TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN AVUNÇLİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14084)
|
|
Karar Tarihi:13/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hüseyin
AVUNÇLİ
|
|
|
2. Mustafa
AVUNÇLİ
|
|
|
3. Nesim
AVUNÇLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Gürkal Aydoğan YOLYAPAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Nesim Avunçli
7/10/2006, Mustafa Avunçli 13/4/2007 ve Hüseyin Avunçli 20/7/2009 tarihlerinde kan gütme saikiyle adam öldürme suçundan tutuklanmışlardır.
9. Kars Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2007 tarihli
iddianamesiyle başvurucular hakkında kamu davası açılmıştır.
10. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2009 tarihli kararı ile
başvurucuların üzerlerine atılı suçlardan hapis cezasıyla cezalandırılmalarına
karar verilmiştir.
11. Temyiz aşamasında Yargıtay 1. Ceza Dairesi 20/7/2009
tarihinde eksikliklerin giderilmesi amacıyla dosyanın incelenmeksizin
mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar
vermiştir.
12. Belirtilen eksikliğin giderilmesinden sonra dava dosyası
yeniden temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
13. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2009 tarihli kararı
temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 31/1/2011 tarihli ilamı
ile bozulmuştur.
14. Yargılanmasına devam olunan başvurucuların, Van 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 29/9/2011 tarihli kararı ile üzerlerine atılı suçlardan yeniden
hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
15. Temyiz incelemesi sonunda Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
29/9/2011 tarihli kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/2/2014 tarihli kararı
ile bozulmuştur.
16. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılama esnasında
başvurucular, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/7/2014 tarihli tutukluluk
hâllerinin devamına ilişkin kararına itiraz etmişler ancak itirazları Van 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin 25/7/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
17. Başvurucular 14/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
18. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/9/2014 tarihli kararı ile
başvurucuların üzerlerine atılı suçlardan yeniden hapis cezasıyla
cezalandırılmalarına ve tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
19. Bu karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 4/6/2015 tarihli
ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Tutuklulukta
geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar
başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 13/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular ilk derece mahkemesince eksikliklerin
tamamlanması için geçen sürenin tutukluluk süresinin hesaplanmasında dikkate
alınmadığını, tutukluluklarının kanunda öngörülen azami süreyi aştığını ileri
sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucuların, tutukluluğun
Kanun'da öngörülen azami süreyi aştığına dair şikâyetin Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
26. Başvurunun değerlendirmesinde esas alınacak Anayasa'nın 19.
maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının ilgili bölümleri şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
... bir mahkeme kararının ... gereği olarak
ilgilinin yakalanması veya tutuklanması... halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir
..."
1. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
27. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların (devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak) tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu, bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânını sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı olanağı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
28. Somut olayda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulduktan sonra ilk derece mahkemesince 4/9/2014 tarihinde başvurucular
hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ve hükümle birlikte tutukluluğun
devamına karar verilmiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü, bireysel başvuru henüz
sonuçlanmadan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 4/6/2015 tarihli ilamı ile
onandığından kesinleşmiştir. Başvurucular, mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği
4/6/2015 tarihinden itibaren kural olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine
dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Bununla birlikte
başvuru konusu olayın özelliği dikkate alındığında başvurucular açısından
bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde
bulunmak için Kanun'da öngörülen süre (bkz. § 22) geçmiş bulunmakta ve bu
sürenin geçirilmesinde başvurucuya herhangi bir kusur izafe edilememektedir.
Kaldı ki başvuru tarihi itibarıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek
nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı da açıktır (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, §§ 48, 49).
2. Şikâyetin İncelenmesi
29. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesinde temel hak
ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu
sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü,
Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla
sınırlanabileceğine ilişkin kural ile uyumludur (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 43).
30. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların kanunda belirtilen
esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve
derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler, esas ve usule
ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı
kişileri keyfî şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup
maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının
kanunda gösterilmesi kuralı gereğince başvurucunun tutukluluk durumunun
“kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun hürriyetten yoksun kılmaya
izin verdiği hâllerde ise kanunun -hukuk devleti ilkesi gereği- keyfîliği önlemek için uygulanmasında yeterli ölçüde
erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince
incelenmesi gerekir (Murat Narman,
§ 44).
31. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin
en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçe gösterilerek
uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği
belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin
azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Hamit
Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 40).
32. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde
yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu
kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından
çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak
tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve
temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate
almamaktadır. Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve
temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir
(Hamit Kaya, § 41). Bu bakımdan
temyiz aşamasında geçen süreler, tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 42).
33. Somut olayda başvurucu Nesim Avunçli
7/10/2006 tarihinde, Mustafa Avunçli 13/4/2007
tarihinde, başvurucu Hüseyin Avunçli ise 20/7/2009
tarihinde tutuklanmıştır. İlk derece mahkemesinin 26/2/2009 tarihinde vermiş
olduğu başvurucuların mahkûmiyetine dair karar, Yargıtay tarafından 31/1/2011
tarihli ilam ile bozulmuştur. İlk derece mahkemesinin bozma sonrası verdiği
29/9/2011 tarihli mahkûmiyet kararı, Yargıtay tarafından 5/2/2014 tarihli ilam iletekrar bozulmuştur. İlk derece mahkemesinin bozma
sonrası verdiği 4/9/2014 tarihli mahkûmiyet kararı, Yargıtay tarafından
4/6/2015 tarihinde onanmıştır.
34. Mahkûmiyet sonrasında sanığın tekrar “bir suç isnadına
bağlı” olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığını kabul etmek için, diğer bir
ifadeyle sanığın ilk derece yargılamasında yeniden “tutuklu” statüsünde
olduğunu söyleyebilmek için temyiz incelemesi sonunda mahkûmiyet kararının
bozulması ve davayla ilgili yeni bir hüküm verilmesi amacıyla ilk derece
mahkemesinde yargılama yapılması gerekir. Yargıtay Dairesince temyiz sürecinde
hükümle ilgili bir karar verilmeden tespit edilen eksikliğin giderilmesi
amacıyla dava dosyasının mahkemesine gönderilmesi sanığın özgürlüğünden yoksun
bırakılmasını yeniden “bir suç isnadına bağlı” hâle getirmez (Ali Kederli, B. No: 2014/16355,
30/12/2014, § 30). Dolayısıyla eksikliklerin tamamlanması için geçen sürenin
tutukluluk süresinin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı açıktır.
35. Bu belirlemelere göre başvurucu Nesim Avunçli
7/10/2006-26/2/2009, 31/1/2011-29/9/2011 ve 5/2/2014- 4/9/2014 tarihleri
arasında, başvurucu Mustafa Avunçli
13/4/2007-26/2/2009, 31/1/2011-29/9/2011 ve 5/2/2014-4/9/2014 tarihleri
arasında, başvurucu Hüseyin Avunçli
31/1/2011-29/9/2011 ve 5/2/2014-4/9/2014 tarihleri arasında “bir suç isnadına
bağlı olarak” hürriyetinden yoksun kalmışlardır. Başvurucular
26/2/2009-31/1/2011; 29/9/2011-5/2/2014 ve 4/9/2014-3/6/2015 tarihleri arasında
“ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuşlardır. Bu durumda
başvurucu Nesim Avunçli bir suç isnadına bağlı olarak
toplam 3 yıl 7 ay 18 gün, başvurucu Mustafa Avunçli 3
yıl 1 ay 12 gün, başvurucu Hüseyin Avunçli 1 yıl 2 ay
29 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Bu itibarla başvurucuların
“bir suç isnadına bağlı olarak” tutulduğu süre 5 yılı doldurmamış, kanunda öngürülen azami tutukluluk süresi aşılmamıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
13/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.