BİRİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Burhan
ÜSTÜN
Üyeler : Serruh
KALELİ
Nuri
NECİPOĞLU
Hasan
Tahsin GÖKCAN
Rıdvan
GÜLEÇ
Raportör : Hüseyin
MECEK
Başvurucu : Sedat
EKMEKÇİ
Vekili :
Av. Nezahat PAŞA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda
işkence ve kötü muamele ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/11/2014 tarihinde
İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca
31/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 3/3/2016
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. 1994 doğumlu başvurucu, İzmir’de
ikamet etmektedir.
8. Başvurucu, terör örgütüne üye
olmak suçundan 23/6/2011 tarihinde İzmir Çocuk Mahkemesi tarafından
tutuklanmıştır. Tutuklama kararı üzerine başvurucu, Bergama D Tipi Çocuk
Cezaevine (Cezaevi) götürülmüştür. Başvurucu, Cezaevine götürüldükten sonra
kendisine işkence ve kötü muamelede bulunulduğunu ileri sürmüştür.
1. Başvurucunun ve
Soruşturmadaki Diğer Mağdurların Beyanları
9. Başvurucu tutuklandıktan sonra
Ceza İnfaz Kurumuna alınırken Jandarma karakolunda işkence, suçu bildirmeme,
hakaret, tehdit ve kasten yaralama suçlarından 18/11/2011 tarihinde vekili aracılığıyla
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş; 16/12/2011 tarihinde
kollukta ifade vermiştir. Başvurucu; suç ihbarı dilekçesinde ve ifadesinde
özetle E.K. ve A.B. ile 23/06/2011 tarihinde İzmir Çocuk Mahkemesince verilen
tutuklama kararı üzerine Cezaevine götürülmek üzere araca bindirilip Bergama’ya
doğru yola çıktıklarını, Çiğli'de başka bir suçtan tutuklanan bir çocuğun da
araca alındığını, mesai sonunda Cezaevine gelindiğini, hep birlikte Cezaevinin
askerîye bölümüne alındıklarını, burada askerlerin kendilerini sıraya dizip "Asker
duruşu, rahat, hazır ol." şeklinde komutlar vererek kendilerine
hareket yaptırdıklarını, İzmir'den gelen ve Van ili Başkale ilçesinden olduğunu
söyleyen sivil bir polisin üçüne birden "Bunlar davasından dönmeyecek,
bunlar terörist, bunlar PKK’lı." dediğini, orada bulunan rütbeli bir
askerin kendilerini işaret ederek "Bunları arka odaya götürün, bakalım
davalarından dönüyorlar mı dönmüyorlar mı o zaman görürüz." dediğini,
bunun üzerine üç jandarma erinin kendilerini arkada bir odaya götürdüklerini,
külot dışında tüm kıyafetlerini çıkarttıklarını, iki üç defa yere çömel-kalk
hareketi yaptırarak onur kırıcı muamelede bulunduklarını, sonradan beş jandarma
erinin daha geldiğini, dört askerin sırayla kendilerine vurmaya başladığını,
diğer üç jandarmanın kapıda beklediğini, jandarmanın "Gidin kendi
memleketinize, sizin ne işiniz var, siz niye rahatımızı bozuyorsunuz,
teröristler, şerefsizler, köpekler." şeklinde kendilerine
küfrettiğini, olanlardan bahsetmeleri hâlinde komandoların su dökmek suretiyle
iz bırakmayan bir şekilde kendilerine işkence yapacaklarını söyleyerek tehdit
ettiklerini, on beş dakika kadar sonra giyinerek dışarı çıktıklarını, Çiğli’den
gelen, ismini bilmediği başka bir tutuklunun kendilerine “Sizi içerde
dövdüler değil mi?” dediğini, daha sonra jandarmanın kendilerini Cezaevi
personeline teslim ettiğini, ailesiyle görüştürülmediğinden durumu kimseye
haber veremediğini, bir ay kadar sonra ağabeyine olayla ilgili bilgi verdiğini,
olayın üzerinden zaman geçmesi nedeniyle vücudunda herhangi bir darp ve cebir
izi olmadığını, bu nedenle adli muayene raporu aldırmak istemediğini
belirtmiştir.
10. Başvurucuyla birlikte aynı suçtan
tutuklanan A.B. 19/12/2011, E.K. 8/6/2012 tarihli Cumhuriyet Savcılığındaki beyanlarında,
terör örgütü üyeliği suçundan tutuklandıkları öğrenilince külot dışındaki
giysilerinin çıkarılarak tekme tokat dövüldüklerini ve kendilerine hakaret
edildiğini söylemiştir.
11. Olaya ilgili kamera kayıtları
Cumhuriyet Savcılığı tarafından talep edilmiş ancak saklama süresi olan dört
ayın geçmesi nedeniyle kayıtların silindiği bildirilmiştir.
2. Şüpheli Kamu
Görevlilerinin Savunmaları
12. Şüpheli Jandarma Er E.A. 19/3/2013
tarihli, Jandarma Er A.D. 15/3/2012 tarihli, Jandarma Er M.E., T.T., Y.K., T.A.,
M.T., 20/1/2012 tarihli,Jandarma Onbaşı E.G. 20/1/2012 tarihli, Jandarma Çavuş
M.E.K. 20/1/2012 tarihlikolluktaki ifadelerinde olay günü Cezaevinde
olduklarını, gelen tutukluları ve olayı hatırlamadıklarını söylemişlerdir.
13. Şüpheli Polis Memurları M.A.,
A.K., H.Ü.Ş., Ş.Y. ve R.Y. 7/12/2011 tarihli kolluktaki ifadelerinde olay günü
6638 kod No.lu minibüste görevliyken terör olaylarından E.K., R.Y. ve Sedat
Ekmekçi isimli çocukları tutuklandıkları için Cezaevine götürmek üzere teslim
aldıklarını, Çiğli Çocuk Şube Müdürlüğüne uğrayarak başka bir suçtan tutuklanan
R.M.T. isimli çocuğu da araca aldıktan sonra saat 15.00 sıralarında Bergama’ya
hareket ettiklerini, Cezaevinden bir görevliyi de alarak Bergama Devlet
Hastanesinden çocukların adli muayene raporlarını aldırdıklarını, Cezaevinde
jandarma eşliğinde çocukların kaydının yapıldığını, askerlerle birlikte
çocukları infaz koruma memurlarına teslim ettiklerini, hiçbir görevlinin
çocuklara kötü muamelede bulunmadığını söylemişlerdir.
14. Şüpheli İnfaz Koruma Memuru M.T.
1/12/2011 tarihli Cumhuriyet Savcılığındaki ifadesinde; tutuklanarak Cezaevine
gelen şüphelilerin Cezaevi Jandarma Karakol Komutanlığında üst araması yapılıp
kayıtları alındıktan sonra koğuşlara yerleştirilmek üzere kendilerine getirildiğini,
o gün gelen dört şüphelinin de aynı şekilde jandarmadan kendilerine
getirildiğini, gelen tutukluların teslim edilirken jandarma tarafından kötü
muameleye maruz kaldıkları yönünde şikâyetlerinin olması durumunda ya da
kendilerinin darp ve cebir izi görmeleri hâlinde rapor için tutukluları tekrar
hastaneye sevk edebileceklerini ancak böyle bir durumun olmadığını söylemiştir.
3. Tanık Beyanları
15. İnfaz Koruma Memuru tanık M.Y.
28/11/2011 tarihli Cumhuriyet Savcılığındaki ifadesinde; kesin tarihini hatırlamamakla
birlikte 2011 yılı Haziran ayı içinde İzmir Çocuk Şube Müdürlüğünden E.K. ve
ismini hatırlamadığı iki çocuğun polis memurları tarafından Cezaevine
getirildiğini, kendisinin Cezaevi ana giriş kapısı nöbetçisi olarak olay günü
görevli olduğunu, rutin uygulama gereği gelen çocukların önce jandarma
tarafından kayıt işlemi yapılmak üzere Jandarma bölük binasına götürüldüğünü,
beş on dakika sonra üç çocuğun geri geldiğini, hâllerinde bir anormallik
görmediğini, jandarma tarafından çocukların İnfaz Koruma Memuru M.T.ye teslim
edildiğini, memurun görevi gereği çocukların üzerinde arama yaptığını, daha
sonra Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) kayıt yaparak haklarında dosya
açtığını, parmak izlerini aldıktan sonra çocukları geçici odaya gönderdiğini, arama
sırasında çocuklarda herhangi bir darp ve cebir izi görmediğini, çocukların
kendisine darbedildikleri yönünde bir şey söylemediklerini beyan etmiştir.
16. Olay günü başka bir suçtan
tutuklanan ve aynı araçla Cezaevine götürülen tanık R.M.T. 19/12/2011 tarihinde
Cumhuriyet Savcılığındaki ifadesinde araçta bulunan diğer üç kişinin
darbedildiğini görmediğini, olayla ilgili bilgisinin bulunmadığını ifade
etmiştir.
4. Soruşturmada Yapılan
Diğer İşlemler
17. Başvurucunun Cezaevine girmeden
önce 23/6/2013 tarihinde Bergama Devlet Hastanesi tarafından verilen raporunda
darp ve cebir izinin bulunmadığı belirtilmiştir.
18. Başvurucu tutuklandıktan sonra
Bergama Çocuk Tutukevi Müdürlüğünün 23/6/2011 tarihli tutanağına göre saat
19.30’da Polis Memuru M.A. tarafından İnfaz Koruma Başmemuru M.T.ye teslim
edilmiştir.
19. Başvurucu ve diğer iki arkadaşının
işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili dilekçe vermeleri üzerine İnfaz
Koruma Memurları M.T. ve M.Y. hakkında resen açılan disiplin soruşturması
sonucunda kamu görevlilerinin atılı fiili işlemedikleri gerekçesiyle ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
5. Soruşturma Sonucunda
Verilen Karar
20. Soruşturma sonucunda Bergama
Cumhuriyet Başsavcılığının 13/7/2012 tarihli ve 2011/3519 Soruşturma ve
K.2012/992 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı şöyledir:
“…
Yapılan soruşturma sonucu müştekileri
İzmir'den getiren polis memuru olan şüphelilerin, cezaevinde infaz koruma
görevlisi olan şüphelilerin ve jandarma görevlisi olan şüphelilerin savunmalarında
suçlamaları kabul etmedikleri,
Müşteki Sedat vekilinin ve
müştekilerin ifadelerinde belirttikleri ve kendilerine yapılan işkence ve kötü
muameleyi gördüklerini iddia ettikleri tanık R.M.T. alınan ifadesinde,
müştekilerle birlikte Bergama Çocuk D Tipi Cezaevine götürüldüğünü, cezaevine
geldiklerinde komutanın kendilerini odasına aldığını, vücutlarında kesik ve
dövme izi olup olmadığını kontrol ettiklerini, müştekilere tekme ve tokat
atılmadığını, hakaret içeren sözler söylendiğini duymadığını belirttiği,
Yapılan soruşturma sonucu toplanan
delillere ve dosya içeriğine göre müşteki Sedat vekilinin gerçekleştiğini iddia
ettiği suç tarihinden 4 ay kadar sonra şikâyetçi olduğu, bu nedenle
müştekilerin kasten yaralama suçuna maruz kaldıklarına ilişkin herhangi bir
adli raporun bulunmadığı, Cezaevine giriş ve çıkışları gösterir kamera kaydı
olduğu, ancak müştekilerin kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia ettikleri
Cezaevi jandarmasına ait yerleri gören kamera olmadığı, şüphelilerin atılı
suçlamayı kabul etmedikleri, Cezaevinde infaz koruma memuru olan tanık M.Y.
ifadesinde;müştekilerin üst aramasını yaptığını, yaralanma izi görmediğini,
kendilerini getirenlerden şikâyetleri olup olmadığını sorduğunda şikâyetlerinin
olmadığını söylediklerini beyan ettiği, müşteki vekilinin tanık olarak
gösterdiği ve müştekilerin cezaevine getirilmeleri ve cezaevine alınmaları
sırasında yanlarında bulunan tanık R.M.T.nin alınan ifadesinde müştekilerin
iddialarını doğrulamadığı, müştekilere herhangi bir kötü muamele ya da söz
söylendiğini duymadığını belirttiği, bu nedenle yapılan soruşturma sonucu
şüphelilerin müştekilere karşı atılı suçları işlediklerine ilişkin hiçbir tanık
beyanı ve maddi delil ile desteklenmeyen soyut iddialarından başka kamu davası
açılmasına yeterli şüphe oluşturacak deliller elde edilemediği anlaşılmakla,
Şüpheliler hakkında kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına [karar
verilmiştir].”
21. Bu karara başvurucu tarafından
yapılan itiraz, Bergama Sulh Ceza Mahkemesinin 12/9/2014 tarihli ve 2014/258
Değişik İş sayılı kararıyla “iddiaların gerekli ve yeterli şekilde
araştırılıp irdelendiği ve bunun neticesinde verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararda usul ve yasaya aykırı bir yön görülmediği” gerekçesiyle
reddedilmiştir.
22. Ret kararı 10/10/2014 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edildiğinden 10/11/2014 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımının bulunmadığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 86., 94., 106., 125. ve 278. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 11/1/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, 23/6/2011 tarihinde
tutuklanmaları üzerine Cezaevine getirildiklerinde polis memuru ve jandarma tarafından
hakaret, tehdit, darp, kötü muamelede bulunulması üzerine şikâyetçi olduğunu,
çıplak arama yapılarak özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğini, yapılan
soruşturmada kamera kayıtlarının getirilmediğini ve üzerinde bilirkişi
incelemesi yaptırılmadığını, revir kayıtları ile tutuklularca verilen
dilekçelerin incelenmediğini, kendisinin cezaevi dosyasının getirilmediğini,
teşhis yaptırılmadığını, olay günü görevli personellerin ve askerlerin
ifadesinin alınmadığını, şikâyetçilerin olaydan bir yılı aşkın süre sonra
ifadesinin alındığını, soruşturmanın üç buçuk yılda neticelendiğini,
soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının aynı zamanda infaz savcısı olması
nedeniyle tarafsız olmadığını, bir kez ifadesine başvurulması dışında
soruşturmaya katılımının sağlanmadığını, delillerin suça karışan jandarma ve
Cezaevi görevlileri tarafından toplandığını, Kürt kökenli olmasının tesiriyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu karara yaptığı itirazın
duruşma yapılmadan kesin ve gerekçesiz olarak reddedildiğini, itiraz yolunun
etkisiz olduğunu, itirazın reddine dair kararın temyiz edilemediğini belirterek
Anayasa'nın 10, 17, 19., 20., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan
ayrımcılık yasağı, işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı, özel hayatın gizliliği, iki dereceli yargılanma, bağımsız ve tarafsız
yargı yerinde yargılanma, duruşmalı inceleme, gerekçeli karar ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma
yapılması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile özel hayatın gizliliğine ilişkin ihlal iddiaları işkence ve
kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında; iki dereceli yargılanma,
bağımsız ve tarafsız yargı yerinde yargılanma, duruşmalı inceleme, gerekçeli
karar ve etkili başvuru hakkına ilişkin iddiaları ise işkence ve kötü muamele
yasağının usul yükümlüğü kapsamında incelenmiş; ayrımcılık yasağı ise ayrı bir
başlık altında değerlendirilmiştir.
27. Başvurucunun iddiaları ve
başvuruya konu soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler Anayasa'nın
17. maddesinin maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda değerlendirme
yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte kanıt unsuru içermemektedir. Bu nedenle
başvurucunun 23/6/2011 tarihinde Cezaevinde bir polis memuru ve jandarmalar
tarafından işkence yapıldığı iddialarının sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi, ancak devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği
gibi yerine getirip getirmediğinin tespiti ile mümkün olabileceğinden başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınan işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu ile sınırlı olarak
yapılmasına karar verilmiştir.
1. İşkence ve Kötü Muamele
Yasağına İlişkin İddia
28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden
kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
29. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. Anayasa’nın 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
31. Bireyin, bir devlet görevlisi
tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde
bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25).
Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle işkence ve kötü
muamele konusundaki iddiaların uygun delillerle desteklenmesi gerekir. İddia
edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak
kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt; yeterince ciddi, açık ve
tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28). Ancak bu uygun
koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir.
32. Devletin kötü muamele yasağı
kapsamındaki usul yükümlülüğü, her kötü muamele olayının sorumlularının
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma
yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, insan onurunu koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin veya diğer
bireylerin kötü muamele niteliğindeki filleri nedeniyle hesap vermelerini
sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
110)
33. Ceza soruşturmasının amacı, insan
onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap
vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç
elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Diğer yandan
Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 113)
34. Ceza soruşturmasının etkili
olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele
iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün
delilleri tespit etmesi gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete
geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren
yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açmalıdır(Cezmi Demir ve diğerleri,
§§ 114, 116)
35. Ceza soruşturmasının etkinliğini
sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için
soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun
meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde sürece katılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115)
36. Kamu görevlileri tarafından
yapıldığı iddia edilen kötü muameleler hakkında yürütülen soruşturmaların
etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan, inceleme ve tetkikleri yapan
kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma
makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı
zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117)
37. Kötü muameleye ilişkin bir
soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı
durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak
böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın
aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı
eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi
açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119)
38. Başvurucu, üç kişiyle birlikte
tutuklandıktan sonra Cezaevi Jandarma Komutanlığında görev yapan askerler ve
sivil bir polis memuru tarafından darp, tehdit, hakaret edildiğini gösteren
doktor raporuna veya gerçekten kötü muamele gördüğüne dair makul bir açıklamayı
destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına iddialarını
dayandırmamıştır.
39. Gözaltında oldukları için dış
dünyayla ilişkileri kesilen veya kendilerine destek olabilecek ve gerekli
kanıtları oluşturabilecek doktor, avukat, aile yakını veya arkadaşlarla
görüşmeleri her an olanaklı olmayan başvurucuların gözaltı sırasında maruz
kaldıkları kötü muamele şikâyetlerini kanıtlamaları zordur (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 99).
40. Başvuru konusu olaydaki gibi
işkence ve kötü muamelenin gerçekleşip gerçekleşmediğine, gerçekleşmişse
faillerinin kim olduğuna dair somut bir bilginin bulunmadığı durumlarda
-özellikle de olayın gerçekleştiği zamanda ve yerde- ilk anda yürütülecek
soruşturma işlemleri çok büyük önem arz etmektedir. Geçen zamanla birlikte
kaçınılmaz bir şekilde delillerin kaybolması, tanıkların yer değiştirmesi ve
yaşananları hatırlamanın güçleşmesi gibi nedenlerle delil toplama ve olayın
gerçekleşme şeklini belirlemenin giderek zorlaşacağı açıktır (Yavuz Durmuş
ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62). Bu nedenle başvurucunun
bu kapsamdaki iddialarına ilişkin olarak ancak dosyadaki tüm verilerin birlikte
incelenmesi hâlinde bir sonuca ulaşılması mümkündür.
41. Somut olayda başvurucu 23/6/2011
tarihinde Cezaevinde getirildiğinde hakaret, tehdit, darp edildiğine dair
işkence ve kötü muamele iddialarında bulunmuş ancak 18/10/2011 tarihine kadar
yaklaşık dört ay boyunca iddialarını yetkili bir soruşturma mercii önüne
taşımadan beklemek suretiyle pasif bir tutum sergilemiştir. Başvurucu,
şikâyetçi olduktan sonra verdiği ifadesinde de vücudunda herhangi bir işkence
ve kötü muamele izi bulunmadığından doktor raporu aldırılmasına gerek
olmadığını söylemiştir.
42. Başvurucu, soruşturmada kamera
kayıtlarının getirtilerek bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, revir
kayıtları ile tutuklularca verilen dilekçelerin incelenmediğini, kendisine ait
Cezaevi dosyasının getirilmediğini, teşhis yaptırılmadığını, olay günü görevli
personellerin ve askerlerin ifadesinin alınmadığını, şikâyetçilerin olaydan bir
yılı aşkın bir süre sonra ifadesinin alındığını, soruşturmanın üç buçuk yılda
neticelendiğini, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının aynı zamanda infaz
savcısı olması nedeniyle tarafsız olmadığını, bir kez ifadesine başvurulması
dışında soruşturmaya katılımının sağlanmadığını, delillerin suça karışan
jandarma ve Cezaevi görevlileri tarafından toplandığını ileri sürmüştür. Ancak
başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığını gösterecek doktor raporu vb. başka bir
delil ileri sürmemesine rağmen şikâyet dilekçesi vermesi üzerine derhâl
soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu, kamera kayıtlarının getirtilmediğini,
görevli personelin ve askerlerin ifadesinin alınmadığını, delillerin suça
karışan jandarma ve Cezaevi görevlileri tarafından toplandığını ileri sürmüş
ise de Cumhuriyet Savcılığı tarafından görevli jandarma, polis ve infaz koruma
memurlarının kimlikleri tespit edilerek şüpheli ya da tanık sıfatıyla ifadeleri
alınmış, kamera görüntülerinin temini için gerekli yazışmalar yapılmıştır.
Ayrıca ilgili infaz koruma memurları hakkında disiplin soruşturması yapılması
için talimat verilmiş, başvurucunun şikâyet dilekçesinde adı geçen başka bir
suçtan tutuklanarak aynı araçla Cezaevine geldiğini ifade ettiği kimliğini bilmediği
tanık R.M.T.nin kimlik bilgileri Cezaevinden sorulup tespit edilmiştir.
43. Başvurucunun olaya karıştığını
ileri sürdüğü şüpheli jandarmalar E.G., M.T., T.A., T.T., M.E.K., M.E. ve
Y.K.nin ifadeleri bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından; sanık M.Ç. dışındaki
diğer infaz koruma memuru ve polis memurları ile tanıkların ifadeleri ise gerek
istinabesuretiyle gerek Cumhuriyet savcıları gerekse kolluk görevlileri
tarafından; başvurucunun kimliğini bilmediği tanık R.M.T.nin ifadesi de
Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Cezaevinden gelen yazıda kamera
kayıtlarının dört ay sonra silindiği bildirildiğinden görüntü incelemesi
yapılamamıştır.
44. Başvurucu ayrıca etkili soruşturma
yürütülmesinin mümkün olduğu bir dönemde ve bu konuda resen tespit edilmiş veya
başvurucu tarafından ortaya konmuş herhangi bir engelleyici durumun mevcudiyeti
de söz konusu olmamasına rağmen olayın üzerinden geçen yaklaşık dört ay boyunca
gerek kendisi tarafından gerekse müdafii veya görüştüğü yakınları vasıtasıyla
suç ihbarında bulunmak yerine sessiz kalmayı tercih etmiştir. Dolayısıyla
iddialar bakımından çok önemli deliller arasında yer alan adli muayene raporu
ve kamera görüntülerinin elde edilme olanağının ortadan kalkmasında soruşturma
makamına izafe edilebilecek bir sorumluluk bulunmamaktadır.
45. Başvurucu tarafından ayrıca
soruşturmanın makul sürede bitirilmediği ileri sürülmüştür. Başvurucunun
şikâyet dilekçesi verdiği 18/10/2011 tarihinde başlayan soruşturmayla ilgili
olarak 13/7/2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kısa
bir sürede sonuçlandırılmasına rağmen üç müşteki ve 16 şüphelinin bulunduğu
soruşturmanın tebligat aşamasıyla birlikte itiraz ve kesinleşme süreci
12/9/2014 tarihine kadar sarkmış, şikâyet tarihinden itibaren soruşturma
yaklaşık 2 yıl 11 ayda tamamlanabilmiştir. Her ne kadar kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın tebligat ve kesinleşme aşaması uzun sürmüşse de bir
bütün olarak 2 yıl 11 aylık sürede tamamlanan soruşturmanın makul süreyi
aştığının söylenebilmesi mümkün görülmemiştir.
46. Başvurucu delillerin suça karışan
jandarma ve Cezaevi görevlileri tarafından toplandığını, ayrıca soruşturma
savcısının aynı zamanda infaz savcısı olması, Cezaevinden sorumlu personelin
burada işlenecek işkence ve kötü muamele eylemlerinden dolayı sorumluluğunun
bulunması nedenleriyle soruşturmanın tarafsız yürütülmediğini ileri sürmüştür.
47. Birtakım idari faaliyetlerinin
bulunabileceği kabul edilmekle birlikte savcılık makamı bir yargı organıdır ve
yargı faaliyetlerinin yerine getirilmesinde bağımsızlık ve tarafsızlık
esaslarına göre yeterli teminata sahip olmalıdır. (Sinan Işık, B. No:
2013/2482, 13/4/2016, § 66).
48. Başvurucu, haklarında soruşturma
yapılan şüpheliler tarafından delillerin toplandığını ileri sürmüşse de hangi
delilin hangi şüpheli tarafından toplandığına dair somut bir bilgi
verilmediğinden soyut ve muğlak nitelikteki bu iddia dayanaksız olarak
değerlendirilmiştir. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 160. maddesi uyarınca ihbar veya başka bir suretle bir suçun
işlendiği izlenimini veren bir durumu öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer
olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamakla
görevli Cumhuriyet savcısının aynı zamanda idari görevi kapsamında yetkili
olduğu cezaevinde görev yapan kişilere isnat edilen suçları soruşturmasının tek
başına onun taraflı ve ön yargılı olacağı anlamına gelmesi mümkün olmadığı gibi
Cumhuriyet savcısının hangi tutum ve/veya davranışı nedeniyle soruşturmanın
tarafsızlığına gölge düşürdüğüne dair somut bir açıklama yapılmadığı
anlaşıldığından soruşturmanın taraflı yapıldığı söylenemeyecektir.
49. Başvurucu; soruşturma boyunca bir
kez ifadesinin alındığını, bunun dışında soruşturmaya katılımının
sağlanmadığını, itiraz üzerine duruşmasız yapılan inceleme sonucunda gerekçesiz
ve kesin olarak karar verildiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının
usul yönünden edildiğini ileri sürmüştür.
50. Vekili aracılığıyla verdiği
18/10/2011 tarihli şikâyet dilekçesinden sonra 16/12/2011 tarihinde başvurucunun
ifadesi alınmıştır. Başvurucu ayrıca soruşturma süresi boyunca kendini vekille
temsil ettirmiş, soruşturma evraklarına ulaşamama gibi bir durum ile
karşılaştığına dair bir bilgi ya da belge sunmamıştır.
51. Başvurucu kovuşturmaya yer
olmadığına dair karara yaptığı itirazın duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden
sonuçlandırılmasını da ihlal nedeni olarak göstermiştir. Başvurucu 5271 sayılı
Kanun’un 271. maddesi uyarınca itiraz incelemesinin duruşmalı olarak
incelenmesini talep etmediği gibi duruşmasız inceleme yapılmasının başvuruyu ne
şekilde etkisiz kıldığı yönünde bir açıklama da yapmamıştır.
52. Soruşturma sonucunda verilen
kararda soruşturmayı etkileyebilecek tüm iddia ve savunmalar dosya kapsamındaki
delillere uygun bir şekilde değerlendirilerek sonuca ulaşılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun
herhangi bir delil ortaya koymadan ileri sürdüğü kötü muamele iddialarının
kovuşturmayı gerektirecek boyutta somut olgulara dayanmadığı anlaşıldığından ve
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve
kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından açık ve görünür bir ihlal tespit
edilemediğinden iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
2. Ayrımcılık Yasağına
İlişkin İddia
54. Başvurucu, Kürt kökenli olması
nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini ileri sürmüştür.
55. Anayasa'nın 10. maddesi şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
...
Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar."
56. Ayrımcılık yasağının ihlal edilip
edilmediğinin tartışılabilmesi için kural olarak kişinin hangi temel hak ve
özgürlüğü konusunda ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının tespiti gerekir. Ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için
başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile
kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi
yeterli olmayıp ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk,
cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar [2], B. No: 2013/514, 2/10/2013, §
46).
57. Somut olayda başvurucunun ırk
temeline dayalı olarak kendisine ayrımcılık yapıldığını ileri sürmüş ise de bu
iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmadığı
anlaşılmış olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
58. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu
kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde BIRAKILMASINA 11/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.