TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ORHAN EKEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18218)
|
|
Karar Tarihi: 16/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Orhan EKEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat
DARAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden
(TSK) ilişiğinin kesilmesi işlemi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu,1999 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında
astsubay olarak göreve başlamıştır. Evli değildir.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar üzerine
bazı askerî personel hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire
Başkanlığı tarafından İstihbarata Karşı Koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari
tahkikat başlatılmıştır.
10. Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine
sunulmuş belgelere göre "İstihbarata Karşı Koyma" (İKK) zafiyeti kapsamında ilgili askerî personelin
ifadeleri alınmıştır. İfade tutanaklarında, “ifadeyi alan” ve "ifadeyi
yazan" kısmı ve ifadelerin
bazı bölümleri karartılmıştır. Başvurucuya ait ifade tutanağında, bugüne kadar
nerelerde görev yaptığı, kimlerle kaldığı sorulmuştur. Ayrıca bugüne kadar
İnternet aracılığıyla veya yüz yüze tanışmak suretiyle birlikte olduğu
bayanların kimler olduğu ve bu bayanlardan kendisinden bilgi almaya çalışan
olup olmadığı sorulmuştur. Başvurucunun imzalamış olduğu 17/5/2012 tarihli
ifade tutanağında, görev yaptığı birlik içinde evli olan ve subay olarak görev
yapan bir bayanla ilişkisi olduğu, askerî lojmanda bu bayanla cinsel
birliktelik yaşadığı, anılan kişiyle görev yerindeki rahat davranışları
nedeniyle, amirinin bu bayanla olan ilişkilerine dikkat etmesi konusunda
kendisini uyardığını söylediği belirtilmiştir. Söz konusu ifade tutanağında
başvurucunun görev yerinde, evli bir sivil memurla da cinsel ilişki yaşadığını
ayrıca pek çok bayanla ilişkisinin olduğunu söylediği yazılmıştır.
11. Tahkikat sonucunda hazırlanan İstihbarat Raporunda,
başvurucunun davranışlarının TSK'nin itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı
davranış kapsamında olduğu belirtilerek TSK'den ayırma işlemi tesis edilmesi
teklifi getirilmiştir.
12. Bu teklif doğrultusunda başvurucu hakkında 15/2/2013
tarihinde, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca TSK'den ayırma işlemi tesis
edilmiştir.
13. Başvurucu, TSK'den ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
14. AYİM, oybirliğiyle davayı reddetmiştir. AYİM'e
göre başvurucuya isnat edilen davranışlar, TSK'nin itibarını sarsacak nitelikte
ahlak dışı davranış kapsamındadır ve bu nedenle başvurucunun TSK'deki görevini
devam ettirmesi olanaklı değildir.
15. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 21/10/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu vekili tarafından 20/11/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 94.
maddesi; 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun 13. ve 39. maddeleri; 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin (Sicil
Yönetmeliği) işlem tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik
ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma usulleri” kenar başlıklı 60. ve
61. maddeleri.
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
19. Kamu makamlarının özel hayata saygı hakkına keyfî bir
şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate müdahale
ettiğini tespit ettiğinde 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları
incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı
olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup olmadığı,
demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı araştırılmaktadır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik Krallık, B. No:7525/76, 22/10/1981, § 43; Olsson/İsveç No.1, B. No: 10465/83, 24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa, B. No: 22689/07, 13/12/2012, §
77).
20. Ayrıca, AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi açıkça
usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir. AİHM'e göre bu şekildeki güvencelerin
amacı 8. maddede yer alan haklara keyfî şekilde müdahalede bulunulmasını
önlemek ve müdahalenin gerekçelendirilmesini sağlamaktır (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Ciubotaru/Moldova, B. No: 27138/04, 27/4/2010, §
51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B.
No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
21. AİHM'e göre gerek negatif
yükümlülükler gerekse pozitif yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin
etkili güvencelerin sunulması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994,
§§ 55-58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96,
19/9/2000, §§ 63-66; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006,
§§ 50-55; Abdulaziz, Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80,
28/5/1985, § 67).
22. Gerek negatif yükümlülük alanındaki usule dair güvencelere
örnek olması ve gerekse Anayasa Mahkemesi önündeki mevcut başvuruyla
benzerlikler içermesi bakımından Smith ve Grady/Birleşik Krallık kararı incelenmelidir. Bu
davada başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görevli personeldir ve eşcinsel
olmaları nedeniyle görevlerine son verilmiştir. Başvuruculardan Bayan Smith
hemşire olarak Bay Grady ise pilot olarak görev
yapmıştır. Görevden alınmaları işlemine karşı açtıkları davada verilen kararda,
her ikisinin de sicil ve görev performansının mükemmel derecede olduğu,
herhangi bir disiplinsizliklerinin bulunmadığı belirtilmiştir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Smith ve Grady/Birleşik Krallık, B. No: 33985/96,
33986/96, 27/9/1999, § 30).
23. Başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetleri Polisi (İstihbarata
karşı koyma ve güvenliğin sağlanması konularında görevlidir.) tarafından
sorgulanmışlardır. Bu sorgulama sırasında sorgulama yapılmasının amacı
açıklanmış, eşcinsel olanların silahlı kuvvetlerde çalıştırılmayacağı yönündeki
devlet politikası hatırlatılarak başvurucuların karşılaşacağı sonuçlar
belirtilmiştir. Başvuruculara hiç bir şey söylemek zorunda olmadıkları ancak
konuşmaları halinde söyleyecekleri şeylerin aleyhe delil olarak
kullanılabileceği uyarısı yapılmıştır. Bunun yanı sıra başvurucuların talepleri
üzerine avukatlarıyla görüşerek hukuki yardım almalarına müsaade edilmiştir.
Bayan Smith'in sorgusu sırasında bir kadın soruşturmacı da görüşmelere
katılmıştır. Ayrıca görüşmelere başlanmadan önce bayan Smith'e, bazı soruların
utanmasına sebep olabileceği, eğer böyle hissederse bunu belirtebileceği
hatırlatılmıştır. Bayan Smith sorgudan önce bir avukatla görüşmüş ve avukatı
hiç bir şey söylememesi, bazı basit sorulara cevap verebileceği yönünde
tavsiyede bulunmuştur. Bay Grady'nin talebi üzerine
de avukatının ve yine Kraliyet Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev yapan bir
personelin objektif gözlemci olarak sorgulama sürecine katılması sağlanmıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 14, 25, 26, 27).
24. AİHM, her iki başvurucunun özel hayata saygı hakkına
müdahalede bulunulduğu tespitini yapmıştır. AİHM, müdahalenin demokratik bir toplumda
gerekli olup olmadığını incelerken özel hayata saygı hakkının cinsellik ve
mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir
yetkisinin daha dar tutulması gerektiğini, bu alanlara yönelik müdahaleler için
özellikle ciddi nedenlerin varlığının şart olduğunu vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 88-89; Dudgeon/Birleşik
Krallık, § 52).
25. AİHM, demokratik toplumda gereklilik unsuru yönünden
müdahale için gösterilen gerekçeleri incelediği sırada her iki başvurucu
yönünden sorgulama sürecini değerlendirmiştir. AİHM'e
göre sorgulama süreci son derece müdahaleci niteliktedir. Başvurucuların özel
hayatlarının en mahrem yönlerine, cinsel hayatlarına, aile ilişkilerine dair
çok ayrıntılı sorular sorulmuştur. Sorgu tarzı oldukça saldırgan ve
müdahalecidir. Hatta hükümet görüşünde de Bayan Smith'e sorulan, üvey kızıyla
cinsel ilişkisi olup olmadığı sorusunun savunulacak bir tarafı olmadığı
belirtilmiştir (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, § 91). Ayrıca eşcinselliğin silahlı kuvvetlerden erken
ayrılabilmek için bahane olarak kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla
sorgulama yapıldığı belirtilmişse de söz konusu soruşturmaya kadar başvurucular
cinsel yönelimlerini gizli tutmuşlardır ve görevden ayrılmak istemedikleri açıktır,
bu nedenle sorgulamanın devam ettirilmiş olmasının makul bir gerekçesi
bulunmamaktadır. AİHM, hükümetin sorgulamanın devam ettirilmesiyle ilgili
olarak ileri sürdüğü tıbbi riskler veya güvenlik riskleri, disiplinle ilgili
sebeplerin de somut olayda mevcut olmadığını, bu yüzden başvurucuların cinsel
yönelimlerini kabul etmelerine rağmen sorgu sürecinin devam ettirilmesi
konusunda hükümetin ikna edici ve ciddi gerekçeler ortaya koyamadığını
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 106-110).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, hakkındaki isnatların doğru olmadığını, aleyhine
hiçbir somut delil olmadan TSK'den ilişiğinin kesildiğini, hukuka aykırı
şekilde ve özel hayatın gizliliği ihlal edilerek sorgulandığını, idarenin hukuk
dışı yollarla ifadesini aldığını ve beyanlarını çarpıtarak istihbarat raporu
düzenlediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca TSK'de görev yaptığı sürede çok
sayıda takdirname ile ödüllendirildiğini, sicillerinin çok iyi derecede
olduğunu, özel hayatına ilişkin unsurların hiç bir şekilde görevine
yansımadığını ayırma işleminin ölçüsüz olduğunu belirtmiştir. Bu nedenlerle
Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiş, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep
etmiştir.
2. Değerlendirme
28. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
...”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
30. Başvurucunun cinsel hayatına dair, özel nitelikte olan hususlar
nedeniyle TSK'den ilişiğinin kesildiğine ilişkin söz konusu iddiasının, özel
hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet alanını ilgilendirdiği
anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 20. maddesinde güvenceye alınan
özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında ele alınmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
32. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde "bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak,
herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama
hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe
geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B.
No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat [G.K.], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [G.K.], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32) .
33. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğunda kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§
31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
34. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
35. Bu kapsamda, mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel
hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, §
37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
36. Buna göre başvurucunun cinsel yaşamına ait unsurlar gerekçe
gösterilerek TSK'den ilişiğinin kesilmesi işleminin, özel hayatın gizliliği
hakkına bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının
belirlenmesinde, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen
kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden inceleme yapılması gerekir.
(1) Kanunilik
39. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası ile
Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 60. ve 61. maddeleri
uyarınca yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun
özel hayatın gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının
mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
40. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde, söz konusu mevzuat hükümlerinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (Haluk
Öktem [G.K.], B. No: 2014/13433, 13/10/2016, §§ 41-43). Somut olayda
bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
41. Anayasa'nın 13. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını,
ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel
sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.
42. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi, hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna
göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete
yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere
sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir. (AYM, E.2014/87, K.2015/112,
8/12/2015, § 7; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18,
29/1/2014;Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
43. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel
sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve elkoyma
tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıyla bu sebeplerin özel hayata saygı hakkının
tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir. (AYM, E.2012/100,
K.2013/84, 4/7/2013, "bb" başlığı altında).
44. Bu durumda, Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin somut olay bakımından sınırlandırma
sebebi olarak kabul edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.
45. Anayasa'nın 5. maddesinde, "Devletin
temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
denilmektedir. Buna göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak devletin temel amaç ve görevlerindendir.
46. Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın
ön koşulu millî güvenlik ve kamu düzeninin tesisidir. Millî güvenlik ve kamu
düzeninin sağlanmadığı bir ortamda, hak ve özgürlüklerden gereği gibi
yararlanılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi mümkün değildir.
Devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında, millî güvenliği ve kamu
düzenini sağlama görevi de bulunmaktadır.
47. Millî güvenliğin sağlamakla yükümlü olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi bakımından askerî
disiplinin sağlanması hayati önem taşımaktadır. Silahlı Kuvvetlerin mensupları
arasındaki hiyerarşi ve disiplinin aşınması, söz konusu kamu hizmetinin
aksamasına neden olabilecek temel etkenlerden biridir.
48. Bu nedenle askerî disiplinin sağlanmasını teminen Silahlı Kuvvetler mensuplarının sıkı disiplin
kurallarına tabi tutulması vediğer kişilerin tabi
olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmaları Anayasa'nın 5. maddesiyle devlete
yüklenen millî güvenliği sağlama ve kamu düzenini koruma ödevinin bir
gereğidir. Anılan ödevin, kişilerin Anayasa'nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen haklarının sınırlanmasında dikkate alınması
gerekmektedir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ahlaki durumu sebep
gösterilerek TSK'den çıkarılmasının, askerî disiplinin korunması ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin
korunması amacını taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı
olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
50. “Demokratik toplum
düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre
sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da
başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96,
K.2016/9, 10/2/2016, § 13; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; özel hayatın gizliliği hakkı bağlamında Ata Türkeri, §44- 45; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, §
62).
51. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine, herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayata saygı hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
52. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en
gizli, mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak müdahaleye yol açan
karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir. Bu da
ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve
kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım
güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata
Türkeri, § 48).
53. Bunun yanı sıra, silahlı kuvvetlerin faaliyetlerinin
disiplin içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum
oluşturduğunun ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması halinde personelin
özel hayatın gizliliği hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda
gerekli kabul edilebilir. Ancak bu halde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine
uygun olması gereklidir (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, § 60).
54. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102,
K.2016/151, 7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B.
No: 2013/5126, 2/7/2015, § 72).
55. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken, kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran karar alma sürecinde
başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı ortaya konulmalıdır.
Bunun yanı sıra müdahalenin "ölçülülük" ilkesine uygun olup
olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
56. Somut olayda başvurucuya, aynı yerde görev yaptığı, biri
subay diğeri sivil memur olarak görev yapan iki bayanla cinsel birlikteliği olduğu,
subay olan kişiyle olan ilişkilerine dikkat etmesi konusunda amirince
uyarıldığı isnadı yöneltilmiştir.
57. Çok sıkı askerî disiplin kuralları ve hiyerarşinin geçerli
olduğu personel sisteminde başvurucuyu istihdam eden TSK tarafından başvurucuya
isnat edilen eylemlerin kurum disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen
bir unsur olarak değerlendirilmesi ve bu eylemler nedeniyle disiplin yaptırımı
uygulanması demokratik bir toplumda gerekli kabul edilebilir. Ancak bunun için
söz konusu eylem ve davranışların sabit olduğunun hukuka uygun ve somut
delillerle kanıtlanmış olması gerekmektedir. Hukuka uygun delillerle
kanıtlanmamış olan bir eylem, olay ve olgunun hukuk önünde hiçbir anlam ve
önemi yoktur.
58. Olayda, başvurucunun TSK'den çıkarılmasına dair kararın
istihbarat birimi tarafından alınmış olan ifadelere özellikle başvurucunun
kendi beyanına dayalı olarak alındığı görülmektedir. Ancak başvurucuya isnat
edilen eylemlerin hangi tarihlerde gerçekleştiği belirtilmediği gibi amiri
tarafından bu konuda uyarıldığına dair yazılı hiç bir belge de sunulmamıştır.
59. İstihbarat birimi tarafından alınan ifade tutanaklarında,
disiplin soruşturması için ifade alındığı belirtilmemiş ve başvurucunun ne ile
suçlandığı bildirilmemiştir. Başvurucuya somut isnatlar ve olay tarihleri
belirtilmeden sorular yöneltilmiştir. Sorulan sorular, kişilerin özel
yaşamlarını kapsayacak şekilde geniş, kapsamı, sınırları ve amacı belli olmayan
niteliktedir. İfadeyi alanların kimlik ve unvanları ile ifadelerin bazı
bölümleri karartılmıştır. Ayrıca başvurucu isnatları reddetmekte, hukuka aykırı
şekilde ifade alındığını ileri sürmektedir. Kişilerin psikolojik baskı ve
zorlama altında, olumsuz koşullar içerisinde ifade verdiklerini kanıtlamaları
neredeyse imkânsızdır. Bireyler karşısında çok daha güçlü konumda bulunduğu
tartışmasız olan idarenin ifade alma sürecinde, objektif gözlemci bulundurma,
avukat yardımı sunma, görüşmeleri kamera ile kayda alma gibi geniş olanaklara
sahip olduğu da dikkate alındığında kişilerin bu yöndeki iddialarının aksini
kanıtlama yükümlülüğü idareye aittir. Tüm bu hususlar nedeniyle idarenin söz
konusu ifade sürecinde başvurucuya ne ile suçlandığını somut ve belirli olay ve
olgular göstererek bildirmediği, bunun yanı sıra başvurucuya savunma hakkı
tanıdığını ve özgür iradeye dayalı konuşma koşullarının sağlandığını da
kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla olayda özel hayata ilişkin hususlar
sebep gösterilerek TSK'den çıkarma işlemi tesis edilmesi sürecinde başvurucunun
özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule ilişkin güvencelerden
yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Başvurucu, TSK'den çıkarılması ile sonuçlanan disiplin
soruşturması sürecinde mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren
iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır. Derece mahkemesi kararına göre
başvurucunun mahremiyetine dair söz konusu hususlar, istihbarat faaliyeti
kapsamında yürütülen sorgulamada, başvurucunun ifadesinden tespit edilmiştir.
AYİM kararı ve dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde, bu istihbarat faaliyeti
tespitine kadar söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve davranışlarının
başvurucunun mesleğine yansımasının olmadığı, görevini aksattığı,
disiplinsizliği bulunduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı
görülmektedir. Tam aksine dava dosyasına sunulmuş belgelere göre başvurucunun
çalışmaları ve sicil durumu başarılıdır. Dolayısıyla ihtilaf konusu
soruşturmanın kapsamının mesleki hayatın sınırlarını aştığı anlaşılmaktadır.
61. AYİM kararında, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun özel
yaşamına ilişkin olan eyleminin, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair
yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği ve TSK’nin işleyişi
üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmüştür. Ayrıca
başvurucunun, soruşturma usulünün hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik
iddialarına da makul bir gerekçe ile yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı
koşulların detaylı şekilde incelenmediği anlaşılmıştır. Bu nedenlerle idare ve
Derece Mahkemesi kararlarının özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak
şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği bu nedenle müdahalenin
demokratik toplumda gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmadığı
anlaşıldığından ölçülülük ilkesi yönünden inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini
talep etmiştir.
66. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine (Anılan Dairenin
16/1/2014 tarihli ve E.2013/344, K.2014/18 sayılı kararına ait dava dosyası ile
ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
16/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.