/02, 09/03/2006), haksız olarak tahsil edilen verginin
beş yıl beş ay sonra faizsiz olarak iade edilmesinin, belli bir meblağdan
yararlanma hakkı uzun süre engellenen başvurucunun mali durumunda önemli bir
zarara yol açması nedeniyle ölçülü görülmemiş ve mülkiyet hakkının ihlaline
karar verilmiştir (Eko-Elda
Avee/Yunanistan, §§ 23-31).
30. Yine benzer şekilde
Sefine Baş/Türkiye kararında da (B. No: 49548/99, 24/06/2008)
tazminatın faiz ödemesine bağlı değer kaybına ilişkin şikâyetler incelenmiştir.
Başvuruya konu olayda, idare mahkemesince başvurucunun 15/9/2003 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere dul aylığına hak kazandığı kabul edilmiştir. AİHM
öncelikle idare mahkemesinin kararının talep edilebilir bir “alacak”
oluşturduğunu ve bu nedenle başvurucunun Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülkiyet oluşturan bir hakkının
mevcut olduğunu belirtmiştir. Mahkeme ayrıca bu hakkın, başvurucuya Emekli
Sandığına başvurduğu tarihten itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük
olarak tanındığını vurgulamıştır. Bununla birlikte AİHM, başvurucuya salt bu
hakkın tanınmış olmasının, başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmadığını
kabul etmiştir. AİHM'e göre mağdur sıfatının ortadan
kalkabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zamanında hem de mağdurun bu hakkı
kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi yoluna
gidilmesi gerekmektedir. Mahkeme bu çerçevede, başvurucunun banka hesabına
yatırılan paranın, yargılamada geçen süre zarfında uğranılan maddi kaybın
sonuçlarını gidermeye yetmediğini belirtmiştir. AİHM geçen sürenin yalnızca
devlete yarar sağladığını ve ilgili dönemde Türkiye'de paranın hızla değer
kaybettiğini gözönüne alarak başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sefine
Baş/Türkiye, §§ 58-64).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma
Hakkı Yönünden
32. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
33. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
34. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
35. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 3 yıl 6 aylık
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
36. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Bedel Tespitiyle
İlgili Şikâyetler
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, Dairenin gerekçesiz ve önceki kararlarıyla
çelişecek şekilde kapitalizasyon faizinin %4 olması, objektif
değer artışının ise %200'den fazla olmaması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme
kararını bozması nedeniyle taşınmazın gerçek bedelini elde edemediğini
belirtmektedir. Aynı yerdeki başka bir taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin
bedel tespiti davasında kapitalizasyon faizinin %3,
objektif değer artış oranının ise %250 olarak kabul edildiğini belirten
başvurucu, Dairenin hiçbir bilimsel temele dayanmadan derece mahkemesinin
yerine geçerek karar vermesi nedeniyle mülkiyet hakkı ve gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
39.
Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Başvurucunun kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin
şikâyetinin, açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
41. Somut olayda başvurucunun taşınmazının bir bölümü
kamulaştırılmıştır. Taşınmaz malvarlığının, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan
mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
Başvurucunun taşınmazının bir kısmının mülkiyetinin devletin üstün buyurma
gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere
taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
43. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
(1) Kanunilik
45. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da
düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucunun taşınmazının Alaplı-Akçakoca yolunun
yapılması amacıyla idare kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin
2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda
mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
46. Somut olayda, başvurucunun taşınmazı Alaplı-Akçakoca yolunun
yapılması amacıyla kamulaştırılmıştır. Karayolu yapılmasında kamu yararı
bulunduğu açıktır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
47. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012;
E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15,
K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19,
29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015;
E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 38).
48. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde,
hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken
adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir
ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle
malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır.
Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının
sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek
bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut
olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna
ulaşılabilir.
49. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı devlete
birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Pozitif yükümlülükler kural
olarak özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı anayasal koruma
sağlamakla birlikte kamu otoritelerince gerçekleştirilen müdahalelerde de
devletin özellikle usule ilişkin bazı pozitif yükümlülükleri söz konusu
olabilir. Bunlar kamu tarafından gerçekleştirilen müdahalenin etkilerini
giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri
kapsamaktadır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 67).
50. Mülkiyet hakkına kamu otoriteleri tarafından müdahalede
bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz
sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve
kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki
mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülükleri gereği olduğu gibi
söz konusu mekanizmaların var olup olmadığı hususu, aynı zamanda müdahalenin
ölçülülüğünün değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulacak bir unsurdur. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması
veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan
kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi ya da fiilen adil ve etkili bir
karar verme sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumunda müdahalenin ölçülü
olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, § 68).
51. Öte yandan müdahaleyle başvurucuya yüklenen külfetin
dengelenmesi amacıyla tanınan imkânlara ilişkin olarak oluşturulan idari veya
yargısal mekanizmalar kapsamında uygulanan hukuk kurallarının belirsiz olması
ya da öngörülebilirlik kriterini taşımaması durumunda da ölçülülük ilkesinin
zedelenmesi söz konusu olabilir. Bu aşamadaki hukuk kurallarından kastedilen,
müdahaleye imkân tanıyan, diğer bir anlatımla müdahalenin kanuni dayanağını
oluşturan kurallar olmayıp müdahale ile malik üzerinde oluşan aşırı yükün
dengelenmesi gayesiyle teşkil ettirilen hukuk yollarının işletilmesi sürecinde
tatbik edilen kurallardır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
52. Somut olayda, taşınmazı kamulaştırılan başvurucuya ödenmesi
gereken tazminat miktarının tespitine yönelik açılan davada Mahkemece
taşınmazın gerçek bedelinin tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi
yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda kapitalizasyon
faizi %3, objektif değer artış oranı ise %345 kabul edilmek suretiyle yapılan
hesaplamaya göre kamulaştırma bedeli 244.689,15 TL olarak tespit edilmiş ve
Mahkemece bu bedele hükmedilmiştir. Ancak kararı temyizen
inceleyen Daire, objektif değer artışının %200'den fazla olamayacağı ve kapitalizasyon faizinin de %4 olarak dikkate alınması
gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Bozma kararı doğrultusunda yeniden
yapılan hesaplamada taşınmaz bedeli 122.335,11 TL olarak belirlenmiştir.
53. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği
hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin
gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir
konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman
Mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman
dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir
mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda
bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile
ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık
incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve
diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve Diğerleri, B. No:
2014/1964, 23/2/2017, § 52).
54. Başvurucu, kapitalizasyon faizinin
%4 olarak dikkate alınması suretiyle tespit edilen bedelin, taşınmazın gerçek
değerine karşılık gelmediğini öne sürmüştür. Başvurucu lehine hükmedilen
tazminatın taşınmazın gerçek bedelini yansıtıp yansıtmadığının ve dolayısıyla
müdahalenin ölçülü olup olmadığının denetiminin yapılabilmesi bakımından kapitalizasyon faizinin mahiyetinin ortaya konulması
gerekmektedir.
55. 2942 sayılı Kanunun 11. maddesinin (f) bendinde araziler
için kamulaştırma bedeli tespitinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii
ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net getiri
esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve sürekli tarımsal getiri
istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il
merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve
mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları
doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmi
birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadırlar
(Tahsin Erdoğan, B. No:
2012/1246, 6/2/2014, § 63).
56. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım
ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan
kilogram satış fiyatları esas alınarak arazinin, değerlendirme yılında bir
dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama
masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama
fiyatları değil, hasat dönemindeki fiyatları esas alınır.
57. Kapitalizasyon faizi taşınmazın
bedelinin belirlenmesinde hesaba katılan bir unsur olup yıllık net geliri ile
gerçek satış bedeli arasındaki oranı ifade etmektedir. Kapitalizasyon
faizi, bir kapital (sermaye) olarak taşınmazın yıllık getirisinin
(semeresinin), bunun gerçek değerine olan oranını göstermektedir. Kapitalizasyon faizi ile taşınmazın değeri arasında ters
bir orantı söz konusudur. Bu oran küçüldükçe taşınmazın değeri artmaktadır. Taşınmazın
metrekare birim fiyatı belirlenirken taşınmazın yıllık net geliri bölgedeki kapitalizasyon faizi oranına bölündüğünden kapital faizi
oranı (bölen) ne kadar küçük olursa sonuç da o kadar büyük olmaktadır. Bilimsel
veriler Türkiye'de bu oranın %3 ile %15 arasında değiştiğini göstermektedir. Bu
oran belirlenirken, taşınmazın toprak yapısının yanında bölgedeki nüfus
yoğunluğu, arazinin kıtlığı, arazinin mevkii, yerleşim yerlerine uzaklığı,
pazara yakınlığı gibi unsurlar dikkate alınmaktadır.
58. Öte yandan, taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar
da değerin belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak
sayılması mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı,
ticari ve iş kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı,
imarlı bölgelere yakınlığı gibi özellikler örnek gösterilebilir.
59. Olayda bilirkişi raporunda kapitalizasyon
faizi oranı üst sınır olan %3, objektif değer artış oranı ise %345kabul
edilerek, taşınmazın metrekare birim değeri 93,45 TL şeklinde tespit edilmiş ve
buna dayanılarak kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır. Ancak Dairenin bozma
kararı üzerine kapitalizasyon faizinin %4, objektif
değer artış oranının ise %200 olarak uygulanması nedeniyle taşınmazın metrekare
birim fiyatı 47,25 TL şeklinde tespit edilmiştir.
60. Dairenin, genel olarak Karadeniz Bölgesi ve özelde de
taşınmazın bulunduğu Zonguldak ili Alaplı ilçesinde yapılan kamulaştırmalara
ilişkin bedel tespiti davalarında verdiği kararlara bakıldığında (bkz. §
20-25), söz konusu bölgedeki tüm taşınmazlar yönünden istikrarlı bir biçimde kapitalizasyon faizinin %4 olarak uygulandığı
görülmektedir. Dolayısıyla taşınmazın bulunduğu bölgedeki taşınmazlar yönünden kapitalizasyon faizinin %4 olarak dikkate alınması
gerektiği şeklindeki uygulamasının istikrar kazandığı ve bu konuda belirliliğin
sağlandığı tespit edilebilmektedir. Başvurucu aynı yerdeki başka bir taşınmazın
kamulaştırılmasına ilişkin bedel tespiti davasında kapitalizasyon
faizinin %3 olarak kabul edildiğini ileri sürmekte ise de Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi'nden yapılan araştırmada söz konusu rapora dayanılarak kurulan
hükmün, Dairenin 4/3/2013 tarihli ve E.2012/26742, E.2013/3538 sayılı kararıyla
başvurucu ile ilgili ve bireysel başvuruya konu edilen karardaki gerekçeyle
bozulduğu anlaşılmaktadır.
61. Bilimsel verilere göre Türkiye'de %3 ile %15 arasında
değiştiği kabul edilen kapitalizasyon faizi oranının,
bilirkişi raporunda en üst sınır olan %3 üzerinden hesaplanmış olması dikkat
çekicidir. Raporda, kapitalizasyon faizi oranının üst
sınırdan hesaplanmasının gerekçesi, taşınmazın denize yakın ve eğiminin %2-3
olması şeklinde gösterilmektedir. Bu gerekçe, asgari sınırın üzerine çıkılması
gerektiği bakımından anlamlı ise de neden azami sınır üzerinden bir belirleme
yapıldığını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle ihtilaf konusu
taşınmazın bulunduğu bölge için yerleşik hâle gelen ve üst sınırın bir puan
altında olan %4 kapitalizasyon faiz oranı dikkate
alınarak yapılan hesaplamanın taşınmazın gerçek değerinin tespitine engel
teşkil etmediği sonucuna ulaşılmaktadır.
62. Öte yandan, Dairenin, taşınmazın değerini etkileyen objektif
nedenler sebebiyle taşınmazda meydana gelecek değer artışının %200 olduğu
yolundaki kabulünün keyfî olmayıp belli ölçüde istikrara kavuşmuş uygulamasına
dayandığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar değeri etkileyen objektif nedenlerin
her somut taşınmaz yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesinin daha isabetli sonuçlar
doğurması mümkün ise de somut olaydaki bilirkişi raporunda saptanan ve %345
oranında artışa yol açtığı kanaatine ulaşılan objektif değer artış nedenlerinin
bir kısmının spekülatif olduğu bir kısmının ise mükerreren hesaplamaya
katıldığı görülmektedir. Örneğin bölgede tarım arazilerine verilen manevi değer
nedeniyle %50 oranında yapılan değer artışının somut bir değerlendirmeden
ziyade bir ön kabule dayandığı gözlemlenmektedir. Ayrıca taşınmazın konumu
itibarıyla deniz, şehir ve yollara yakınlığının mükerreren objektif değer artış
nedeni olarak hesaplamaya katıldığı tespit edilmektedir. Bunun yanında,
taşınmazın denize yakın olmasının hem kapitalizasyon
faizinin belirlenmesinde dikkate alındığı hem de birkaç farklı yönden objektif
değer artış nedeni olarak hesaba katıldığı izlenmektedir. Kaldı ki başvurucu
tarafından da %200 oranındaki objektif değer artış oranının emsallerine nazaran
düşük olduğunun ifade edilmesiyle yetinilmekte, hangi "objektif neden"in ne kadarlık bir artışa yol açtığına dair
somut bir açıklama ve temellendirme yapılmamaktadır. Bütün bu hususlar birlikte
değerlendirildiğinde, başvurucunun taşınmazının değerini etkileyen objektif
nedenlerin taşınmazın değerinde %200 oranında artışa yol açtığının kabulüyle
yapılan hesaplamayla bulunan değerin, taşınmazın gerçek değerini temsil ettiği
sonucuna ulaşılmaktadır.
63. Sonuç olarak somut başvuruya konu olayda kamulaştırma
yoluyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle başvurucuya yüklenen
külfetin, taşınmazın, Dairenin oturmuş içtihadı doğrultusunda belirlenen gerçek
bedelinin ödenmesi suretiyle telafi edildiği ve bu suretle kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkı arasında makul ve hakkaniyete uygun bir dengenin
kurulduğu anlaşılmıştır. Bu durumda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ihlale
yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Kamulaştırma Bedeline
Faiz Ödenmemesi Şikâyeti
1. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu, aleyhine açılan bedel tespiti davası dört aydan
fazla sürdüğü hâlde 6459 sayılı Kanun'la 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinde
yapılan ve bedel tespiti davalarının dördüncü ayından sonraki dönem için yasal
faize hükmedilmesini öngören değişiklik uyarınca yasal faize hükmedilmediğinden
şikâyet etmektedir.
2. Değerlendirme
a. Genel İlkeler
66. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi
durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan
hissedilir kayıp ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf
veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır.
Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa
uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).
67. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş
olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri,
§ 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak
güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen
süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması,
kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek
bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri,
§ 42).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
68. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince
tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları
hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece dava
tarihi itibarıyla tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre
yapılması, kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana
gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel
tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri
uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabilmesi de mümkün olduğundan, idare
veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek
değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen
bedele faiz işletilmesine mani değildir (Mehmet
Akdoğan ve Diğerleri, § 52).
69. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksikliği
gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında
sonuçlandırılamaması hâlinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin
enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer
mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında
tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı
tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, § 53).
70. Somut başvuruya konu olayda Mahkemece yasal faiz ödenmesine
hükmedilmemiştir. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için
kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden
mahrum bırakılan başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip
yüklenmediğinin araştırılması gerekmektedir.
71. Olayda tarafların kamulaştırma bedelinde uzlaşamamaları
nedeniyle idare tarafından 3/1/2011 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davasında, yargılama sırasında bilirkişi tarafından
belirlenen 244.689,15 TL'lik tutar 7/7/2011 tarihli kararla birlikte
başvurucuya ödenmiştir. Dairenin bozma kararından sonra yeniden yapılan
yargılama sonucu kamulaştırma bedelinin 122.335,11 TL olarak tespit edilmesi
nedeniyle fazladan ödenen 122.354,04 TL'nin davacı idareye iadesine hükmedilmiş
ise de 122.335,11 TL başvurucuda kalmıştır. Dolayısıyla 122.335,11 TL'nin
7/7/2011 tarihinden itibaren başvurucunun tasarrufunda bulunduğu anlaşılmıştır.
72. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon
etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek
istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul
dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit
etmede önemli olan yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı
üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir.
73. Başvurucuya ödenen 122.335,11 TL’nin dava tarihi (2011 Ocak)
ile ödeme tarihi (2011 Temmuz) arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı
%2,58'dir. Başvuruculara dava tarihinegöre
belirlenerek ödenen 122.335,11 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde T.C.
Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı
giderilmiş karşılığı 125.491 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin
uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 3.155,89 TL’dir.
74. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında, maliklere
ödenen faizin, aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer
kaybını büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen
düzeyde küçük farklılığın ise (%5'den daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle
oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı
değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma
bedeli, kararla birlikte maliklere ödenmiştir. Bu durumda, kamulaştırma
bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin, bu sürede uğranılan zararın
karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde, mülkiyet hakkının
ihlaline yol açacak denli ağır sonuçlara yol açmadığı değerlendirilmiştir.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yasal faize ilişkin
gecikme faizine yönelik şikâyeti bakımından mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İşlemiş Mevduat
Faizinin İadesinin İstenmesine İlişkin Şikâyet
1. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu, ilk kararda fazladan hükmedilmesi sebebiyle
idareye iadesine karar verilen 122.354,04 TL için ayrıca mevduat faizine
hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru ancak ihlale yol
açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir
hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
78. Buna göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön
koşullar, başvuruya konu edilen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden başvurucunun “güncel bir hakkı"nedeniyle
“kişisel olarak" ve “doğrudan” etkilenmesidir. Bu çerçevede ortaya çıkan
sonuç nedeniyle başvurucunun “mağdur” olduğunu ileri sürmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,
§ 42).
79. Somut olayda, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davasında Mahkemece 7/7/2011 tarihinde verilen kararla hükmedilen 244.689,15 TL
kamulaştırma bedeli kararla birlikte başvurucu adına açılan banka hesabına
bloke edilmiştir. Ancak Dairenin bozma kararından sonra yapılan yargılama
sonucunda verilen4/4/2013 tarihli kararla kamulaştırma bedeli 122.335,11 TL'ye
düşürülmüştür. Mahkeme, önceki kararda fazladan hükmedilerek başvurucu adına
açılan banka hesabına bloke edilen 122.354,04 TL farkın da varsa işleyen
mevduat faiziyle birlikte idareye iadesine karar vermiştir.
80. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki Mahkeme kararında, davacı
idareye iadesine karar verilen 122.354,04 TL için başvurucu tarafından mevduat
faizi ödenmesine hükmedilmemiş, söz konusu tutarın bankada kaldığı süre
zarfında varsa işlemiş olan mevduat faizlerinin davacı idareye iadesi yolunda
hüküm kurulmuştur. Bu durumda, anılan tutarın bankada bulunduğu sürece işleyen
mevduat faizlerinin iadesinin istenmesinin başvurucunun mülkiyet hakkına
müdahale oluşturup oluşturmadığı hususu incelenmelidir.
81. Dairenin bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucu
verilen kararda, ilk kararda kamulaştırma bedelinin 244.689,15 TL olduğunun
tespiti yolunda kurulan hükmün 122.354,04 TL yönünden hukuka aykırı olduğu
saptanmıştır. Bu hâlde hukuka aykırı olduğu saptanan hükme istinaden başvurucu
lehine açılan banka hesabına bloke edilen 122.354,04 TL'nin başvurucunun
mülkiyetine geçtiğinden söz edilemez. Bu tutar başvurucu lehine bankaya bloke
edilmiş olsa da hukuken davacı idarenin mülkiyetindedir. 122.354,04 TL davacı
idareye ait olduğuna göre bu paranın bankada kaldığı süre zarfında işleyen
mevduat faizlerinin maliki de davalı idaredir. Mülkiyeti idareye ait olan
"işlemiş mevduat faizinin" idareye verilmesi yolunda hüküm kurulması
başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale oluşturmamaktadır. Dolayısıyla bu
şikâyet yönünden başvurucunun mağdur statüsü bulunmamaktadır.
82. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, işlemiş mevduat
faizlerinin iadesine ilişkin şikâyet yönünden mağdur sıfatı taşımadığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin kişi yönünden
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bedel tespitiyle ilgili iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Kamulaştırma bedeline faiz işletilmemesine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. İşlemiş mevduat faizinin iadesinin istenmesine ilişkin
iddianın kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Bedel tespitiyle ilgili şikâyet yönünden Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için Alaplı Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2012/526) GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.