TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM KINIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17803)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim
KINIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed
ÖNEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın uzun süre devam etmesi nedeniyle
adil yargılanma hakkının, öğretmenlik görevine son verilmesi nedeniyle kamu
hizmetine girme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Ergani Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü
soruşturma kapsamında tutuklanması talebiyle Ergani Sulh Ceza Mahkemesine sevk
edilmiştir. Mahkeme 29/12/2008 tarihli kararıyla başvurucunun tutuklama
talebinin reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu; kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve suç
delillerini yok etme suçlarından tutuklanması talebiyle tekrar sevk edildiği
Ergani Sulh Ceza Mahkemesinin 6/2/2009 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
11. Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası, Ergani Cumhuriyet
Başsavcılığının 27/4/2009 tarihli fezlekesiyle yetkili ve görevli görülen
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
12. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 10/5/2009 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun da aralarında olduğu toplam beş sanık hakkında
Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/277sayılı dosyasında kamu davası
açılmıştır.
13. Mahkeme 25/5/2010 tarihli kararıyla başvurucunun kasten
öldürme suçundan 10 yıl, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan (üç kez) 2 yıl 6 ay
hapis, ruhsatsız silah taşıma suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve 500 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 14/7/2011 tarihli
ilamıyla ilk derece mahkemesinin kararını bozmuşutr.
15. Bozma kararı sonrası yapılan yargılamada Diyarbakır 1. Ağır
Ceza Mahkemesinin 15/5/2012 tarihli kararıyla başvurucunun kasten öldürme
suçundan 10 yıl, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan (üç kez) 2 yıl 6 ay hapis,
ruhsatsız silah taşıma suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
16. Bu karar da temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 1/7/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur.
17. Bozma kararı sonrasında yargılamaya Diyarbakır 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2013/433 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
18. Mahkeme 30/10/2014 tarihli celsede başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz,
Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/11/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
20. Yapılan yargılamada Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
4/11/2014 tarihli kararıyla başvurucunun kasten öldürme suçundan 20 yıl hapis,
kasten öldürmeye teşebbüs suçundan (üç kez) 10 yıl hapis, ruhsatsız silah
bulundurma suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
21. Başvurucu 12/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/11/2014 tarihli
kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 12/10/2016 tarihli ilamıyla kasten öldürme
ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri yönünden
onanmış; ruhsatsız silah bulundurma suçundan verilen hüküm yönünden
bozulmuştur.
23. Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 1. Ağır
Ceza Mahkemesi 24/11/2016 tarihli kararıyla ruhsatsız silah bulundurma suçundan
başvurucunun beraatine karar vermiştir. Bu hüküm
temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 13/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tutukluluğun makul
süreyi aştığını ileri sürmüş, tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
28. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmı hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil olma
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
30. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutukluluğun Kanun'da
öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığını iddia eden başvurucunun devam
eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi gerekir
(Hamit Kaya, B. No: 2012/338,
2/7/2013, § 46).
31. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna
uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir.
32. Bu yol bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk
süresinin Kanun'da öngörülen azami süreyi aşıp aşmadığının veya makul olup
olmadığının tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını
sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen hukuk
yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm
olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, § 48).
33. Somut olayda başvurucu 6/2/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
İlk derece mahkemesi, tutuklu olarak sürdürülen yargılama sonunda 4/10/2014
tarihli kararı ile başvurucunun tutuklanmasına karar verilen suçlardan cezalandırılmasına
karar vermiş; anılan mahkûmiyet hükmü temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1.
Ceza Dairesinin 12/10/2016 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
34. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği
tarihten itibaren 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine dayanarak süresi içinde
tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Mahkûmiyet kararının
kesinleşmesiyle birlikte tutukluluk sürecine ilişkin olarak sadece tazminat
talebinde bulunulabileceği dikkate alındığında, bu talep yönünden etkin ve
erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yolu tüketilmeksizin bireysel
başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği
mümkün değildir (Hamit Kaya, §
49). Öte yandan bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucunun
anılan tazminat yolunu tüketmesi için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde
öngörülen dava açma süresi de geçmemiştir.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarına ilişkin olarak
yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
B. Kamu Hizmetine Girme
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, uzun süre tutuklu kalması sebebiyle öğretmenlik
görevine son verilmesinin kamu hizmetine girme hakkını engellediğini ileri
sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde; kamu hizmetine girme hakkının Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında korunan haklardan olmadığı,
başvurucunun bu şikayetini müstakil olarak değil tutukluluk süresinin uzunluğu
ile bağlantılı olarak ileri sürdüğü, konunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller
kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun
kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
39. Bireyin kamu hizmetine girme hakkı Anayasa'nın 70.
maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme’de
düzenlenen haklardan değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kamu
hizmetine girme ya da dilediği kamu görevinde çalışma hakkının Sözleşme’de ya da protokollerinde korunan bir hak
olmadığını açıkça ifade etmektedir. (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24).
40. Somut olayda başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği
şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü kamu hizmetine girme hakkının, Anayasa
ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına
girmediği anlaşılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu, davanın ilk derece mahkemesinde derdest olduğunu,
yargılama sürecinin makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
43. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmı hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
45. Ceza yargılaması süresinin tespitinde, kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı tarih ile suç
isnadına ilişkin nihai karar tarihi (bireysel başvuruya konu devam eden
yargılamalar yönünden Anayasa Mahkemesinin inceleme tarihi) arasında geçen süre
esas alınır (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 34).
46. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
47. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki 7 yıl 10 aylık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
50. Başvurucu, 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
52. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden ve 206,10 TL harçtan oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kamu hizmetine girme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2016/409) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.