logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Coşkun Penbeoğlu [1.B.], B. No: 2014/17473, 19/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

COŞKUN PENBEOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17473)

 

Karar Tarihi: 19/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Coşkun PENBEOĞLU

Vekili

:

Av. Fatma ATANUR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, el atmanın önlenmesi ve ecri misil davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, esaslı iddiaların Yargıtay kararlarında cevaplanmaması, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu ile tasfiye edilen Türkiye Emlak Bankası A.Ş. (Banka) arasında düzenlenen 4/9/1998 tarihli Gayrimenkul Satış ve Borçlanma Sözleşmesi'nde (sözleşme), Sinanoba Projesi 3. Etap 44 Ada 3607 Parsel A 125 Blok 2 No.lu bağımsız bölümün satışı konusunda taraflar anlaşmaya varmış, anılan yer başvurucuya tahsis edilmiştir.

9. Sözleşmeye konu yer tapuda İstanbul ili, Büyükçekmece ilçesi, Mimarsinan Mahallesi 3607 parselde, Banka ve T.. İnşaat ve Tesisat A.Ş. isimli firma adına eşit hisse ile kayıtlıdır.

10. Banka, İstanbul 9. Noterliği vasıtasıyla 6/8/2003 tarihinde başvurucuya gönderdiği ihtarnamede, taksit tutarlarının zamanında ödenmediğini, toplam borcun ihtarnamenin tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde ödenmemesi durumunda sözleşmeden doğan yasal haklarını kullanacağını belirtmiştir.

11. Banka bu defa Beyoğlu 2. Noterliğince düzenlenen 26/7/2005 tarihli ihtarnamede, sözleşme şartları ve geri ödeme planına aykırı davranılması nedeniyle başvurucunun tahsis hakkının iptal edildiğini belirterek başvurucudan bağımsız bölümü 15 gün içerisinde tahliye etmesini talep etmiştir.

12. Tahliyenin gerçekleşmemesi üzerine Banka 26/10/2005 tarihinde, Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı davada başvurucunun, sözleşme şartlarını yerine getirmemesi nedeniyle tahsis hakkının iptal edildiğini, dava konusu yerde fuzuli şagil konumunda bulunduğunu belirterek haksız müdahalenin önlenmesine, ecri misil bedelinin başvurucudan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

13. Mahkeme 11/6/2009 tarihinde davaya konu taşınmazın sözleşme ve bu sözleşmenin eki olan aynı tarihli yuva kredisi borçlanma sözleşmesiyle tapu kaydı üzerine Banka lehine vefa hakkı tesis edilmek suretiyle başvurucuya satılıp teslim edildiğini, başvurucunun kredi borçlarını süresinde ödememesi üzerine Banka tarafından gönderilen Beyoğlu 2. Noterliğinin 26/7/2005 tarihli ihtarnamesiyle tahsis hakkının iptal edilerek 15 gün içerisinde taşınmazı boşaltılması hususunun başvurucuya ihtar edildiğini, ihtamamenin tebliğine rağmen başvurucunun hâlen taşınmazda ikamet ettiğini belirterek haksız müdahalenin önlenmesine, bilirkişi raporuna göre tespit edilen ecri misil bedelinin başvurucudan tahsiline karar vermiştir.

14. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 20/7/2010 tarihli kararında belirtilen "...dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkin olup, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme neticesinde davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, taşınmazı kullanmasının hukuki mesnedini oluşturan tahsis işleminin iptal edildiği ve davalıya ihtarname keşide edilerek taşınmazı tahliye etmesi istenildiği belirlenerek bilimsel verilere uygun bir şekilde tespit edilen ecrimisille birlikte davalının elatmasının önlenmesine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur." şeklindeki gerekçeyle vekalet ücreti yönünden düzeltilerek onanmıştır.

15. Karar düzeltme talebi üzerine aynı Daire 2/12/2010 tarihli kararında onama ilamının 2/9/2010 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edildiğini, karar düzeltme dilekçesinin 20/9/2010 tarihinde harçlandırıldığını belirterek karar düzeltme talebini süre yönünden reddetmiştir.

16. Başvurucu, yerel Mahkemeye verdiği dilekçede karar düzeltme talebinin süre yönünden reddedilmesinin doğru olmadığını, tebligat parçasında onama kararının 2/9/2010 tarihinde kendisine tebliğ edildiğinin yazıldığını ancak Muhtarlık kaydında 3/9/2010 tarihinde tebliğ işleminin gerçekleştiğinin belirtildiğini iddia ederek bu çelişkinin giderilmesi talebinde bulunmuş, Mahkeme 1/3/2012 tarihli ek kararında talebi reddetmiştir.

17. Başvurucu ek kararı temyiz etmiş, Daire 12/5/2014 tarihli kararında her ne kadar onama ilamının davalıya tebliğine ilişkin tebligat parçasında kararın davalıya 2/9/2010 tarihinde tebliğ edildiği yazılmışsa da aslında tebligatın 3/9/2010 tarihinde tebliğ edildiğini, bu durumda davalı tarafın karar düzeltme isteminin de süresinde olduğunu belirterek davalı tarafın maddi hatanın düzeltilmesine ilişkin talebini kabul etmiş, Dairenin, 2/12/2010 tarihli karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararı kaldırarak talebi bu defa esastan reddetmiştir.

18. Ret kararı 29/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve 30/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

22. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

23. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

24. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda, Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 26/10/2005 tarihinde açılan davada, yargılamanın Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 12/5/2014 tarihinde verilen karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararla sona erdiği anlaşılmıştır. Buna göre, yargılamanın bu kadar süre uzamasını gerektirecek karmaşık bir niteliğin bulunmadığı, başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık 8 yıl 6 ay süren yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhal İddiaları

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, Anayasa'nın 2., 10., 11., 12., 13., ve 35. maddelerinde güvence altına alınan hakların ihlal edildiği iddiasının el atmanın önlenmesi ve ecri misil davasının koşulları açısından Mahkemece yapılan değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

27. Bunun yanında başvuru formunda başvuruya konu edilen davanın, Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2005/1059 sayılı dosyası olduğu belirtilmekle, karar düzeltme talebinin maddi hata sonucu 2/12/2010 tarihinde reddedilerek kararın yaklaşık 2 yıl önce infaz edilmesi nedeniyle ileri sürülen ve Büyükçekmece 2. İcra Hukuk Mahkemesinin E.2011/578, K.2012/181 sayılı dosyası ile ilgili olduğu anlaşılan ihlal iddiları ile İstanbul 3. Tüketici Mahkemesinin E.2009/634 sayılı dosyasına yönelik ileri sürülen ihal iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, Yargıtay kararlarının dosyada ileri sürülen esasa yönelik iddia ve maddi olguları cevaplandırmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin düzenlemenin gerekçesinde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alındığı hususuna atıfta bulunularak adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında, gerekçeli karar hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında yer aldığı belirtilmiştir. Dolayısıyla gerekçeli karar hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

30. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.

31. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

32. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

33. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

34. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

35. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

36. Başvuru konusu davada, Mahkeme, başvurucunun sözleşme şartlarını yerine getirmemesi nedeniyle Bankanın tahsis işlemini iptal ettiğini, bu nedenle başvurucunun dava konusu yerde fuzuli şagil konumunda olduğunu belirterek haksız müdahalesinin önlenmesine ve bilirkişi raporunda tespit edilen ecri misil bedelinin davalıdan tahsiline karar vermiştir. Bu suretle Mahkemece taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmaların gerekçeli kararda tartışıldığı, Yargıtay tarafından da Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak ve ayrıca başvurucunun dava konusu taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, taşınmazı kullanmasının hukuki mesnedini oluşturan tahsis işleminin iptal edildiği, bu nedenle dava konusu yerde bulunmasının haksız olduğu yönünde açıklamada bulunmak suretiyle hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

38. Başvurucu, temerrüt nedeniyle el atmanın önlenmesi kararı verildiğini, sözleşmede geri ödeme planı olmadığını, belirli bir faiz oranı ve taksit tutarının da belirtilmediğini, dolayısıyla bu verilere dayanılarak düzenlenen ihtarnamenin hukuki değerinin bulunmadığını, ayrıca ihtarnamenin kendisine tebliğ edilmediğini, bilirkişi raporunda da bu belirsizliğin ifade edildiğini, temerrüdün varlığı tespit edilmeden müdahalenin menine karar verilemeyeceğini, Mahkemenin bu yönde araştırma yapmadığını, dolayısıyla sözleşmeninin feshinin haklı olup olmadığı belirlenmeden kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

40. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek (§ 13) suretiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

41. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi, derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).

42. Bu açıdan başvurucunun, aynı vakıa nedeniyle İstanbul 3. Tüketici Mahkemesinde açılan davada (E.2010/134), Mahkemece gerekli araştırma ve incelemeler yapılarak karar verildiği, başvuru konusu davada ise gerekli araştırma ve incelemelerin yapılmamış olması nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasının., esas itibariyle Derece Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu, nitekim dosya kapsamında, belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuru konusu olaya özgü değerlendirme yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.

43. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

45. Başvurucu 1.500.000 TL maddi, 2.000.000 TL manevi taziminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

46. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

47. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Bunun yanında ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermek gerekmiştir.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç, 1.800 vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2005/1059, K.2009/644 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Coşkun Penbeoğlu [1.B.], B. No: 2014/17473, 19/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı COŞKUN PENBEOĞLU
Başvuru No 2014/17473
Başvuru Tarihi 30/10/2014
Karar Tarihi 19/7/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, el atmanın önlenmesi ve ecri misil davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, esaslı iddiaların Yargıtay kararlarında cevaplanmaması, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi