TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UĞUR GÜREL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2436)
|
|
Karar Tarihi: 20/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Uğur GÜREL
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, istihbarat
branşından çıkarılarak genel hizmet statüsünde görevlendirilmesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açtığı davanın halen sonuçlandırılmadığından bahisle
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/2/2014 tarihinde
Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 8/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Başkanınca
25/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Adalet Bakanlığınca 14/5/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, istihbarat
branşında polis memuru olarak görev yapmakta iken İstihbarat Branş Komisyonunun
29/3/2004 tarihli toplantısında aldığı karar uyarınca bu branştan çıkarılarak
genel hizmet statüsünde görevlendirilmiştir.
8. Başvurucu tarafından, yapılan
branş değişikliği işleminin iptali istemiyle 15/4/2004 tarihinde açılan dava,
Ankara 9. İdare Mahkemesinin 1/3/2006 tarih ve E.2004/1327, K.2006/304 sayılı
kararı ile reddedilmiştir.
9. Başvurucu kararı temyiz
etmiş, Danıştay Beşinci Dairesi 7/3/2008 tarih ve E.2006/7002, K.2008/1240
sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.
10. Başvurucunun bu karara karşı
yaptığı karar düzeltme talebi Danıştay Beşinci Dairesinin 27/3/2009 tarih ve
E.2008/3651, K.2009/1668 sayılı kararı ile kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi
kararının bozulmasına karar verilmiştir.
11. Ankara 9. İdare Mahkemesi
4/11/2009 tarih ve E.2009/1260, K.2009/1999 sayılı kararı ile ilk kararında
ısrar ederek davanın tekrar reddine karar vermiş, başvurucu bu kararı da temyiz
etmiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise 19/9/2013 tarih ve
E.2010/292, K.2013/2448 sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının
bozulmasına karar vermiştir.
12. Bu karara karşı davalı
İçişleri Bakanlığı karar düzeltme talebinde bulunmuş olup, yargılama halen
devam etmektedir.
13. Başvurucu tarafından
19/2/2014 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kapsam ve nitelik” kenar başlıklı 1. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve
vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak
üzerinde yapılır.”
15. 2577 sayılı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi”
kenar başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda
belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar
Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu
itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak
suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde
bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri
sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde
sonuçlandırılır.”
16. 2577 sayılı Kanun’un “Kararın bozulması”
kenar başlıklı 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kararın bozulması
halinde dosya, Danıştayca kararı veren mahkemeye
gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle
inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/2/2014 tarih ve 2014/2436
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, 15/4/2004
tarihinde açtığı davanın halen sonuçlandırılmamış olması nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucu, açtığı davanın
makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Başvuru formu ve ekleri ile
ilgili yargılama dosyası kapsamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
24. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
25. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
26. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
27. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının
her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13,
2/7/2013, § 40).
28. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
29. Ancak belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
30. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
31. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 15/4/2004 tarihidir.
32. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
33. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
34. Başvuruya konu yargılama
sürecinde, başvurucu branş değişikliğinin iptali istemiyle 15/4/2004 tarihinde
dava açmış olup, İlk Derece Mahkemesi 1/3/2006 tarihinde davanın reddine karar
vermiş, Danıştay Beşinci Dairesi 7/3/2008 tarihli kararı ile İlk Derece
Mahkemesi kararını onamış, bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusunu
ise 27/3/2009 tarihli kararı ile kabul ederek anılan kararın bozulmasına karar
vermiştir. İlk Derece Mahkemesi bu karar üzerine yaptığı yargılama sonucunda
4/11/2009 tarihli kararı ile bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar
etmiş, başvurucu tarafından bu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulu 19/9/2013 tarihli kararı ile İlk Derece Mahkemesi
kararının bozulmasına karar vermiş, bu karara karşı davalı idare tarafından
karar düzeltme başvurusu yapılmış, ancak yargılama halen sonuçlandırılmamıştır.
35. Yargılama sürecinin
uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle
sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 44).
36. Bu kapsamda, yargı
sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar,
hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine
gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel
sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin
aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B.
No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).
37. Başvuru konusu yargılama
süreci değerlendirildiğinde, İlk Derece Mahkemesinde yargılama süresinin toplam
2 yıl 5 ay 23 gün olduğu, Danıştay Beşinci Dairesi ve İdari Dava Daireleri
Kurulunda geçen ve halen sonuçlandırılmayan yargılama süresinin yaklaşık 8 yılı
ve toplam yargılama süresinin ise yaklaşık 10 yıl 7 ayı aştığı, İlk Derece
Mahkemesi ve Danıştay incelemesinde gecikmelerin yaşandığı tespit edilmekle
beraber, yukarıda yer verilen tespitler ışığında, özellikle yargı sisteminin
yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya
ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara
bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından, hukuk sisteminde var
olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksiklikler yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamaz.
38. Başvurucunun tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
39. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı
yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa
Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de
göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60), başvuruya
konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği de
nazara alınarak davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on
yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
41. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle maruz kaldığı manevi zarar karşılığında
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
42. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin 10 yıl 7 ayı geçen yargılama süresi nazara alındığında,
başvurucunun yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvuruya konu yargılamanın
10 yıl 7 ayı aşkın bir süredir
devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği
gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna
gönderilmesine,
20/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.