TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SÜLEYMAN KOÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/14482)
Karar Tarihi: 19/12/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Süleyman KOÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, merada aşırı otlatma yapılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının; bunu kanıtlamak amacıyla otlatılan hayvan sayısının tespitine yönelik olarak yapılan delil tespiti talebinin reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1948 doğumlu olup Ankara'nın Çankaya ilçesinde ikamet etmektedir.
A. Delil Tespiti Dosyası
9. Başvurucu, Ardahan'ın Merkez ilçesine bağlı Tazeköy ve Samanbeyli köyü sınırında bulunan merada otlatma kapasitesinin üzerinde otlatma yapıldığının tespiti istemiyle Ardahan Sulh Hukuk Mahkemesinden 8/7/2014 tarihinde delil tespiti talebinde bulunmuştur.
10. Mahkeme 8/7/2014 tarihinde başvurucunun delil tespiti talebinin usul yönünden reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu tarafından meradan doğrudan yararlanmasına engel olunduğu iddia edilmediğinden başvurucunun talepte bulunma hakkının olmadığı belirtilmiştir. Mahkemeye göre ancak köy muhtarı veya tayin ettirilecek temsilcisi talepte bulunabilir. Mahkeme; köy muhtarı veya muhtarın davalı olduğu hâllerde ise köy derneğince seçilecek kişinin köyü temsil edebileceğini, mera ile ilgili davalarda özel kişilerin talepte bulunmasının mümkün olmadığını vurgulamıştır.
11. Başvurucu 21/7/2014 tarihinde karara itiraz etmiş; itiraz dilekçesinde, merada aşırı otlatma sebebiyle Erzurum 1. İdare Mahkemesinde açılan davada hukuki menfaatinin bulunduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, olayda köy merasının aşırı otlatılarak ekolojik dengenin bozulmasına, erozyon ve çevre kirliliğine sebep olunduğu için İdare Mahkemesince verilen kararın uygulanıp uygulanmadığı tespitinin gerektiğini ifade etmiştir.
12. Mahkeme 21/7/2014 tarihli ek karar ile başvurucunun itirazını reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, meraların korunmasından ve tahsis amacına uygun kullanılmasından muhtar ve belediye başkanlarının sorumlu olduğu belirtilmiştir. Mahkeme, başvurucunun meradan yararlanmasına engel olunmadığı için talepte bulunamayacağı yönündeki ilk kararındaki gerekçeyi yinelemiştir.
13. Karar, başvurucuya 5/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 4/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İdari Yargılama Süreci
15. Başvurucu, Ardahan'ın Merkez ilçesi Tazeköy sınırları içindeki merada otlatma kapasitesine uygun sayıda hayvan otlatılmasına ilişkin olarak -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- Ardahan Valiliğinden (Valilik) talepte bulunmuştur. Valilik tarafından süresinde cevap verilmemesi üzerine başvurucu, Valilik aleyhine Erzurum İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme 6/5/2003 tarihinde davanın ehliyet yönünden reddine karar vermiştir.
16. Başvurucunun temyiz ettiği karar Danıştay Sekizinci Dairesinin 20/1/2004 tarihli kararı ile onanmıştır. Ancak karar düzeltme istemi üzerine Dairenin 9/3/2005 tarihli ilamıyla onama ilamı kaldırılmış ve temyiz edilen hükmün bozulmasına karar verilmiştir. İlamda, başvurucunun Ankara'da ikamet etse bile belirtilen köyde arazisinin bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Daire, köydeki meranın aşırı otlatma nedeniyle tahrip edilmesinin önlenmesi amacıyla idareye ve yargıya başvurmada başvurucunun kişisel, güncel ve meşru bir menfaatinin bulunduğunu vurgulamıştır. Daireye göre bu sebeple başvurucunun kendisini ilgili görerek iptalini istediği işlemin menfaatini ihlal etmediği gerekçesine dayalı olarak davanın reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
17. Bozma ilamına uyan Mahkeme 21/9/2005 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme, Tazeköy'ün tüm merasında ortalama kapasitesinin dört katı miktarında aşırı bir otlatmanın var olduğu ve meranın bir kısmının Samanbeyli köyüne tahsisi ile de aşırı otlatmanın artacağının açık olduğunu belirtmiştir. Fazla otlatma ise Mahkemeye göre ekolojik dengenin bozulmasına, veriminin azalmasına, erozyon ve çevre kirliliğine sebebiyet verir. Mahkeme bu gerekçeyle başvurucunun fazla otlatmanın önlenmesi yolundaki talebinin zımmen reddinde hukuka uyarlık görülmediği kanaatine varmıştır.
18. Valilik tarafından temyiz edilen karar Dairenin 26/9/2006 tarihli ilamıyla onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 382. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Çekişmesiz yargı, hukukun, mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır:
a) İlgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller.
b) İlgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller.
c) Hâkimin resen harekete geçtiği hâller."
20. 6100 sayılı Kanun'un 400. maddesi şöyledir:
"(1) Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir.
(2) Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır."
2. Yargıtay İçtihadı
21. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11/10/2016 tarihli ve E.2016/7824, K.2016/8806 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Kanunda çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu düzenlenmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382/1 maddesinde ... olmak üzere çekişmesiz yargının genel çerçevesi belirlenerek, mümkün olduğunca çekişmesiz yargı işleri sayılarak belirtilmiştir. Ancak bu sayma sınırlı olmadığından yasa maddesinde sayılmayan fakat çekişmesiz yargı ölçütlerini taşıyan diğer işlerin de çekişmesiz yargı işi olarak kabulü gerekir. Yani, 382. Maddede sayılmamakla beraber çekişmesiz yargının ölçütlerinden birini veya birkaçını taşıyan bir iş de çekişmesiz yargı işi olarak değerlendirilmelidir.
...
Delil tespitine ilişkin talepler, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382. maddesinde belirtilen çekişmesiz yargı işlerinden sayılmalıdır..."
22. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29/5/2014 tarihli ve E.2014/5679, K.2014/8995 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Delil tespiti davaları; temyizi mümkün olmayan, HMK' nın 403. maddesi uyarınca ancak itiraz yolu açık çekişmesiz yargı davalarındandır...."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hukuk alanına giren konularda uygulanabilirliği öncelikle bir “uyuşmazlığın” varlığına bağlıdır. İkinci olarak söz konusu uyuşmazlık iç hukukta tanındığı, en azından savunulabilir bir biçimde söylenebilecek “hak ve yükümlülüklerle” ilgili olmalıdır. Son olarak bu “hak ve yükümlülükler” -her ne kadar 6. maddenin kendisi bu hak ve yükümlülüklere sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmiyorsa da- Sözleşme anlamında “medeni nitelikte” olmak zorundadır (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
24. AİHM kararlarında “uyuşmazlık” sözcüğüne şeklî bir tanımdan çok maddi bir tanım verilmesinin daha uygun olduğu benimsenmiştir (Le Compte, Van Leuven ve De Meyere/Belçika [GK], B. No: 6878/75-7238/75,23/6/1981, § 45). Buna göre görünüşün ve kullanılan dilin ötesine bakılması ve her davanın koşullarına göre durumun gerçeklerine yoğunlaşılması gerekmektedir (Gorou/Yunanistan (No. 2) [BD], B. No: 12686/03, 20/3/2009, § 29). AİHM, 6. maddenin karşıt tarafların ve haklara ilişkin herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı durumlara ilişkin çekişmesiz ve tek taraflı yargılamalara uygulanamayacağını kabul etmiştir (Alaverdyan/Ermenistan (k.k.), B. No: 4523/04, 24/8/2010, § 35).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, aşırı otlatmanın tespitine yönelik delil tespiti talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.(...)"
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
29. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dâhil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz,§ 22).
31. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvence altına almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar"ın ve bir "suç isnadı"nın esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
32. Somut olayda suç isnadına bağlı bir yargılamanın mevcut olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Diğer taraftan yukarıda da belirtildiği üzere bir kimsenin "medeni hak ve yükümlülükleri"nin karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde Sözleşme'nin 6. maddesi uygulanabilir. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "medeni" meselelerde uygulanabilmesi için ilk olarak ortada bir "uyuşmazlığın" bulunması koşulunu aramakta; uyuşmazlığın iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek "haklar ve yükümlülükler" ile ilgili olması, bu haklar ve yükümlülüklerin de Sözleşme'deki anlamıyla "medeni" olması gerektiğini vurgulamaktadır (bkz. §§ 23, 24).
33. Başvuru konusu olayda ise başvurucu, delil tespiti talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden yakınmaktadır. 6100 sayılı Kanun'un geçici hukuki korumalar kısmında 400. ve devamı maddelerinde düzenlenen "delil tespiti" yukarıda değinilen Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere "çekişmesiz yargı işi" olarak nitelendirilmektedir (bkz. §§ 21, 22). Buna göre görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açılacak davada ileri sürülecek bir vakıanın tespiti amacıyla yapılan delil tespiti aşamasında henüz taraflar arasında ilgili hakka yönelik bir "uyuşmazlık" söz konusu değildir. Anayasa'nın 36. maddesinin ise kural olarak herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı çekişmesiz yargı işlerinde uygulanması mümkün bulunmamaktadır.
34. Dolayısıyla delil tespitine yönelik somut başvuruda adil yargılanma hakkının konusu olabilecek medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir "uyuşmazlığın" mevcut olmadığı anlaşıldığından başvurucunun delil tespiti talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı sonucuna varılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu, meraların tarımsal yapı ve çevre dengesi bakımından büyük önem arz ettiğini ifade etmektedir. Başvurucu; ekolojik sistemde temel bir rolü olan bitki olmaksızın insan ve hayvan yaşamının mümkün olamayacağını, toprak ve su muhafazası için meralardaki bitkilere ihtiyaç duyulduğunu vurgulamıştır. Başvurucuya göre köy orta malı olması nedeniyle meralarda aşırı bir otlatma yapılmaktadır. Başvurucu, arazisinin bulunduğu köydeki hayvan sayısının mera otlatma kapasitesine göre sınırlandırılması amacıyla yaptığı delil tespiti talebinin reddedildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu, talebinin reddinin gerekçesinin menfaat yokluğuna dayalı olduğunu hâlbuki açmış olduğu idari davada menfaat ehliyetinin varlığının kabul edildiğini vurgulamıştır. Başvurucu, Valiliğin bu kararına rağmen Tazeköy ve Samanbeyli köyleri meralarında aşırı otlatmaya devam edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı çerçevesinde sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ihlal edildiğini öne sürmektedir.
37. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliğinin gereği olarak Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
38. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarının bulunduğu köydeki meranın aşırı otlatıldığı gerekçesine dayalı olarak Valiliğe yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine Erzurum 1. İdare Mahkemesinde açtığı iptal davası kabul edilmiş, bu karar Danıştayca onanarak kesinleşmiştir. Başvurusu sonrasında meraların aşırı otlatılıp otlatılmadığının tespiti için başvurucu bu defa delil tespiti talebinde bulunmuştur. Ardahan Sulh Hukuk Mahkemesi başvurucunun bu talebini 8/7/2014 tarihinde ehliyet yokluğundan reddetmiştir.
39. 6100 sayılı Kanun'un 400. maddesinde, delil tespitinin görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açılacak davada ileri sürülmesi muhtemel bir vakıanın tespiti amacıyla talep edilebileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca delil tespitinin ancak ileride kaybolması veya ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı muhtemel durumlarda istenebileceği belirtilmiştir. Delil tespiti talebi bir dava olmadığı gibi mahkemece buna ilişkin verilen ret veya kabul kararları da nihai karar değildir. Ara kararı niteliğinde olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz. Ancak kararı veren mahkemeye itiraz edilebilir.
40. Delil tespiti -yukarıda belirtilen niteliği dikkate alındığında- başvuruya konu ihlal iddiaları bakımından ihlalin sonuçlarını giderici, başarı şansı sunan etkili bir hukuk yolu değildir. Başvurucunun ihlal iddiaları kapsamında dile getirdiği temel şikâyeti, meraların aşırı otlatılmasının önlenmesi talebine ilişkindir. Başvurucunun bireysel başvuru yapmadan önce başvurduğu delil tespiti yolu ise ileride kaybolması veya ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı muhtemel delillerin toplanmasını amaçlamaktadır. Buna karşın başvurucu; delil tespitine konu keşif ve bilirkişi incelemesi delillerini, açılabilecek bir davada talep etmesinin imkânsızlaşacağı veya güçleşeceğini iddia etmemektedir.
41. Diğer taraftan başvurucunun somut olay bağlamında söz konusu şikâyetlerini ileri sürebileceği idari ve hukuki yolların mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucunun meraların aşırı otlatılması üzerine gerekli tedbirlerin alınması için daha önce başvurduğu idari yargı sürecinden olumlu sonuç alabildiği görülmektedir (bkz. §§ 15-18).Ayrıca başvurucu, lehine sonuçlanan yargı kararının uygulanması için idareye yaptığı başvurunun reddedildiğine veya yargı kararının idarece yerine getirilmediğine dair somut herhangi bir bilgi veya belge ise sunmamıştır. Dolayısıyla sonuç olarak başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlali iddiası yönünden hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.