TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERDAR AĞGÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16591)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Serdar AĞGÜL
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK
|
|
|
Av. Meral
HANBAYAT
|
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun
ve açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı
açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/10/2014 tarihinde İstanbul 22. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Karataş köyünde ikamet
etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyün
boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 11/4/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 4/3/2011 tarihli ve 2011/1-6340 sayılı kararında;
dosyanın incelenmesi sonucu başvurucunun dosyasının annesinin dosyası ile
birleştirildiği, ayrıca Komisyona beyan etmiş olduğu dosyasındaki tapuların
annesi S.A.nın dosyasındaki tapuların aynısı olduğu
görülmüş yani dosyanın mükerrer olduğu anlaşılmış olup birden fazla başvuru
yapıldığından talebin reddine karar verilmiştir.
10. talebin reddine ilişkin Komisyon kararına karşı başvurucu
tarafından Elazığ İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. Elazığ 1. İdare Mahkemesinin 26/7/2012 tarihli ve
E.2012/769, K.2012/1375 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“...Dava dosyasının incelenmesinden; davacının
malvarlığının bulunduğu Tunceli İli, Ovacık İlçesi Karataş Köyünde meydana
gelen terör olayları sebebiyle buradaki malvarlığına ulaşılamaması nedeniyle
uğranılan zararın 5233 sayılı Yasa kapsamında tazmini istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonunun
04.03.2011 tarih ve 2011/1-6340 sayılı kararının iptali istemiyle açıldığı
anlaşılmaktadır.
Bakılan davada Mahkememizin17.05.2012 tarihli
ara kararı ile davacı vekilinden; davacının hayvan zararlarını tespite yönelik
tüm bilgi ve belgelerin istenildiği, cevaben gönderilen ve Mahkememiz kaydına
18.06.2012 tarihinde giren cevap dilekçesinde; 25.03.2007 tarihli tutanak
dışında herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı ve davacıdan zararının
ispatına yönelik herhangi bir bilgi ve belgenin beklenmemesi gerektiği
belirtilmiştir.
Bu durumda, taşınır mal niteliğinde bulunan
hayvan zararlarının ispat külfetinin Türk Medeni Kanununun 6. maddesi hükmü
uyarınca Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin,
hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu belirtilmiş
olduğundan, bu kapsamda dava dosyası içerisinde yer alan bilgi ve belgelerin
incelenmesi sonucu; davalı idare tarafından yapılan ve davacı vekilinin
katılarak imzaladığı keşif tutanağında davacının hayvanları olduğuna ilişkin
hiçbir tespite yer verilmediği, menkul mal niteliğinde bulunan hayvanların
kolayca elden çıkarılabileceği gibi köyü terk ederken beraberinde götürebilmesi
de mümkün bulunduğu, davacı tarafından hayvanları olduğuna ilişkin herhangi bir
bilgi ve belgenin (hayvan sağlık raporu vs) dava
dosyasına sunulmadığı sadece 25.03.2007 tarihli azalar ile davacı tarafından
imzalanmış tutanağın sunulduğu görülmekte olup, davacının hayvanları olduğunun
ve dolayısıyla hayvancılık yapamaması nedeniyle oluştuğu iddia olunun zararının
tazminine yönelik olarak yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır...”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 4/12/2013 tarihli ve E.2012/11664, K.2013/9945 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş; aynı Dairenin
19/6/2014 tarihli ve E.2014/4309, K.2014/5634 sayılı ilamı ile talep
reddedilmiştir. Karar düzeltme kararı, başvurucuya 11/9/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 13/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Karataş köyünde ikamet
etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda
kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatının mükerrer
başvuru olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, hayvan zararlarına ilişkin
talebinin karşılanmadığını, mal varlığı zararının olduğunu, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı talepten ve akabinde açtığı davadan sonuç alamadığını,
Derece Mahkemesinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin
edilmediğini, Kanun'un amacına ve açık lafzına rağmen mağduriyetinin
giderilmediğini, yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp,
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16).Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
20. Başvurucu, Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı
davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına
ulaşamadığını, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum
kaldığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet verilmiş
olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve
lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
21. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
22. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesidir. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
23. Başvurucu, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davasının reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemesince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup başvurucunun iddialarının Derece Mahkemesince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
24. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, ara kararı ile
başvurucu vekilinden başvurucunun hayvan zararlarını tespite yönelik tüm bilgi
ve belgelerin istendiği, cevaben gönderilen dilekçede 25/3/2007 tarihli tutanak
dışında herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı ve başvurucudan zararının
ispatına yönelik herhangi bir bilgi ve belgenin beklenmemesi gerektiğinin
belirtildiği, bu durumda taşınır mal niteliğinde bulunan hayvan zararlarını
ispat külfetinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6.
maddesi hükmü uyarınca Kanun'da aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her
birinin hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu
belirtilmiş olduğundan bu kapsamda dava dosyası içinde yer alan bilgi ve
belgelerin incelenmesi sonucu davalı idare tarafından yapılan ve başvurucu vekilinin
katılarak imzaladığı keşif tutanağında başvurucunun hayvanları olduğuna ilişkin
hiçbir tespite yer verilmediği, menkul mal niteliğinde bulunan hayvanların
kolayca elden çıkarılabileceği gibi köyü terk ederken beraberinde
götürebilmesinin de mümkün olduğu, başvurucu tarafından hayvanları olduğuna
ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin (hayvan sağlık raporu vs.) dava
dosyasına sunulmadığı, sadece 25/3/2007 tarihli azalar ile başvurucu tarafından
imzalanmış tutanağın sunulduğu görülmekte olup başvurucunun hayvanları
olduğunun ve dolayısıyla hayvancılık yapamaması nedeniyle oluştuğu iddia olunun
zararının tazminine yönelik yapılan başvurunun reddine ilişkindava
konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar
verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek
suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmıştır. Başvurucunun anılan iddialarına
yönelik olarak Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
28. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
29. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (11/4/2006)ile nihai karar tarihi (19/6/2014) arasında geçen ve toplam 8
yıl 2 ay olan sürede başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren
bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
32. Başvurucu,
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesini ve bu
nedenle tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
33. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 4.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
34. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2017 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.