TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA ÜLKER AKKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18979)
|
|
Karar Tarihi: 22/2/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 9/3/2018-30355
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Fatma ÜLKER
AKKAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 3600 olan emeklilik ek gösterge rakamının 2200
olarak düzeltilmesi neticesinde emeklilik aylığının azalması ve geriye yönelik
olarak fazladan ödendiği belirtilen emeklilik aylıklarının iadesinin istenmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının; bu işleme karşı açılan davada yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, Şahin Akkaya tarafından 4/12/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Başvurucu Şahin Akkaya 10/10/2017 tarihinde vefat etmiştir.
8. Başvurucunun eşi Fatma Ülker Akkaya 10/12/2017 tarihinde
kayda giren dilekçe ile başvuruya devam etmek istediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu 1944 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
11. Başvurucunun eşi Şahin Akkaya (bundan sonra Ş.A. biçiminde
ifade edilecektir) yüksek mimar unvanına sahip olup Türkiye Kalkınma Bankası
Anonim Şirketinde (Banka) genel idare hizmetleri sınıfına dâhil uzman
kadrosunda 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi
olarak çalışmakta iken 14/10/1999 tarihli ve 4456 sayılı Türkiye Kalkınma
Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun uyarınca 14/2/2000 tarihinde
Emekli Sandığı ile ilişkilendirilmiş ve 1. derece 4. kademe teknik hizmetler
sınıfına dâhil bir mimar gibi 3600 ek gösterge rakamı üzerinden Ş.A.nın intibakı yapılmıştır.
12. Ş.A. 22/10/2001 tarihinde Emekli Sandığına tabi olarak
emekli olmuş ve kendisine 3600 ek gösterge rakamı üzerinden emekli aylığı
bağlanmıştır.
13. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 2/11/2009 tarihli
işlemle Ş.A.nın 3600 olan ek gösterge rakamı 2200
şeklinde düzeltilmiştir. Düzeltme işleminde Ş.A.nın
fiilen genel idare hizmetleri sınıfına dâhil kıdemli uzman kadrosunda görev
yapmış olması dikkate alınmıştır. Ek gösterge rakamının 2200 olarak
düzeltilmesi nedeniyle Ş.A.nın emekli aylığı
azalmıştır.
14. SGK 4/11/2009 tarihli yazıyla, ek gösterge rakamının 2200
olarak düzeltildiğini ve geçmişe yönelik olarak (22/10/2001 ile 2/11/2009
tarihleri arasında) fazladan ödenen 16.439,25 TL'nin borç çıkarıldığını Ş.A.ya bildirmiştir. Anılan yazıda ayrıca üç ay içinde
ödeme yapılmaması hâlinde üçüncü ayın dolduğu tarihten itibaren hesaplanacak
kanuni faiziyle birlikte emekli aylığından her ay 1/4 oranında kesinti yapılmak
suretiyle borcun tahsil edilmeye başlanacağı ihtar edilmiştir.
15. Ş.A. tarafından 10/12/2009 tarihinde Ankara 7. İdare
Mahkemesinde ek göstergesinin 2200 olarak düzeltilmesi ile geçmişe yönelik borç
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali ve maaşından tahsil edilen tutarların
yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır. Mahkeme 30/9/2010
tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde Ş.A.nın
fiilen kıdemli uzman kadrosunda görev yapması nedeniyle teknik hizmetler sınıfı
kadrosu için belirlenen ek gösterge rakamından yararlanmasının mümkün olmadığı
belirtilmiştir. Gerekçede ayrıca Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun
(İBK) 7/12/2007 tarihli kararına göre de ek gösterge rakamının öğrenim sonucu
elde edilen unvana göre değil kadro unvanına göre belirlenmesi gerektiğinin
altı çizilmiştir.
16. Mahkeme kararı, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 16/9/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Nihai karar 17/11/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Ş.A. 4/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Bireysel başvuru dilekçesinde, başvurucunun eşinin maaşından
1/4 oranında kesinti yapılmaya başlandığı belirtilmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
36. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Bu Kanuna tabi kurumlarda çalıştırılan
memurların sınıfları aşağıda gösterilmiştir.
...
II Teknik Hizmetler Sınıfı:
Bu Kanunun kapsamına giren kurumlarda
meslekleriyle ilgili görevleri fiilen ifa eden ve meri hükümlere göre yüksek
mühendis, mühendis, yüksek mimar, mimar, jeolog, hidrojeolog,
hidrolog, jeofizikçi, fizikçi, kimyager, matematikçi, istatistikçi, yöneylemci (Hareket araştırmacısı), matematiksel iktisatçı,
ekonomici ve benzeri ile teknik öğretmen okullarından mezun olup da,
öğretmenlik mesleği dışında teknik hizmetlerde çalışanlar, Mimarlık ve
Mühendislik Fakültesi veya bölümlerinden mezun şehir plancısı, yüksek şehir
plancısı, yüksek Bölge Plancısı, 3437 ve 9/5/1969 tarih 1177 sayılı Kanunlara
göre tütün eksperi yetiştirilenler ile müskirat ve çay eksperleri, fen memuru,
yüksek tekniker, tekniker, teknisyen ve emsali teknik unvanlara sahip olup, en
az orta derecede mesleki tahsil görmüş bulunanlar, Teknik Hizmetler Sınıfını
teşkil eder.”
20. 657 sayılı Kanun'un 43. maddesinin birinci fıkrasının (B)
bendinin ilgili bölümü şöyledir:
“B) Ek Gösterge: Bu Kanuna tabi kurumların
kadrolarında bulunan personelin aylıkları; hizmet sınıfları, görev türleri ve
aylık alınan dereceler dikkate alınarak bu kanuna ekli I ve II sayılı
cetvellerde gösterilen ek gösterge rakamlarının eklenmesi suretiyle hesaplanır.
II sayılı cetvelde yer alan unvanlarda değişiklik yapmaya ve yeni unvanlar
ilave etmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Bu ek
göstergeler, ilgililerin belirtilen sınıf ve görevlerde bulundukları sürece
ödemelere esas alınıp, terfi bakımından kazanılmış hak sayılmaz. ...”
21. 657 sayılı Kanun'a ekli I sayılı Cetvel'in
ilgili bölümü şöyledir:
“
UNVANI
|
Derece
|
1/1/1994’den İtibaren
Uygulanacak Ek Göstergeler
|
1/1/1995’den İtibaren
Uygulanacak Ek Göstergeler
|
I - GENEL İDARE HİZMETLERİ SINIFI
...
i) Bu sınıfa dahil olup da yukarıda sayılanlar dışında
kalanlardan,
|
1
|
1900
|
2200
|
II- TEKNİK HİZMETLER SINIFI
Kadroları bu sınıfa dahil olup, en az 4 yıl süreli
yükseköğretim veren fakülte veya yüksekokullardan mezun olarak yürürlükteki
hükümlere göre Yüksek Mühendis, Mühendis, Yüksek Mimar ve Mimar ile şehir
plancısı ve Bölge Plancısı unvanını almış olanlar
|
1
|
3200
|
3600
|
”
22. İBK'nın 7/12/2007 tarihli
kararının ilgili bölümü şöyledir:
“İçtihadın birleştirilmesi istemine konu olan
kararlarda uyuşmazlığı, kimya mühendisi unvanına sahip olmakla beraber, teknik
hizmetler sınıfında kimyager kadrosunda görev yapanların ek göstergelerinin
tespitinde tahsil durumunun mu, yoksa kadro unvanının mı esas alınacağı, buna
göre 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na 527 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 3'üncü maddesi ile eklenen (I) sayılı Cetvelin Teknik Hizmetler
Sınıfı bölümünün (a) bendinde öngörülen (3600) ek gösterge rakamından mı, yoksa
(b) bendinde öngörülen (3000) ek gösterge rakamından mı yararlandırılacağı
hususu oluşturmaktadır.
Bugün bir çok ülkede uygulanan personel
sınıflandırma sistemleri, sınıflandırmaya personel ya da hizmet kavramlarından
hangisinin esas alınacağına göre değişkenlik göstermektedir. Bu sistemlerden
kadro sınıflandırmasında, hizmete ağırlık verilerek görev ve sorumluluklar esas
alınmakta; personel sınıflandırılması sisteminde ise, ayırıma, personel veya iş
esas alınmaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile kamu
personel rejimimize kazandırılan kadro kavramı, devlet örgüt yapısının
oluşturulmasında, kamu hizmet ve faaliyetleri ile bunu yürütecek kamu işgücünün
planlanmasında kullanılan hukuksal bir araçtır. Başka bir anlatımla kadro,
memurun çalıştığı belli bir görev yerini ifade etmekte, memurun yapacağı iş,
onun kadrosu ile ilişkili bulunmaktadır.
Kamu hizmetinin yürütümüne yönelik olan
örgütü, kadrolar oluşturur. Örgütün kamu hizmetini yürütecek hizmet grupları ve
bu hizmet grupları içerisinde yer alan unvanlar, kurum teşkilat şemasında
gösterilir. Kişiyi örgütle kaynaştıran bir araç olarak kadro, ilgili kuruma,
üstlendiği kamu hizmetini yürütebilmek için ihtiyaç duyulan personeli istihdam
etme imkanını sağlar. Bu nedenle bir kuruma tahsis edilecek kadrolar, o kurumun
yerine getireceği görevlere göre tespit edilir. Bu bağlamda bir kurumun kadro
cetveline bakılarak ne tür bir kamu hizmeti üstlendiğini, bu hizmet ve faaliyetlerin
yöneldiği alanı, yerini ve etkinliğini saptamak mümkündür. Aynı zamanda kadro,
personelin sayısının, niteliğinin, görev yerinin, unvanının, sınıf ve
derecesinin, yükselmesinin, parasal ve özlük haklarının da genel olarak
belirleyicisidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 128'inci
maddesinde, devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin, genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği ve memurların
nitelik, atanma, ödev, yetki, hak ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve
diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiş, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nda da memurların hizmet şartları, nitelikleri, hak ve
yükümlülükleri ile parasal ve özlük hakları objektif kurallara bağlanarak
hukuki statüleri belirlenmiştir. Bu bağlamda, Devlet personel rejimimiz ve
bunun hukuki sujesi olan memurluk, statü hukukuna
dayanmakta, kadroda bu hukukun ayrılmaz parçasını oluşturmaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 33'üncü
maddesi ile kanun koyucu, her kurumda çalıştırılacak personelin tamamı için
görev yerlerinin belirtilerek kadro tespiti zorunluluğunu getirmiş, kadrosuz
memur çalıştırılamayacağını kurala bağlamıştır. Yasada, hizmetin önemi, hizmet
yerinin özellikleri ve yoğunluğu gibi kriterler esas alınmak suretiyle personel
kadrolarının tespit edilmesi ve bu hizmetleri göreceklerin kendi sınıfları
içindeki derece durumlarına uygun olmak kaydıyla o kadronun aylığını almaları
amaçlanmıştır. Başka bir anlatımla, kadro kavramı, kişilerden soyutlanarak
hizmete bağlanmış; hizmette, görevin niteliğine göre sınıflara ayrılmıştır.
Öte yandan, 657 sayılı Kanunun 43'üncü
maddesinin gerekçesinde, Devlet memurlarına ödenecek aylıklar konusunda, mevcut
barem sisteminden ayrılarak yeni bir sistem getirildiği hususuna yer verilmiş
ve aylığın tespitinde hizmetin Devlet için taşıdığı değer, hizmetin riski,
zorluğu ve şartları ile önem derecesinin belirleyici olacağı kabul edilmiştir.
Yine aynı Kanunun 147'nci maddesinin gerekçesinde ise, aylık tabirinin, ister
esas görev, ister vekalet görevi, ister ise ikinci görev şeklinde olsun, işgal
edilen bir kadro karşılığında ay itibarıyla ödenen parayı ifade ettiği açıkça
belirtilmiştir.
Buna göre aylık, memurlara esas görevleri
dolayısıyla bir aylık hizmetleri karşılığında, görevin önemi, riski ve devlet
için taşıdığı değer dikkate alınmak suretiyle belirlenerek ödenen parayı ifade
etmektedir. Ek gösterge ve değişik adlar altında yapılan ödemeler ile aylık
arasında niteliği itibarıyla bir farklılık bulunmakta, bunlar, aylık adı
altında birleştirilebilecek; sebebi, amacı ve işlevi aynı olan parasal bir
hakkın unsurlarını oluşturmaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 43'üncü
maddesinde, ek göstergelerin bir takım görevlerin önem ve niteliklerinden ötürü
kabul edildiğini, memura yapılacak aylık ödemenin gösterge tablosundaki rakama
bu ek gösterge rakamlarının eklenmesi suretiyle bulunacak gösterge rakamı
üzerinden hesaplanacağını belirten hükümler, bunların kesinlikle göreve bağlı,
sunulan hizmetin ve yapılan görevin karşılığı olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Bu bağlamda ek gösterge, kadro görevini
yürüten personele verilen önemin göstergesi, yetki ve sorumluluğunun
karşılığıdır. Yetki ve sorumluluk ise, eğitim sonucu elde edilen unvana göre
değil, kadro unvanına bağlı olarak kullanılır.
Anılan Kanunun 33'üncü maddesinde ise,
kadrosuz memur çalıştırılamayacağının hükme bağlandığı, ek göstergeden
yararlanabilmek için cetvellerde karşılığı gösterilen kadroların birine atanmış
ve bu görevi fiilen ifa ediyor olma şartlarının birlikte gerçekleşmesi
gerektiği, ayrıca 147'nci maddesinde de aylığın hizmetlerin karşılığında
kadroya dayanılarak ay itibarıyla ödenen parayı ifade ettiği belirtilmiştir.
657 sayılı Kanunun 33'üncü ve 147'nci
maddeleri gereğince mühendis kadrosuna atanmadan mühendisler için öngörülen ek
göstergeden yararlanılamayacağı, bu düzenlemelerde görüldüğü üzere, bu Kanuna
tabi kurumlarda görev yapan personelin ek göstergelerinin, kadro şartına bağlandığı,
bu durumda ek göstergeden yararlanabilmek için salt unvana sahip olmanın
yeterli olmadığı o unvana ilişkin görevde (kadroda) bulunmak gerektiği
anlaşılmaktadır.
Bu itibarla anılan hükümler dikkate
alınmaksızın 657 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı ek gösterge cetveli tek dayanak
alınmak suretiyle ek göstergenin unvana göre uygulanması gerektiği sonucuna
varmak mümkün değildir. Kadro ve bunun karşılığı ödenen parayı ifade eden
aylığın ve bunun bir parçasını oluşturan ek göstergenin, başka bir anlatımla memurun
parasal haklarını düzenleyen kuralların, yorum yoluyla kapsamlarının
genişletilmesi veya boşluklarının doldurulması mümkün değildir.
657 sayılı Kanunun 43'üncü maddesi, ek
gösterge konusunda bu Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellere atıf yaptığından,
ilgililere uygulanacak ek göstergenin tespitinde söz konusu cetvellerin yanında
43'üncü maddede yer alan düzenlemelerin de (unvana ilişkin görevde-kadroda
bulunma koşulunun da) gözönünde bulundurulması
gerekmektedir.
Buna göre, Devlet memurlarının fiilen görev
yapmakta oldukları kadro unvanları için ek gösterge öngörülmesi halinde bundan
yararlanacakları, kadro unvanında herhangi bir değişiklik olmadığı sürece
mezuniyet diplomasında yer alan unvan, başka bir anlatımla tahsil durumu
dikkate alınarak ek gösterge uygulamasından yararlanamayacakları sonucuna
ulaşılmaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
23. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Uğur Ziyaretli,
B. No: 2014/5724, 15/2/2017, §§ 28-31.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 22/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Ş.A., emekliye ayrıldığı 22/10/2001 tarihine kadar Bankada
fiilen mimar unvanıyla görev yaptığını ve teknik hizmetler sınıfına göre
intibakı yapılarak unvanına uyan 3600 ek gösterge rakamı üzerinden sekiz yıl
boyunca emekli aylığı aldığını belirtmiştir. Ş.A., Bankada görev yapan
uzmanların teknik personel olduğunu ve fiilen teknik işlerde çalıştıklarını
ifade etmiştir. Ş.A., SGK tarafından genel hizmetler sınıfında çalıştığının
kabulüyle sekiz yıl sonra ek gösterge rakamının 2200 olarak değiştirilmesi ve
geçmişe yönelik borç çıkarılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
26. Ş.A., kıdemli uzman pozisyonunda görev yapan teknik kökenli
mimar ve mühendislerin genel idare hizmetleri sınıfına dâhil oldukları
yolundaki kabulün İBK'nın 7/12/2007 tarihli kararıyla
oluştuğunu vurgulamış ve bu içtihadın geçmişe yürütülmesi sonucu adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
27. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Ş.A.nın
şikâyetlerinin özü, emekli maaşının ödenmesinde esas alınan ek gösterge
rakamının geçmişe yönelik değiştirilmesi sebebiyle emekli aylığının azalması ve
yeni ek gösterge rakamına göre geçmişte fazladan ödenen tutarların geri
istenmesine yönelik olduğundan adil yargılanma hakkına ilişkin şikâyetlerin de
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Emekli Aylığının
Azaltılmasına İlişkin Şikâyet Yönünden
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
30. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
31. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan,
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
32. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal
güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden
prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir
ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili
mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına
giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No:
2013/2166, 25/6/2015, § 36).
33. Somut olayda Ş.A.nın emekli aylığı
almaya hak kazandığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. İhtilaf konusu
olan husus, Ş.A.nın emekli aylığının 3600 ek gösterge
rakamı üzerinden mi yoksa 2200 ek gösterge rakamı üzerinden hesaplanacağına
yöneliktir. 3600 ek gösterge rakamı üzerinden intibakı yapılarak Ş.A.ya bu rakama göre 22/10/2001 tarihinden itibaren emekli
aylığı ödendiğinden 3600 ek gösterge rakamı üzerinden emekli aylığı ödenmesinin
Ş.A. yönünden meşru beklenti teşkil ettiği sonucuna ulaşılmaktadır.
34. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı; kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek
ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve tasarruf etme, onun semerelerinden yararlanma olanağı veren
bir haktır(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53). Ayrıca "meşru beklenti" teşkil eden mülk
edinme beklentilerini zedeleyici kamu işlem ve eylemleri de mülkiyet hakkına
müdahale oluşturur (Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 57).
35. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten
barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş,
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§§ 55-58).
36. Müteveffa başvurucu yönünden meşru beklenti oluşturduğu
tespit edilen 3600 ek gösterge rakamının 2200 olarak değiştirilmesi ve bunun
sonucu olarak emekli aylığının azalması mülkiyet hakkına müdahale teşkil
etmektedir. Meşru beklenti oluşturan, 3600 ek gösterge rakamı üzerinden
hesaplanan emekli aylığının azaltılması mülke erişimin engellenmesi mahiyeti
taşımakta ve bu durumun mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale
kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
37. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
38. Ş.A.nın mülkiyet hakkına müdahale
teşkil eden ek gösterge rakamının değiştirilmesi işlemi, 657 sayılı Kanun'un
43. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendine dayandırılmıştır. Anılan kural
uyarınca 657 sayılı Kanun'a tabi kurumların kadrolarında bulunan personelin
aylıklarının hizmet sınıfları, görev türleri ve aylık alınan dereceler dikkate
alınarak bu Kanun'a ekli I ve II sayılı cetvellerde gösterilen ek gösterge
rakamlarının eklenmesi suretiyle hesaplanması gerekmektedir. Kanun'a ekli I
sayılı Cetvel'de, genel idare sınıfına dâhil olup Cetvel'de özel olarak sayılanlar dışında kalanlardan 1.
derecede bulunanların ek gösterge rakamı 2200 olarak gösterilmektedir.
39. Somut olayda müteveffa başvurucunun 3600 olan ek gösterge
rakamı, genel idari hizmetler sınıfına dâhil uzman kadrosunda görev yaptığı
gerekçesiyle 2200 olarak değiştirilmiş ve buna bağlı olarak emekli aylığı
azaltılmıştır. Müteveffa başvurucu ise fiilen yerine getirdiği görevin teknik
bir hizmet olan mimarlık ve mühendislik olduğunu, emekli aylığının teknik
hizmetler sınıfına uyan ek gösterge rakamı üzerinden hesaplanması gerektiğini
ileri sürmüştür. İBK'nın 7/12/2007 tarihli kararıyla
Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri
Kurulu arasındaki görüş ayrılığı giderilmiş ve bu husustaki içtihat, ek
gösterge rakamının öğrenim sonucu elde edilen unvana göre değil işgal edilen
kadro unvanına göre yapılacağı yönünde birleştirilmiştir. Mahkeme tarafından da
bu içtihat doğrultusunda karar verilmiş ve başvurucunun ek gösterge rakamının
değiştirilmesi yolundaki idari işlem hukuka uygun bulunmuştur. Müteveffa
başvurucu İBK kararının geriye yürütüldüğünü ileri sürmekte ise de içtihadın
birleştirilmesi bir kanun hükmüne ilişkin var olan yorum farlılıklarının
giderilerek tek bir yorumun geçerli kılınmasına yönelik olup İBK kararıyla yeni
bir kural ihdas edilmemektedir. İçtihat üretme konumunda bulunan yargı
organlarının herhangi bir kanun hükmüne ilişkin yorumlarının derdest olan tüm
uyuşmazlıklara uygulanması işin doğası gereğidir. Bu nedenle İBK kararıyla
birleştirilen içtihadın derdest olan uyuşmazlıklara uygulanmış olmasının
kuralın geriye yürütülmesi biçiminde yorumlanması mümkün değildir. Sonuç olarak
müdahalenin yasal dayanağının bulunduğu kanaatine varılmaktadır.
40. Ş.A.nın emekli aylığının
azaltılmasının temelinde yatan amaç, sosyal güvenlik sisteminin korunması ve
devamlılığının sağlanmasıdır. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu açıktır. Bu
nedenle müdahalenin sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal
kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amacının bulunduğu sonucuna
ulaşılmaktadır.
41. Öte yandan genel idare hizmetleri sınıfında uzman kadrosunda
çalıştığı hâlde sehven teknik hizmetler sınıfı üzerinden intibakı yapılan Ş.A.nın ek gösterge rakamının da buna göre düzeltilmesi
-emekli aylığı alma hakkının devam ettiği de gözetildiğinde- Ş.A.ya aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklememektedir. Bu
nedenle Ş.A.nın emekli aylığının geleceğe yönelik
olarak azaltılması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik açık bir ihlalin
bulunmadığı kanaatine varılmaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Geçmişe Yönelik Borç
Çıkarılmasına İlişkin Şikâyet Yönünden
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan geçmişe
yönelik borç çıkarılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Mülkün Varlığı
44. Somut olayda, SGK tarafından Ş.A.ya
22/10/2001 ile 2/11/2009 tarihleri arasında fazladan ödenen 16.439,25 TL emekli
aylığının iadesi istenmektedir. Emekli aylıkları Ş.A.ya
ödenmekle Ş.A.nın mevcut mal varlığı hâline
gelmiştir. Bu nedenle bunların geri istenmesine yönelik işlemin de Anayasa'nın
35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiğinin kabulü gerekir.
(2)Müdahalenin Varlığı ve Türü
45. Müteveffa başvurucuya ödenmek suretiyle müteveffanın mevcut
mal varlığına dâhil olan emekli aylıklarının iadesi yolunda işlem tesis
edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
46. Ş.A.nın ek gösterge rakamının 2200
olarak düzeltilmesi ve bu rakama göre geçmişte fazla ödendiği tespit edilen
emekli aylıklarının iadesi yolunda işlem tesis edilmesi sosyal güvenlik
sisteminin devamlılığının ve kontrolünün sağlanması amacına yöneliktir.
Dolayısıyla fazladan ödenen emekli aylıklarının iadesinin istenmesi suretiyle Ş.A.nın mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin
kullanılmasının düzenlenmesi şeklindeki üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
(3) Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
(a) Kanunilik
47. Emekli aylığının azaltılması suretiyle mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanuni dayanağına ilişkin olarak yukarıda yapılan
açıklamalar aynen geçerlidir (bkz.§§ 38, 39).
(b) Meşru Amaç
48. Müdahalenin meşru amacına ilişkin olarak yukarıda yapılan
açıklamalar aynen geçerlidir (bkz.§ 40).
(c) Ölçülülük
(i) Genel İlkeler
49. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012;
E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43,
K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
50. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilebilmesi için
başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca
tarafların katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda
tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde
ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde
bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır (Uğur Ziyaretli, § 65).
51. Öte yandan idarenin "iyi yönetişim" ilkesine uygun
hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. "İyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu
söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her
şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No
2013/711, 3/4/2014, § 68).
52. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz
uygulanması gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016,
§ 71).
53. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74).
(ii) İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Olayda idari hizmetler sınıfına dâhil uzman kadrosunda görev
yapan Ş.A.nın mezuniyet unvanının mimarlık olduğu
gözetilerek teknik hizmetler sınıfına dâhil olan mimar kadrosuna göre 3600 ek
gösterge rakamı üzerinden 14/2/2000 tarihinde intibakı yapılmıştır. 22/10/2001
tarihinde Emekli Sandığına tabi olarak emekli olan Ş.A.ya
3600 ek gösterge rakamı üzerinden emekli aylığı bağlanmış ve 2/11/2009 tarihine
kadar bu ek gösterge rakamına göre emekli aylığı ödenmesine devam edilmiştir.
Ancak SGK tarafından 2/11/2009 tarihli işlemle, Ş.A.nın
ek gösterge rakamı fiilen görev yaptığı sınıfı ve kadrosuna uygun olarak 2200
şeklinde düzeltilmiş ve buna göre geçmiş dönemde fazladan ödenen tutarların
iadesi yolunda işlem tesis edilmiştir.
55. İntibak işlemi idare tarafından yapılmış olup Ş.A.nın fiilen genel idare hizmetleri sınıfına dâhil uzman
kadrosunda görev yaptığı hususu kamu makamlarınca bilinmektedir. Ş.A.nın görev yaptığı sınıf ve kadroya ilişkin olarak kamu
makamlarını yanıltması söz konusu değildir. Ş.A.nın
intibakının fiilen görev yaptığı kadro yerine mezuniyet unvanı esas alınarak
yapılması idarenin yasal düzenlemeleri hatalı yorumlamasından kaynaklanmıştır.
Bu nedenle hatalı ödeme nedeniyle Ş.A.ya herhangi bir
kusur atfedilmesi mümkün değildir.
56. Öte yandan intibak işleminin hatalı yapıldığının tespit
edilmesinde geçen yaklaşık sekiz yıllık süre oldukça uzundur. Bu süre boyunca Ş.A.nın intibak işleminin düzeltilmesi hususunda Banka ile
SGK arasında herhangi bir iletişimin kurulmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca Ş.A.nın durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya
ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır. Bu durum, idari işlev gören ayrı hukuksal
statülere bağlı değişik kurum ve kuruluşların bir bütün oluşturduğunu ifade
eden idarenin bütünlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
57. Hatalı intibak yapılmasındaki bütün kusur kamu makamlarına
ait olsa da idarece yersiz ödendiği tespit edilen anapara tutarının iadesinin
talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi durumun belirtildiği
üzere (bkz. § 53) başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve
sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın başvurucudan
tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Anayasa Mahkemesi, daha önce benzer
konuda verdiği Tevfik Baltacı ve Uğur Ziyaretli kararlarında
başvurucuların anaparanın yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının
kusurlu davranışlarıyla orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu
belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı kanaatine ulaşmıştır (Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli,
§ 76).
58. Somut olayda dava konusu idari işlemle iadesi istenen
16.439,25 TL'nin sadece anaparadan oluştuğu ve faiz içermediği anlaşılmıştır.
Bununla birlikte anılan idari işlemde 16.439,25 TL olan anaparanın üç ay içinde
ödenmesi istenmiş ve üç ay içinde ödeme yapılmaması hâlinde üçüncü ayın dolduğu
tarihten itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte emekli aylığından her
ay 1/4 oranında kesinti yapılmak suretiyle borcun tahsil edilmeye başlanacağı Ş.A.ya ihtar edilmiştir. İdarenin hatalı intibak işlemi
sebebiyle sekiz yıllık sürede ve aylık olarak Ş.A.ya
yersiz ödenen tutarların toplu bir şekilde üç ay içinde iadesinin istenmesi
-hiçbir kusurunun bulunmadığı da gözetildiğinde- Ş.A.ya
aşırı bir külfet yüklemektedir. Emekli aylığının sosyal bir ödeme olduğu hususu
da dikkate alındığında yersiz yapılan ödemelerin iade edilebilmesi için Ş.A.nın ekonomik anlamda dara düşmesini önleyecek şekilde
bir takvime bağlanması, kamu yararı ile bireysel yarar arasında denge kurulması
bakımından gereklidir.
59. Esasen idare tarafından emekli aylığından her ay 1/4
oranında kesinti yapılmak suretiyle tahsil seçeneği de Ş.A.ya
sunulmuştur. Yersiz ödenen tutarların aylığından 1/4 oranında kesinti yapılmak
suretiyle geri ödenmesi Ş.A.nın menfaatlerinin de
korunması bakımından uygun bir yöntem olarak görülebilir. Ancak üç ay içinde
toptan ödemenin alternatifi olarak sunulan bu seçeneğin tercih edilmesi
durumunda ayrıca faiz de tahsil edilmesi öngörülmüştür. Ş.A.nın
menfaatleri ile kamu yararı arasında makul denge kurulmasında önemli bir işlev
gördüğü tespit edilen emekli aylığından 1/4 oranında kesinti yapılmak suretiyle
ödeme durumunda Ş.A.dan ayrıca faiz de tahsil
edilmesinin öngörülmüş olması menfaatler dengesini Ş.A. aleyhine bozmuş ve
mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle faiz yönünden Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Ş.A., yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
62. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
63. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
64. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
65. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 4 yıl 9 ay 6
günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
66. Açıklanan gereçelerle Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
67. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
68. Ş.A., ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine ve
20.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmesitalebinde
bulunmuştur.
69. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
70. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya miras hissesi gözetilerek net 2.700 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Geçmişe yönelik borç çıkarılması şikâyeti yönünden
başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
72. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının giderilebilmesi
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden Ş.A.nın
206,10 TL harç ödediği ve ayrıca kendisini avukatla temsil ettirdiği
anlaşılmaktadır. Şahin Akkaya'nın ölümüyle Av. Müjgan Sürek ile olan vekâlet ilişkisi
sona ermiş olsa da bireysel başvurunun avukat aracılığıyla yapılmış olması
sebebiyle, bakılan başvuruda başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Buna göre 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Emekli aylığının azaltılmasına yönelik şikâyet yönünden
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Geçmişe yönelik borç çıkarılmasına dair şikâyet yönünden
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Geçmişe yönelik borç çıkarılmasına dair şikâyet yönünden
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Ankara 7. İdare Mahkemesine
(E.2009/1832) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 2.700 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik
Kurumuna GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.