TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEVRİYE KEÇECİLER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2803)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Cevriye KEÇECİLER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucu, 1/6/2009 tarihinde Bakırköy 26. İş Mahkemesinde açtığı kıdem ve
ihbar tazminatı alacağının ödenmesi davasının reddedildiğini ve makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2.
Başvuru, 4/3/2014 tarihinde Bakırköy 12. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir
durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4.
Bölüm tarafından 15/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 6/6/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun iş akdi 11/5/2009 tarihinde, işyeri amirine
ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışlarda bulunulduğu gerekçesiyle
işveren tarafından feshedilmiştir.
8. Başvurucu, 1/6/2009 tarihinde, Bakırköy 10. İş
Mahkemesinde işvereni Hastane aleyhine açtığı davada, iş akdinin davalı
tarafından haksız feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatının
tahsilini talep etmiştir.
9. Mahkeme, 29/12/2010 tarih ve E.2009/445, K.2010/796 sayılı
kararla; başvurucunun işyeri koordinatörüne yönelik sözlerinin karşılığı olduğu
belirtilen işten çıkarma disiplin cezasının ağır olduğu, 10 yıllık kıdemi olan
başvurunun fiili ile ceza arasında orantısızlık bulunduğu, işyeri
koordinatörünün sözlerine karşılık aynı veya benzer nitelikte sözler sarfedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile
21.390,28 TL kıdem ve 4.217,67 TL ihbar tazminatının davalıdan tahsiline karar
vermiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/6/2013
tarih ve E.2011/14895 K.2013/18735 sayılı ilamıyla; 4857 sayılı İş Kanunu’nun
25/II-d bendine göre işçinin, işverenin diğer işçisine sataşmasının derhal
fesih hakkı tanıdığı, işçinin 10 yıllık kıdeminin bulunmasının fiil ile ceza
arasında orantısızlık bulunduğunu göstermeyeceği, başvurucunun taleplerinin
reddi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
11. Bakırköy 26. İş Mahkemesine devredilen dosyada Mahkemece
bozma kararına uyularak, 3/10/2013 tarih ve E.2013/589, K.2013/167 sayılı
kararla davanın reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17/12/2013
tarih ve E.2013/14847, K.2013/33821 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
13. Karar, 6/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 4/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi ile 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950
tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası
ile 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 22/5/2003 tarih ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun 25/II-d maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 4/3/2014 tarih ve 2014/2803 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 1/6/2009 tarihinde Bakırköy 26. İş
Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar verildiğini, işyerindeki tartışmanın
karşılıklı olduğunu, tartıştığı kişinin sadece işçi olmayıp işyerinin disiplinini
sağlamakla görevli işveren vekili konumunda olduğunu, işverenin diğer işçisinin
kişilik haklarına saldırıda bulunmadığını, aksi kabul edilse dahi anılan
işçinin de kendisine karşı kişilik haklarını ihlal eder şekilde hitaplarda
bulunduğunu, işyerinin disiplinini sağlayamayan anılan işçinin sataşması ve
tahrikleri sonucu tartışma yaşandığını, tartışmanın diğer tarafındaki şahsa
hiçbir ceza verilmediği halde kendine verilen cezanın en ağır ceza olduğunu,
disiplin kurulunun tek taraflı toplandığını ve tartıştığı kişinin savunmasının
dahi alınmadığını, işverenin yanında çalışan kişilerin beyanlarına itibar
edilerek karar verildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
kıdem ve ihbar tazminatının tahsili amacıyla açtığı davada delillerin hatalı
değerlendirilmesi ve aleyhine yorumlanması sonucu davanın reddine karar
verilmesinin eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Bu
kapsamda başvurucunun şikâyetlerinin, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı ve yargılama süresinin makul olmadığı iddiaları açısından
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Somut olayda başvurucu,
işyerindeki tartışmanın karşılıklı olduğunu, tartıştığı kişinin sadece işçi
olmayıp işyerinin disiplinini sağlamakla görevli işveren vekili konumunda
olduğunu, işverenin diğer işçisinin kişilik haklarına saldırıda bulunmadığını,
aksi kabul edilse dahi anılan işçinin de kendisine karşı kişilik haklarını
ihlal eder şekilde hitaplarda bulunduğunu, işyerinin disiplinini sağlayamayan
anılan işçinin sataşması ve tahrikleri sonucu tartışma yaşandığını, tartışmanın
diğer tarafındaki şahsa hiçbir ceza verilmediği halde kendine verilen cezanın
en ağır ceza olduğunu, disiplin kurulunun tek taraflı toplandığını ve
tartıştığı kişinin savunmasının dahi alınmadığını, işverenin yanında çalışan
kişilerin beyanlarına itibar edilerek karar verildiğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu tarafından açılan
davada, tarafların delilleri toplanmış, başvurucuya ait sigorta sicil
kayıtları, ücret bordroları ve izin kayıtları getirtilmiş, 8/5/2009 tarihli iş
yeri disiplin kurulu kararı incelenmiş, tarafların tanıkları dinlenmiş ve
bilirkişi raporu alınmıştır. Rapora itiraz edilmesi üzerine ek rapor alınmış ve
29/12/2010 tarihinde, başvurucunun, sözlerini, iş yeri koordinatörünün başvurucuya
yönelik aynı veya benzer içerikli sözlerine karşılık söylediği, başvurucunun
kıdemi de dikkate alındığında fiil ile ceza arasında orantısızlık bulunduğu
gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay
9. Hukuk Dairesince, işçinin, işverenin diğer işçisine sataşmasının derhal
fesih sebebi olduğu, başvurucunun kıdeminin fiil ile ceza arasında orantısızlık
olduğunu göstermeyeceği, başvurucunun taleplerinin reddine karar verilmesi
gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma
kararına uyularak davanın reddine hükmedilmiştir.
25. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı
gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
28. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, Bakırköy 26. İş
Mahkemesinde açtığı kıdem ve ihbar tazminatının tahsili davasının makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) metni ile
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38). Bu doğrultuda, makul sürede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının
kapsamında değerlendirilmektedir.
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve AİHS’in 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, kıdem ve ihbar tazminatının tahsili amacıyla açılan davada, 5521
sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen
somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 1/6/2009 tarihidir.
34. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihi
olan 17/12/2013 tarihidir.
35. İş mahkemelerinin görevi
5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle
işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her
türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde
çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
36. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No:2013/4701, 23/1/2014, § 47).
37. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucu tarafından açılan davada tarafların
delilleri toplanmış, başvurucuya ait sigorta sicil kayıtları, ücret bordroları
ve izin kayıtları getirtilmiş, iş yeri disiplin kurulu kararı incelenmiş,
tarafların tanıkları dinlenmiş ve bilirkişi raporu alınmıştır. Rapora itiraz
edilmesi üzerine ek rapor alınmış ve 29/12/2010 tarihinde davanın kısmen
kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince,
18/6/2013 tarihinde hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma
kararına uyularak davanın reddine hükmedilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinin 17/12/2013 tarihli ilamıyla hüküm onanarak aynı tarihte
kesinleşmiştir.
38. 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No:
2013/772, 7/11/2013, §§ 49-66; B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
39. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
iş hukukuna dayalı kıdem ve ihbar tazminatının tahsili davası; hukuki meselenin
çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında
karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık
olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Anılan davanın başvurucu açısından taşıdığı
değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu dört yıl altı ayı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle maddi ve manevi zararlarının tazminine hükmedilmesini
talep etmiştir.
42. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin dört yıl altı ayı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
4.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.