TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT ÇELİK VE CEVHER ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14874)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mahmut
ÇELİK
|
|
|
2. Cevher
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kadastro davasında usul ve kanuna aykırı karar
verilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Adıyaman ili, Kahta ilçesi, Kalyon köyü, Kepir mevkiinde
bulunan dava konusu taşınmazla ilgili olarak A.B. isimli şahıs tarafından
21/4/1976 tarihinde Kahta Asliye Hukuk Mahkemesinde el atmanın önlenmesi davası
açılmıştır.
9. Kahta Asliye Hukuk Mahkemesi 15/12/1980 tarihinde dava konusu
taşınmazın bulunduğu yerde kadastro çalışması başladığı gerekçesiyle
görevsizlik kararı vererek dosyanın Kahta Kadastro Mahkemesine gönderilmesine
karar vermiştir.
10. Dosya, Kahta Kadastro Mahkemesinin (Mahkeme) E.1981/279
sırasına kaydedilmiş, yargılama sırasında başvurucular 21/5/1985 tarihinde dava
konusu taşınmaz sınırları içerisinde kendilerine ait arazilerin de bulunduğunu
belirterek tescil talebiyle davaya müdahil olmuşlardır.
11. Mahkeme 1/8/1991 tarihli kararında davalıların dava konusu
taşınmaz üzerinde yirmi beş yılı aşkın bir zamandır nizasız fasılasız zilyet
olduklarını, davacıların bu taşınmazdan zorla çıkarıldıklarına yönelik iddianın
ispatlanmadığını belirterek davayı reddetmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 10/10/1994 tarihli
kararında tarafların tapu, vergi kayıtları ve mahkeme kararlarına
dayandıklarını, bu kayıtların dava konusu yere sağlıklı bir şekilde
uygulanmadığını, yerel bilirkişiler ve tanık beyanlarındaki çelişkinin
yüzleştirme yoluyla giderilmediğini belirterek yeniden keşif yapılmak suretiyle
gerçek malik araştırmasının yapılması gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
13. Bozma kararına uyan Mahkemece yapılan yargılama sonucu
verilen 12/12/2002 tarihli kararda, dava konusu yeri davalıların yaklaşık kırk
yıldır kullandıkları, davacıların taleplerininyasal
dayanaktan yoksun olduğu belirtilerek dava reddedilmiştir.
14. Temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 16/11/2006
tarihli kararında, bozma ilamında belirtilen yöntemle araştırma, inceleme ve
uygulama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm
bozulmuştur.
15. Bozma ilamına uyan Mahkemece yapılan yargılama sonucu
verilen 14/4/2012 tarihli kararda "...Kahta
Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1954/86, K.1956/16 sayılı kesinleşen kararına konu
olan yerin fen bilirkişi raporunda C harfi ile belirtilen yer olduğu kanaatine
varılarak bu yerin mahkeme ilamı ile davalıların zilyetliğinde olan yer olduğu
ve o mahkeme kararına göre zilyetliğin yaklaşık 1935 yılından beri davalılar
lehine devam ediyor olmasına karar verildiğinden ve hüküm kesinleştiğinden fen
bilirkişileri raporunda C harfi ile belirtilen alan hakkında müdahil davacı
Cevher Çelik'in keşifteki beyanı da gözetilerek müdahil davacılar ile davalılar
arasında kesin hüküm olduğu gerekçesi ile müdahil davacıların davalarının
reddine karar vermek gerekmiştir..." gerekçesiyle
başvurucuların talebi reddedilmiştir.
16. Bu arada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 22/5/2013
tarihli kararı ile Kahta Kadastro Mahkemesi kapatılmış, dosya Adıyaman Kadastro
Mahkemesine gönderilmiştir.
17. Temyiz üzerine karar Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 27/9/2013
tarihli kararıyla onanmıştır.
18. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 1/7/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
19. Ret kararı başvurucu Mahmut Çelik'e 13/8/2014 tarihinde,
Cevher Çelik'e ise 14/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve 5/9/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 13/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır
(Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
24. Başvurucunun asli müdahil sıfatıyla yargılamaya dâhil olması
durumunda, yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak
sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil usule uygun olarak asli
müdahale talebinde bulunulma tarihidir (İsmail
Özkan, B. No: 2012/367, 17/9/2013, § 25).
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
26. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 21/4/1976 tarihinde Kahta
Asliye Hukuk Mahkemesinde el atmanın önlenmesi davası olarak açılan ve Kadastro
Mahkemesine görevsizlik kararı ile gönderilen davada, başvurucuların 21/5/1985
tarihinde davaya davacı sıfatıyla müdahil oldukları, yargılamanın Yargıtay 16.
Hukuk Dairesinin 1/7/2014 tarihli kararı ile sona erdiği anlaşılmıştır. Bu
nedenle yargılamanın bu kadar süre uzamasını gerektirecek nitelikte karmaşık
bir özelliği bulunmadığı ve başvurucuların yargılamanın uzamasında önemli bir
etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada başvurucular açısından
yaklaşık 29 yıl 2 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak
gerekir.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
28. Başvurucular, başvuru konusu davanın kesin hüküm nedeniyle
reddedildiğini, Mahkemenin kesin hüküm olarak gördüğü Kahta Sulh Hukuk
Mahkemesinin 1956 tarihli kararının kesinleştiğine ilişkin olarak dosyada
herhangi bir bilginin bulunmadığını, kesinleşip kesinleşmediği belli olmayan
hukuka aykırı bir kararın varlığı gerekçe gösterilerek ret kararı verilmesinin
kanuna aykırı olduğunu, Mahkemece Sulh Hukuk Mahkemesi kararında davalılar
lehine zilyetlik tespiti yapıldığı belirtilmişse de bunun doğru olmadığını,
Mahkemenin delilleri eksik ve hatalı değerlendirdiğini, karar nedeniyle
atalarından kendilerine intikal eden taşınmazın ellerinden alındığını
belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının adil
yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Başvurucunun ihlal iddiaları, yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme,
başvurucuların ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun
hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 15) suretiyle
davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların
iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk
kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
34. Başvurucular, yeniden yargılama ve 20.000 TL maddi, 10.000
TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.
35. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
36. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir. Bunun yanında ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvuruculara taleple bağlı kalınarak ayrı ayrı net 5.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
37. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 5.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adıyaman Kadastro Mahkemesine
(kapatılan Kahta Kadastro Mahkemesinin E.2010/3, K.2012/2 sayılı dosyası)
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.